Dostluk, Onur, Cesaret, Hayatın Kutsallığı, Mücadele Sorumluluğu, Kayıp Değerler, Hakikat, Sahicilik ve Üstüne Titremek üzerine...

Açık Gazete
-
Aa
+
a
a
a

Gazeteci ve haklar savunucusu aktivist Hrant Dink, dünyanın en büyük metropollerinden birinde, kendi gazetesinin önünde güpegündüz karanlık güçler tarafından arkadan vurularak katledilmesinin 12. yıldönümünde, ensesinden vurulduğu yerde, Şişli'deki Agos Gazetesi önünde hayli kalabalık ve katılımcı bir kitle tarafından anıldı.

Fotoğraf: AA

Agos gazetesinin eski binası olan Sebat Apartmanı'na Hrant Dink'in fotoğrafının ve "Adalet İstiyoruz", "Vazgeçmiyoruz Ahparig" ve "Hrant İçin, Adalet İçin" yazılı Hrant'ın Arkadaşları imzalı pankartlar asıldı.

İlk olarak anma programının sunuculuğunu yapan Bülent Aydın konuşmasını şu cümlelerle tamamladı:

"Özlüyoruz seni, kalbimizdesin ahparig ... Keşke burada olsaydın. Bu meydan birbirimize dostça sokulabildiğimiz meydandır. Belki de bu meydan aynı zamanda en güçlü olduğumuz meydandır. 12 yıldır Hrant yok, 12 yıldır adalet yok, 12 yıldır vazgeçmek yok."

***

Bir yıl üç aya yakın bir süredir herhangi bir iddianame düzenlenmedeny kanıt gösterilmeden, mahkeme önüne çıkarılmadan hapishanede tutulan sivil toplum çalışanı Osman Kavala’nın anma törenine gönderdiği mektubu Kavala’nın çalışma arkadaşı Asena Günal okudu. Mektuptan birkaç cümle şöyle:

"Silivri'de olduğum için bu sene de Hrant'ı anmaya katılamıyorum.

Yüreğim orada olsa da, 19 Ocak'ta sevgili Rakel Dink'i, Hrant'ın ailesini görememek; Hrant'ın arkadaşlarıyla, Hrant'ı kardeş olarak bellemiş sizlerle birlikte olamamak, benim için büyük bir üzüntü kaynağı.

"Tüm mağdurlar, onların çocukları, torunları için adaletin yerini bulmasını talep ediyoruz, hukuka saygılı bir devletin vatandaşı olmanın onurunu hissetmek istiyoruz.

12 yıl önce burada, insanların kardeşlerine karşı ne kadar kolay silah doğrultabildiklerine şahit olduk.

Hrant'ın öldürülmesi, hayatın bizlere kısa bir süreliğine verilen kutsal bir armağan olduğunu yeniden anlamamıza neden oldu.

Hrant'ın öldürülmesi bizleri bir çocuğun katile dönüşmesinin nasıl önleneceğini daha fazla düşünmeye zorluyor.

Hrant'ın öldürülmesi, bizlere; eşitlik, özgürlük, kardeşlik için daha fazla mücadele etme sorumluluğu getiriyor.19 Ocak'ta, hukuksuzluğa direnmek için birarada oluyoruz.

19 Ocak'ta, onurlu bir yaşam için toplanıyoruz...."

***

Türkiye’nin yetiştirdiği en büyük yazar, şair ve hak arayıcılarndan biri olan Sabahattin Ali 70 yıldan fazla bir süre önce karanlık güçler tarafından gözaltında kaybedilmiş ve akıbetinden bir daha haber alınamamamıştı. Yazarın kızı Filiz Ali’nin Hrant'ın Arkadaşları adına yaptığı konuşmadan küçük bir bölüm aktarıyoruz:

"Sevgili Hrant kardeşim. 12. kez seni aramızdan alan karanlığa karşı senin kurduğun gazetenin önündeyiz. 12. kez, seni aramızdan alan karanlığa karşı, senin ve ailenin yanında durmak için, ellerinle kurduğun, büyüttüğün gazeten Agos’un önündeyiz. Bizi acılarda akraba edenlerin kurdurduğu ve ne yazık ki her geçen gün büyüyen geniş ailemizin en eski üyelerinden biri olarak sesleniyorum bugün sana [...]

Öldürülen gazeteciler, yazarlar, sanatçılar, bilim insanlarının ardından toplumda gitgide derinleşen ve hiç bir biçimde tedavi edilemeyecek yaralar açıldı.

Geniş ailemiz 1948’den 2007’ye kadar ne yazık ki durmaksızın büyüdü. Seni kaybetmemizin ardından da hız kesmediler. Sadece Ocak ayı, onca canımızı anımsatıyor bize. Onat Kutlar, Metin Göktepe, Uğur Mumcu, Muammer Aksoy bize Ocak soğuğundan bakıyorlar, bugün burada bizimleler. Yasemin Cebenoyan Aralık’tan bakıyor bize. Şubat’ın ayazında Abdi İpekçi var.

Babam kayıptır dedim, Cumartesi Anneleri / İnsanları 1995 yılından beri Galatasaray Meydanı’nda babamın, 1915, 24 Nisan’ında İstanbul’da gözaltına alınarak trenlere bindirilen Ermeni aydınlarının, 70’lerden beri Türkiye’de kaybedilen yüzlerce insanın akıbetini soruyorlar. [...]

Babamın kaybedilmesinden 70 yıl sonra gelinen noktada toplum, toptan pasifize edilmiş, her türlü haksızlık, hukuksuzluk, cinayet ve dehşeti kanıksamış durumda. Ne var ki güneşin her sabah doğması kadar doğal ve değişmez bir gerçek var evrende. Hafıza. İnsan hafızası kaybolan, kaybedilen, yok edilen, yakılan, parçalanan değerlerimizi unutmaz. Onlar, bu kayıp değerler hiç umulmadık bir yerde, umulmadık şekilde toplumun karşısına çıkar ve 'Susmaktan hiç utanmadınız mı?' diye sorar.

Sevgili Hrant, yine de o kadar umutsuz değiliz. Susmayanlar var, hâlâ buradayız, bir yere gitmiyoruz, vazgeçmiyoruz. Seni öldürdüklerinde henüz çocuk olanlar bugün burada, aramızda, öldürülmenizin peşine düşüyorlar, soru soruyorlar, susmuyorlar. Sizler, kaybettiğimiz bütün değerlerimiz, bize Ocak ayazında bakarken, biz burada, her yıl gençleşen kalabalıklarla vazgeçmiyoruz demeye devam ediyoruz. Umut burada! Bu topraklar, bu ülke bizim!" 

***

Oyun yazarı, gazeteci, radyocu, aktivist Aydın Engin, iki gün içinde Hrant Dink’i hatırladığı ve hatırlattığı yazıların ikincisinde, “Paris'te Concorde meydanında, Ankara'da Güven Park'ta” başlıklı olanında şöyle diyordu:

 

“2001 yılının 29 Ocak'ında Fransız Parlamentosu ülkedeki Ermeni diasporasının etkisi ve katkısı ile ‘Fransa, 1915 yılındaki Ermeni soykırımını tanır’ başlığını taşıyan bir yasa tasarısını oyladı ve kabul etti. Türkiye ayağa kalktı.

 

Henüz öldürülmemişti.

 

Türkiye medyası da henüz AKP tarafından tutsak edilip, satın alınmamıştı. TV kanalları onu çağırdılar. Bir kanaldan çıkıp öteki kanala koşmacasına ekranlara çıktı. Yüzünde acılı bir gülücük, sesinde ödünsüz bir netlikle konuştu:

 

‘Şimdi gidip Paris'te Concorde Meydanında bir taşın üstüne çıkacağım ve olanca gücümle haykıracağım: ‘1915'te Anadolu'da Ermenilere soykırım yapılmamıştır!’. Ardından Türkiye'ye gelecek, Ankara'da Güven Park'ta bir taşın üstüne çıkacağım ve olanca gücümle haykıracağım: ‘1915'de Anadolu'da Ermenilere soykırım yapılmıştır!’... Fransa devleti bir kolumdan, Türkiye devleti öteki kolumdan tutup çekecekler. Belki beni ikiye ayırıp parçalayacaklar. Ama ben söylediklerimden bir adım geriye atmayacağım.'

 

Ölümüne kadar geri adım atmadı. Fırsat bulduğu her yerde Türkiye'nin 1915'le yüzleşmesi gerektiğini anlattı.

 

Antalya'da saldırıya hazırlanan bir grubun doldurduğu bir salonda aynı cümleleri korkusuzca tekrarladı. Saldırmaya hazırlananlar bu yiğit sesin karşısında ayağa kalkıp onu alkışladılar...

 

Marsilya'da ona ‘Sen Kemalizmin ajanısın... Sen Ermenilere ihanet ediyorsun!’ diye bağıran Ermeni milliyetçilerine sözlerinden milim ödün vermeden seslendi. Konuşması bittiğinde salondaki yaşlı Ermeniler sessizce somurtuyor, genç Ermeniler ise onu alkışlıyordu.

 

Adı Hrant'tı. Soyadı Dink.”

 

***

"Kaybettiğimiz ne peki? Hakikat ve sahicilik. Biz bir insanı değil, bunları kaybettik. O yüzden daha hakiki ve sahici olduğumuz o ilk günlerde, yüzbinlerce insan yürüyebilmiştik. Ve o yüzden halen en çok o güne sığınırım kendi içimde."

Şair ve yazar Karin Karakaşlı, gazeteci ve haklar savunucusu aktivist Hrant Dink'in dünyanın en büyük metropollerinden birinde, kendi gazetesinin önünde güpegündüz karanlık güçler tarafından arkadan vurularak katledilmesinin ardından onun cenazesinde yüzbinlerin yürüyüşünün anlamını anlatıyor ve yazısını şu yalın sözlerle bitiriyor:

Hrant Dink’i öldürdüler. El birliğiyle. Ve eller yine ve hep el ele. Birbirinin çamurunu gömmeye. O yüzden, azaltmaya yeltendiklerinde nereden çoğaldığına bakmakta mesele. Her şeyini elinden almaya kalktıklarında senden koparamayacakları o şeye.

Sonra da bir kez daha onun üstüne titremeye…Bu da onlara dert olsun diye.” 

 

Vakanüvis ÖM