Amazonlardaki ormansızlaşmanın arkasındaki isim: Bolsonaro

-
Aa
+
a
a
a

Amazonlardaki ormansızlaşmanın Başkan Jair Bolsonaro’nun söylemi ve politikaları tarafından cesaretlendirildiği söyleniyor.

Gezegenin Geleceği: 14 Şubat 2022
 

Gezegenin Geleceği: 14 Şubat 2022

podcast servisi: iTunes / RSS

Brezilya’nın Mato Grosso eyaletinde 10 yıllık bir süre içinde soya yetiştiren çiftlikleri genişletmek için Amazon’da 1.000 kilometrekare yağmur ormanı kesildi. 2006’da, dönüm noktası olan Amazon soya moratoryumu, 2008’den sonra ormansızlaştırılan topraklarda yetiştirilen soyanın satışını yasaklayarak tanıtıldı. 2004’ten 2012’ye kadar, Amazon’daki ağaçların kesilmesi ise %84 oranında düştü. Ancak son yıllarda ormansızlaşma hızlı bir şekilde tırmandı ve geçen yıl 15 yılın en yüksek seviyesine ulaştı. Kampanyacılar, ormansızlaşmanın Başkan Jair Bolsonaro’nun söylemi ve politikaları tarafından cesaretlendirildiğini söylüyor. Moratoryum sadece soya için geçerli olduğundan çiftçiler, sığır, mısır veya diğer mallar için araziyi temizlerken “ormansızlaşmaya neden olmadan” satış yapabildiler. Ormansızlaşmayı haritalamak için araştırmacılar, Mato Grosso eyaletinde soya yetiştirilen arazinin uydu verilerine baktılar. Araştırmalar, moratoryumun, yağmur ormanlarının doğrudan soya tarlalarına dönüştürülmesi eylemini başarıyla durdurduğunu gösterirken, bir yandan da ormansızlaşmanın devam ettiğini ortaya çıkardılar. Araştırmaya göre, Mato Grosso’da 2009 ve 2019 yılları arasında yaklaşık 1000 kilometrekarelik yağmur ormanı çiftçiler tarafından, soya dışındaki malları yetiştirmek için ormansızlaştırıldı. Brezilya’daki soya tüccarlarının ana birliği olan Brezilya Bitkisel Yağ Sanayicileri Birliği (Abiove), moratoryumun soya üreten bölgelerdeki ormansızlaşmada önemli azalmalar sağladığını söyledi. 

Polonya genelindeki reklam panolarında ve gazetelerde Polonya Termik Santraller Birliği iklim politikalarına saldırdı. İlanlarda, “Avrupa Birliği’nin iklim vergisi, enerji üretim maliyetlerinin %60’ı kadar. AB iklim politikası = pahalı enerji/yüksek fiyatlar” denildi. Euractiv için yazdığı bir makalede Başbakan Mateusz Morawiecki, “Avrupa Birliği emisyon ticaret  sistemi (ETS) fiyat artışı kontrolden çıktı ve AB vatandaşlarının hane bütçelerini vuruyor”demişti. Polonya parlamentosu da AB’yi ETS’yi askıya almaya ve reform yapmaya çağırmıştı. Muhafazakar gazeteci Tomasz Sommer ise tweet attı: “Polonya karşıtı yeşil lobicilik, birçok Polonyalının enerji yoksulluğuna neden oldu. Neden kimse bu insanları durdurmadı?” AB emisyon ticaret  sistemindeki kirletici elektrik üreticileri için bir karbon ödeneğinin fiyatı 2021’de üç katına çıkarken, bir düşünce kuruluşu, maliyetin bir hane faturasının %60’ını değil %23’ünü oluşturduğunu söyledi. Ülke kömürden yenilenebilir kaynaklara daha hızlı geçseydi bu oran daha az olurdu. %60’lık rakam, kömür üreticilerinin karşı karşıya olduğu maliyet için yanlış değil, yüksek fiyatların ana itici güç olduğunu ima etmek “çok yanıltıcı”.

Yeşil Gazete’den Eylem Yılmaz’ın haberine göre, Tarım ve Orman Bakanlığı‘nın “Yerüstü Su Kalitesi Yönetmeliği’nde Değişiklik yapılmasına Dair Yönetmeliği” 2021 yılında yapılan bir değişiklikle su kalite sınıfı renk kodlarından “çok kirlenmiş su”ya karşılık gelen ve “kırmızı” renkle ifade edilen 4. sınıf su kalitesi, ilgili tablodan çıkarıldı. Bursa Su Kolektifi, zaman zaman siyah ve mor renkte akan Nilüfer Çayı‘nın da yapılan değişiklikle 3. Sınıf (orta) kalitede su olarak sınıflandırıldığını belirterek analiz sonuçlarının bunun aksini kanıtladığına dikkat çekiyor. Kolektif, yaptığı açıklamada şunları kaydetti: “Kirletici parametreler için ulusal çevresel kalite standardı (ÇKS) değerlerinin Bakanlıkça belirleneceği ve herhangi bir kirletici ve/ve ya öncelikli maddeye ait tekil izleme verisi bakımından maksimum izin verilebilir çevresel kalite standardı (MAK-ÇKS) ile karşılaştırılacağı ifadelerinin yer aldığı su kütlesinin nihai durumu orta seviyeye (kirli su) düşürülür ibaresi ile durumun vahametinin sözel dönüşlerinden başka bir şey ifade etmemekte. Bahse konu yönetmelik değişikliğiyle Bursa ve diğer kentlerdeki kirlilik kriterleri için değerler III. sınıf-orta kalite sınıfı ile sınırlandırılmış olup böylece çok kirli tanımı ortadan kaldırılarak çok kirli sular yok sayıldı” Kolektif’ten Çevre Mühendisi Sultan Gülsün, yapılan değişikliğin ve çalışmaların şeffaf olmadığını belirterek, “Bu şekilde biz suyun çok kirli olup olmadığını bilemeyeceğiz. Çünkü hep orta kalite olarak geçecek” diyor: “Düzenlemeden önce Nilüfer Çayı dördüncü sınıf olarak çok kirli sular kategorisinde yer alıyordu. Bu suyun herhangi bir yerde kullanımı mümkün değildi. AB‘nin Su Çerçeve Direktifi‘ne göre uyumlandırıldığı için yönetmeliğin değiştiği belirtiliyor. Bu kapsamda üçüncü sınıf yani orta kalite su olarak derecelendirildi. Böylece uygun arıtım yapıldıktan sonra bu suların kullanımının önü açıldı. Fakat şöyle bir problem var, orta kalitedeki bir suyun parametresine baktığımızda, örneğin 50 ppm’den yüksek değerler için orta kalite geçiyor ama Nilüfer Çayı’nın herhangi bir noktasından alınan örnek ölçüldüğünde 400 ppm çıkabiliyor. Bu dokuzuncu ay yapılan ölçümün sonucudur. Sekiz kat fark çıkıyor. Yönetmelikte de şöyle bir ifade geçiyor: ‘Kimyasal kirleticilerin değerleri yüksek olsa bile ekolojik tanımı yani kalite sınıflaması çok iyi, iyi ve orta olduğu için sadece bu üç sınıfa göre değerlendirilir.’ Bu su ‘orta kalitede’ bir su diyor. Hayır, bu su, kirli bir su.” diyor.