AB süreci 'alış-veriş' değil ki

-
Aa
+
a
a
a

Sayın okurlar, bu hafta Avrupa Birliği sürecindeki son gelişmeler üzerine birkaç noktaya değinmek istiyorum. Bu tartışacağım konulardan bir bölümü ağırlıklı olarak Açık Radyo’da, ilgili konuşmacılarca yazımda belirttiğim yönde değerlendirildi zaten. Ancak bir bütün olarak gördüğüm için olayı, bazı tekrarlar yapmış olabilirim.

Ülkemizde AB konusunda genel eğilime katılmadığım birinci nokta, Türkiye’nin çıkarmış olduğu yasaları bir şey almak için verilmiş bir ödün veya bedel gibi yorumlanması ve “madem biz bunu verdik, siz de bunları vermelisiniz” mantığının yürütülmesi. Biz alışverişte “bak ben parayı nakit ödüyorum, kredi kart falan vermiyorum, hadi bana hemen indirim yapıp malı da ver” ilişkisinde değiliz bu süreçte. Anlamamız gereken, bir değer yargıları bütünlüğünü paylaştığımız veya paylaşmadığımızdır. Eğer paylaşmıyorsak bu yasaları çıkarmanın bir anlamı yoktur. Eğer paylaşıyorsak, bu kez de bu birliğe alınıp alınmamamızın bir önemi yoktur, çünkü biz bu yasaları kendimiz için çıkartıp, daha da ileri kriterler oluşturma çabasındayızdır zaten.

İdam infazından dönüş yok

Örneğin kendimize çok somut olarak şunu soralım (başka ulus veya uluslararası kuruluşların ne yaptığı hiç önemli değil): Hukuk sisteminde idam cezası olan bir yasa ile yaşamak istiyor muyuz, istemiyor muyuz? Ben, idam cezasının infazı halinde, bildiğim kadarı ile geri dönüşü olmadığından, bir hukuki hatada insanların ölümüne yol açan bir hukuk sisteminde yaşamamak, için karşıyım. Ve bu yüzden, suçluluğundan ve yargı sürecinin hatasızlığından zerrece kuşku duyulmayan olaylarda dahi idam yerine aftan muaf müebbet hapis cezası verilmesinden yanayım. Çünkü bu karar belki bir suçsuz insanı kurtaracak. Sadece bu olasılık için bile bir hukuk sisteminde idam cezasının olmamasından yanayım. Türkiye’de de, ABD’de de ve her yerde. Gerekçe bu kadar açık ve bu kadar fiziksel bir gerçeğe dayalı. Anımsayın, birkaç ay önce Türkiye’de bir idam kararı Askeri Yargıtay’dan döndü, sanık 10 yıl tutukluluktan sonra beraat etti. İngiltere’de bir mahkum 20 yıl hapiste kaldıktan sonra hata yapıldığı fark edildi ve salındı. Bu 10 yıllar, 20 yıllar geriye verilemedi.

Florida'da bir elektrikli sandalye.Oysa Illinois valisi, son yıllarda 12 idam mahkumunun suçsuzluğunun anlaşılması üzerine, eyaletteki 140 idam hükümlüsünün kararının yeniden gözden geçirileceğini açıkladı.

Tahribatları hiç bitmeyecek. Ama en azından bundan sonraki yaşamlar verildi. Bu haberleri medyada izlemişsinizdir. Şimdi hala idamdan yana mıyız, karar verelim. Dünyanın her yerinde gelişen teknolojiye, bilimsel yöntemlere vb. olanaklara rağmen adli hata yapılabilir. Bu hataların sonuçlarını önlemek zorundayız. Eğer buna inanıyorsak artık tarih verilip verilmemesinin ne önemi var. Biz inançlarımız için yasa çıkaralım. AB’den kağıt helva almak için değil. Sonuç; eğer biz bu değişimleri ve daha ilerisini yaşam standardımızı değiştirmek için istiyorsak, yaptıklarımızı bir alışverişin parçası olarak görmekten vazgeçmeliyiz.

İkincisi; bana göre çok önemli olan nokta, biz bu yasaları çıkarsak ve uygulama da tam istenilen şekilde olsa dahi, AB bu gruba girmememiz için elinden geleni yapacak. AB’yi bana göre unutalım. Kendimiz için ne yapacaksak inanarak yapalım. Bu kesin yargım doğal olarak, politika mantığı gereği en azından açıkça bize söylenmeyecek. Ama hep bir şeyler bulunacak gerekçe olarak.Sayın okurlar, AB’ye giremeyecek olmamızın nedeni coğrafi büyüklüğümüz değil, nüfusumuzun çokluğu değil, müslüman olmamız değil, her iki tarafın siyasileri hiç değil. Bu neden 1. paragrafta saklı. Bizim genel olarak hepimizin değer yargıları, girmek istediğimiz topluluğun halkının çoğunluğunun değer yargılarından ve davranış biçimlerinden farklı. Bu topluluğun siyasileri, bizim siyasilerimizi istemiyor değiller. O topluluğun insanları kendilerinden farklı davrananları istemiyorlar. Ben buna inanıyorum. Şimdi çıkın sokağa ve etrafa bakıp sonra elinizi vicdanınıza koyarak dürüstçe cevap verin, hangimiz vatandaşımız ve din kardeşimizle aslında beraber yaşamak istiyoruz. Bilimsel araştırmaya, çevreye, kültüre, tarihe, doğaya, ekonomiye, hukuk sistemine, neye hangi katkımızdan dolayı biz sevilmek, benimsenmek istiyoruz. Şimdi cevap verin yeniden, istenmeyişimizin nedeni 70 milyon olmamız mı yoksa bu niteliklerde 70 milyon olmamız mı? Tanrı aşkına, nüfusu neredeyse artamayan bir AB, kendi veya kendinde öte olumlu değer yargılarında bir 70 milyon nüfusu, pazarı, ekonomiyi, kültürel çeşitliliği neden istemesin?

Lütfen, Allah aşkına veya hangi yalvarma biçimini seçerseniz seçin bu cümlenin başına, anlayalım artık; değişmek, ama sadece kendimiz için değişmek zorundayız.Değişmediğimiz sürece her bakımdan giderek izole ve bağımlı yaşamak zorunda kalacağız. Bize verilenlerle ve biçilen rolleri oynama ile yetineceğiz. Yineliyorum, önce kendimiz sonra dünyayı değiştirmek için değişmek zorundayız.