Açık Gazete'de Ali Bilge ile söyleşi: Yerel seçim sonuçları neyi gösterdi?

Açık Gazete
-
Aa
+
a
a
a

Açık Gazete'nin Ekonomi Politik köşesinde Ali Bilge'yle konumuz yerel seçim sonuçları.

Fotoğraf: Reuters
Ekonomi Politik: 1 Nisan 2019
 

Ekonomi Politik: 1 Nisan 2019

podcast servisi: iTunes / RSS

 

Ömer Madra: Günaydın Ali bey!

Ali Bilge: Günaydın Ömer bey, günaydın Can, günaydın Selahattin! Herkese merhaba, iyi haftalar!

Can Tonbil: Günaydın Ali bey, merhaba, iyi haftalar size de!

ÖM: Konu sormuyorum! Ankara muhabirimiz, parlamento muhabirimiz olarak ne diyeceksiniz?

AB: Artık parlamento zayıfladığı için, kuvvetler birliğinde olduğumuz için parlamento muhabirliği de zayıflıyor ama genel olarak bütün her yeri takip ediyoruz. Uykusuz bir gece geçirdik, ama ben öncelikle geçen hafta kaybettiğimiz sevgili Jak Kohen’e güzel duygularımı göndermek istiyorum Açık Radyo’nun içinde birlikte bulunduk, her zaman görüşemesek bile güzel arkadaşlık, dostluk duyguları içerisinde olduk. Onu erken kaybetmenin üzüntüsü hakim hepimizde, hafta sonu uğurladınız. Tüm ailesine ve Açık Radyo ailesine de baş sağlığı diliyorum. Onu anarak  başlamak istedim.

ÖM: Çok teşekkür ederiz. Evet Bodrum’da da olağanüstü güzel bir mezarlıkta, kendisi de orada gömülmek istediğini söylemiş zaten tesadüfen görünce. Orada çok güzel bir şenlikli diyebileceğim tören oldu.

AB: Ona yakışan bir şekilde uğurladığınızı tahmin ediyorum. Aslında Jak Kohen’i uzun konuşmak isterim ama öyle bir gün ki, zaten  pazartesi günleri zor gündür, siz bu programı bana teklif ettiğinizden beri ne kadar riskli bir gün olduğunu daha iyi anladım. Hafta sonu gelişmelerine dönük, ilk, erken yorumlar, tehlikeli yorumlar, risk alan yorumlar da pazartesi günü yapılır. Köşe yazarlığı açısından da en az okunan gündür ama biz bu riski göze alarak her zaman Pazartesi günlerini göğüslemeye çalıştık.

Üstelik dün yerel seçimler yapıldı. Epey zamandır yerel seçim tarihinden de örnekler vererek, yakın tarihten örnekler vererek, nasıl bir seçime girdiğimizin anlatmaya çalıştık. Anayasa oylamasından sonrasında yapılan genel seçimler ve cumhurbaşkanlığı seçimleriyle rejim değişti Türkiye’de. Türkiye’deki rejimin demokrasiyle bağlantısı koptu. Kuvvetler birliği esasına göre bir yapı oluştu, oluşan bu yapının ilk yerel seçimleriydi. Önceki 2014 yerel seçimleri daha farklı bir rejimde  yapılan seçimlerdi. Dün yapılan yerel seçim ortamının detayına girmeyeceğim, vicdanın, ahlakın, kara propagandanın, her türlü iktidar olanaklarının kullanıldığı bir seçimdi.. Gerçekten de önceki genel  seçimlerle, 1946 seçimleri arasında bir analoji kurmuştuk ama bu yerel seçim, neredeyse 46 seçimlerini bile geride bıraktı. Yüzde 98-99 bir medya desteğiyle, masif kadar masif bir medya desteğiyle sürdü bütün bu propaganda süreci. Dün gece ve halen de devam eden İstanbul  seçim sonucuna ilişkin yaşadıklarımız, darbe girişimlerini anımsatan bir geceyi yaşattı adeta, böyle bir benzerlik kurmak pekala mümkün. Çünkü sürekli gidip geliyor ve sürekli müdahale içerisinde, yani iktidar kanadında “Bu sonucu kabul edelim” diyenlerle “Kabul etmeyelim” diyenler, bir de üçüncü olarak “Arkadan dolanalım” diyenlerin gelgitlerine sahne oldu ve hala olmakta. Hâlihazırda da devam eden bir süreç bu, nasıl bir ortamda seçimlere girdik,  bir ülkede seçimlerin yapılmış olması, seçimlerin demokratik yapılacağı anlamına gelmiyor, ikincisi o ülkede gerçek bir demokrasi olduğu anlamına da gelmiyor. Buna tipik bir örnektir bu seçimler. Gerçekten halihazırda , kaba bir devlet müdahalesi karşı karşıyayız, biz bunun örneğini 2014 yılındaki Ankara seçimlerinde gördük ve sonuçta oy toplanma yerlerine müdahale edildi. Zamanın içişleri bakanı oy toplanma yerlerine müdahale etmişti. Dün gece Binali Bey bakanlarla bir araya geliyor, içişleri bakanı toplantıya katılıyor, bir birini tutmayan açıklamalar yapılıyor gece boyunca. Öncelikler şunun altını çizmek lazım, İmamoğlu ve CHP,  bu süreci bugüne kadar görmediğimiz ölçüde iyi yönetti ve direndi. Türkiye’de muhalefetin mazisi bu tür konularda  pek iyi değil, çok hediye etmiştir seçimleri, onun için gerçekten sıkı durmak gerekiyordu. Şimdi bu netameli süreç hala devam ediyor ama şu bir gerçek, Türkiye’de seçimlere katılımı sağlamak, parlamentoyu kullanmak kadar, topluma dayanmak, halka dayanmak, örgütlü durmak,  direnme yollarını geliştirmek demokrasi mücadelesi açısından son derece önemli. Bunlara dayandığınız takdirde dik durabiliyorsunuz. Çok örgütlü bir pozisyon izlediği için, bütün bu ıslak tutanakları, metinleri iyi takip ettiler, daha önce görülmediği şekilde de mücadelelerini alanda gösterdiler.

Yüksek Seçim Kurulu, Anadolu Ajansı ve siyasi partiler seçimleri nasıl takip ediyor, bu iş nasıl çalışıyor kısa bir bilgi vereyim isterseniz. Sandıklar açılıp sayılır ve tutanaklar tutulup imzalanır, ıslak imzalı tutanakları parti temsilcileri orada varsa, bulunuyorsa genel merkezlerine gönderir ya da il merkezlerine, ilçe merkezlerine, sandık başkanları da ilçe seçim kuruluna, il seçim kuruluna gönderir, YSK’ya kadar böyle gider. Türkiye’de bağımsız haber alma imkanı son yıllarda bitti, tek bir ajans var, o da bağımsız olmayan Anadolu Ajansı. Bir kamu kurumu olan Anadolu Ajansı çok güçlü bir ağa sahip, bu ağ ile ajans ıslak tutanakları muhabirleri ve ağları olması nedeniyle daha erken  merkeze gönderir, geçmişte de öyleydi,  ama AA’nın yanında önceki seçimlerde  başka ajanslar da vardı seçim sonuçları takip  kulvarında, hatırladıklarım İhlas Haber Ajansı, Doğan Haber Ajansı, Anka Ajansı gibi, o yüzden haber ajansları daha önceden verme yarışındadır , partilerden önce ve hızlı hareket eder.  YSK’nın kontrol mekanizması daha gelişmiştir, 4 defa kontrol edilir,  bu nedenle daha geriden gelir. Şimdi öyle bir şey oldu ki dün gece AA veri akışını durdurdu, YSK da bir ara durdurdu ama zaten geriden geliyordu, ama YSK şu anda AA’nın önüne geçmiş durumda. YSK’nın rakamlarına göre de İstanbul’da İmamoğlu önde. Biraz önce, devletin ajansı sayılabileceğimiz  Demirören Ajansı -sahipleri kamu bankaları aslında-, onlar da,  İmamoğlu’nun önde olduğunu söylediler. Anadolu ajansına sarayın ajansıdır diyordum, dün gece bunun ispat ettiler.

İstanbul için bu kadar direnmek tabii iktidar partisi açısından anlaşılır özellikle de Erdoğan açısından. Herhalde tarih yazılırken dün gece AKP içerisinde yer alan aktörlerin  anıları çok önem teşkil edecektir. Neler oldu neler? Gerçekten birbiriyle tutarsız konuşmalar içerisinde hem “Kazandık” diyen hem de “Geçersiz oylar var, onlara itiraz edeceğiz” diyen açıklamalar oldu. Aynı zamanda gerçekten Binali Yıldırım’ın düştüğü konum içler acısıydı, hem kazandım diye açıklama yapacaksın, itiraz edeceğiz oylar çalındı diyeceksin. İktidarın karar mekanizması dün gece dumura uğradı, dağıldılar . Balkon konuşması da  öncekilerden çok farklıydı.

ÖM: İzlediniz mi balkon konuşmasını?! Balkonun altında mıydınız orada?!

AB: Yok efendim oraya teşrif etmedim hiçbir zaman! AKP’nin iki kongresine katıldım Açık Radyo için izledim, üçüncü de beni akredite etmediler. Zaten balkonun saray muhabirleri filan izliyor. Bir de balkonda yanında eşinden başka kimse yoktu.

ÖM: Öyle mi?

AB: Evet, Erdoğan Ankara da yenilgiyi kabul eder gibi bir pozisyondaydı. Dün gece enformasyon akışına ilişkin yaşadıklarımız, demokratik bir rejim içinde olmadığımızın tam göstergesidir. Önceki seçimlerde de 6 uluslararası kuruluş, Türkiye’de demokratik seçimlerin  yapılmasının mümkün olmadığını beyan etmişti, AGİT’inden Avrupa Birliği’ne, BM komisyonlarına kadar. Bu seçimler de aynı minvalde geçti. Seçimlerin detaylı  analizi için henüz erken, seçimlerin iktidar partisi açısından gerçekten durumunun iyi incelenmesi lazım, sonuçlar kesinleştiğinde ve açıklandığında daha detaylı rakamlara bakacağız. Bir de ittifaklar konusu vardı, yerel seçimlerde ittifak genel seçimlerdeki ittifaktan daha farklı bakmayı gerektir sonuçlara, ciddi içine girip analiz etmeyi gerektirir. Şu andaki analizler çok kaba analizlerdir.

Maalesef dün gece ekranlarda hem iktidar hem de muhalif basında,  akademik ve  gazetecilik performansından gelen yorumcuların  seçimlerin ön sonuçlarına ilişkin çok kayda değer değerlendirme yoktu. Mesela şunun altını çizelim, biz Açık Radyo olarak daha dikkatlice bakarız meselelerimize, mesela Ankara büyükşehir belediye başkanlığını kazandı muhalefet ama Ankara büyükşehir belediye meclisini kazanamadı. Neden oldu  bu? Çünkü belediye meclisine üyeler ilçe belediyelerinden de geliyor. Ankara‘da ilçe belediyelerinin çoğu iktidar bloğunda. Cumhurbaşkanı Erdoğan dün “İlçe belediyeleri bizim ama onlarda biz kazandık” dedi farkındaysanız, hem Ankara hem de İstanbul. Diyor ki, “BB Başkanlığını kaybetsek bile bunlar bizim elimizde”,  Büyükşehir Belediye meclisinin çoğunluğunu buralardan gelenler  oluşturuyor çünkü. Başkan ve meclis farklı olduğunda belediye başkanı rahat çalışabiliyor mu peki? Mümkün mü? Değil..

Bakın bir belediye başkanının yetkileri var ama bu yetkilerinin ötesinde meclisin de kullandığı yetkiler var. Bir başkan, belediye meclisinin kararıyla karar alabilir, kendisine verilen yetkileri kullanarak tek başına aldıkları kararlar da var elbette ama bir de şu var, pek çok konuda merkezi yönetime gitmek zorunda. Diyelim ki belediye borçlanmak istiyor, imar kararları almak istiyor, imar kararları için çevre ve şehircilik bakanlığına gidecek, borçlanmak için nereye gidecek? İçişleri bakanlığına gidecek. Dolayısıyla önümüzdeki dönemde İstanbul’da İmamoğlu, Ankara’da Mansur Yavaş merkezi yönetimle çalışırken zorlanacaklar, belediye başkanlığını kazandı ama meclisi kazanamadı, mecliste çoğunluğu yok, meclisi ikna etti diyelim, merkezi yönetime gitmek durumunda. Dolayısıyla, 2012’de yapılan ve 2014 ‘den bu yana uygulanan  yerel yönetim değişikliklerinin üzerinde ben boşuna üstünde durmadım  önceki programlarda, bütün şehir, büyükşehir yasaları, yerel yönetimlerin çalışma düzenekleri üzerine, geçen haftalarda bunun üzerinde çok durmuştuk hatırlarsanız, işte bu düzenlemeler sözde yerelleşme adına yapılan merkezileşmeydi.

ÖM: Öncelikle bir değerlendirme yapılacak olursa AKP’nin bu bir genel seçim değil de o muameleyle değerlendirmemesinde çok yarar var, gerçi konuşulmadı büyükşehir sorunları ama gene de AKP birinci parti çıkmış olmakla beraber kritik illerin birçoğunu kaybettiği ve AKP’nin il sayısının da 48’den 40’a düştüğünü belirtmek lazım. En az 10 büyükşehri de CHP’li adayların kazandığını, ayrıca mesela kayyım atanan 3’ü büyükşehir 10 ilden 6’sının de HDP adaylarının seçimleri kazandığını mesela Mardin’de Ahmet Türk, Diyarbakır’da Ahmet Selçuk Mızraklı ile Şırnak, Bitlis ve Ağrı’da da AKP adaylarının seçimi kazandığını söyleyelim.

CT: Bir ekleme de ben yapayım müsaadenizle. Dersim Tunceli belediye başkanı oldu kendisi Mehmet Fatih Maçoğlu da “Türkiye’de ilk kez bir şehir komünizmle yönetilecek” şeklinde bir açıklama yapmış.

ÖM: Evet o da ilginç. Sahil bandını yine CHP olduğunu Akdeniz’de epey bir şey olduğunu, Eskişehir ve Ankara’nın yanı sıra Bilecik, Bolu ve Kırşehir’de de CHP’nin söyleyelim bir genel şey olarak. Ankara’nın da 25 yıl sonra her şeye rağmen CHP’ne geçmesi de önemli bir durum olarak ortaya çıkıyor.

AB: Toplumda bir zihin kırılmasının yaşandığının altını çizelim. Seçimlerde  muhalefetin ittifakının başarılı olduğunun altını çizelim. Önceki seçimlerde 30 büyükşehrin hatırladığım kadarıyla 21’i AKP’nin, 3’ü HDP’nin idi, 6’sı CHP’nindi. Bu bugün 16’ya düşmüş durumda.

ÖM: Yani yüzde 50’lik bir kayıp var neredeyse.

AB: İktidar partisi açısından büyük kayıp var, nüfusa oranlarsanız büyük kayıp var, ayrıca yani tam kesinleşmiş değil biradan söyleyeceklerim, ama dün akşam , benim bu konularda son derece güvendiğim bir kişi olan  Dr. Sezgin Tüzün’le konuştum. Onunla yaptığım kısa görüşmeden çıkarabileceğim başlık şu, 2014 ve 2019 yerel seçimlerinde iktidar bloğunun aldığı oyları (MHP+AKP),  kayıtlı ve geçerli oy toplamı ile oranladığımızda aslında yüzde 15 ve 20’lere varan bir oy kaybının olduğunu da gözlemlemek mümkün. 30 büyükşehir için kayıtlı seçmen ve geçerli oylar ile iktidar bloğunun oyları karşılaştırıldığında ciddi oy kayıplarına uğradıkları anlaşılıyor.  Derinlikli analizi önümüzdeki günlerde göreceğiz.

ÖM: Bunu bir daha söyler misiniz tam yakalayamamış olabilirim.

AB: 30 büyükşehirde 2014 ve 2019 yerel seçimlerinde  iktidar bloğunun  yani AKP+MHP oylarını, kayıtlı seçmen ve geçerli oylarla  kıyasladığımızda ciddi bir oy kaybı ortaya çıkıyor. Kaybın kesin rakamını vermek şu an için pek mümkün değil ama  yüzde 15-20 gibi ciddi bir oy kaybıyla karşı karşıya kalıyor. Eğer ciddi analiz yapacaksak bu tür detaylarla bakmamız gerekiyor. Çünkü yerel seçimler farklı özellikler içeriyor, bir de ittifak faktörü de işin içine girdi, 51 ilde il genel meclisleri var,  büyük şehir belediye meclisleri var, farklılıklar  oluşuyor, bir de partilerin/blokların aldıkları oyları neyle oranlayacağımız önemli.

İktidar partisi, çok şiddetli bir tokat yemedi ama çok ciddi bir ihtar ve “Kendine gel, bunu anla” şeklinde kendi seçmeninden gelen bir ihtar ötesi bir şeyle karşı karşıya. Aynı zamanda şunun altını çizmekte fayda var, cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi denilen sistemin iyi yürümediğini de gösteriyor bu sonuçlar

ÖM: Evet bu çok önemli bir nokta.

AB: Yani diyor ki “Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemini getirdin, sen ne getirdiğinin farkında değilsin ve ben bundan memnun değilim arkadaş!” Ekonomi krizde, dış siyaset bunalımda, devlet çarkı işlemiyor, çalışmıyor, kurumlar yıpranmış bir vaziyette, dolayısıyla yerel seçimlerin verdiği önemli mesajlardan bir tanesi de budur. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi denilen, 2017’de yaptığımız anayasa değişikliğiyle ve sonrasındaki seçimlerle pekiştirilen yapının iyi gitmediğini gösteriyor. Bundan AKP’ye oy verenler de memnun değil. Bunun sinyali Büyükşehirlerdeki seçmenden geldiğini görüyoruz, ki nüfusun yüzde 80’i de burada yaşıyor. AKP hicret etmiyor blok olarak ancak ciddi ihtar çekiyor. Ben yerel seçimler için hep bir metafor kullandım ‘kapıyla eşik arasında bir ayaktı yerel seçimler' diye, sonuçlara göre ‘kapı daha açılır ya da kapanır' diye, evet Ankara, İstanbul, Antalya, Adana, Mersin gibi büyükşehirlerde ki başarı Türkiye’deki demokrasi kapısını açabilir. Ancak yeni bir politik mücadele anlayışı içine girmek gerekiyor ama mümkünse şu aralara Deniz Baykal’ı falan saraya göndermemek lazım.

CT: Ben de ufak bir şey eklemek istiyorum, İstanbul’daki seçim oranlarına baktığımız zaman da HDP’nin katkısı bazen göz ardı ediliyor.

AB: Ağzımdan aldın.

CT: Buyurun.

AB: Bu seçimden çıkacak ikinci başlık şu ki ben bunu CHP’ye işaret ederek söylüyorum, Türkiye’nin batısında seküler Kürtler bu seçimde anahtar rol oynamıştır. Bu seçime aslında en yaralı bereli giren HDP,  özellikle Batı bölgelerinde muhalefetin, Millet İttifakı dediğimiz muhalefetin başarısında anahtar roldedir. Bunun hakkını teslim etmek lazım, bunu görmezden gelirseniz Mersin’i, Adana’yı, Antalya’yı açıklayamazsınız, İstanbul’u açıklayamazsınız. Fedakârane bir şekilde pozisyon almışlardır.

ÖM: Ve doğru bir strateji kullanarak, doğru bir yol izleyerek, metodoloji izleyerek, aday göstermeyerek değil mi öyle görünüyor? Birgün gazetesi “Cumhur İttifakı için hüsranla sonuçlandı seçimler” diyor ki böyle bir değerlendirme yapılabilir. Başta Ankara ve İstanbul olmak üzere pek çok kritik kentin, yani Türkiye’nin başkentinin ve dünyanın en büyük metropollerinden biri olduğunu sık sık söylediğimiz İstanbul’u ve üçüncü büyük kenti olan İzmir’i, İzmir’i de büyük bir farkla, yani rekor denebilecek bir farkla CHP’nin adayı Tunç Soyer AKP’nin Zeybekçi’ye karşı yüzde 20 fark atarak, yüzde 58’le İzmir büyükşehir belediye başkanı seçilmesi ve Soyer’in de “Fragman bitti, film asıl şimdi başlıyor” demesini de dikkate alalım. Cumhuriyet gazetesi sizin de sık sık söylediğiniz gibi “Tek adama bir uyarı şeklinde geldi, yani Erdoğan ‘Kazandık’ diyemedi balkon konuşmasında” diyor mesela.

AB: Zaten tehdit hala vardı Erdoğan’ın konuşmasında, “Yenildik, kızgınım, size kızgın değilim teşkilatıma kızgınım” dedi çünkü teşkilat çalışmadı, devlet organları çalıştı. Ayrıca ne yaptı? Bir sene önce bu kaybettikleri yerlerde belediye başkanlarını görevden aldı, teşkilatları görevden aldı, artı ittifak MHP’yi canlandırıyor, aynı tabana oynuyorlar, bu da yeni bir tartışma konusudur. Bundan sonra nasıl şekillenir  bu ittifak bilemem ama tabanları aynılaştı. Ancak bundan sonra demokrasinin kazanılması açısından, fedakarlık yaparak Millet İttifakı’nın başarısında önemli rol oynayan HDP’yi göz ardı ederek, bir demokratik muhalefet stratejisi çizmenin, ne kadar abesle iştigal olduğunun da CHP’lilerin anlaması gerektiğini düşünüyorum. Seçmenin onaylamadığı  diğer  bir hususta  şu;  Kürt sorununun, çözüm sürecinin bitirilmesi sonra Suriye meselesi. Metropol seçmeninin tavrı, aynı zamanda dış politikasını, komşularla ilişkisini onaylamadığını da gösteriyor.

Bu sonuçlarla demokrasi için kapı aralığı genişlemiş oluyor. Tabii İstanbul için neler olur önümüzdeki saatlerde bilmiyorum ama görünen o ki bir şekilde kabullenmek zorunda kalacaklardır. Aksi tutum başka hususlara davetiye çıkartmak demektir ama şu var, Erdoğan’ın beklediği ölçüde bir sonuç değil ama muhalefet açısından da Türkiye’yi eski en azından 2012 ayarlarına döndürecek hamleleri hemen başlatabilecek bir sonuç da olmadığının altını çizmek gerekir. Erdoğan bundan sonra ne yapacaktır? Evet, Erdoğan aslında böyle yerel seçimleri önemsizleştirecektir, dünkü balkon konuşmasında o tema da vardı. Ne dedi? “Önümüzde seçimler yok, 5 yıl iktidardayız. Bunları kaybetsek de olur, meclis bizim” dedi.

ÖM: Ama çok inandırıcı olmadı ve hele o eski balkon konuşmalarıyla kıyaslandığı zaman çok farklı bir nitelik taşıdığı da söylenebilir herhalde değil mi?

AB: Bir de korku üretmenin sonuna geldi, her seçimde yeni bir korku üreterek ve o korkuyla mücadele eden bir başkan fonksiyonuyla bu günlere geldi. Hala Anadolu bozkırında, yani o sarı kısımda AKP ve Erdoğan illüzyonu devam ediyor, ekonomik kriz bu Anadolu bozkırını şehirler kadar etkilememiş gözüküyor. Bazı göz boyama kararları almak durumunda ama  cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi ile yürümediği bir gerçek, hem ülkeyi hem kendisini zora sokuyor.

ÖM: En önemli tespitlerden biri bu. Bir de son olarak şunu da sormak istiyorum, çeşitli çevrelerde yakın arkadaşlarımızın da aralarında bazen bulunduğu bir halet-i ruhiye vardı ki “Oy kullansak da kullanmasak da hiçbir şey değişmiyor”, bu yüzden de mesela çok uzun yıllardan beri bütün seçimlerde oy kullandığını bildiğimiz insanların bazılarının sandığa gitmek istemediklerini, hatta gitmenin de bir anlamı olmayacağını söyledikleri vardı. Bu açıdan da bir değerlendirme yapabilir misiniz?

AB: Dün gün boyunca izlemeye çalıştığım oydu, katılımla ilgili durum, yani eski seçimlere göre katılım oranı biraz düşük ama çok da bakmadım, bildiğim kadarıyla Türkiye genelinde yüzde 83 gibi  katılım var galiba.

ÖM: Katılım açısından çok böyle bir ruh hali açısındanmesela gerek programcılarımızdan Ahmet İnsel gerekse de Güven Güzeldere bunun üzerinde de durdular. Yani oy kullanma mekanizması çok temel bir demokrasinin en vazgeçilmez unsurlarından biridir, asla vazgeçilmemesi gerekir şeklinde konuşmalar yaptı.

AB: Elimizde kalan ne var? Oyumuzu kullanmak var. Türkiye despotik bir rejim içerisinde yaşıyor, geçen seçimleri unutmayalım, OHAL’de yaptık seçimleri arkadaşlar, gerçi OHAL’i gömmüşüz yasalara, anayasaya! Ama şu vardı, geçen seçimlerde polis otoları, panzerler okullardaydı, bu sefer yoktu, öyle daha sakin bir görüntü hakimdi. Dolayısıyla oylarını, vatandaşlık haklarını kullanmamak ne demek , boykot edilecek zamanlar da vardır tabii.

ÖM: O da ancak örgütlü olarak anlamı olabilir yoksa “Ben gitmeyeceğim” demekle olmaz.

AB: Örgütlü olabilir. Şu var insanlar geçmiş mazileriyle ilişkilendirerek bazı adaylar üzerinde istemeye istemeye oy verdiler ama bu demokrasiyi yeniden yakalama üzerine yoğunlaşan bir seçim, "Kapı aralığını genişletebilir miyiz  bunu sağlayabilir miyiz?" diye oy vermeye gittik, temel siyasi tercihlerimiz yapalım diye değil. Yani ‘faşosferden’ atmosfere geçebilir miyiz seçimiydi bu!

ÖM: Çok doğru!

AB: Biz şu anda ‘faşosfer’ kuşağında yaşıyoruz abi, ‘faşosfer’den atmosfere bir geçiş olabilir mi? Geçtik mi? Ha arada bir yerde duruyoruz, o ayrı bir mesele ama Türkiye’nin atmosferine yeniden kavuşması, oksijen alabilmesi için haklarımızı kullanmak, mücadelemizi sürdürmek zorundayız. Yeter ki muhalefeti bu hattı, HDP’nin, Kürtlerin, özellikle seküler Kürtlerin bu özverisini iyi değerlendirebilsin . Artık demokrasi mücadelesinin  var olan tüm haklarımızı  kullanarak bu atmosfere geçişi sağlayabilmemiz gerekiyor.

Ancak bu arada  istikşafi görüşmelere falan Kılıçdaroğlu’nu göndermesinler! Bir 7 Haziran seçimi deneyimimiz var! Unutmayalım. Daha konuşacağımız çok şey var, çok analiz edilecek hususlar var ama ben başlık olarak yürümeyen cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin,  muhalefetin kazanılan belediye başkanlıklarının başarılı performansını engelleyebilecek hususların, ileride Erdoğan ve iktidarı tarafından merkezileşmiş yapıyla yerel yönetimler arasında tıkanıklıklar olabileceğinin, bunların da krizlere yol açabileceğinin, siyasal açıdan önümüzdeki dönemde bunlarla karşılaşabileceğimizin altını çizelim, özellikle bu seçimlerde HDP fonksiyonunun da altını çizelim. Türkiye’nin demokrasi için baharı yaşayabilmesi için daha da zaman olduğunun altını çizerek bağlayalım. Burada bitirelim artık.

ÖM: Ali Bilge, çok teşekkür ederiz.

AB: Hadi görüşürüz, hoşça kalın!

CT: Görüşmek üzere.

ÖM: Görüşmek üzere.