Yan komşudan melodiler: Belçika şarkıları

-
Aa
+
a
a
a

Bu haftaki programımızı Jacques Brel, Adamo, Annie Cordy ve Julos Beaucarne gibi Belçikalı sanatçılara ayırdık. Program boyunca "Belçikalılık" kavramını, onların bu konuyu ele alan şarkıları eşliğinde masaya yatırdık. 

Jacques Brel

Belçika ve Belçikalı şarkıcıları mercek altına alacağımız bir dizi programın ilkinin açılışını; Jacques Brel’in, ülkesi Belçika’dan bahsettiği Le plat pays adlı parçayla yaptık. "Düz (ya da yassı) ülke" anlamına geliyor bu. Söz konusu isim Belçika'ya, ülkenin dağlardan yoksun bir coğrafyaya sahip olması nedeniyle verilmiş.

Belçika, üç idari bölgeden oluşuyor: Kuzeydeki Flaman Bölgesi, Güneydeki Valon Bölgesi ve merkezdeki Başkent Brüksel Bölgesi. Valon ve Brüksel Bölgelerinde ağırlıklı olarak Fransızca, Flaman bölgesinde ise Flamanca konuşuluyor. Bizim bu programda mercek altına aldığımız bölgeler de Valon ve Brüksel bölgeleri. Belçikalı şarkıcı deyince akla ilk gelen isim Jacques Brel belki ama ondan önce kimler vardı diye baktığımızda 1905-1979 yılları arasında yaşayan Octave Grillaert, 1983’te seksen yaşında hayata veda eden Simone Max ve kariyerine ellili yıllarda son veren Lise Coliny gibi isimlere rastlıyoruz. Kariyerine Brel’den önce başlayan isimlerden biri de hayata geçen yıl, doksan iki yaşında veda eden Annie Cordy. Brüksel banliyösündeki Laeken’da dünyaya gelmişti Cordy ve kariyerine kırklı yıllardan itibaren revülerde başlamıştı. Ellili yıllarda Paris’e yerleşen sanatçı yaşamına bu şehirde devam etti. Kariyeri boyunca seslendirdiği neşeli şarkılar ve hayat verdiği eğlenceli karakterlerle tam bir show-woman’dı Cordy. Repertuarında altı yüzden fazla şarkı olmasına karşın, Belçika ile ilgili yorumladığı tek parça Jacques Brel’in Bruxelles’iydi. “Ben ne Valon’um ne Flaman, ben Brükselliyim” diyecekti sanatçı anılarını kaleme aldığı kitapta. 

Kısaca Brel’den önceki Belçikalı şarkıcılara değindik ve geldik Belçika müziğinin belki de en önemli ismi Jacques Brel’e.  Brel de tıpkı Annie Cordy gibi Brüksel Bölgesinde dünyaya gelmişti fakat babası Flamandı. Bu nedenle bu bölgeyi konu alan şarkılar da yazdı, tıpkı Flamanca sözlere de yer verdiği 1961 tarihli Marieke gibi. Brel’e ilham veren bir diğer bölge de Kuzey sahilleriydi. 1965 tarihli La chanson de Jacky’de bu bölgede yer alan Knokke-le-Zoute’tan bahsediyordu sanatçı, 1977’de ise bu kez Knokke-le-Zoute tango adlı parçayı seslendirecekti.  Bununla birlikte Brel’in Flamanlarla oldukça git-gelli bir ilişki içinde olduğunu söylemek de mümkün. Örneğin, 1959 tarihli Les Flamandes’da, sanatçı bu bölge insanıyla açıkça dalga geçiyor, 1977’de yayınlanan son albümünde yer alan Les F... ya da Les Flamingants’da ise daha da ileri giderek işi bir anlamda hakaret boyutuna taşıyordu. Anadil tartışmalarının yaşandığı bir dönemde piyasaya çıkan bu şarkı, ülkenin kuzey kesiminde büyük bir tepkiyle karşılandı. O dönemde Fransa’da kendi özgürlükleri için mücadele eden Bröton ve Korsikalılar da, Fransız dilini savunan bu parçadan pek hoşnut kalmadılar. Buna karşın Brel’in söylemek istediği daha çok, insanların kökenlerine rağmen istediği dili konuşmakta özgür olması gerektiğiydi yani kendisi gibi Flaman kökenli biri, istiyorsa kendini Fransızca olarak ifade edebilmeliydi. Bunun yanı sıra sanatçı yaşamı boyunca sık sık Belçika’yı ve Belçikalıları da eleştirmiş, bir röportajında “Yassı ülkemi çok seviyorum insanları çok küçük de olsa” demişti. 1966 tarihli Ces gens-là adlı parçasında, belki de bu insanlardan söz ediyordu Brel.  

Kariyerine altmışlı yıllarda başlayan ve Jacques Brel tarafından “hassas aşk bahçıvanı” sözleriyle nitelenen Salvatore Adamo, Sicilya’da dünyaya gelmiş ama üç yaşında ailesiyle birlikte Belçika’ya yerleşmişti. Altmış yıllık kariyeri boyunca alçakgönüllülüğü ve nezaketiyle gönüllerde taht kurmuş bir isim Adamo ama buna karşın Belçikalıların fazla alçakgönüllü olduğunu düşünüyor ve ülkesinin insanların kendilerine biraz daha fazla güvenmesi gerektiğini ve kendileriyle özdeşleşen “küçük” sıfatından kurtulmaları gerektiğini ifade ediyor. Aslında onun Japonya’dan Türkiye’ye kadar uzanan şöhreti, bu sözlerini doğrular nitelikte. 1964’te Fransa’da Beatles’dan daha fazla albüm satan, ertesi yıl ise canlı performans albümüyle Fransa listelerinde bir numaraya oturan Adamo, bunun yanı sıra şarkılarını İtalyanca, İspanyolca, Almanca, Japonca ve Türkçe sözlerle seslendirmiş, New York’taki Carnegie Hall’un yanı sıra Güney Amerika’da da sayısız konserde sahne almıştı. Belçika’ya olan tüm sevgisi ve bağlılığına rağmen repertuarında buna fazlaca yer vermedi Adamo. Bir önceki programda dinlediğimiz Les filles du bord de mer’de Kuzey denizinden bahsediyordu belki ama bunu Akdeniz kökenli melodilerle yapmayı tercih ediyordu zira ne de olsa Sicilya’da dünyaya gelmiş, madenci olan babasının işi nedeniyle Belçika’ya yerleşmişti. Çocukluğunun geçtiği topraklardan ilk kez 1969’da Que voulez-vous que je vous chante adlı şarkıda: “Kara ülkeyi gördüm, kömür Alplerinin içinde, ateşten kuleleri, sarardı ufku gece vakti” sözleriyle bahsedecekti sanatçı. Bu şarkının bir başka özelliği de Adamo’nun parçada, gezip gördüğü birçok yerin arasında İzmir ve Ankara’yı da anmasıydı. 

Yetmişli yıllarda, Québec’li ve Brötonyalı sanatçıların başarısının ardından, artık şöhret basamaklarını tırmanmak için Paris’e gitmenin şart olmadığı gibi bir algı oluşmuş, Christiane Stefanski ve Philippe Anciaux gibi isimler kendi ülkelerinde geniş kitlelere ulaşmayı başarmıştı. Bu isimleri takip eden sanatçılardan biri de Claude Semal’di. Bir sendikacının oğluydu 1954 Brüksel doğumlu Semal ve kariyeri boyunca yazdığı politik şarkılarla olduğu kadar kaleme aldığı kitap ve makalelerle de adını duyurmayı başarmıştı. 1977’de, Antwerp yakınlarındaki bir fabrikadan yayılan kurşun atıkları nedeniyle oluşan çevre kirliliğine değindiği La ballade d’Hoboken adlı parçayı yazmış, bunun ardından fabrika tarafından iftira suçlamasıyla mahkemeye verilmiş, nihayetinde bu davadan beraat etmişti. Claude Semal’in dikkat çeken bir başka parçası da Le pays petit. Yukarıda, Belçika’nın ve Belçikalıların biraz da haksız şekilde “küçük” sıfatıyla anıldığından bahsetmiştik. Semal da şarkısına bu yüzden “Küçük ülke” adını koymuş. Parçada: “Dâhili sınırlarla çevrili bir ülke bu, gümrük memurlarının her kavşakta çoğaldığı... Islak bir ülke bu, hüzünlü kaldırım taşlarından felce uğramış... Pazartesi günleri yağan yağmurun günlerimize acı bir tat kattığı, ikiye katlanmış bir ülke bu geçici bölgelerle, hatta belki de iki ayrı ülke... Kazayla gömülen tarihin derinliklerine...” sözleriyle ülkesinden oldukça karamsar bir şekilde bahsediyor sanatçı. 

1947’de Brüksel Bölgesinde dünyaya gelen André Bialek, gençlik yıllarında bir yandan Güzel Sanatlar Fakültesi'ne devam ediyor bir yandan da Brel ailesinin de ortağı olduğu karton fabrikasında çalışıyordu. Bir Jacques Brel hayranıydı Bialek, onun sahneye ilk adımlarını atmasını sağlayan da bu ailenin bir başka ferdi, Jacques Brel’in yeğeni Bruno olacaktı. Pop, jazz ve folk arasında gidip gelen melodiler eşliğinde sıradan insanların hayatından bahseden şarkılarıyla tanınan Bialek, parçalarında tüketim toplumu nedeniyle ortaya çıkan ulaşılması güç hayaller ve büyük bir çoğunluk için erişilmesi imkânsız olan yaşam tarzından bahsediyor. 1976 ile 1984 arasında yayınladığı altı albümün ardından müzik kariyerine son veren sanatçının en akılda kalan parçalarından biri, 1981 tarihli La belle gigue’di. Parçada Fransızca konuşan Flaman kökenlileri eleştiriyordu Bialek ve bu sayede Flaman bölgesinden birçok dost edinmişti.

1936’da, Valon bölgesinde yer alan Ecaussines’de dünyaya gelen Julos Beaucarne, doğduğu topraklara ve Valon diline aşık bir sanatçıydı ama bir yandan da daha evrensel konularla ilgilenmeyi tercih ediyordu. Bir Jacques Brel hayranıydı o da, hatta 1990’da sanatçının biyografisini kaleme almıştı. Şarkılarında isyan, mizah, aşk ve günlük hayatı işleyen Beaucarne, aynı zamanda yorulmak bilmeyen bir çevreci ve doğaseverdi.  Politikayla fazla içli dışlı olmasa da şarkılarında zaman zaman Fransızcayı savunan sözlere yer vermişti sanatçı. Örneğin Nous sommes 180 cent quatre vingt millons adlı parçasında, Dünyadaki Fransızca konuşan ülkelerden bahsediyor ve şarkının sonunda Valon olmaktan gurur duyduğunu belirtiyordu. Bununla birlikte Flamanlara da büyük bir sevgi besleyen Beaucarne, şair Lilliane Wouters’ın şiirinden uyarladığı 1968 tarihli Madame Flandre’da, bu kez Flaman Bölgesini anıyordu. 

Sanat kariyerine ressam olarak başlayan, altmışlı yıllarda Jacques Brel’in davetiyle Paris’e gelerek çeşitli kabarelerde sahne alan Paul Louka (1936-2011), aynı zamanda sosyalist partiye üyeydi ve ifade özgürlüğünün ateşli savunucularındandı. İlerleyen yıllarda Belçika Söz Yazarı, Besteci ve Yapımcılar Birliği'nin üyeliği ve başkanlığını da yapmış, ayrıca televizyonda yayınlanan bir müzik yarışmasının sunuculuğunu üstlenmişti. Onun en ünlü şarkılarından biri de, kariyerinin ilk dönemlerinde doğum yeri için yazdığı Marcinelle idi. Parçada, hem kömür madenleriyle tanınan bu bölgeden hem de burada 8 Ağustos 1956’da meydana gelen ve 274 madencinin ölümüyle sonuçlanan trajik kazadan bahsediyordu sanatçı. 

Kaynak:  De Brel à Stromae: La Grande Histoire Belge de la Chanson Française, Thierry Coljon, Renaissance du livre, 2014

 

Şarkıcı / YorumcuParça AdıAlbüm AdıSüre
Jacques Brel Le plat pays Les Bourgeois 2:45
Annie Cordy La bonne du curé 50 ans de succès 2:42
Annie Cordy Bruxelles (Remix) Bruxelles (Remix) 2:56
Jacques Brel Marieke Ne me quitte pas 2:59
Jacques Brel Les F... Les Marquises 3:32
Salvatore Adamo Que voulez-vous que je vous chante? Olympia 71 (Live) 3:15
Jacques Hustin C'est toujours toujours Jacques Hustin 2:21
Claude Semal Le pays petit Belgik 4:50
André Bialek La Belle gigue Original Hits 4:15
Julos Beaucarne Madame Flandre Intégrale 1967-1987 Vol. 1 2:48
Julos Beaucarne Je ne songeais pas à Rose Intégrale 1967-1987 Vol. 1 3:30
Paul Louka Marcinelle Temps Forts 2:36