İnsan hakları ihlalleriyle ilgili ceza almada Rusya’yı geçen Türkiye, Avrupa birincisi

Nereye Doğru
-
Aa
+
a
a
a

Açık Gazete’nin köşelerinden Nereye Doğru programında Cengiz Aktar, hükümet tarafından açıklanan İnsan Hakları Eylem Planı’nı ve Türkiye’nin durumunu yorumladı. 

Nereye Doğru: 3 Mart 2021
 

Nereye Doğru: 3 Mart 2021

podcast servisi: iTunes / RSS

İnsan Hakları Eylem Planı’nın açıklandığı bugünlerde ülkenin içinde bulunduğu durumu ütopikten çok distopik bir duruma benzeterek sözlerine başlayan Cengiz Aktar, Türkiye’nin insan hakları ihlalleriyle ilgili ceza almada Rusya’nın da önüne geçerek Avrupa şampiyonu olduğunu ve hukuk devleti, insan hakları ve demokrasi ile ilgili yapılan uluslararası sıralamaların hepsinde son sıralarda yer aldığını belirtti. 11 ilke, 9 amaç, 50 hedef, 393 faaliyet şeklinde açıklanan İnsan Hakları Eylem Planı’nın Yargıtay’ın HDP’yi kapatma davası için soruşturma başlatarak düğmeye bastığı ve fezlekelerin meclise gelmek üzere olduğu bir sırada açıklandığının da altını çizdi.

Bu eylem planı için 1571 kişinin katılımıyla 5 çalıştay ve 53 toplantı yapıldığı bilgisini veren Aktar, pek çok insan hakları savunucusunun ve bu konuda uzman kişinin davet edilmemiş olabileceğini ama İnsan Hakları Derneği ile ‘dostlar alışverişte görsün’ misali birtakım istişarelerin yapılmış olduğunu belirtti. İnsan Hakları Derneği Başkanı Öztürk Türkdoğan’dan aldığı bilgiye göre İnsan Hakları Derneği’nin Şubat 2019’da Adalet Bakanlığı’nda bir toplantıya katıldığını ve görüşlerini bakanlığa sunduğunu, Aralık 2019’da tekrar toplantıya davet edildiklerini ve Ocak 2020’de kapsamlı bir rapor sunduklarını ama son sunulan rapora ilişkin hiçbir karşılık alamadıklarını da sözlerine ekledi. 

Açıklanan eylem planında, 1948 yılındaki İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nde bulunan 30 ilkeden neden 11 madde seçildiğinin anlaşılamadığını söyleyen Aktar, 

“İnsan doğuştan sahip olduğu ve vazgeçilmez haklarıyla yaşar.”, 

“Devletin temel amaç ve görevi bu hakları korumak ve geliştirmektir.”, 

“Dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep vb. sebepler temelinde hiçbir ayrımcılık söz konusu olmaksızın herkes hukuk önünde eşittir.”  

gibi bazı temel ilkeleri Türkiye’de yaşayan çoğunluğun belki duymadığını ama işlerin uzmanı olan kişilerin bu konularla ilgili yoğun olarak çalıştığını, dolayısıyla eylem planı diye açıklanan şeyin yeni bir şey olmadığını düşündüğünü belirtti.   

Eylem planında; daha güçlü insan hakları koruma sistemi, yargı bağımsızlığı ve adil yargılama hakkı, hukuki öngörülebilirlik ve şeffaflık, ifade, örgütlenme ve din özgürlüklerinin korunması ve geliştirilmesi, kişi özgürlüğü ve güvenliğinin güçlendirilmesi, kişinin maddi manevi bütünlüğü ile özel hayatının güvence altına alınması, mülkiyet hakkının daha etkin korunması,  kırılgan kesimlerin korunması ve toplumsal refahın güçlendirilmesi ve insan hakları konusunda üst düzey idari ve toplumsal farkındalık olarak açıklanan 9 amacın hiçbirinin şu anda Türkiye’de uygulanmadığını da sözlerine ekledi. 

İnsan hakları ile ilgili olarak yapılan bu girişimde önemli olanın bundan sonra bu eylem planının uygulanması olduğunu belirten Aktar, planın uygulanmasının önündeki en büyük engelin Türkiye’deki 2017 yılındaki anayasa değişikliği ile birlikte içinde bulunduğumuz Türk tipi başkanlık sistemi veya cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi olduğunu belirtti. Türkiye’de güçler ayrılığı değil, güçler birliği olduğunu ve bu 393 faaliyetin pek çoğunun sadece Adalet Bakanlığı değil İçişleri Bakanlığı tarafından da uygulanacak olduğunu, bu faaliyetlerin uygulanmasında bakanlıkların ve cumhurbaşkanlığının aynı derecede hevesli olması gerektiğini belirten Aktar, içinde bulunduğumuz durumun distopik olduğunu bir kere daha hatırlattı. 

Dünyada gayri demokratik ve insan haklarına saygı göstermeyen pek çok ülke olduğunu ama hiçbirinin böyle bir çalışmayla dünyanın karşısına çıkmadığını, burada esas sorulması gereken soruların, bu açıklamanın neden şimdi yapıldığı ve bu açıklamanın ne işe yarayacağı olduğunu belirtti. Bu girişimin Avrupa Birliği ve ABD’ye dönük bir şirin görünme çabası olduğunun aşikar olduğunu belirten Aktar, geçtiğimiz aylarda Biden - Harris yönetimine giden mektuplarda Türkiye’deki insan hakları ihlalleriyle ilgili girişimde bulunmasının talep edildiğini ve 25-26 Mart’ta Brüksel’de Avrupa Birliği’nin dönem ortası zirvesinin olduğu bilgisini verdi.  Bu zirvede Ekim ayında Türkiye ile ilgili alınan bir karar hakkında konuşulacağını söyleyen Aktar, dış ilişkiler yüksek temsilciliğinin ve aynı zamanda komisyon başkan yardımcısı Borrel’in heyetinin hazırlamakla görevli olduğu bir pozitif ajanda olduğunu da sözlerine ekledi. Bu ajandada mülteci anlaşması dışında hiçbir şeyin olmadığını belirten Aktar, ne gümrük birliğinin tadilatının ne de vize muafiyetinin bu ajandada yer almasının mümkün olamayacağını belirtti. 

Müzakerelerin tekrar başlaması da söz konusu olmadığından dolayı cumhurbaşkanlığının ve hükümetin bu torbaya ne koyalım derdinde olduğunu ve açıklanan İnsan Hakları Eylem Planı’nın bu pozitif ajandada yer alabilmek için biçilmiş kaftan olduğunu belirtti. 

Ahmet Altan, Selahattin Demirtaş ve Osman Kavala gibi isimlerin uzun tutukluluk durumlarını ve Biden-Harris’e giden mektupta da bahsedilen 70 bin siyasi tutukluyu hatırlatan Aktar, sanki yeni bir sayfa açılmak istendiğini ama eski sayfadakileri ne yapacaklarının belli olmadığını, bu İnsan Hakları Eylem Planı öncesi ve sonrası arasında bir ilişki olamayacak gibi bir ruh ve şuur halinin hakim olduğunu söyledi. 

Muhalefetin ve insan hakları savunucularının eylem planı açıklandığından beri söylediklerinin hepsinin doğru ve geçerli olduğunu, yurt dışına yönelik bir şirinlik operasyonu olması dışında yurt içine dönük de bir hesap olduğunu, onun da demokratik bir anayasa değil de “yeni anayasa” olduğunun altını çizerek sözlerini bitirdi.  

(Program özetini hazırlayan gönüllümüz Aylin Çalap’a çok teşekkür ederiz.)