Xi Jinping ve Çin usulü modernleşme

-
Aa
+
a
a
a

Ahmet İnsel’in gündeminde Çin Komünist Partisi'nin 20. kongresinde duyurulan kararlar ve Çin’in 21. yüzyılın ilk yarısında gerçekleştirmeyi planladığı uygulamalar vardı.

Ufuk Turu: 18 Ekim 2022
 

Ufuk Turu: 18 Ekim 2022

podcast servisi: iTunes / RSS

Ömer Madra: Merhaba herkese. Ufuk Turu’na Uzakdoğu’dan söz ederek mi başlıyoruz?

Ahmet İnsel: Çin Komünist Partisi'nin 20. kongresi başladı. 22 Ekim’e kadar devam edecek. Kongrenin en dikkat çeken unsuru, Çin Komünist Partisi lideri Xi Jinping’in “fikriyatının toplumu yönlendirici olduğu” ibaresini anayasaya ekletmesi oldu. Xi Jinping ayrıca ordunun ve devletin de başında. Yaptığı anayasa değişikliğiyle devlet başkanının üst üste iki defadan fazla seçilmesini engelleyen ve 1990’ların başında anayasaya eklenen kuralı kaldırdı. Kendisi iki defa üst üste seçilmiş olmasına rağmen üçüncü defa seçilecek. Ve ömrü vefa ettikçe seçilebilecek. Merkez komitesinin içinde kimlerin yer alacağı henüz bilinmiyor ama büyük ihtimalle oy birliğiyle seçilecekler. Diğer taraftan, Jinping’in iki saate yakın süren açış konuşmasında iki farklı hedef belirlendi. Birincisi, 2035’e dek Çin’i her alanda modern bir ülke yapma hedefi. Diğeri ise 2049’da, Çin’in yüzüncü kuruluş yılında, Çin’i her alanda dünyanın bir numaralı ülkesi yapma hedefi. Tabii ki Çin’i modern bir ülke yapma hedefinin bir kıstası var: Çin usulü bir modernleşme. Jinping modernleşme hedefinin niteliğini böyle belirtti ve bu modernleşmeyi Çin Komünist Partisi’nin önderliğini ve yönetimini muhafaza ederek, Çin usulü sosyalizmi devam ettirerek gerçekleştirileceğini açıkladı. Bu süreçte Çin Komünist Partisi’nin hâkim kamuoyunu yönlendirmeye devam edeceğini ekledi. Temiz ve sağlıklı bir elektronik iletişim yaratılması gerektiğinin ve tabii ki Çin halkının ortak refahını sağlamanın bir gereklilik olduğunun altını çizdi. Bütün bunlardan söz edilirken, Çin Komünist Partisi’nin adı yüzden fazla kez zikredilmiş ve ondan çok daha fazla kez Çin, devlet, toplum kelimeleri kullanılmış. Bunun nedenini biliyorsunuz: Çin’de, yönetimin önem hiyerarşisi baz alındığında önce Çin Komünist Partisi, sonra Çin devleti, en son Çin toplumu gelir.

Ö.M.: Ömrü vefa ettikçe dedin Ahmet. Tabii ki edecek, o bir ölümlü değil ki… 2049’da da ülkenin başında olacak.

A.İ.: Şu an 68 yaşında olması lazım. 58 yaşında iktidara gelmişti. Ayrıca konuşmasında Tayvan'la 2049’dan önce yeniden birleşmeyi sağlamaktan bahsetti. Tabii bu yeniden birleşme fikri yeni değil, Çin Halk Cumhuriyeti kurulduğundan bu yana, hatta 1940’ların başından beri gündemde. Ama Tayvan Çin’e ait bir yer değildi. Çin Halk Cumhuriyeti hiçbir zaman Tayvan’ı egemenliği altına almadı. Dolayısıyla, yeniden birleşme fikri eski Çin İmparatorluğu’na dayanıyor ve o zamanki Çin-Tayvan birlikteliği söz konusu ediliyor. 1920’lerin öncesinde faal olan birliktelik bu. İlginç bir başka detay da şu: Jinping’in konuşmasında pandemiden hiç söz edilmedi. Oysa Çin pandemi süresince çok ağır bedeller ödedi. Pandemi Çin’de ortaya çıktı, hemen hemen tüm veriler bunu kanıtlıyor. Ama konuşmada pandemi kelimesi bile kullanılmadı. Ve Çin’in bazı bölgelerinde “sıfır pandemi” politikası ve uygulamaları çerçevesinde insanlar hâlâ çok kısıtlayıcı koşullar altında yaşamak zorunda. Diğer taraftan Hong Kong’tan da hiç bahsetmedi. Bunlar yerine, Çin Komünist Partisi’nin toplum üzerindeki hegemonyasının nasıl güçleneceği, nasıl pekiştirileceği ve bütün bunların Çin toplumunun ortak refahını nasıl artıracağı dile getirildi. Halbuki Çin’de genç nüfustaki işsizlik oranının yüzde 15, hatta bazı verilere göre yüzde 20 civarında olduğu belirtiliyor. Ciddi bir emlak krizi de cabası. Çin’de emlak balonu patlamış durumda. Ama bütün bu sorunlardan bahsetmek yerine uluslararası tablonun kötülüğünden, Batı dünyasının çöküşte olduğundan bahsedildi. Batı, yolsuzluk ve düzensizlikle suçlandı ve çöküş medeniyeti olarak adlandırıldı. Modernleşme ise Çin usulü sosyalizmi Batı’nın karşısında konumlandırılıp yeniden devreye sokmak olarak nitelendirildi. Kısacası, Çin’in yaşadığı sorunlara hemen hemen hiç değinilmedi.

Tunus’ta gerginlik artarak sürüyor

Tunus'ta Cumartesi hareketli geçti, iki ayrı yürüyüş aynı anda yapıldı. Bunlar hayat pahalılığına ve Cumhurbaşkanı Kais Saied’e karşı yürüyüşlerdi. Saied, 2020’de meclisi lağvederek bir dizi kararnameyle bütün yetkileri kendinde topladı. Geçtiğimiz Temmuz ayında da bizdeki Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin Tunus versiyonunu anayasaya ekletti. Ciddi zorlamalarla ve dayatmalarla, referandumla bunu kabul ettirdi. Bu sırada Tunus çok ciddi bir iktisadi kriz içindeydi, hâlâ da öyle. Yeni başkancı rejim, Tunus’un hem siyasi hem de iktisadi meşruiyetini hızla kaybetmesine sebep oldu. Tabii bir yandan da muhalefetin daha muhafazakâr İslamcı kanadını oluşturan ve Ennahda Partisi’nin başında olduğu bir muhalefet koalisyonu var: Ulusal Selamet Cephesi. Bir yanda hükümet ve muhalefet arasındaki çatışma, diğer yanda söz konusu yürüyüşler önümüzdeki dönemde Tunus’ta artarak devam etme ihtimali olan gerginliğin boyutunu gözler önüne seriyor. Diğer taraftan, Özgür Desturcu Parti’nin lideri olan kadın, yürüyüş sırasında polisin şiddet kullanmasını protesto etmek amacıyla Pazar günü İçişleri Bakanlığı önünde açlık grevine başladı. Bugün açlık grevinin üçüncü gününde. Kendisinin açlık grevinde fenalaştığı iddia edildi ve bugün doktor kontrolüne alınabileceği söylendi. Arap Baharı ya da Arap İsyanları olarak da adlandırılan Arap Devrimi’nin başlangıç noktası olan Tunus'ta hâlâ sular durulmuş değil. Ülkede birkaç senelik demokratik yönetime geçiş denemesinden sonra yeniden otokrasi eğilimi boy göstermiş durumda.

Fransa hayat pahalılığına karşı grevde

Fransa'da da bugün, özellikle kamu taşımacılığı alanında ama aynı zamanda bazı meslek liseleri öğretmenlerinin de katıldığı ve bir dizi kamu çalışanının daha sonra katılacağını ilan ettiği bir günlük grev başladı. Grevin ana teması hayat pahalılığı ve eriyen alım gücüydü. Hayat pahalılığına karşı ücretlerin arttırılmamasını protesto etmek amacıyla başlayan grev nedeniyle şu anda Fransa’daki benzin istasyonlarının takriben yüzde 30’unda benzin yok, benzin kuyrukları var. Aynı zamanda çok ciddi ulaşım sorunları var. Uluslararası Total şirketinin gaz ve petrol fiyatlarını aniden artırmasıyla inanılmaz bir fahiş fiyat ortamı oluşmuştu. Bu sene hissedarlarına çok büyük bir kâr dağıtımı yapmaktan çekinmeyip sendikalarla toplu iş sözleşmesi pazarlıklarını erkene almayı haftalar boyunca reddetmişti. Şimdi zorla masaya oturmuş durumdalar. Ama tabii ki bu durum sendika üyelerinde çok büyük bir öfke patlamasına neden oldu. Toplumun genelinde de böyle bir öfke patlaması var. Bunun nedeni, yıllardır çok düşük enflasyon olması. 

Neredeyse 0’la 1 arasında oynayan, 1-1.5’u geçmeyen bir enflasyon ortamında ücret arttırması ve ücret pazarlığı yapma alışkanlığını kaybetmiş olan işveren, şimdi enflasyonun yüzde 5’i, yüzde 6’yı, hatta yüzde 10’u geçişi karşısında, ücret artırımlarına gitmeyi beceremiyor. Macron yönetimi beklenmedik bir toplumsal gerginlikle karşı karşıya. Başka ülkelerde de benzerlerini göreceğimiz bir toplumsal çatışma yaşanıyor. Bu noktada vurgulanması gereken çok önemli bir detay, sol partilerin bu toplumsal memnuniyetsizliği kanalize etme gücünün 1980’lerdeki ve 1990’lardaki kadar yüksek olmaması ve Avrupa’nın bazı yerlerinde, hatta dünyada bu memnuniyetsizliği kanalize eden odağın aşırı sağ partiler olmaya başlaması.

Ö.M.: Fransa’nın dışında Almanya'da ve İtalya'da da hayat pahalılığına yönelik ciddi protestolar söz konusu.. Cumartesi günü Almanya’da, Başbakan Olaf Scholz’un ofisinin önünde bir protesto gerçekleşti. Protestoyu gerçekleştiren küçük bir gruptu fakat yoksullara acil yardım talebiyle seslerini duyurmaya çalıştılar, sloganlar attılar. İtalya’nın başkenti Roma’da da gene Cumartesi günü bir protesto oldu. Artan gaz ve elektrik fiyatları bu protestonun ana konusuydu. Faturalarda kesinti, maaş artışı ve daha fazla sosyal yardım talepleri iletildi.

A.İ.: Sol kanattaki kişilerin eleştiri ezberlerini bozması lazım. Aşırı sağ partilerin bir kısmının neoliberal piyasacı söylemden ciddi biçimde devlet korumacı bir iktisat politikası savunuculuğuna geçtiğini de görüyoruz.

Ö.Ö.: Bu Pazar günü Paris’te de büyük bir eylem olduğu yazıyordu haberde. Onbinlerin Paris'te bir araya geldiği, hem hayat pahalılığına hem de iklim meselesi özelinde hükümetin yeteri kadar adım atmamasına karşı çıktıkları söyleniyordu.

A.İ.: Paris’teki yürüyüş dol parti ittifakının çağrısıyla yapıldı.. Bu yürüyüşe sendikalar katılmadı. Onlar Salı günü yapacakları grev ve yürüyüşe çağrı yaptılar.

Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi’nden Rusya kararı

13 Ekim’de Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi’nde oylanarak bir karar alındı. Bu kararda Rusya Federasyonu’nun Ukrayna’ya saldırısı şiddetle kınanırken, ilhak politikasının uluslararası hukuku ve uluslararası teamülle barış içinde yaşama ilkelerini ayaklar altına aldığı vurgulandı. Bu ifade metindeki 18. maddede yer aldı.. Benim bildiğim kadarıyla Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi’nde Rusya Federasyonu’yla ilgili bir başka karar yok. Çok ağır suçlamalar var bu karar içerisinde. 13. maddenin 7. paragrafında yürürlükteki Rus rejiminin terörist bir rejim olduğu ilan ediliyor. Terörist bir rejim tarafından yönetildiği iddia edilen Rusya’nın bir an önce işgal ettiği topraklardan çekilmesi gerektiği ifade ediliyor. Aynı zamanda bu, Moldova ve Gürcistan’ın da dahil olduğu ayrılıkçı askerî eylemlere son verilmesi için çağrı yapan bir metin. 100 milletvekilinin oy birliğiyle kabul edilmiş ve 99’u evet oyu vermiş. Bir milletvekili de çekimser oy vermiş. O çekimser oy kimin diye baktığımızda, hiç beklemediğimiz bir tablo çıkıyor karşımıza: Adalet ve Kalkınma Partisi’nden üç milletvekili oylama sırasında hazır bulunmuş. Bu seçimde evet oyu vermişler: Nur Çelik, Mehdi Eker ve Emine Nur Günay. İYİ Parti Milletvekili Zeki Hakan Sıdalı ve Azerbaycanlı milletvekili Erkin Gadirli de evet oyu vermiş. CHP Milletvekili Ünal Çeviköz ise çekimser oy kullanmış.

Ö.M.: Son derece ilginç bir durum. Nasıl yorumluyorsunuz bunu?

A.İ.: Cumhuriyet Halk Partisi’nin böyle bir kararı olduğunu zannetmiyorum. Onu doğrudan Ünal Çeviköz’ün açıklaması lazım. Belki de oy kullanırken yanlışlıkla çekimser oy kullanma düğmesine bastı.

Ö.M.: Evet, ama yanlışlık olduğu zaman da genellikle düzeltilir. Bu da tarihî bir olay.