Türkiye'nin Erken Seçim Kararına Dünyadan Gelen Tepkiler

Nereye Doğru
-
Aa
+
a
a
a

Açık Gazete'nin Nereye Doğru köşesinde Cengiz Aktar'la 24 Haziran'da yapılacak erken seçime dair konuşmaya başlamadan önce, Türkiye yakın tarihinin en önemli olaylarından olan ve bugününü de çok yakından ilgilendiren 24 Nisan 1915 Ermeni soykırımının 103. yılında yapılan ve yapılamayan anmaların üzerinde durduk ve Afrin'de neler olduğuna değindik. Daha sonra önümüzdeki haftaların en çok üzerinde duracağımız konusu olan seçimlere ve Avrupa'dan, dünyadan erken seçim kararına dair gelen çeşitli yorum ve tepki ve ikazlara değindik.

Nereye Doğru: 25 Nisan 2018
 

Nereye Doğru: 25 Nisan 2018

podcast servisi: iTunes / RSS

 

Ömer Madra: Günaydın Cengiz!

 

Cengiz Aktar: Ömer günaydın!

 

Can Tonbil: Günaydın Cengiz Bey!

 

CA: Can günaydın! Nasılsınız?

 

ÖM: Gayet iyiyiz.

 

CT: Teşekkür ederiz.

 

CA: Allah daha iyi etsin! Şimdi bu seçim mühendisliği meselesine girmeden evvel bu hayhuydan ötürü atlanan iki mesele üzerinde kısaca durmak istiyorum müsaade ederseniz.

 

ÖM: Estafurullah, buyurun!

 

CA: Birincisi bu 24 Nisan anmaları ve dün Ermeni soykırımının 100. Sene-i devriyesi, yıldönümüydü malum.

 

ÖM: 103.

 

CA: Evet 1 asır +3 yıl ve Afrin, bu Afrin unutuldu malum, öyle bir yer var biliyorsunuz silahlı kuvvetler hala orada bir dolu şey oluyor. Bir de onunla ilgili birkaç bilgi vermek istiyorum. Ondan sonra da seçimimize intikal ederiz. Her yıl iki anma oluyor biliyorsunuz İstanbul 2010’dan önce ilk anma Sultanahmet meydanında ve Haydarpaşa garında İnsan Hakları Derneği tarafından yapılırdı 2010’dan da önce, 2010’da da Taksim’de yapılmaya başlandı biliyorsunuz. Ondan sonra Taksim’den Tünel’e alındı, bu anma yerlerde oturuluyor falan, dün gerçekleştirildi saat 19:15’te yani 1915’e atfen. Ancak ondan önceki Sultanahmet meydanında bu Türk-İslam eserleri müzesi vardır, bu hapishane olarak kullanılıyor 1915’te, yani İstanbullu Ermeni aydınlar derdest edildiğinde oraya konuyorlar. Orada bir anma yapılıyor yıllardır, bu anma maalesef iptal edildi. İptal edilmesinin nedeni de yapılacak basın açıklamasının içinde katliam ve soykırım sözcüklerinin geçiyor olmasıydı. İnsan Hakları Derneği de bu anmayı maalesef iptal etti. Bu çok önemli bir gelişme, yani bir şekilde Türkiye birkaç yıl süren bir ifade özgürlüğü dönemi en azından bu konudan sonra fabrika ayarlarına dönmüş vaziyette. Yani artık bu kullanılmayacaksa TCK 305 uyarınca zaten kullanılması memnu idi, yasaktı ama bir tolerans gösteriliyordu malum. Bunun bittiğini görüyoruz. Bunu bir yere not etmek lazım çünkü Türkiye’deki son dönemde epey hızlanmış olan hafıza çalışmaların ki sivil toplum her anlamda sadece Ermeni soykırımı ile alakalı değil, epey iş yaptı, yapıyordu, buna artık bir ket vurulmak üzere gibi geliyor bana. En azından Ermeniler açısından şöyle bir gelişme daha oldu, o da maalesef gözden kaçtı, bu Sur’daki Diragos kilisesini, bu kilise biliyorsunuz yerel imkanlarla ayağa kaldırılmıştı, yani 19.yüzyıl kilisesidir ama özenildi, bezenildi ve o yeni dönemin bir simgesi haline geldi. Şimdi bu Sur’da olup bitenlerden sonra yani güvenlik güçlerinin Sur’u bir şekilde tekrar yani hendek meselesinden sonra o kilisede maalesef yıkılmadı ama içinde hiçbir şey kalmadığı söyleniyor. Zaten artık kilise olarak da kullanılmıyor, orada girmek de zaten yasak halen. Dolayısıyla burada yeni bir dönem var en azından hafıza politikaları açısından. Dünkü yasağı da bu çerçevede değerlendirmek ve okumak lazım gibime geliyor maalesef.

 

ÖM: Dün önemli bir gene de şey yapıldı soykırım süreci tekrar hatırlatıldı anmada 24 Nisan 1915 gecesi ve

 

CA: Ama soykırım sözcüğü kullanılmadı akşam 19:15’de Tünel’deki anmada. Şimdi diğer konuda tabii ABD’nin yeni başkanı Trump ne diyecek idi, yani bu konuda çok fazla bir beklenti yoktu zaten o da önce Obama’nın ve diğerlerinin dediği gibi ‘büyük felaket, facia’ kelimesini kullandı. Şimdilik daha ileri gitmedi, bunu da bir kenara not edelim. 24 Nisan’la ilgili bunları söylemek isterdim. Tabii 24 Nisan’ın Türkiye’nin 24 Nisan ve genelde Ermeni soykırımının Türkiye’nin bugün içinde bulunduğu durumla olan ilişkisini hiçbir zaman gözden kaçırmamak lazım, kimsenin aklına gelmiyor bu ama bununla ilgili Tamer Akçam dün Ahval’de iyi bir yazısı vardı, bütün bu 1915’in günümüze etkileri diye, bunun üzerinde azıcık durmakta, tabii bugün değil radyoda değil ama herkes açısından fayda olduğunu düşünüyorum. Sadece kuru bir anma değil yani bir dolu başka şey oldu ve yani Türkiye’nin siyasi ve toplumsal tarihini belirleyen bir hadisedir Ermeni soykırımı. Bunu hatırlatmakta her zaman fayda var. Şimdi diğer konu Afrin, biliyorsunuz Afrin’de askeri operasyon bitti, epey de oluyor, yalnız insani sorunlar olduğu gibi duruyor. Son 23 Nisan tarihli rakamları veriyorum Birleşmiş Milletler’in verdiği rakamlar bunlar, 137 bin Afrinli Afrin dışında Tel Rıfat, Nabul, Zahra ve Fatin’de yaşıyor artı bir de Haseke’de. Bunlar oralardakalıyorlar çoluk çocuk, bu son kasaba düşmeden bir göç olmuştu hatırlarsınız, onlar bunlar 137 bin kişi. BM’nin kontrolünde bu kitle, dediğim gibi ama okula falan gidilmiyor tabii. Buna mukabil karşıda içeride halen 150 bin kişi var, BM’nin resmi rakamı bu, 100 bin’i kırsal alanda, 50 bin’i de Afrin kasabasında yaşıyor. 100 bin Afrinli Kürt ağırlıklı olarak kırsal alanda yaşıyor. Yalnız burada yani içeriye giriş yok, BM Afrin’e girmekten men edilmiş durumda, giremiyor.

 

ÖM: Öyle mi? Neden? Nasıl yani?

 

CA: Yasak, ‘yassah hemşerim!’ var ya, o işte. Yani yasak. Yani BM Afrin’e giremiyor insani yardım ve diğer ihtiyaçları karşılamak üzere. Bilmiyorum tabii oradaki TSK veya Türkiye’den atanan valiler, vali yardımcıları, kaymakamlar ne yapıyor, onunla ilgili pek bir bilgi yok biliyorsunuz bizim basında ama en azından BM’nin Afrin’e girmediğini raporlardan biliyoruz. Şunu da biliyoruz, nüfus mühendisliği başlamış durumda, bu Şam civarındaki son kalan cihatçı ceplerinden çıkan veya çıkartılan cihatçılar aileleriyle birlikte hepsi değil ama peyderpey Afrin’e yerleştiriliyor. Bunu da bir kenara not edelim, çünkü sonuçta bu Türkiye’nin sorumluluğunda olan bir şey.

 

ÖM: Evet, BM Mülteciler Yüksek Komiserliği raporları mı bunlar?

 

CA: OCHA (Office for the Coordination of Humanitarian Affairs)’nın raporları bunlar yani İnsani Yardım Koordinatörlüğü Ofisi ki bütün insani yardımın federasyonu diyelim BM içerisindeki. Çatı örgütü OCHA, merkezi New York ve Cenevre. Yani bütün Mülteciler Yüksek Komiserliği dahil bütün insanı yardımın koordinasyonu OCHA’dan geçer BM’de. Şimdi gelelim seçim meselesine.

 

ÖM: Evet erken seçim.

 

CA: Erken seçim, pek çok başka adı var, gasp diyenler var ama pek erken bir seçim! Sen bu kadar erken bir seçim hatırlıyor musun Ömer engin deneyimlerinde?

 

ÖM: Bu en erken seçimlerden biri olarak karşımızda evet.

 

CA: Bu kadar erken daha 2 - 2,5 yıl oldu yani 1,5 yıl önceden yapılacak değil mi?

 

ÖM: Evet. Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nden de erken seçime erteleme çağrısı geldi.

 

CA: Avrupa ile ilgili bir listem var ama ondan önce şöyle bir son seçimlere baktım, hakikaten insanların nasıl seçim yorgunu olmadığını, nasıl büyük bir iştahla tekrar seçim konuştuklarını görünce döndüm bir baktım. Mart 2014’ten bu yana 5 tane seçim yani 1 tanesi referandum olmak üzere 1 yerel seçim, 1 genel seçim, 1 cumhurbaşkanlığı ve başkanlık seçimi, düşünebiliyor musunuz? Mart 2014’ten beri 4 senede 5 tane konsültasyon. Çünkü yerel seçimlerin Türkiye’de yerellikle bir alakası yoktur tabii Kürt bölgeleri dışında, yani genel merkezlerin atadığı belediye başkan adayları seçilir, çoğu zaman insanlar adlarını bile bilmezler biliyorsunuz. O yüzden bu da bir genel seçim havasında cereyan eder, referandum da öyle haliyle, dolayısıyla Türkiye hakikaten 5 seçim yaşadı. Daha şimdi 2 tane daha geliyor buna ilave tam 2 ay sonra. Yurtdışından gelen ikazları şöyle bir toparladım, birincisi senin söylediğin Avrupa Konseyi Parlamenterler Asamblesi (AKPA) veya parlamenterler meclisi, orada Türkiyeli vekiller de var biliyorsunuz ama onlara rağmen orada bir karar alındığı söyleniyor. OHAL’den ötürü bunun adil ve özgür bir seçim olmayacağı ve ertelenmesi gerektiği konusunda bir karar çıkmış AKPA’dan. Bunu bir kenara not edelim, diğeri ABD Washington’dan geldi, “bu seçimin adil ve özgür olabileceği konusunda endişelerimiz var” yollu bir şeyler söyledi sözcü Nauert. 3 tane Avrupa ülkesi de şimdilik en azından “eskiden olduğu gibi seçim kampanyası yapmak üzere buralara gelmeyin!” dedi Avusturya, Hollanda ve Almanya. Bu önemli burada bir oradaki toplumsal barış açısından bunun tehlikeli olduğunu öne sürüyor bu 3 ülke. Bunlara ve yurtdışından gelen en azından AKPA’dan gelen ikazlara cevap geldi biliyorsunuz. Hem dışişleri hem de başbakanın kendisi ve cumhurbaşkanı tabii. Cumhurbaşkanı “her şeye rağmen ben gideceğim!” diyor, bakalım ne olacak. Başbakan Binali Yıldırım da AKPA’nın çağrısına “siz işinize bakın!” dedi. Duydunuz değil mi?

 

ÖM: Evet duyduk, bir de had meselesi olarak da belirtildi, yani Avrupa’nın erken seçim itirazına hükümetten de tepki “haddi aştılar” dedi. Hem Bekir Bozdağ söyledi bunu “manidardır, çifte standarttır Türkiye’de seçimi ertelemek çağrısı, açık müdahaledir iç işlerine ve seçimlere” bir de Ömer Çelik Avrupa Birliği bakanı da her bakımdan aşarak haddini tamamen siyasi bir karar aldığı söyleniyor “haddini aşmak budur!” demiş.

 

CA: Ben başbakanın lafına takıldım “işinize bakın!” diyor, işleri tam da bu biliyorsunuz, AKPA’nın işi bu. Biraz erken tabii Cuma günü anladığım kadarıyla yeni aday veya ortak aday her neyse ortaya çıkacak ama bu ortak aday konusunda görüşler muhtelif biliyorsunuz, yani ortak adayın ilk turda çıkmaması gerektiğiyle ilgili son derece makul yazılar çıkıyor ve itirazlar var. Bilakis ilk turda herkesin adayını çıkarması ve esas ikinci turda bir ortak aday üzerinde anlaşılması konusunda bir takım şeyler söyleniyor.

 

ÖM: Evet, o konuda epey çok sayısız yorum da var, enteresan bir şekilde de tartışılıyor evet.

 

CA: Yalnız şöyle bir şey var tabii, burada bir deneyimsizlik konusu, ikinci defa böyle bir seçim olacak, ilkini Ağustos 2014’te Recep Tayyip Erdoğan kolaylıkla kazanmıştı birinci turda ama iki turlu seçimin amacı zaten bu. Herkes er meydanına çıksın, eteğindeki bütün taşları döksün, seçmene ülkeyi nasıl kurtaracağını, nasıl idare edeceğini, nasıl daha müreffeh hale getireceğini anlatsın ondan sonra en iyi ikisi kalsın, ikinci turda da onlar kozlarını paylaşsınlar. Yani işin adeti bu, Fransa’da işler böyle oluyor, insanlar da ona göre ya gidip oy atıyorlar ya atmıyorlar falan sonunda biri seçiliyor ama daha ilk turda tek aday belirlemek tuhaf tabii. Zaten anlaşılan o ki, orada Can bu işleri iyi takip ediyor ama gördüğüm kadarıyla sabah itibariyle bu ilk turda tek aday meselesi yattı gibi gözüküyor öyle değil mi Can?

ÖM: Evet, bilmiyorum Can ne düşünüyor ama bana da öyle geliyor. Ahmet Türk’le Artı Gerçek’te yapılmış bir söyleşi var, gördün mü bilmiyorum ama ilginç bir şey; cumhurbaşkanlığı seçimlerinde HDP’nin adının CHP, İYİ parti ve Saadet partisiyle geçmesinden Selahattin Demirtaş’ın adaylığına kadar çeşitli konularda sorular sorulmuş ve onlara cevap vermiş “ilk turda adayımızı destekleriz” diyor. Birinci turda kendi adaylarını destekleyeceklerini, adaylarının ikinci tura kalmaması durumunda CHP, İYİ parti ve Saadet partisi bloğunun ortak adayına oy verebileceklerini belirtiyor.

 

CA: Orada da koşulu var yani sadece çünkü şu sırada ortaya çıkan siyasi söylem yani ‘Erdoğan olmasın da kim olursa olsun’ gibi bir şey. Bu politika ne ki? Bunun üzerinden bir ülke, 80 milyonluk bir ülke yönetilmez. Yani burada başka bir şeyler daha söylenmesi lazım, nitekim Ahmet Türk o söyleşide yani “destekleyebiliriz ama bizim de ne istediğimiz belli, bunu göz ardı ederek aday falan desteklemeyiz” demeye getiriyor.

 

ÖM: Evet, “en geniş kesime hitap edecek bir demokrasi bloku oluşursa. O zaman o bloku destekleme durumu ortaya çıkabilir” demiş. Çeşitli yazarlar ve yorumcular da öyle

 

CT: Hasan Cemal “bu fırsatı en iyi kullanmanın yolu Erdoğan’ın tüm muhalefetin birinci turda tek bir ortay adayla çıkmasıdır” demiş.

 

CA: Bu hakikaten akıl alır gibi bir şey değil, birincisi imkansız, böyle bir şey yok yani Erdoğan karşıtlığı üzerinden, anti Erdoğan ittifakı diye bir şey olamaz, bu bir siyaset değil. Bunu en çok dillendiren de tuhaf bir şekilde devlet partisi CHP dikkat ederseniz. Saadet partisi dahi bu kadar ısrarcı değil, İYİ parti o yolun yolcusu olmadığını söylüyor.

 

ÖM: Kendi adayını da gösterdi zaten, Meral Akşener’in aday olacağını söyledi.

 

CA: Meral hanıma gidip “yok efendim ilk turda şöyle mi yapsak, kimi isterseniz onu ortak belirleyelim” falan gibi bir dolu ikna turları, işte çaylar içiliyor, vs. bu konuda hakikaten en ısrarcı dikkat ederseniz, çünkü kendi adayı yok hala, en azından telaffuz edilmiş bir aday yok CHP. Akıl alır gibi değil. Şeytanın avukatlığını yapacak olursak ha CHP ha İYİ parti, Kürt politikaları, Türkiye’nin nasıl yönetileceği konusunda iki partinin arasında öyle çok da büyük bir fark yok biliyorsunuz, MHP’yi de buraya dahil edebiliriz ama artık başka bir ittifak içerisinde onlar. CHP’ye yakın yazarlar var mesela, ilk turda herkes çıkarsın adayını ikinci turda ancak olur falan diyor yani Murat Aksoy’un öyle bir yazısı var Artı Gerçek’te yanılmıyorsam değil mi?

 

ÖM: Görmedim onu ama evet böyle çok sayıda yazı yayınlanıyor.

 

CA: Kaldı ki bir de bunun hakikaten matematiğini hesaplamışlar yani pek çok insan ne kadar çok aday çıkarsa yani Erdoğan’ın ilk turda kazanmaması daha olası diyenler var, bunun matematik formüllerini üretenler var, var oğlu var. Yani iş hiç de öyle “ilk turda kurtuluyoruz” ve CHP genel başkanının dediği gibi “yeni bir Türkiye’ye uyanıyoruz” kadar acul ve hakikaten düşünülmemiş laflar çıkıyor ağzından. Düşünebiliyor musunuz “24 Haziran sabahı yeni bir Türkiye’ye uyanacağız” dedi. Can duydun mu?

 

CT: Kim dedi efendim?

 

CA: Kemal Kılıçdaroğlu, 24 dedi! Seçim günü yani! Yani artık iş tamamen çığırından çıkmış durumda, bu politikanın sıfır noktası bence, yani ‘bu Erdoğan’dan kurtulalım da gerisi kolay’. Ben bunun hiç öyle olduğunu zannetmiyorum, çünkü ne bir ortak politika var bu partiler arasında, ne Türkiye’nin temel konularıyla bir ortak, özellikle Kürt meselesi ki en temel mesele bu yani, Avrupa Birliği adaylığı konusunda bir şey söylediklerini duyuyor musunuz veya herhangi başka bir konuda; kamu alımları konusunda, çevre meselelerinde, iş ve işçi güvenliği konularında, Türkiye’nin genel dış politikasında, stratejik ilişkilerinde, bunlarla alakalı bir şey duyuyor musunuz?

 

ÖM: Bu sırada zaten o seviyede bir şey konuşulmasının ötesinde bir durum var, yani çok genel bir demokrasi bloku oluşturulması öncelikli sırada olduğu için bu ayrıntılara girilebilecek durum var mı yok mu o konuda tereddüdüm var doğrusu.

 

CA: Ben de o tereddüdüne bianen şu soruyu sormak istiyorum, bu demokrasi bloğunun tek ortak böleni acaba Erdoğan karşıtlığı olmasın? İYİ partinin, CHP’nin, yani içeride birkaç tane aklı başında olan vekili tenzih ederek söylüyorum tabii, Sezgin Tanrıkulu, Sayek Böke’ler falan, onların dışında allah aşkına bu partilerin demokrasiyle bir alakası mı var?

 

ÖM: Bu çok uzun bir tartışma gerektirir ve bunu burada yapamayız ama yani demokrasi için birlik, yurttaş girişimi ve diyalog grubu imzalı bildiriler

 

CA: Onlar başka, onlar sivil toplum tabii ki

 

ÖM: Orada bütün bu politikaların dışında “esas olarak huzur, barış, eşitlik, özgürlük ve adalet talebinde bulunuluyor ve tek adam iktidarına da son verecek güç sizde!” diyor.

 

CA: Tabii ki orada sivil toplumda gayet sahih, gayet ciddi bir arayış var, diyalog grubu, demokrasi için birlik grubu, hak ve özgürlükler grubu, vb. bunların hepsi gayet içten bir takım taleplerde bulunuyorlar, Türkiye’nin içine düştüğü kör kuyudan kurtulmanın yollarını arıyorlar. Ama bunun siyasete tahlili aşamasına geldiğimizde bu partiler içerisinde çok özür diliyorum ama HDP dışında ve bu partilerden demokrasi beklemek abesle iştigaldir. Kemal Kılıçdaroğlu Temel Karamollaoğlu’nun kim olduğunu unuttu mu? Sivas katliamında, Madımak’ta belediye başkanıydı biliyorsunuz. Yani bunlar unutulacak şeyler değil o yüzden Türkiye’nin içinde bulunduğu ortamın çok zor bir ortam olduğunu hatırlatmakta ve akılda tutmakta her zaman fayda var diye düşünüyorum.

 

ÖM: Gene de şeyin operasyonu, neyse bu uzun boylu süreyi de doldurduğumuz için bu İYİ partinin seçimlere engellenmesi için yapılan manevra bence başarılıydı CHP’nin.

 

CA: Tabii ki, bunlar küçük taktikler, genel stratejiye baktığımızda elde avuçta maalesef fazla bir şey yok.

 

ÖM: Geniş bir demokrasi ittifakı için sivil toplumun o açıklamalarının doğrultusunda zorlamak gerekir diye bitirelim istersen.

 

CA: Muhakkak yani toplumsal bir muhalefet fevkalade önemli, bu toplumsal muhalefetin günün birinde belki başka bir siyasete evrilebileceğini düşünüp böyle bir temenni geliştirebiliriz ama elde avuçtaki siyasi oluşumlar da Türkiye’nin içinde bulunduğu şu ortamdan demokrasiye evrilmesi falan söz konusu değil maalesef.

 

ÖM: Bakalım, konuşabiliriz.

 

CA: Amin!