Açık Gazete: 20 Haziran 2018

Açık Gazete
-
Aa
+
a
a
a

Sel Gider, Kum Kalır... (Tarihî Seçimlere 4 Gün Kala, 4 Yazarın 4 Açıdan Kaleme Alınmış 4 Yazısından İktibaslar)

 

I) Politik: Selahattin Demirtaş: “Türkiye'de Cumhurbaşkanlığı için Yarışıyorum. Hapishanedeki Hücremden”, NYTimes, 20 Haziran 2018,

“Recep Tayyip Erdoğan’n başkanlığındaki Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) hükümeti evrensel demokratik değerlere sırt çevirdi ve ülkeyi siyasi ve iktisadi krizin eşiğine itti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan dışında bu yarıştaki tüm rakiplerim benim serbest bırakılmam gerektiğini ifade ettiler. İdeolojik farklılıkları bir kenara bırakıp beni savundular, çünkü hükümetin beni herhangi bir suç işlediğim için değil, kendi politik kazançları için rehin tuttuğunu biliyorlar. Eğer özgür olsaydım, Sayın Erdoğan’ın seçimleri kazanma şansının çok daha az olacağını anlıyorlar. Kazanan kim olursa olsun, cumhurbaşkanı adaylarından birinin hapsedilmesinin seçimlerin meşruiyetine gölge düşüreceğinin farkındalar.  

“Savcıların hakkımda düzenledikleri iddianamelerin içerdiği suçlamaların tamamı, yapmış olduğum siyasi konuşma ve beyanlara dayanıyor.  Keşke Türk yargısı hükümetin baskısı karşısında diz çökmüş olmasaydı ve sadece yasalara bağlı kalsaydı. Tutuklandıktan sonra 1 yıldan fazla bir süre boyunca mahkeme önünde duruşmaya çıkmama izin verilmedi. Hakkımdaki kovuşturma adil değildi. Tutuklanmam politik bir karardı. Siyasi bir rehine olarak tutulmaya devam ediyorum.

“Türkiye’yi otoriterlik ve ve korku sultasından kurtaracak, temel kurumlarını – yani yargı ve medyayı – hükümetin vesayet denetiminden özgür kılacak olan da sadece, halkın kendi özgürlüğü için vereceği demokratik mücadele olacaktır ancak. […]

“Sizlere ve cezaevi duvarlarının dışındaki dünyaya avukatlarımın ilettiği mesajlar aracılığıyla ulaşıyorum. İnsanlara, seçim çalışması yürütmeme yardımcı olan danışmanlarım sayesinde sosyal medyadan sesleniyorum.

“Twitter hesabım, tutuklanmamın ardından uzun süre hareketsiz bırakıldı. 2017 Eylülünde hesabımdan twitter mesajları yeniden yayınlanmaya başladığında gardiyanlar bir koşu gelip hücremde arama yaptılar. Epey istilacı, baskın gibi bir aramaydı bu. Ne aradıklarını sorduğumda, twitter hesabımdaki mesajlarımın kaynağını bulmak istediklerini söylediler.

“Hücremde bulabildikleri yegâne ileri teknoloji aleti, su kaynatmakta kullandığım su ısıtıcısı [ketıl] oldu. Twit mesajları atmak için ketıl aracını kullanmış olamayacağımı tespit eden gardiyanlar hücremden ayrıldı. “Yaşananın saçmalığı bir yana bu, baskı altına alınıp cezaevine atılmaları halinde bile direnen muhaliflerle karşılaşan otoriter liderlerin içine düştükleri tarif edilmez korkuları açığa çıkarıyordu. Sayın Erdoğan nasıl da akut bir korku içinde olmalı.” 

[…]

“Önümüzdeki seçimler Türkiye’nin geleceğini belirleyecek. Türkiye’nin Kürd nüfusunun […] desteğini ve barış talebini dışlayan bir cumhurbaşkanı adayının kazanabilme şansı istatistiksel olarak pek mümkün görünmüyor.

“Özü itibariyle anti demokratik olan bir kural yüzünden Türkiye’de bir siyasi parti ülke çapında oyların yüzde 10’unu kazanamaması halinde parlamentoya milletvekili sokamıyor. O partinin kazandığı milletvekili sandalyeleri, barajı aşmış olan ve o bölgelerde ikinci yüksek oyu alan partiye geçiyor.

“Bu yüksek barajı aşacağımıza güveniyoruz ama eğer oyların yüzde 10’unu almayı başaramazsak, meclisteki sandalyelerimizden yaklaşık 80 kadarı Sayın Erdoğan’ın partisine geçecek ve bu da onun parlamentoda rahat bir çoğunluk sağlayıp, yürütme erkinin başı olan Cumhurbaşkanlığı rejimini pekiştirecektir. Özünde, AKP yönetimi, oyları geçersiz sayılmış milyonlarca Kürd yurttaşın oyları sayesinde garanti altına alınmış olacaktır.

“Sayın Erdoğan ve onun iktidardaki AK Partisi uzatılmış olağanüstü hal ve diğer hileli yöntemlerle HDP’nin oyların yüzde 10’unu almasını engellemeye çalışıyor.

“Güneydoğu Anadolu’daki Kürd bölgesinde bulunan binlerce seçim sandığının yeri değiştirildi. Artan sayıda güvenlik gücü de bölgedeki sandıklara yönlendirildi ki bu da seçmenlerimizi ürkütebilir.

“Geçen hafta, Sayın Erdoğan’ın parti görevlilerine seslenmesini gösteren bir video kamuoyuna sızdı. Bu videoda Sayın Erdoğan, HDP’nin baraj altında kalmasının önemine dikkat çekiyor ve destekçilerine HDP’lilerin mimlenmesi ve üzerlerinde ‘özel çalışma’ yapılması talimatı veriyordu.

“Türkiye, güneydoğudaki Kürdlere yönelik kolektif cezalandırmanın ülkenin tamamında özgürlük ve demokrasi kültürünü etkilediğini şimdi anlıyor. Daha önceleri yalnızca Kürdlerle sınırlı olan şeyler, Sayın Erdoğan’ın başka yerlerdeki muhalifleri için de olağan hale geldi artık. Liberal, demokratik bir gelecek için tek umut, hepimizin bir araya gelip otoriter rejimi alt etmemizde yatıyor.”

(https://www.nytimes.com/2018/06/20/opinion/president-turkey-elections-demirtas.htmlhttp://t24.com.tr/haber/demirtas-new-york-timesa-yazdi-turkiyede-cumhurbaskanligi-icin-yarisiyorum-hucremden,655844)

 

II) Sosyopolitik: Özgür Mumcu, “Büyük Uzlaşmaya Doğru”, Cumhuriyet, 20 Haziran 2018

“Otoriter popülist rejimlerin ayakta kalması toplumu kutuplaştırmasına bağlı. Sadece bizde değil, dünyadaki ve tarihteki örneklerde de durum böyle. Toplum ortadan yarılacak, sadece iktidarı destekleyenler milletin üyesi sayılacak. 

“Formül basit. Dış mihraklara ve onların işbirlikçilerine karşı devleti ve milleti savunan bir lider. Daimi bir olağanüstü hal. Toplumun yarısı millet geri kalanının bir kısmı hain. Diğerleri de zamanla hain ilan edilme sırasında. 

“Bayat, ancak işleyen bir formül bu. Bu formülün izlerini Kenan Evren’in nutuklarında, Donald Trump’ın tweet’lerinde, Avrupa’daki yabancı düşmanı sağ partilerin söylemlerinde, Hindistan Başbakanı Narendra Modi’nin hologramlı mitinglerinde, Filipinler Devlet Başkanı Rodrigo Duterte’nin küfürlü tehditlerinde gözlemlemek mümkün.

“AKP, 24 Haziran seçimine giderken üç ana hedefe sahipti. İlki HDP’nin baraj altı kalması. Böylelikle, AKP fazladan 70-80 milletvekili almayı hesaplıyor. İkincisi İYİ Parti’nin (İYİP) seçimlere girmesinin engellenmesiydi. CHP’nin beklenmedik hamlesi, o hedefin zorlanmasını durdurdu. Devlet Bahçeli’nin Meral Akşener’in adaylığı için imza toplayanları “FETÖ” üyesi olmakla suçlaması da işe yaramadı. Üçüncü hedef ise Cumhur İttifakı’nın oy pusulasındaki tek ittifak olmasının sağlanmasıydı. CHP-İYİP-SP ve DP’nin öngörülmesi zor bir şekilde ittifak kurmasıyla o hedefe de ulaşılamadı.”

[...]

“Bütün bu tabloda en önemli kısım, muhalefetin yakaladığı uzlaşma. Kutuplaşmayla büyüyen bir siyaset anlayışı, kendini iktidardan edebilecek belki de tek ihtimalle karşılaştı. Hem de bir hayli hazırlıksız. 

Muharrem İnce’nin toplumun her kesimine seslenmeyi başarırken, Tayyip Erdoğan’ın alışılageldik polemik denemelerini zorlanmadan savuşturup iktidarı savunma pozisyonuna sıkıştıran performansı da bu hazırlıksızlığı daha görünür kıldı.

“İnce’nin, başkan seçilmesi halinde “Sadece CHP’lilerden değil, her kesimden insanı Bakanlar Kurulu’na alacağım” demesi uzlaşma ruhunun pekiştiğinin ifadesi. Meral Akşener’in başkanlık makamına gelirse İnce ve Karamollaoğlu’na başkan yardımcılığı teklif edeceğini açıklaması da öyle. Selahattin Demirtaş’ın Millet İttifakı’nın bir demokrasi ittifakına dönüşmesi gerekliliğini belirtmesi ve İnce’nin Diyarbakır mitinginde gördüğü ilgi de büyük uzlaşmanın genişlediğinin ispatı. 

“Şayet ilk turda iktidar Meclis çoğunluğunu yitirir ve cumhurbaşkanı seçimi de ikinci tura kalırsa, muhalefetin ikinci tura kalacak adayının açıklayacağı başkan yardımcıları ve Bakanlar Kurulu büyük uzlaşmayı somutlaştırabilir. 

Bu durumda, kutuplaşmayla beslenen iktidarın ikinci tur başarısı zora girer. 

Asgari müştereklerde birleşen, toplumun tüm kesimlerini temsil eden büyük uzlaşma, demokrasiye geri dönüşün ve ülkenin geleceğini kurtarmanın yolu. 

Bu büyük uzlaşma, kendi arasında bölünmeden ve iktidara yönelik bir rövanşizme kapılmadan ilerlerse, iktidara oy veren seçmenin kayda değer bir kısmını da kapsayabilir. 

“Bu sadece bir temenni değil, gerçekleşmesinin önünde aşılmaz engeller bulunmayan bir çıkış yolu. 

“Türkiye’nin demokrasiden uzaklaşan dünyada, otoriter dalgayı kıran ve uzlaşmayı başaran bir devlet olarak belirmesinin ülkeye getireceği özgüven ve itibarın olumlu sonuçları ise memleketimizin gerçekten büyük bir güç ve rol modeli olmasıyla sonuçlanacaktır. 

“Özetle bu seçim toplumu ortadan bölenlerle, toplumu uzlaşarak birleştirenler arasında.”

(http://www.cumhuriyet.com.tr/koseyazisi/1002489/Buyuk_uzlasmaya_dogru.html)

 

III) Etikopolitik: Aydın Engin, “Yıllar Sonra Hatırlayıp Soracak Çocuklarımız”, Cumhuriyet, 20 Haziran 2018

“Hayır 2018 yazında kahramanlara ihtiyacımız yok. Ama sorumluluğunu üstlenmiş, tembelliğe sırtını dönmüş yurttaşlara ihtiyacımız var. 

“1965’ten beri bu ülkede gazeteci olarak seçim izledim. 24 Haziran ve galiba onu izleyecek 8 Temmuz kadar önemli, sonuçları yakıcı ve sonucu üstüne önceden tahmin yapılamayacak kadar kıl payı bir seçim yaşamadım. 

Ne yani, 24 Haziran günü “Sandıklar açılacak ve ülkeyi önümüzdeki beş yıl AKP mi yönetecek, yoksa muhalefet partilerinin oluşturacağı bir koalisyon mu” sorusunun cevabı mı alınacak? 

“Bu kadar mı? 

“Güldürmeyin beni. 

“Soru şu: 

“24 Haziran, yetmezse 8 Temmuz’da bu ülkeyi Nakşibendi ağırlıklı tarikatların “iç meşveretlerinde” karara bağlanmış siyasal İslamcı bir ideoloji mi yönetecek yoksa şimdiden ve şimdilik parlamenter demokrasiye dönüş, hukuk devletine dönüş, laisizme ve sekülarizme dönüş sözü veren ve sözlerini tutup tutamayacakları ancak uygulamada anlaşılacak bir koalisyon mu? 

“Eğer AKP’de temsilcisini, AKP Reisi’nde sözcüsünü, ideoloğunu bulan siyasal İslam, 24 Haziran’dan sonra ülke yönetimini “başkanlık sistemi” denen ucube doğrultusunda yürütecekse bu hukuk devleti yerine biat devletinin, yurttaşların yaptığı yasalarının değiştirilebilirliği yerine tartışılamaz, değiştirilemez “semavi” yasaların geçerli olacağı bir Türkiye demektir.”

***

“O yüzden 24 Haziran’a şunun şurasında sadece ve sadece dört gün kalmışken çocuklarımızın “O seçim günü arifesinde sen ne yaptın baba, sen ne yaptın anne” sorusuna verecek cevabımız olmalı. 

“Demokrasiden, özgürlüklerden sorumlu yurttaşın ödevlerinden söz etmeye çalıştım. 

“Çocuklarımızın, torunlarımızın sorusu karşısında susmayacağımız ve onların gözlerinin içine bakamayacağımız bir gün olmasın dileğiyle bu Tırmık yazıldı. 

“Umarım ve dilerim saygısızlık ve haksızlık yapmamışımdır...”

(http://www.cumhuriyet.com.tr/koseyazisi/1002492/Yillar_sonra_hatirlayip_soracak_cocuklarimiz.html)

 

 IV) Ekonomi politik: Yalçın Doğan, “Krizle Geldi, Krizle Gidiyor”, T24, 19 Haziran 2018

“Yabancı sermaye kendisini geri çekiyor.

“Artık eskisi gibi, Arap ülkelerinden ‘sıcak para’ da gelmiyor.[...] “Bu arada enflasyon on altı yılın rekorunu kırıyor, tüketici fiyatlarıyla yüzde 12’yi geçen enflasyon, üretici fiyatlarıyla yüzde 20’ye dayanmış bulunuyor. [...]

“Bütün Cumhuriyet dönemi boyunca ekonomik büyümenin yıllık ortalaması 5.1. Ne var ki, AKP’nin on altı yılında yıllık ortalama büyüme oranı sadece yüzde 3.1.

“Borçlar: 2002 yılında Türkiyenin  dış borcu 129 milyar dolar. Dış borç bugün 438 milyar dolar. 2002’de ekonomik kriz var. Dış borcun o yıl gayri safi milli hasıla içindeki payı yüzde 54.9, bugün o pay yüzde 51.9. Son otuz yılın en yüksek ikinci oranı. Sanki kriz rakamları. İç borç 2002’de 135 milyar lira. Bugün 500 milyar liraya dayanamış bulunuyor. 500 milyar lira... Cumhuriyet tarihinin rekoru. Sanki kriz rakamları.

“Cari açık: İthalat ile ihracat arasındaki fark, dış ticaret açığı, kısaca “cari açık” 2002 yılında 15 milyar dolar. 2002 kriz yılı. Bugün cari açık 77 milyar dolarla, tüm zamanların en yüksek açığı.

“İşsizlik: 2002 yılında işsizlik yüzde 10.3. Bugün işsizlik oranı yüzde 10.9. 2002 kriz yılı.

“Dolar kuru ve faiz: 2002 yılında doların Türk Lirası karşısındaki değeri 1.57 lira. 2002 kriz yılı. Bugün dolar 4.67 TL. Dolar Mayıs sonunda 4.90’a kadar yükseliyor. Devreye Merkez Bankası giriyor, faizleri önce yüzde 13.5’tan yüzde 16’5’a yükseltiyor. Yetmiyor, çünkü dolar yükselmeye devam ediyor. Devam edince, Merkez Bankası bu kez, durup dinlenmeden, “faizleri indireceğiz” nutukları arasında faizleri yüzde 17.75’e yükseltiyor. Yaklaşık on beş gün içinde dört puanlık artış sonucunda, Türkiye’deki faiz dünyadaki en yüksek dördüncü faiz konumuna yerleşiyor. Faizlerin bunca yükseltilmesine rağmen, dolar dün akşam saatlerinde yine 4.66 dolayında seyrediyor.

“Notlar düşüyor: Ekonomik veriler her türlü olumsuzluğu sergilerken, uluslararası değerlendirme kuruluşları da arka arkaya Türkiye’nin kredi notunu düşürüyor.”

[***]

“Kriz günleri: Göstergeler tam anlamıyla kriz göstergeleri. AKP 2002 yılında bir ekonomik kriz sonucu iktidara geliyor. O günkü DSP - MHP - ANAP koalisyonu seçimde öylesine dağılıyor ki, o üç partinin üçü de 2002 seçimlerinde Meclis dışında kalıyor, yüzde 10 seçim barajını aşamıyor.

Aynı koalisyon seçimden önce IMF’nin ekonomik programını uygulamaya başlıyor, tam işler hafif hafif düzelirken, onlar iktidardan düşüyor, programı uygulamaya AKP devam ediyor. Enflasyon, dolar, bütçe açığı kontrol altına alınıyor.

“En zayıf nokta: Ne var ki, 2010’dan itibaren ekonomi sarpa sarıyor. Hele de 2013’ten sonra siyaseten Türkiye doksan yıldır yaşamadığı, görmediği bir cenderenin içine itiliyor.

“Ve bugün ortaya çıkan sonuç şu: 2002’de ekonomik kriz ile iktidara gelen AKP, 2018’de bir başka ekonomik kriz ile iktidarı kaybetmeye doğru yol alıyor.”

(http://t24.com.tr/yazarlar/yalcin-dogan/krizle-geldi-krizle-gidiyor,19934)

 

İşte böyle dostlar. 4 Gün Kaldı: Kim öle, kim kala? 

 

Vakanüvis ÖM