Açık Gazete: 19 Şubat 2018

Açık Gazete
-
Aa
+
a
a
a

Yeni Denklemimiz: (1+1+1)y + 1(k) = ∞

Fethullah Gülen yapılanmasına yönelik soruşturma kapsamında yargılanan gazeteci ve yazar Ahmet Altan, gazeteci Nazlı Ilıcak ile akademisyen Mehmet Altan'ın da aralarında olduğu altı sanığa "anayasayı ihlâl" suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verildi.

Ilıcak, Altan’lar, Fevzi Yazıcı, Yakup Şimşek ve Şükrü Tuğrul Özşengül tutuklu bulunuyordu. 500 günü aşkın süredir tutuklu bulunan sanıklar, "TBMM'yi ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme", "Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme" ve "anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme" suçlarından yargılanıyorlardı.

Tek bir örnek alalım: Ahmet Altan, toplam olarak okunması –okuyanın kapasitesine göre az buçuk değişse de–  tahminen yaklaşık onbeş dakikayı geçmeyecek 3 gazete yazısını yayınlamaktan, izlemesi de –izleme kapasitesi değişmeyeceği için–  tahminen yaklaşık yarım saati bulmayacak– bir TV yayınında konuşmaktan dolayı “ağırlaştırılmış müebbet” cezasına çarptırıldı. Müebbed. “Devlet-i ebed müebbet” (öz)deyişindeki müebbet. Kökü, Osmanlıca. “Sonsuza kadar” demek. Ebediyyen yani. Ölene kadar. Ahmet Altan’a biçilen bu ceza, ufak tefek farklarla diğer altı sanık için de geçerli: Yayınlanmış yazılardan, tv konuşmalarından, reklam sayfalarından dolayı ebediyyen yatma cezası. 3 Yazı +1 Konuşma = Müebbet. 

Yani, yeni denklemimiz bu özel örnekte şöyle oluyor: (1+1+1)y + 1(k) = ∞

Dünya modern demokrasi tarihinde eşine pek nadir raslanacak, hatta belki de ilk örnek olarak tarihe geçecek olan bu ilginç yargı kararına Dünyadan şöyle tepkiler yağdı (özetle):

Birleşmiş Milletler Düşünce ve İfade Özgürlüğü Özel Raportörü David Kaye:  “Bu beklenen ancak dehşet verici kararın tüm dünyadaki gazetelerin manşet haberi olması gerekir ve Türkiye’de temel haklar üzerindeki baskının bir tezahürüdür.”

AGİT Medya Özgürlüğü Temsilcisi Harlem Désir: “Türkiye’de bugün Nazlı Ilıcak, Ahmet Altan ve Mehmet Altan’ın da dahil olduğu gazeteciler hakkında mahkeme tarafından alınan müebbet hapis cezası kararı nedeniyle dehşete düştüm! Türkiye’ye bugünkü kararı iptal etme ve gazetecileri serbest bırakma çağrısında bulunuyorum.”

BM +AGİT (Kaye ile Désir) ortak açıklaması: “Bu cezaların ağırlığı ve mahkemenin Anayasa Mahkemesi’nin davayla ilgili bağlayıcı kararını uygulamaması yargının Anayasa ile garanti altına alınmış olan ifade özgürlüğünü koruma yetisi hakkında önemli soru işaretlerine de yol açmaktadır.”

Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) Başkanı Pierre Haski: “İstanbul’da karar belli oldu, korkunç olmasıyla beraber herhangi bir sürpriz yok: ‘Sübliminal mesajlar’ ile suçlanan Ahmet ve Mehmet Altan kardeşler ile Nazlı Ilıcak müebbet hapis ile cezalandırıldılar. Türkiye artık maalesef bir hukuk devleti değil.”
 
Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) Genel Sekreteri Christophe Deloire: “Gazeteciler Ahmet Altan, Mehmet Altan ve Nazlı Ilıcak’ın sözde darbeye teşebbüs ettikleri gerekçesiyle müebbet hapse mahkûm edilmeleriyle Türkiye adaleti ve onu kontrol eden iktidar kendilerini tüm dünyanın gözü önünde küçük düşürdü.”
 
Uluslararası Af Örgütü Avrupa Direktörü Gauri van Gulik: “Bugün Türkiye’de basın özgürlüğü ve adalet adına karanlık bir gün ve bu karar benzer uydurma terör suçlamalarıyla yargılanan diğer sayısız gazeteci için tüyler ürpertici bir emsal oluşturuyor. Bu siyasi amaçlı cezaların – 30 yıl hapis, 23 saate kadar varan hücre hapsi ve herhangi bir şartlı tahliye imkânı olmaması – açıkça korku salmayı amaçlıyor. Böyle bir cezayı uygulamak yalnızca ifade özgürlüğünü hor görmekle kalmıyor, işkence ve kötü muamele yasağını da ihlal ediyor”
 
Uluslararası Yazarlar Birliği (International PEN), Article 19 ve Sınır Tanımayan Gazeteciler’in (RSF) ortak açıklaması: “Uluslararası PEN Başkanı Jennifer Clément “Temmuz 2016’daki darbe girişimi ile bağlantılı olmakla suçlanan gazeteciler hakkında verilen bu ilk karar Türkiye’de benzer asılsız suçlamalarla yargılanmakta olan diğer gazeteci ve yazarlar için yıkıcı bir emsal teşkil ediyor” dedi.

Article 19 İcra Direktörü Thomas Hughes: “Türkiye’nin adalet sistemi bir kriz içinde ve insan hakları istismarı alanında iç hukuk yolları ise işlemiyor. Altanlar ve Nazılı Ilıcak’ın dosyalarına Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından Nisan 2017’de öncelik verilmişti. Şimdi bu dosyalar hakkında acil karar verilmesi gerekmektedir.”

International PEN, RSF ve Article 19 ortak açıklaması: “Avrupa Birliği üye ülkelerine, Altanlar, Nazlı Ilıcak ve temelsiz suçlamalar nedeniyle tutuklu olan diğer gazetecilerin serbest bırakılması için Türkiye üzerindeki siyasi baskıyı arttırma çağrısında bulunuyoruz.”

(Açıklamayı imzalayan kuruluşlar Uluslararası Yazarlar Birliği (International PEN), Article 19, Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) yanı sıra, Uluslararası Basın Enstitüsü (IPI), Avrupa Basın ve Medya Özgürlüğü Merkezi (ECPMF), Uluslararası Yayıncılar Birliği, Artícolo 20, İtalya Basın Federasyonu PEN Belçika/Flandre’dan oluşuyor.)

Uluslararası Basın Enstitüsü (IPI): “IPI, gazetecilere yönelik darbe girişiminden açılan davalar arasında karara bağlanan ilk davada verilen hükmü şiddetle kınıyor, ve ifade özgürlüğü ve adil yargılanma hakkının ağır bir ihlali olarak nitelendiriyor. (…)”

IPI Genel Müdür Yardımcısı Scott Griffen: “Verilen hüküm Türkiye’de hukuk devletinin önlenemez düşüşünü doğruluyor. Mehmet Altan’ın Anayasa Mahkemesi’nin verdiği tahliye kararına rağmen bugün müebbet hapisle cezalandırılması tamamen absürd ve Türk yargı sisteminin gazeteci haklarını korumaktan aciz olduğunu gösterir nitelikte... Bu davanın sanıkları, Altan kardeşler de dahil, adil bir yargılama sürecine tabi tutulmadı. Verilen hüküm derhal temyize gönderilerek, geri çevrilmeli.”

Uluslararası Yazarlar Birliği Politika ve Savunu Direktörü Sarah Clarke: “Bugün Ahmet Altan, Mehmet Altan ve Nazlı Ilıcak hakkında verilen müebbet hapis cezaları Türkiye’de hukuk devletinin bozulmasında bir uç noktaya işaret ediyor. Hakim, Türkiye Anayasa Mahkemesi kararını görmezden geldi. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi mutlaka harekete geçmelidir.”
 
Avrupa Basın ve Medya Özgürlüğü Merkezi (ECPMF): “Ahmet Altan ve Mehmet Altan’ın mahkûmiyeti Türkiye’nin eleştirel gazeteciler ve basın özgürlüğüne yönelik baskısına son vermediğini göstermektedir.”
 
Avrupa Parlamentosu Yeşiller Grubu Uluslararası İlişkiler Sözcüsü Rebecca Harms: “Hem kendisi hem de eşi için çok mutu olmama sebep olan Deniz Yücel’in tahliyesi ile ilgili olumlu haber, Ahmet Altan, Mehmet Altan ve Nazlı Ilıcak’da dahil olmak üzere altı gazeteci meslektaşını müebbet hücre hapsine mahkûm eden acımasız karar tarafından gölgelendi. Bu kararlar Türkiye’de aylardır ve yıllardır tutuklu olan ve benzer temelsiz suçlamalarla karşı karşıya olan tüm gazeteciler için büyük bir darbedir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne artık daha fazla utandırıcı gecikme yaşanmaksızın bu dosyalar hakkında nihayet bir karar vermesi çağrımı yineliyorum. AB ve üye ülkeleri Türkiye üzerinde etkili olmak için daha fazla çaba göstermelidir. AB, Türkiye’yi hukuk devletine ve insan haklarına saygıya geri dönmeye zorlamak için ekonomik ağırlığını kullanmaya hazır olmalıdır.”
 
İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW) Avrupa ve Orta Asya Direktörü Philippe Dam: “Gazeteciler Ahmet ve Mehmet Altan ile Nazlı Ilıcak hakkındaki müebbet hapis cezaları basın özgürlüğüne yönelik acımasız bir saldırı ve Türkiye için kara bir gün.”

İnsan Hakları İzleme Örgütü: “Bu karar iktidarın muhalifleri susturmak için ne kadar ileri gidebileceğini gösteriyor... Dava en başından beri siyasi amaçlı, karar halen yargılanan diğer gazeteciler, yazarlar ve muhalifler için tehlikeli bir emsal oluşturuyor.”

İnsan Hakları İzleme Örgütü Avrupa ve Orta Asya direktörü Hugh Williamson: “Deniz Yücel’in tahliyesi, suçlamalarla karşı karşıya olduğu gibi saçma bir gerçeği örtemeyeceğini, Altan kardeşler ve Ilıcak davasındaki kararla birlikte bu Türk hükümetinin muhalif sesleri susturmak için ne kadar ileri gidebileceğini göstermektedir.”

ABD merkezli düşünce kuruluşu Freedom House: “Bu şoke edici kararlar ve hapis cezaları Türkiye’de adalet sisteminin tamamen siyasetin kontrolünde olduğunu gösteriyor...“Alt mahkemeler hükümetin katılmadığı Anayasa Mahkemesi’nin kararına uymayı reddediyor ve gazeteciler ömür boyu hapis cezasına çarptırılıyor. Bağımsız mahkemelerin olmadığı yerde adalet olmaz.”
 
Index on Censorship Basın Özgürlüğü Haritalandırma Projesi Sorumlusu Hannah Machlin: “Bugünkü dehşet verici karar Türkiye’de basın özgürlüğü için yeni bir dip noktasıdır ve mahkemelerin ifade özgürlüğü ile ilgili diğer davalara nasıl yaklaşabileceklerine ışık tutmaktadır. Bugün cezaevindeki tüm gazetecilerle ilgili dayanışma içindeyiz ve hükümete bütün suçlamaları düşürmesi için çağrımızı sürdürüyoruz.” 
 
Uluslararası Gazeteciler Federasyonu (IFJ) Başkanı Philippe Leruth: “Bu skandal kararlar Türkiye’de basın özgürlüğe yönelik baskıda bir tırmanmayı temsil ediyor. Gazetecilik faaliyetlerinin kriminalize edilmesi diktatörlüklerin ifade özgürlüğünü baskı altına almalarının tollarından biri. Türkiye Avrupa Konseyi’nin bir parçası olan demokratik ülkelerden biri ve tüm demokratik ülkeler Türkiye yetkililerine bu davada bir adım fazla ileriye gittiğini açıkça ifade etmelidir. Basın özgürlüğü demokrasinin termometresidir ve bunu kırmak Türkiye demokrasinin yeniden toparlanmasına yardımcı olmayacaktır.”
 
Yazarlar Topluluğu (Society of Authors): “Basın ve ifade özgürlüğü için dehşet verici bir gün. Bu korkunç bir emsal oluşturuyor.”

New York Times: Türkiye’nin Avrupa ve ABD ile ilişkileri düzeltme arayışında on binlerce kişinin gözaltına alındığı OHAL’e takıldı.... Türkiye’de 2016 darbe girişiminden bu yana 50 binden fazla kişi hapiste olduğu, 140 bin kişini işini kaybetti...

***
Dünyanın dört bir yanından çığ gibi gelen bu tepkilere Türkiye’den de birkaç örnek verelim:

Nobel ödüllü yazar Orhan Pamuk: “Ahmet Altan, Mehmet Altan ve Nazlı Ilıcak’a verilen cezaları acımasız, haksız ve adaletsiz buluyorum... Bizi birbirimize bağlayacak şey hapishane korkusu ve hiç bitmeyen tehditler değil, barış ve düşünce özgürlüğüdür. Kıyıma ve haksızlığa uğrayan kamuoyunun kırk yıldır severek, tartışarak okuduğu bu değerli yazarlar değildir yalnızca... Bu ölçüsüz kararlarla zedelenen ve tükenen toplumdaki adalet ve güven düşüncesi; demokrasi ve kanun nizam ile yönetildiğimiz inancıdır da... Bu temel duyguları kaybetmek bir milletin geleceğini zedeler... Cezalandırma ve hapse tıkma siyasetinden hükümet vazgeçmelidir. Bu kararın yeniden ele alınması lazımdır.”

Duayen gazeteci ve yazar Hasan Cemal: 
“... Ne susacağız.
Ne biat edeceğiz.
Ne korkacağız.
Ne de yılacağız.
...
Akıllarımızı tutsak alamazsın.
Bizim akıllarımız çoktan beri  özgürlüğe alışmış durumda.
Onun içindir ki, ...
Barışı savunmaya devam edeceğiz.
Savaşa karşı çıkacağız.
Barışı suç saysan da, barış diyenleri hapse atsan da, savaşa karşı çıkmaya devam edeceğiz.
Nazlı gibi, Ahmet gibi, Mehmet gibi, Şahin Alpay gibi, Ali Bulaç gibi, Ahmet Turan Alkan gibi, Selahattin Demirtaş gibi adalet diyenleri, hukuk diyenleri, özgürlük diyenleri hapse atsan da, barış ve demokrasinin temelini oluşturan bu değerleri biz hep birlikte ölümüne savunmayı sürdüreceğiz.”

Gazeteci Koray Düzgören: “  Ahmet Altan 'Bu hukuk dışı yolculuktan vazgeçmek daha hayırlı olacaktır' dedi ama, mahkeme Ahmet ve Mehmet Altan ile Nazlı Ilıcak için ağırlaştırılmış müebbet cezası verdi.
Son dakikaya kadar Türkiye’de bağımsız yargı olduğunu iddia edip durdular.
Ama artık bütün masalları, bütün yalanları çöktü.
Biz de, bir emirle kanıtsız, belgesiz zindanlara tıkılan masum insanlar da bunu biliyorduk ama, bir yandan da belge olsun, tarihe geçsin diye oynanan yargı oyununun gelip nerede tümüyle sonlanacağını da merak ediyorduk.... Ahmet Altan’ın dediği gibi, ‘Bu hukuk dışı, yasa dışı, Anayasa dışı eylemden, yolculuktan vazgeçmek’ yerine ‘Yola devam’ dedi.

Devam edilen yol, aslında yargının kendisini inkâr ettiği yolun adıdır.
Bir yargı kurumu ancak intihar etmek isterse bu yolu seçer.
Seçer ama, bu yol çıkmaz bir yoldur.
Adaleti arayanlar nasılsa birgün doğru yolu bulurlar.
Ve o gün, yargı kurumunun intiharına sebep olanları kimse hatırlamaz.
Hatırlayacaklarımız buna karşı direnen, karşı çıkan ve acı çekenler olacaktır.”

Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS): “AYM’nin hakkında tahliye kararı verdiği yazar Mehmet Altan ile gazeteciler Ahmet Altan ve Nazlı Ilıcak’a ağırlaştırılmış müebbet hapis verilmesi hukukla açıklanamaz. Mahkemelerin siyasi intikam aracı yapılmasını kabul etmiyoruz.”
 
DİSK Basın-İş: “Bu dönemin yargısının aldığı kararlar da tıpkı cemaat yargısının, 12 Eylül yargısının kararları gibi tarihe birer utanç olarak geçecektir. Tüm gazeteciler serbest bırakılmalı, OHAL kaldırılmalı KHK’larla yaratılan mağduriyetler giderilmeli.”

Eski AKP Merkez Karar ve Yönetim Kurulu (MKYK) üyesi ve eski AYM raportörü Prof. Osman Can: “Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası çok tartışmalı ve sorunlu bir karar. Anayasa Mahkemesi'nden döner, AİHM'den de."

Cumhuriyet Gazetesi köşe yazarı Aydın Engin: “Yazmayacağım, çünkü yazacağım her satır, her sözcük beni bir savcının önüne çıkartacaktır. Ve o savcı bu kez haklı olacaktır.”

Cumhuriyet Gazetesi köşe yazarı Zeynep Oral: “NOT: Nazlı Ilıcak ve Altan kardeşlere ilişkin kararı uzaklarda aldım. Galiba artık [faşizmin] sıradan ve sıradan olmayanı arasında fark kalmadı.”

Cumhuriyet gazetesi köşe yazarı Nilgün Cerrahoğlu: “[İtalyan] ‘Manifesto’ gazetesi ... haberinde, Almanya’nın, Yücel’in özgürlüğünü “Türkiye’yi silah ambargosu ile tehdit ederek” elde ettiğini anlatıyor. Avrupa’nın silah sanayii çıkarları ile ‘hakların’, Türkiye’de böylece takas edildiğini hatırlatıyor.
Arkasında böyle bir ‘takas avantajı bulunmayan’ Ilıcak ve Altanlar’ın nitekim ‘müebbete’ mahkûm edildiklerini vurgulayan gazete, hukuk devletinin son demlerinin de silindiğini, Türkiye’deki adalet sisteminin tüm zaaf ve açıklarıyla faş olduğunu belirtiyor. 
Yücel ile Ilıcak-Altanlar davalarıyla yargının Türkiye’de siyasallaştığı, açık diplomasi, pazarlık konusu yapıldığı ve de maskesinin düştüğü tespitini yapan gazete ‘Hukuk devletine müebbet’ başlığını taşıyan başyazısında: ‘Erdoğan Türkiyesi Avrupa’nın artık bir silah süpermarketi ve bu nedenle Avrupa’nın bizzat içinde!’ diyor.
Manifesto’nun yaptığı en vurucu tespit şu: ‘Yücel’in serbest bırakılması, Avrupa’nın Türkiye’de basın özgürlüklerinin susturulmasına özde suskun kalması takasına dayanmakta!’ 
Bu bağlamda Yücel’in serbest kaldığı gün Ilıcak ve Altanlar’a verilen ‘ağırlaştırılmış müebbet’ rastlantı değil, zamanlaması dikkatle seçilmiş gözdağı olarak okunuyor. 
Sağda, solda şuursuzca ‘Altanlar ve Ilıcak’a oh olsun! Zindanda çürüsünler!’ diye yürek soğutanlara duyurulur.”

T 24 Yazarı ve editörü Doğan Akın: “ ‘Biliyordum, ama yine de inanamıyorum...’
Hukukçu bir dostumun, Altan kardeşler ve Nazlı Ilıcak davasında üç yazara verilen ağırlaştırılmış müebbet hapis cezalarına dair yorumu bu oldu.
Neden biliyordu ve buna rağmen neden inanamıyordu
Biliyordu, zira o davanın öyle bir iddianameyle açılabilmiş olması… Savunma hakkına karşı duruşmalarda sergilenen alabildiğine tahammülsüzlük… İddianamede ortaya çıkan çelişkilere kulak asılmaması… Duruşmalarda alışkanlık hâline gelen avukat atmanın, usul hukukunun da defalarca ihlal edildiği bu davada olağan usul hâline getirilmesi… Karar aşamasına gelmiş bir davada bile "toplanamamış deliller"in hâlâ tutukluluğun devamı için gerekçe gösterilebilmesi…  Nihayet mahkemenin, Anayasa Mahkemesi "özgürlük ve güvenlik hakkı ihlali" saymasına karşın tutukluluğu adeta hukukla vuruşarak sürdürmesi…

Böyle bir soruşturma ve dava süreci karşısında hukukçu dostum -da- başka bir karar beklemiyordu elbette.
Ama yine de karara inanamıyordu?
Neden?
İnanamıyordu, zira, hiç olmazsa bu ‘ön yargı’nın, savcıların birkaç yazı ve bir televizyon programı için talep ettiği ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası dışında bir cezayla kurgulandığına inanmak istiyordu....
Görüş ayrılığı; hiçbir şey yapmamanın, sakınmanın, kayıtsızlığın yanılsaması oldu bu ülkede. Süreklileşen bir eylemsizlik jokeri!
Yanlış anlamayın; salt Altan kardeşlere, Ilıcak'lara, Sabuncu'lara, Şık'lara, Atalay'lara, Bulaç'lara, Alpay'lara kayıtsızlıktan söz etmiyorum aslında. Kendi geleceğimize, özgürlük ve güvenlik hakkımıza, kimin eline geçerse ötekine zulmeden bir devlete, er ya da geç bir ‘öteki’ olarak başımıza geleceklere karşı bir kayıtsızlık bu.
Görüşlerine katılmadığınız, mazisini sorguladığınız insanların sadece görüşleri nedeniyle tutuklanmalarını, ağır ceza mahkemelerinde yargılanmalarını ‘Eğer o da vaktiyle şunu yapmasaydı’ gibi bagajlarla savunabilir misiniz?
...
Velhasıl, görüşleri nedeniyle yargılananları yalnız bıraktığımız o davalarda ihtimal kendi yalnızlığımızı da inşa ediyoruz.
İfade özgürlüğü ağır ceza mahkemelerinde yargılanırken bulunduğunuz yerde kalakalmayı maziden açacağınız bahislerle, ‘Eğer’ diyeceğiniz sanıkların varlığıyla gerekçelendirecekseniz, yukarıdaki davalardan hiç olmazsa birinde neden bulunmadığınızı düşünün.
Hayatta ne oluyorsa başka türlü olamadığı içindir belki.
Ancak zorbalığın en büyük zaferi, kitlelerin de zorbaların kılığına bürünmesidir, unutmayın.”

Sanem Altan: “Hukuki sürecin her adımına devam edeceğiz...Bu süreç sadece bugünün hikâyesi değil. İleride bir gün bugünlere döndüğümüzde, her dakikanın hukuksuz karşılığının bilinmesi gerekiyor...Bu kararın çok basit bir tanımı var. Bu karar bize, Türkiye'de uygulanan hukukun kanıta ihtiyacı yok, biz her istediğimizi müebbetle yargılayıp, hapsederiz diyor.

"Bu karar, hukukun nasıl yok olduğunu nasıl çürüdüğünü ve kişisel bir uygulamaya dönüştüğünü gösteriyor. Çünkü net olan şu ki bu, Erdoğan'ın muhaliflerine yönelik yapılan bir şey. O yüzden bunu gerçekten alçakça ve aynı zamanda çok komik buluyorum. Ağırlaştırılmış müebbet asla bende ağırlaştırılmış bir üzüntü, bir şaşkınlık bir endişe yaratmıyor.

“Mahkemeden sonra babamı görmeye gittim ... Bana harika bir şey söyledi; ‘Bu kararla dünyanın en ünlü mahkumları haline geldik. Çünkü dünya uygulanan bu hukuksuzluğu, bu saçmalığı çok yakından izliyor’ dedi.

‘Bu kadar net somutlaştırılmış bir hukuksuzluk tüm dünyanın ilgisini çekecek bir şey. Bu adamları yok etmek istiyorlarsa, ki ağırlaştırılmış müebbet babamın da dediği gibi sen hapishanede öl demek, bunun tam tersi oldu ve tüm ışıkları bu adamların üstüne çekti’ ifadelerini kullandı.

"Dünyada gördüğüm en akılsız karar. Kötülük yapmak için bile zekâya ihtiyaç var ve burada onu bile göremiyoruz... Hukukun öldüğünün tabii ki farkındayız ama temyiz de reddedilirse o da kayıtlara, tarihe geçecek"

Yeni denklemimizde Türkiye 3y 1k ile sonsuzluğa açılıyor.

Vakanüvis ÖM

Şarkıcı / YorumcuParça AdıAlbüm AdıSüre
Death Can Dance Song of the Nile
Yoko Ono Mother of the Universe