Aşılar, aşı tereddüdü ve aşı şirketleri

-
Aa
+
a
a
a

Salgınlar Çağı: Pandemi’de Sağlık programında Osman Elbek, Covid-19 bağlamında aşıları, aşı tereddüdünü ve aşı şirketlerini anlatıyor. 

Aşı tereddüdü ve aşı şirketleri
 

Aşı tereddüdü ve aşı şirketleri

podcast servisi: iTunes / RSS

(12 Ağustos 2021 tarihinde Açık Radyo’da Salgınlar Çağı: Pandemide Sağlık programında yayınlanmıştır.)

Ömer Madra: Günaydın, merhabalar Osman Bey.

Osman Elbek: Günaydın.

Özdeş Özbay: Günaydın.

OE: Bugün Kayıhan bir mazereti nedeniyle katılamayacak, o yüzden onsuz yapacağız programı. Lancet’te 29 Temmuz’da yayınlanmış bir araştırma makalesinin verisiyle başlamak istiyorum programa. Önemli bir makale çünkü, İsveç’te yapılmış ve 86 bin 742 Covid hastasının hastalık sonrası 2 ve 4 haftalık verileri incelenmiş. Sonuçta bu araştırma şöyle bir gerçekliği ortaya koydu: Covid-19 hastalığını geçirenlerde kalp krizi geçirme olasılığı 6.6, felç olma olasılığı ise 6,7 kat artıyor. Bunu şu açıdan gündeme getirmek istedim: Bugünkü programda aşıları, aşı tereddüdünü ve aşı şirketlerini konuşmak istiyorum. Aşı tereddüdü ve aşı karşıtlığının en önemli argümanlarından birisi aşıların felce ya da kalp krizlerine neden olduğu iddiası ve yalanı. İşte bu araştırmada 86 bin küsur hastanın verileri tam tersine Covid-19 hastalığını geçirmenin kalp krizine ve felce neden olduğunu, aşıların ise bu ihtimali oldukça net bir vaziyette azalttığına işaret ediyor. Bilim, bir kere daha aşı karşıtlığının gayri bilimsel ve gerçeğe aykırı iddialarını çürütüyor. Bu yüzden bir kere daha sizin aracılığınızla hatırlatmak isterim ki “pıhtı atıyor”, “kalp krizi, kalp problemlerine neden oluyor”, “felç yapıyor” iddialarına kanarak “aşı yaptırmak istemiyorum” veya “üçüncü dozunu yaptırmak istemiyorum” diye tereddüt yaşayan insanlara 86 bin küsur hastanın verisiyle cevap vermek istedim. 

ÖM: Evet çok kapsamlı bir araştırma olduğu anlaşılıyor ve Lancet gibi son derece itibarlı bir bilim dergisinde, tıp dergisinde çıkıyor. Bir de Tekirdağ Tabip Odası’nın açıklaması var, Yeşil Gazete’de Serap Cömertoğlu İşcan’ın haberiydi, bilmiyorum gördünüz mü? Pandeminin kaderini de aşısızlar belirleyecek diye tam bu anlamda Tekirdağ Tabip Odası “aşıya karşı tereddüt yüzünden aşılama hızının beklenilen hızda olmadığını ve bu durumun Delta varyantının daha fazla yayılmasına neden olacağı” uyarısını yapmış ve “herkes aşı olmadan güvende değiliz, pandeminin kaderini de aşısızlar belirleyecek” demiş. Aşı olmama durumunun özgürlükle de bir ilişkisi olmadığına dikkat çekilmiş aynı zamanda. Yani “herkes aşı olmadıkça hiçbirimiz güvende değiliz, aşıda patentin kaldırılarak toplumsal mülkiyete çevrilmesi gerekiyor” şeklinde konuşmuş İş Sağlığı ve İş Yeri Hekimliği Komisyonu Başkanı Didem Gediz Gelegen. Önemli bir açıklama bence.

OE: Gerçekten doğru, dünya nüfusunun şu an %16’sını aşılamış durumdayız tam aşılı olarak ve bu oranla Covid-19 pandemisini kontrol altına almamız mümkün değil. Aşı belki Delta varyantının yarattığı hafif düzeydeki hastalığı tümüyle engellemiyor ama ister ABD ister İngiltere ister İsrail verilerine baktığımız zaman tam koruma altında olan, yani 2 doz mRNA veya ölü virüsün arkasından yeni bir üçüncü dozda ölü virüs veya mRNA aşısını yapan kişilerde ölüm oranını aşılar %99,9 oranında azaltıyor. Bunu da aslında Türkiye verilerinden de görebiliriz; salgının hâlâ Türkiye’de dördüncü dalgasının çıkış kolunun olduğunu biliyoruz. Örneğin Türkiye geçtiğimiz haftaya günlük yaklaşık 25 bin vakayla Birleşik Krallık’ın arkasından hemen Avrupa ikincisi olarak geçti ama ölümlere baktığımızda ne yazık ki günlük vefatımız 113’e ulaştı ve Rusya, Kazakistan ve Türkiye olarak sıralamada yer aldık. Birleşik Krallık’ı görmüyoruz ölümlerde, çünkü yaygın aşılama Birleşik Krallık’ta ölümü önlüyor. Benzer bir veriyi Almanya kıyaslamasında da görüyoruz. Biliyor musunuz geçtiğimiz haftayı Almanya sadece günde 3 bin vakayla geçti. Bunun anlamı Türkiye’ye göre 8 kat daha düşük vaka anlamına geliyor. Benzer bir durum vefat sayısında da yaşanıyor. Almanya’da günlük vefat 15 idi sadece, yani Türkiye’ye göre 7,5 kat az. Bunun önemli nedenlerinden biri Almanya’da tam aşılı nüfus oranı %55, biz de ise hani 2 doz CoronaVac’ı da kabul edersek bile %35 -ki gerçek rakamın en fazla %30’lar olduğunu biliyoruz. Veriler toplumunuzun ne kadar geniş bir kesimini aşılayabilirseniz o oranda ölümü ve o oranda hastalığın bulaşmasını engelleyebildiğinizi gösteriyor. Bu anlamıyla Türkiye ne yazık ki bu hafta itibariyle ölümlerin, vefatların da arttığı bir noktaya doğru evrildi. Ek ölüm dediğimiz sayı 160 bine ulaştı ve 30 Temmuz – 5 Ağustos tarihleri arasında İstanbul’daki vefatlarda bir önceki yıllara %40 oranında artış var. Artan salgının yeterince aşı olmamamız nedeniyle vefatlara yansıdığını da görüyoruz. Günlük 100 vefat sayısını aşı karşıtlarının bir kere daha dikkatine sunmak gerekiyor. Bu karşıtlığı toplum sağlığına yönelik hunharca işlenmiş bir saldırı olarak değerlendiriyorum. 100 küsur insanı bu gayri bilimsel iddialar nedeniyle her gün kaybediyoruz. 

ÖM: Evet. Neredeyse saatte 5 kişi gibi bir rakama ulaşılıyor ki tüyler ürpertici. Ben bir de bir kez daha dönmek istiyorum izninizle bu Tekirdağ Tabip Odası İş Sağlığı ve İş Yeri Hekimliği Komisyonu Başkanı Didem Gediz Gelegen’in söylediğine; üretime ara verilmeyen iş yerlerinde aşılamaların tamamlanmasının kritik önemde olduğunu belirtmiş. Yani “1 hafta içinde 25-30 bin, Ağustos’ta ise 50-60 bin vaka sayısına ulaşacağına ilişkin tahminler var” demiş, gayet ürkütücü ve sahada aşı tereddütü ve aşı karşıtlığını aşabilmek için bazı noktaların altını çizerek önerilerde bulunmuş. “Aşı karşıtlığı kötülük yapmaktır” diyor, yani “kamusal sorumlulukların şeffaflığında, zamanlamasında ve senkronizasyonunda sorunlar yaşanıyor salgının başından bu yana. Yani kamunun salgını yönetme biçiminin önemli bir etkisi var, aşı tedirginliği ve aşı karşıtlığı birbirinden farklı kavramlardır. Aşılara yönelik tedirginliğin üstesinden bilimsel bilgiyi kamusallaştırarak gelebiliriz. Aşı karşıtlığı felsefi anlamda bilerek ve isteyerek kötülük yapma halidir. Meslektaşlarımızı bu kötülüğe ortak olmamaya davet ediyorum. Bunun özgürlük kavramıyla da ilişkisi yoktur, zira özgürlük kavramının içinde bireyin kendisine ve topluma sorumluluğu bulunmaktadır”. Yani her gün sizin de biraz önce verdiğiniz araştırma literatüre değinerek her gün literatüre Covid-19 ve aşılar hakkında yeni araştırma sonuçları ekleniyor. Bu anlamda bilimsel bilgi kamu sağlığı kurumları ve sağlık çalışanları tarafından doğrudan çalışanlara ve halka iletilmelidir. Çok kıymetlidir bu ve bu bilginin yaygınlaştırılmasında da sorumluluğu bulunmaktadır. Türk Toraks Derneği’nin kamusal yaptırımlara ilişkin önerisi var; aşı olmamış kişilerin çok sayıda insanın bulunduğu tüm kapalı ortamlara girişinde hasta olmadıklarının gösterilmesi, bunun için güvenirliği yüksek, hızlı antijen testlerinin zorunlu tutmanın düşünülmesi ve bunun özgürlükle ilişkisi yok. “En az 2 aşısı olanların her yere rahatlıkla girebilmesi, kapalı ortamlarda çalışan işyerlerinde havalandırma ve FFP2 maske takılması, semptoma bakılmadan periyodik PCR testi yapılmasıdır. İş yerlerinde de aşılama hızı arttırılmalı” demiş. 

OE: Burada iki noktayı vurgulamak isterim Ömer Bey. Birincisi bireysel düzlemde bakıldığı zaman aşı olmamış insanlara temel sağlık hizmetlerine ulaşımda, temel hayati süreçlere ulaşımda hiçbir kısıtlama yapılmaması gerekir insan hakkı olarak. 

ÖM:Şüphesiz!

OE: Ancak hem aşı olmuş nüfusu hem de toplumun genelini koruyabilmek için aşı olmamayı tercih etmiş insanların da bu ‘özgürlüklerinin’ karşılığında kapalı kamusal mekanlara girerken kendilerinde virüsün olmadığını ortaya koymaları gerekiyor. Bu yüzden PCR’lar veya hızlı tanı testlerinin yaygınlaştırılması gerekiyor. Çünkü özgürlük her zaman sorumlulukla iç içe. Ancak hekimler açısından tabloya baktığımızda tablo daha değişik. Bugün itibariyle hekimler arasında da bildiğiniz gibi aşı olmamayı savunan insanlar var. Bu görüşlerin açıklamalarında hiçbir sakınca yok kanaatimce, tıp eğitiminde yeterince bilgili olamadıklarına işaret eder benim penceremden. Ancak “aşı kısırlık yapıyor”, “aşı felç yapıyor”, “aşı binlerce insanın ölümüne neden oldu”, “aşı kalp krizi geçirtiyor” ve hatta tam bir ırkçılığı, tam bir öteki düşmanlığını ve zenofobiyi gösteren, “aşı olanlar transseksüel oluyor” gibi bilimsel, etik ve ahlaki hiçbir değere ulaşmayan her türlü paylaşımın suç olduğunu ve kamusal sağlık otoritesinin bu suç karşısında hiçbir şey yapmadığının da altını çizmek istiyorum. Tabip odaları bu hekimler konusunda etik soruşturmalarını yürütüyorlar. Ancak bu soruşturmalar zaman açısından uzun süreli işlerdir. Ancak bir hekimin, bir tıp doktorunun Türkiye’de bile isteye gerçek olmayan iddialarını Twitter’dan ve sosyal medyadan paylaşılması bugün itibariyle aslında suç tanımı içerisindedir ve kamusal sağlık otoritesinin cezai hükmüne tabidir. Bu konuda da siyasi iktidarın hiçbir adım atmıyor olması dikkat çekicidir en azından. Biz bu yalanları söyleyen kimi tıp doktorlarının mevcut siyasi iktidarın tarikat bağlantılarıyla da ilişkili olduğunun farkındayız. Bu cümleleri bir dini kisve altında da ifade ettiklerini görüyoruz. Aşı tereddüdü, aşı karşıtlığı öyle bir süreç ki hem kendisini çok seküler, çok çağdaş, bilimsel tanımlayan grupta da, hem de kendisini dini açıdan Ortodoks, daha muhafazakar ve tarikat bağlantılarıyla tanımlayan grupta da çok fazla yaygın. Bu yüzden her iki gruba da kim ve ne olduklarına bakmadan aynı oranda karşı çıkmak gerekiyor. Ancak bugüne kadar Türkiye gibi bir yangın fotoğrafının gösterilmesinin yasak olduğu, iki twit attığından dolayı insanların cezaevine düştüğü ülkemizde, ne yazık ki kamu sağlığını bu kadar tehdit eden paylaşımlar konusunda hiçbir adım atılmıyor kamusal sağlık otoritesi tarafından. 

ÖM: Evet, bu durumda da ben de bir şey ilavede bulunayım. ‘Pandeminin kaderini aşısızlar belirler’ derken bir çeşit yeni tanrılar ortaya çıkmış oluyor aşısızların, aşı karşıtları ya da aşı müteredditlerinin herkesin kaderini belirlemekte, belirleyici bir rol oynadığını görüyoruz. Mesela böyle şey gibi bazı görüşler de var, işte 5 sene sonra ne olacağı belli değil, Türk aşı çalışmaları uzun yıllarda ortaya çıkabiliyor, gerçekleştirilebiliyor. 5 sene sonra sağlığımız bambaşka şeylerle, ‘kuyruğumuz bile çıkabilir’ diye düşünen insanların da olduğunu biliyoruz. Bunlar da bir ayrı tehlike teşkil ediyorlar. Herhalde işyerlerine girmeleri, gittikleri zaman o insanların da muhakkak bir kontrolden geçmesinin yararlı olabileceğini düşünüyorum. Ne dersiniz?

OE: Ömer Bey, bugün itibariyle dünyada 4,5 milyar doz aşı yapıldı. Aşı karşıtlarının en önemli iddiaları faz çalışmalarının bitmediği yolunda. Faz-4 çalışması sağlıkta kullanılan hiçbir ilaç ve hiçbir aşı için hiçbir zaman bitmez. O ilaç, o aşı, o ürün insana uygulandığı sürece faz çalışması devam eder aslında toplum genelinde. Bu bilgiyi bildikleri halde kasten yalan söylemeleri çok büyük bir problem. Benzer bir şekilde çiçek aşısı sığırdan izole edilip insanlara çiçek hastalığını önleme konusunda uygulandığı zaman “bizim çocuklarımız sığır olacak” diyerek iddialarda bulundular geçmişte. 

ÖÖ: Ha, ha, ha, bunu duymamıştım!

ÖM: Evet.

OE: Aslında bugün bizim güldüğümüz bu iddia tam da mRNA aşıları için bir başka şekilde kullanılıyor “çip takıyorlar, bizim genetiğimizle oynuyorlar” diye. 

ÖÖ: Ama bunun yine belli bir rasyonalitesi var, ‘çocuğumuz sığır olacak’ biraz komik.

ÖM: E aynı şey!

OE: Emin olun Özdeş Bey, aynı şey aslında, sadece bugünkü bakış açımızdan hani sığır olacağına irrasyonel diyoruz ama aşılar için “kuyruğunuz çıkacak, genetiğinizle oynanacak” cümlesi de bugünkü bilimsel teknoloji içerisinde uydurulmuş bir şey. Aslında ‘çocuğumuz sığır olacak’tan emin olun hiçbir farkı yok. Bir 50 yıl sonra Covid aşıları için bugün ortaya atılan ‘çip takıyorlar, genetiğimizle oynayacaklar, kuyrukları çıkacak’ iddialarına gülecekler. Gerçekten gülünecek halimize şu an ölüyoruz, bu kadar durum ciddi aslında! Öte yandan izninizle bir konuya daha dikkat çekmek istiyorum.

ÖM: Lütfen.

OE: Evet aşı tereddüdüne, özellikle aşı karşıtlığına cepheden, doğrudan karşı çıkarken aşı şirketlerinin aç gözlülüğüne de karşı çıkmamız lazım. Aşı karşıtlarının en önemli yapmaya çalıştıkları şey “gri propaganda”. Yani doğru cümleleri bir takım yanlış cümlelerle bir araya getiriyorlar. Evet aşı şirketlerinin çok büyük bir kâr hırsı var ve bu cümle doğru. Evet kapitalist bir tıpta yaşıyoruz ve tek amaç kâr etmek, bu cümle de doğru. Ancak bu cümlelerin arkasına gelen “aşı kısırlık yapar, aşı transseksüel yapar, aşı kuyruk çıkmasına neden olur” cümleleri yanlış. O yüzden cümlenin bir tarafını düzeltirken öte tarafında ifade edilen gerçeği de toplumla paylaşmak gerekir. Bu vesileyle ifade edelim; biliyorsunuz yakın bir zaman önce Pfizer-Biontech aşısına %26 zam yaptı, Moderna ise %13 zam yaptı ve Pfizer-Biontech 23 dolara, Moderna ise 25.5 dolara çıktı. İşte bunun üzerine düşünmemiz lazım. Unutmayalım ki Biontech 2.5, Moderna ise 5,7 milyar dolar kamusal destek sağlayarak aşı üretti. Yani kamudan aldı parasını ve “ben bu parayla aşı üreteceğim” dedi, sonra aşısını üretti ve şimdi kendisinin malı olarak satıyor, hem de salgının dünya çapında arttığı bir yerde zam yapmaktan hiç çekinmiyor. Oxfam’ın temmuz sonunda yayınlanan raporuna göre mRNA aşısının maliyeti 1,2 dolar. Bunun anlamı şu; Pfizer-Biontech maliyetinin 19, Moderna ise 21 katına aşısını satıyor. Dünyanın hangi sektöründe %2100 oranında artış yapılarak bir ürün satışa konulur? Pfizer-Biontech ve Moderna şirketi Afrika birliğine, Afrika’nın gelişmişlik ölçüsü düşünerek daha ucuza satıyor: 6,75 dolar. Bunun anlamı maliyetinin 6 katına satıyor Afrika’ya, İsrail’e ise 24 katına satıyor. Bu şirketler dünyanın covid-19 karşısında düştüğü acınası, ölümcül durumdan yarar, çıkar sağlamaya çalışan gözü paradan başka da hiçbir şeyi görmeyen şirketler. 

ÖÖ: Biontech’in CEO’su açık açık patentlerin kaldırılmasına karşı olduğunu söylemişti.

OE: Kesinlikle öyle ama bu şirketlerin açgözlülüğüne ve patente itiraz etmek, aşıya itiraz etmek anlamına gelmiyor. Bunun arasında ince bir çizgi var. Bakın İngiltere aşılara bugüne kadar 1,8 milyar sterlin para ödedi. Eğer Pfizer-Biontehc ya da Moderna gibi şirketler aşı üretmeyip devletler aşı üretseydi bugün itibariyle 5 kat daha ucuz olacaktı aşılar. Örneğin Birleşik Krallık, aşıya harcadığı parayla her işçiye, her çalışanına 1000 sterlin Covid yardımında bulunabilecekti. Nereye kaynağı ayırdığınız önemli? Evet aşıya ayıracağız ama aşı şirketlerinin açgözlülüğüne ayırmamak zorundayız. Uganda’da daha çarpıcı bir durum var: Uganda’ya 1 doz aşıyı şirketler 6,75 dolara satıyor. Hani diyebilirsiniz ki 6 dolar çok ucuz. Ama biliyor musunuz Uganda’da bir kişiye bir yıl boyunca yapılan sağlık harcaması 6,75 dolar. Yani Uganda 1 doz aşının maliyeti ile aslında bir kişinin yıllık sağlık harcamasını karşılıyor. Çok yüksek bir rakam! DSÖ’nün verileri şuna işaret ediyor: Bugüne kadar gelişmekte olan ülkeler Covid-19 dışında aşıları ortalama 0,80 dolara alıyordu. Burada Hindistan’ın patentsiz açık üretiminin çok büyük payı var, benzer bir şekilde Güney Afrika, Tayvan, Küba gibi ülkelerin de. Ama Covid-19’la birlikte aşı şirketleri patentle bu hakkı gasp ettikleri için bugün en ucuz aşı olan Oxford-Astra Zeneca aşısına dahi gelişmekte olan ülkeler diğer aşılara göre 4 kat fazla para ödüyorlar. Pfizer-Biontech, Moderna veya Sinofarm aşılarına ise 50 kata kadar fazla para ödüyorlar. Bu kaynaklar hele hele ekonomisi sorunlu olan ülkeler için hayati öneme haiz. Farkındasınızdır, dünden itibaren birtakım haberler devreye girdi; örneğin Biontech gelirlerini ve kârlarını açıkladı. Nisan-Haziran döneminde Biontech 5 milyar 308 milyon euro gelir elde etti. 1 yıl önce bunun 130 kat azına sahipti gelir olarak. 1 yıl içerisinde gelirini 130 kat arttırmak gasptır, hırsızlıktır. 

ÖM: Pandemi döneminde üstelik.

OÖ: Evet ve insanlar her gün ölürken.

ÖM: Evet, uluslararası haberlere bakıldığında da Meksika’da mesela en yüksek pandemi uyarıları gelmiş çünkü aşı yetersizliği yüzünden müthiş pandemide yükselme var, dalgalanma var. Bangladeş’te de Rohingya Müslümanlarının Cox’s Bazaar diye dünyanın en büyük mülteci yerleşim merkezinde binlerce kişiye aşı yapmaya başlamış Bangladeş ki kendisi de son derece zor durumda olan ülkelerden bir tanesi. Böyle de trajediler yaşanıyor gündelik olarak.

ÖÖ: Bu pandemi krizinin bu kadar işin içinden çıkılmaz hale getiren şey tam da aslında bu piyasa rekabeti. Hem dağıtımdaki koordinasyonsuzluk, çünkü bütün ülkeler bir an önce kendi nüfuslarını aşılayıp hemen ekonomiyi açmaya, şehirlerini açmaya yönelmişlerdi. Bir de tabii ki işte para meselesi, dün Deutschewelle’de yer almıştı, Alman ekonomisini Biontech’in tek başına %0,5’lik büyüme katkısı bulunacağı söylenmiş ve Almanya tarihinde çok nadir, tek bir şirketin bu kadar büyük bir yüzdeyle..

ÖM: Evet çok acayip.

OE: Biontech 2021 yılında Almanya’daki gayrisafi yurt içi hasılasını 1/8’ini tek başına karşılıyor. Hem de nasıl bir dünyada: Zengin ülkelerin yurttaşlarının %54’ü, yoksul ülkelerin sadece %1,1’i aşılanmışken. Biliyorsunuz dünyada aşıyı Covid-19 pandemisini kontrol altına alabilmek için 11 milyar doz aşıya ihtiyacımız var. Bunun anlamını mevcut üretimi ikiye katlamamız lazım. Eğer bu şirketlerin patent şartı olmasaydı biz bugün Covid-19 pandemisinde bambaşka bir yerde olabilirdik. 2020 yılında Biontech, sadece Biontech, 2,2 milyar doz aşıdan dolayı 16 milyar euro kâr etti. Şimdi bu gerçekleri de ifade etmek gerekir. Evet bu aşı şirketlerinin kapitalist açgözlülüğüne, insanların ölümünden para kazanan açgözlülüğüne hiç itirazsız karşı çıkmaya devam ederken, aşı karşıtlarının iddialarına ve yalanlarına da aynı şekilde karşı çıkmak lazım. Evet kapitalizmin insanlığı öldürdüğü bir çağın, bir uygarlığın sonuna doğru geliyoruz doğru. Ama bu durumun aşı karşıtlığına evrilmemesi lazım, aksine aşı şirketlerinin karşıtlığına evrilmesi lazım. Ayrıca aşılara karşıt olan insanların hiçbirinin şirketlere, kapitalist sisteme itiraz etmediğine, aksine kendi muayenehanelerinde başka başka ürünler satarak bu kapitalist piyasadan kendileri için yük tutmaya çalıştığına dikkat etmek lazım. Kapitalizme, bu açgözlülüğe karşı çıkmak aşıya karşı çıkmak anlamına gelmiyor. Aşı candır; kapitalist şirketlerinden elinden alınması gereken, insanlığa, bilimin verdiği bir hediyedir aslında aşı. 

ÖM: Evet.

OE: Zamanımızın yavaş yavaş sonuna geliyoruz, o yüzden izninizle şarkıyı anons etmek isterim. Gerçekten kapitalist uygarlığın sonuna geliyoruz, ister iklim krizi değişiklikleri, ister yangınlar, isterse ekolojik yıkımın yarattığı Covid-19 benzeri pandemilerle... O nedenle ben bugünkü şarkıyı bir Cohen şarkısı olarak seçmiştim. Şarkının dizelerinde ifade edildiği gibi çalın zilleri, çünkü bir uygarlığın sonu geliyor gerçekten. Farkına varalım, her bir yeri kapitalist hegemonyanın ya da aşı karşıtlarının iddiaları dolduruyor. Hayır çatlaklardan bu yalanların yerine hakikat güneşinin ışınları sızsın ve hepimizi ısıtsın. Aşı karşıtlığını önleyelim, aşı şirketlerinin açgözlülüğünü engelleyelim, iklim krizini durduralım ve pandemilerden uzak başka bir hayatı var edelim. Bu düşüncelerle, bu duygularla Cohen’in ‘Anthem’ şarkısını hediye etmek istiyorum.

ÖM: Çok teşekkür ederiz, görüşmek üzere Osman Bey.

ÖÖ: Görüşmek üzere.

OE: Görüşmek üzere.