'Ekvador'da halk, iklim adaletinin tarihini yazdı ve dünya bunu izleyebilir'

-
Aa
+
a
a
a

Ömer Madra, Yücel Sönmez ve Özdeş Özbay, İklim İçin'de Steven Donziger’ın 'Ekvador'da halk, iklim adaletinin tarihini yazdı ve dünya bunu izleyebilir' başlıklı yazısı üzerine konuşuyorlar.

""
İklim İçin: 05 Eylül 2023
 

İklim İçin: 05 Eylül 2023

podcast servisi: iTunes / RSS

Ömer Madra:İklim İçin programı başladı. Bendeniz Ömer Madra.

Yücel Sönmez: Ben Yücel Sönmez.

Özdeş Özbay: Ben Özdeş Özbay.

Ömer Madra: Dinleyici destekçimiz Banu Akşehirlioğlu Alptekin’e de çok teşekkür ederek başlayabiliriz. Evet, birbirini takip eden hem hızlı gelişmeler hem de haberler var. Onlardan iki önemlisini seçelim dedik. Afrika İklim Zirvesi'nin de başladığını ve bir buçuk milyara yakın insanın daha fazla söz hakkı ve finansman istediği gibi çok önemli gerçekler var ama onları takip etmeye daha devam ederiz. İklim zirvesinin ikinci günü bugün. Öte yandan da 31 Ağustos'ta The Guardian’da yayınlanan önemli bir yazı vardı. Açık Gazete programında da sözünü etme fırsatı azıcık bulmuştuk ama bugüne kaldı ve onun için de onu konuşabiliriz.

 Yasuní Milli Parkı

The Guardian’da Steven Donziger’ın bir yazısı çıktı. Ekvador’daki büyük zaferden bahsedebiliriz. Yani Ekvador’da Amazon’daki muhtemelen dünyanın en önemli biyoçeşitlilik merkezi olan Yasuní Milli Parkı’nın iki buçuk milyon hektarlık bir bölümü tarihte ilk defa tamamen petrol aramalarına kapatıldı. Park, Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü’nün (UNESCO) biyosfer koruma alanı olarak ilan ettiği ve aynı zamanda sadece çok çeşitli biyolojik türlere misafir olmasının yanı sıra iki de yerli gruba, şimdiye kadar dış dünyayla kendi istekleriyle hiç ilişki kurmayan iki de yerli gruba ev sahipliği yapan bir yer.

Steven Donziger çok tecrübeli ve Ekvador’daki yerlilerin petrol kirlenme konusunda dünyanın en büyük petrol şirketi Chevron’a karşı davalarını uzun yıllar boyunca büyük bir cesaretle savunması ve karşı davalar açarak da sürdürmesi çok çok önemliydi. Şimdi Steven Donziger’ın yazdığına göre ‘Ekvador'da halk, iklim adaletinin tarihini yazdı ve dünya bunu izleyebilir’ başlığını taşıyor. ‘Halk, petrol endüstrisine karşı devasa bir büyük savaş kazandı ve eğer güçlü bir demokrasiye sahip olamazsak gezegeni asla kurtaramayacağımızı da ispat etti’ diye de bir alt başlığı olan önemli bir yazı.

Davanın başlamasından 20 yıl sonra bile petrol atığı Ekvador'da hala devam ediyor    Fotoğraf: Caroline Bennett / Rainforest Action Network

Yasuní'de günde neredeyse 60 bin varil petrol çıkaran Petroecuador adlı devlet şirketinin, petrol şirketinin durması, bütün operasyonu durdurması, petrol tesislerini ve arama tesislerini sökmesi, eve gitmesi bekleniyor. ‘Nasıl yapacağını bilmiyoruz’ diyorlar kendileri de ama Steven Donzinger herkesi, hepimizi çok yakından ilgilendirebilecek bir soru soruyor; “Tarihte acaba ne zaman bir halk oylamasıyla bir petrol şirketi aktif olarak petrol çıkarma işlevlerine son verdi? Ne zaman sorusunun cevabı, ‘şimdiye kadar hiçbir zaman olmadı.’” Yasuní oylaması, öyle bir iş yerinin yönetim kurulu odasında ya da bir hükümet binasında karar verilmiş değil, neredeyse iki 10 yıldır yani 20 yıldan beri taban hareketinin, hem vatandaşların hem de aktivistlerin, sizin ve benim gibi aktivistlerin çok temelden, tabandan yürüttükleri hareketin sonucudur.” diyen Steven Donziger, “‘Peki nereden biliyorsunuz?’ diye sorarlarsa da söyleyeyim; Yasuní'deki yerli halklar adına Chevron şirketine karşı buradaki savunmalar için Ekvador’a 250 kereden fazla gidip geldim ben. Pek çok Indigenous yerli liderlerinin ve aktivistinin Yasuní Referandumu’nu yaratmada büyük rol oynadığını da açıkça söylemek gerekir,” diyor ve ekliyor, “Yasuní’deki bu oylamanın aynı zamanda bir şeyin daha altını çizdiğini söylemeliyim. Giderek daha kırılgan hale gelen demokrasimizi korumanın son derece önemli olduğunun altını iyice çizen bir oylamaydı bu. Yani doğaya ve ağaçlara karşı yapılan bütün saldırılara vatandaşların ve yurttaşların kritik bir oylamada karşı durması, dik durması; elitlerin, yöneticilerin, zenginlerin etkilemesine imkan vermeden buna karşı durma imkanı veren, bunu sağlayacak güçlü bir demokrasi olmadan Yasuní  Referandumu da olamazdı.”

Waorani kabileleri Ekvador'un Quito kentinde düzenlenen bir etkinlikte referandum oylamasını destekliyor    Fotoğraf: AP Photo/Dolores Ochoa

Tabii objektif bir yazı da yazmış kendisi, “Madalyonun öteki yüzü de, güçlü petrol ve gaz şirketleri kendilerine yönelen gerçek tehlikenin vatandaş temelli demokrasi süreci olduğunu gayet iyi bildiklerini de söyleyelim. Bunlar, yurttaşların çevreyle, doğayla ilgili konuları iş çevrelerinin ve iş insanlarının onayı olmaksızın referanduma götürmelerinden korkuyorlar. Böyle bir toplumdan korkuyorlar. İklim hareketi içindeki bizler, genellikle bir an durup demokrasiyle iklim adaleti arasındaki bağlantıyı kuramama gibi bir durumla karşı karşıya olabiliriz. Çünkü biz gözlerimizin önünde cereyan eden çok acil krizleri çözmek için o kadar uğraştığımız için bunu gözden kaçırıyor olabiliriz.” “Bu da oldu mesela,” diyen Steven Donziger, “Hawaii'deki Maui adasındaki orman yangınında oldu,” diyor.

Yani ABD’den şöyle rakamlar veriyor bu önemli makalesinde Steven Donziger, “Çok iyi bilinmiyor halk tarafından ama fosil yakıt endüstrisi sessiz sedasız, kimseye haber vermeden, duyurmadan ulusal bir lobicilik kampanyası yürütüyor. Yani fosil yakıt endüstrisi için en az 18 eyalette yeni kanunlar geçirmeye çalışıyorlar. Niçin? 18 eyalette çıkan bu yeni yasalar, herhangi bir petrol ya da gaz arama sahasına karşı duranların, bunları protesto eden aktivistlerin muazzam para cezalarına çarptırılmasını ve ayrıca da ciddi hapis cezalarına çarptırılmasını öngören yasalar. Hatta bazı eyaletlerde bu protestocuları destekleyen, kar amacı gütmeyen hak savunucu grupların da ayrıca cezalandırılma kapasitesi olmasına yönelik gelişmeler de var,” diyor. “Yani bunlar gerçekten korkutma, ürkütme, bastırma yasaları. Daha protesto olmadan protestoları önlemek için çıkarılan şeyler,” diye sözlerine devam eden Steven Donzinger, “Aynı zamanda bunlar sadece ABD’de de değil. Petrolcülerin ve fosil yakıtçılarının kuvvetli olduğu, sözlerinin geçtiği Avustralya, İngiltere ve Almanya’da yani dört büyük gelişmiş ülkede de yeni korkutma yasaları geliyor ve sonuç olarak Amerikalılar tamamen şiddet kullanılmayan, barışçıl itaatsizlik eylemlerine girişince ki bu mesela ABD'nin kuruluşunun en temel taşlarından bir tanesidir ve siyasi geleneğimiz de bu isyanla doğdu zaten, şimdi yıllarca hapiste yatabilme tehlikesi de var,” diyor.

Bölge sakinleri, polis eğitim tesisi inşaatını durdurmak ve ormana koruma statüsü kazandırmak amacıyla Atlanta ormanını savunuyor

Steven Donzinger, “Atlanta, Georgia'da zaten 42 kişi sadece Weelaunee Ormanı’ndaki son balta girmemiş alanı kurtarmak için, mücadele verdikleri için ülke içi terörizm suçundan yargılanıyor. Oranın eyalet polisi orada ne yapmaya çalışıyor? ‘Cop City’ [Polis Şehri] diye adlandırdığı askeri tarzda bir polis eğitim akademisi açmak için bir proje gerçekleştiriyor. ABD tarihinde ilk defa bir iklim aktivistinin polis tarafından öldürülmesi de gerçekleşmişti. Yani tehlikeler çok büyük. Polis ise Manuel Paez Terán adlı göçmen kökenli bu aktivistin silah kullandığını söylüyor. Aktivistler ise bunun kesinlikle doğru olmadığını söylüyor. Yani Atlanta'daki bu durum aslında ürkütücü bir tırmanma. Bu, Amerika'da özgür düşünce ve protesto hakkına çok ciddi saldırıların artmasını temsil ediyor. Yani bunun Amerikan sivil hakları hareketinin beşiklerinden biri olan, öyle kabul edilen, Atlanta'da olması da şirket ve polis gücünün demokratik hakları yok etmek, silmek için ne kadar ilerlemekte olduklarını ya da geri bastıklarını gösterir,” diyor ve burada insanın aklına tabii Akbelen de devam etmekte olan mücadele de gelmiyor değil. Steven Donzinger, “Bütün bu demokrasiye karşı eyalet seviyesindeki tehditlere ilaveten, ABD Yüksek Mahkemesi ve seçilmeden oraya getirilmiş aşırı sağcı hakimlerin de hem demokrasimizi zayıflattığını hem de fosil yakıt endüstrisini denetleyecek kuralları koymakta, yönetmelikler çıkartmakta gittikçe zorlanıyor,” derken, gerçekten de oradaki yargıçların hiçbir zaman açıklamadıkları müthiş lüks yat gezilerine, uçak gezilerine finanse edildiklerini gösteren çok sayıda haber vardı. Donzinger onlara bir atıf yaparak geçiyor ama biz de zaman zaman çeşitli programlarda söylüyoruz.

Yasuni Milli Parkı'ndaki devlete ait Petroecuador'un Tiputini İşleme Merkezi'nin havadan çekilmiş fotoğrafı    Fotoğraf: Rodrigo Buendia/AFP

Yavaş yavaş sonuna geliyoruz yazının, “Bu yazıyı yazdığım sırada ABD’de bir ısı kubbesi var. Bütün Midwest denen bölgeyi yani orta batıyı ve 100 milyonluk ABD nüfusunun üçte birini etkiliyor. Ayrıca milyonlarca hektar orman yandı ve bir tropik kasırga da tarihte ilk defa Güney Kaliforniya'yı vurdu. Tabii Hawaii'deki tarihi Lahaina şehri de yanıp kül oldu. Yüzlerce insandan daha hala haber yok. Aynı anda bütün bunlar olurken petrol endüstrisinde rekor karlar var. İnanılmaz küçücük bir hissedarlar grubunun fevkalade yüksek karlar elde ettiğini ve demokratik alanı kısıtlayarak karlarını sürdürebilir kılmak istediklerini söylüyorlar.” diyen Steven Donzinger sözlerine şöyle devam ediyor, “Ekvador’a dönecek olursak Ekvador’daki referandumun bize öğrettiği şey şudur; Demokratik süreçler güçlü taban hareketleriyle birleşirse son derece etkili bir sonuç elde etmek mümkündür.” Türkiye'de de muhalefet bu konularda neler yapacak diye de düşünmüyor değil insan. Özellikle bunun ne kadar önemli bir gelişme olduğunu başta Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) olmak üzere muhalefet ne kadar değerlendiriyor, ayrıca konuşmamız gereken bir şey ama Steven Donzinger, “Mesele, gezegenimizin fosil yakıtların salımı, yanması, yok edilmesine karşı bunu durduracak oylamayı nasıl ve ne zaman yapabileceğimiz noktasında düğümleniyor,” diye bitirmiş. Donzinger, çok ünlü bir insan hakları savunucusu ve çevre avukatı. Substack’te de Donziger on Justice adıyla bir ifade alanı var, oradan da takip etmek mümkün kendisini. Ekvador halkı iklim adaleti tarihini yazdı ve dünya artık bundan sonra takip edebilir diye de bildiriyorlar. Bu tamam bu kadar yani.
 

Y.S.: Ben buna bir kısa ekleme yapayım Ömer Abi, öncesi ve sonrasına dair. Şimdi iklim kriziyle ilgili yeni, bambaşka bir döneme girdik epeydir. Artık bunun etkilerinin ve sonuçlarının tartışılmasının yanı sıra bir gerçeklik dönemine ve samimiyet dönemine girdik. Bunu herkes kabul ediyor ama hiç kimse samimi davranmıyor. Ekvador, bu konuda bayrağı önde taşıyan ülkelerden çünkü bu karardan çok çok öncesinde Doğa Anayasası’nı kabul eden ilk ülke ve bunun devamında Ekokırım Yasası’nı tanıyan ilk ülkelerden bir tanesi. Ekokırım Yasası, özetle çevreye büyük oranda ve uzun vadeli zararlar verebileceği bilinmesine rağmen yapılan tüm yasa dışı işlemleri suç kapsamında değerlendirilmesine deniyor. Ekvador, bu konuda da öncü oldu ve bu da ülkeler arasında yayılmaya başlandı. En son, bundan birkaç hafta önce Meksika Ekokırım Yasası’nı meclisine sundu ve şu anda yaklaşık 15’e yakın ülke bu yasayı meclisine sundu. Bunların arasında Fransa var, Vietnam var, Rusya var, Kazakistan var, Kırgızistan var hatırladıklarım. Dolayısıyla samimiyet sınavında da sadece gerçekleri kabul etmek değil, bu gerçekler doğrultusunda hareketle, samimiyet sınavında da Ekvador önde giden bir ülke, bunun altını çizmek istedim.

Ö.M.: Evet, Akbelen’deki bu ağaç katliamı ve devam eden direnişin de mecliste bir genel toplantı talebi maalesef kısa kaldı, gerçekleşemedi. Gerçekleşebilse Türkiye'de de önemli bir başka aşamaya yavaş yavaş geçilmesi imkanı vardı. Ama tekrar bunun bastırılmasında da çok büyük bir önem olduğunu belirtelim.

Türkiye'ye geçmişken Menekşe Tokyay'ın Gazete Duvar’da Pazar günü gece yarısı yayına giren ‘Innovation 30’ diye önemli bir değerlendirme yazısı vardı. Yani, ‘Genç İklim Yenilikçileri Geleceği Şekillendiriyor’ isimli projede amacın iklim değişikliğine karşı 30 yaş altındaki genç yenilikçilerin dönüştürücü ve yenilikçi fikirler geliştirmelerini sağlamak ve bu fikirlerin eyleme geçme sürecini desteklemek diyordu. “Zira aslında iklim değişikliğiyle mücadelede bu yaş grubunun yaratıcılığına, taze ve yeni perspektiflerine, sorun odaklı bakışına ihtiyaç var,” diyen Menekşe Tokyay, şöyle devam ediyor, “Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Komitesi, özellikle 2016 yılından beri çocuk haklarıyla iklim değişikliği arasındaki bağlantıyı önemseyen çalışmalarını artırmış durumda. 2016’da Cenevre’deki Birleşmiş Milletler Ofisi’ndeki 73. oturumu da bu konu özelinde yapılmış ve 121 ülkeden 16 bin 331 çocuğun iklim değişikliğine dair çocuk bakış açısıyla talep ve beklentileri masaya yatırılmış, çevrimiçi araştırmalar, odak grup toplantıları ve ulusal ve bölgesel düzeyde istişare sonuçları görüşülmüştü.”

Menekşe Tokyay, “Ama Türkiye ısrarla bu süreçlerde yeterince aktif olmuyor. Birleşmiş Milletler’in iklim değişikliğinin çocuklar üzerindeki etkilerine dair istişare çağrılarına katılan, bu çağrıları önemseyen ülkeler arasında gözler hep Türkiye'yi arıyor ama nafile,” diye yazmış ve devam ediyor, “Dünyadaki çocuk nüfusunun yarısının, yani bir milyar çocuğun, iklim riskleri karşısında aşırı yüksek risk altında kaldığı ve bu etkilerle başa çıkacak hizmetlerden yeterince faydalanamadığı tahmin ediliyor.”

“Oysa, Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına dair Sözleşme, çocukların kendi geleceklerine dair karar süreçlerinde yer alması, istek ve ihtiyaçlarını ifade edecekleri platformlarda ve her kademede seslerinin duyulması gereğini vurguluyor,” diye devam eden Menekşe Tokyay, “UNICEF bir konsorsiyum ile ‘Innovation 30’ isimli yeni bir girişim başlattı,” diyerek onları anlatıyor biraz ve “Buradaki amaç, 30 yaş altı genç yenilikçilerin dönüştürücü ve yenilikçi fikirler geliştirmelerini sağlamak,” diyor.


"Yani dünya çapında 30 yaş altı genç nüfus dört milyara yakın. Aynı zamanda pek çok bilimsel araştırma da en başarılı şirketlerin 30’larındaki genç yenilikçiler tarafından kurulduğunu gösteriyor,” diyerek Z kuşağından bahseden Menekşe Tokyay, “Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı’nda (UNDP) Suriyeli ve Türk gençleri bir araya getirmiş ve Start-up Weekend etkinliğinde birinci gelen proje ise evlerde kullanılmayan gıdaların paylaşılmasını amaçlayan ‘Gel-Götür’ isimli proje olmuştu.” diyor. Yani böyle önemli gelişmeler var.

İklim Kuşağı Konuşuyor programını hazırlayan ve sunan Atlas Sarrafoğlu

Menekşe Tokyay, İsveçli Greta Thunberg’den de bahsediyor, “Bu hassasiyeti küresel plana taşıyan ilk isimlerden biri Greta Thunberg.” Thunberg’in 15 yaşındayken 2018’deki İsveç Parlamentosu önündeki grevini anlatıyor. “‘Sizin eviniz yanıyormuş gibi hareket etmenizi istiyorum çünkü yanıyor’ demişti,” diyerek Greta’yı hatırlatıyor. “Greta’nın iklim değişikliğine karşı farkındalığını Türkiye'de başlatansa o sırada 12 yaşında olan Atlas Sarrafoğlu olmuş Mart 2019’da ve Atlas, Bebek Parkı’nda okul grevinin startını vermişti,” diyen Menekşe Tokyay, “Atlas’ın şu sözlerini hiç unutamayacağım; ‘İklim değişikliğine neden olan kömürü siz yaktınız, petrolü siz kullandınız, ormanları siz büyükler kestiniz. Denizleri biz çocuklar kirletmedik, balinaların karnındaki plastikleri biz denize atmadık, betondan binaları biz çocuklar dikmedik,” diyor. “Şu anda 16 yaşına gelmiş olan Atlas’a iklim değişikliğinin kendi yaşantısı üzerindeki iz düşümünü sorduğumda, ‘Çocukluğumda sadece bir iki kış kardan adam yapabilecek kadar kar yağdığını hatırlıyorum. Hele ki son senelerde kar neredeyse hiç yağmıyor. İstanbul’un her yeri binalarla dolu. Ağaçlık alan çok az. Yaz mevsiminde gündüzleri sıcak altında kalabilmek çok zor. Apartman gölgelerinde korunmak mümkün değil yürürken. Kuraklık yüzünden gıda fiyatları da yükseliyor,” diye bir mülakat vermiş Tokyay’a Atlas ve 12 yaşından beri de Açık Radyo’da İklim Kuşağı Konuşuyor isimli haftalık programı yaptığını belirtiyor Menekşe Tokyay ve “İklim krizi kaynaklı haberleri gündemine taşıyor. Programda aktivist gençlere, iklim krizi bağlantılı çözümlere ve haberlere yer veriyor ve eğer kendisine imkan verilse bu programı televizyon üzerinden ve video yayınlar yoluyla daha sık yapmak istiyor,” diyor. Yani ilginç bir değerlendirme.

Atlas Sarrafoğlu hem Yeşil Gazete’deki yazılarına devam ediyor hem de dünyanın dört bir tarafından aktivistlerle de düzenli olarak mülakatlar yapıyor. Bunların bir kısmını Açık Radyo’daki programında da aktarıyor. Ama bunu nasıl daha genişletilebileceği konusunu konuşmamız lazım, ne diyorsunuz?

Y.S.: Şimdi Türkiye'deki özellikle genç iklim aktivistleriyle de bir dönem görüştüm ve bu konuyla ilgili dünyada yapılan araştırmalar da var. Bu yazıda da değinildiği gibi iklim krizi özellikle aileleriyle birlikte göç hareketlerine dahil olan çocukların, yerlerini, yurtlarını terk eden gençlerin sağlığa erişim imkanlarının riske girdiğini, daha fazla istismara ve insan ticaretine, sömürüye maruz kaldığını, erken yaşta evliliğe ve çocuk işçiliğe zorlandığını araştırmalar ortaya koyuyor. Yine bir araştırma da 10 ülkede 16-25 yaş arasındaki 10 bin kişinin katılımıyla yapılmış. Burada da bu yaş grubunun %60’a yakını da iklim değişikliğiyle ilgili ‘çok veya aşırı kaygılı’ olduklarını söylüyor. Katılımların dörtte üçü de ‘geleceğin son derece ürkütücü’ olduğunu belirtiyor. Bunun yansımalarını Türkiye'deki gençlerde de görmek çok mümkün çünkü iklim kriziyle birlikte harekete geçen Türkiye'deki gençlerle de konuştuğunuzda, onlar da geleceklerinin değiştiğini ve bu değişen gelecekle birlikte arzularının, isteklerinin de değiştiğini belirtiyorlar. Örneğin sanatçı olmak isteyen, idealinde böyle bir gelecek yatan bir genç ile konuştuğumda şey demişti bana, “Artık bunu bir kenara bıraktım çünkü o kadar karanlık bir gelecek var ki bununla mücadele edebilecek bir mesleğe yönelmeliyim.” Başka bir genç de yine ideallerinden vazgeçip, “Ne anlamı var ki? Zaten gelecekte bu işi yapamayacağız. Dünyanın gidişatının bize gösterdiği rota bizim hayallerimizin de değişmesine neden oluyor,” gibi ifadelerde bulunmuştu.

Yani aslında dünyanın en büyük dinamizmi olan 30 yaş altındaki insanlar hem iklim krizinin çözümüne dahil edilmediği gibi hem de mağduriyeti en çok yaşayan kesim, en çok ihmal edilen kesim de diyebiliriz ülkeler tarafından.

Ö.M.: Evet ama öte yandan genç iklim aktivistleri mesela biraz önce adı da verilen Atlas Sarrafoğlu, Türkiye'nin Paris İklim Anlaşması kapsamında sunmuş olduğu iklim hedefi yetersiz diye ve hukuki yollara başvurarak gelecekteki haklarının korunması için hem Cumhurbaşkanı Erdoğan'a hem de Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’na dava açtılar. Bu da mesela Türkiye için önemli bir hamleydi.

Y.S.: Kendi umutlarını kendileri yaratıyorlar işin açıkçası.

Atlas Sarrafoğlu, Sera Seren Anaçıoğlu ve Ela Naz Birdal, Türkiye'nin ilk iklim davasını açmışlardı

Ö.M.: Pardon bir de şunu ekleyeyim; Atlas Sarrafoğlu'na 20 yaşındaki Seren Anaçoğlu ve 17 yaşındaki Ela Naz Birdal da eşlik etmiş ve iklim değişikliği beyanının hazırlanmasında şeffaf bir süreç işletilmediğini, iklim kriziyle mücadele hedefinde Türkiye’nin bilimsellikten uzak, etkisiz ve yeterli olmamasından dolayı iptal edilmesini ve yenilenmesini talep etmişlerdi. Change.org’da da bir imza kampanyası da başlatmışlardı. Yani dünyada da pek çok dava açılıyor bu yönde ama şimdi bu Türkiye'den devam ediyor. Bakalım ne olacak?

Y.S.: Gençler çok kararlı.

Ö.M.: Gençler çok kararlı, evet. Yani Ekvador’daki gençler de, genç aktivistler de, yerli aktivistler de özellikle kadınlar, Nemonte Nenquimo gibi kadın reislerin de başı çektikleri bir durum var. Evet süreyi de bitirdik hatta aşmak üzereyiz. Onun için de burada bitirelim isterseniz. Hoşça kalın.

Y.S.: Hoşça kalın.

Ö.Ö.: Görüşmek üzere.