2020’ler yeni bir savaşa giriştiğimiz değil, iklim değişikliğini durdurduğumuz yıllar olmalı

Editörden
-
Aa
+
a
a
a

Trump saldırganlığının iklim için hayatımızın savaşımını önemsizleştirmesine izin veremeyiz.

(In These Times'ta Sarah Lazare imzasıyla yayınlanan bu yazı Semra Somersan tarafından Açık Radyo için çevrilmiştir.)

Önümüzdeki onyıl iklim değişimine son verdiğimiz dönem olmak zorunda. Saldırgan Trump yönetimi ve bunun altyapısını hazırlayan Demokratlar sayesinde, maalesef, şimdi, aynı zamanda olası bir savaşı da durdurmak mecburiyetindeyiz. İklim krizinin en kötü etkilerini bertaraf etmek için en geç 2030 yılına kadar karbon salımlarını yarıya indirmeli, 2050’de de tamamen sıfırlamalıyız. 2018’in Ekim ayındaki Hükümetlerarası İklim Değişimi Paneli (IPCC- Intergovernmental Panel on Climate Change) küresel ısınmayı en çok 1.5 derece santigrat ile sınırlayabilmek için 12 yılımız kaldığını söyledi- böylelikle insanların ölümü ile sonuçlanacak en kötü selleri, kuraklıkları, fırtınaları önleyebiliriz. IPCC çalışma grubu eşbaşkanı Debra Roberts, “Bu, kumda bir çizgi ve bizim türümüze, 'An şimdi; derhal harekete geçmeliyiz,' diyor” uyarısını yaptı. Yeni yılı kutlar, önümüzdeki on yıl için umutlarımızın şemasını çıkarırken, çoğumuz açısından en ön ve merkezdeki gerçek bu idi.

Gerekeni yapmak öyle ufak tefek bir iş değil. IPCC, “Küresel ısınmayı 1.5 derece santigrat ile sınırlı tutmak, toplumun her kesiminde, her bir tarafında çok kapsamlı, hızlı ve daha önce görülmemiş değişim gerektirecek” diyor.

Bilimcilerin tahminine göre küresel kömür rezervlerinin yüzde 80’i, gaz rezervlerinin yarısı ve petrol rezervlerinin yüzde 30’unun toprakta, olduğu gibi bırakılması şart. İklim krizini durdurmak için Amerika Birleşik Devletleri'nin diğer ülkelerden çok daha fazla sorumluluğu var; çünkü kişi başına sera gazı salımı dünyadaki en yüksek ülke, Çin ise toplam olarak en yüksek miktarda sera gazı salıyor. Ama bu sorumluluk eşit olarak dağılmış değil. 2017’de sonuçlanmış bir araştırmaya sadece 100 şirket- ve onların ürün ve servislerini kullanan tüketiciler piyasası, dünyadaki tüm karbon salımlarının yüzde 70'inden sorumlu, bunların arasında da en büyük kirleticiler de Exxon- Mobil, Shell, BP ve Chevron. Bu krizin baş sorumluları, şirket yönetim kurularında ve devlet dairelerinde oturur; onlar milyarderdir ve yönetim kurulu başkanlarıdır, kriz sorumlusu diğer grup, siyasetçileri de satın alırlar.

Bu onyıla Başkan Obama'nın yaptığı ve aralarında Temiz Enerji Planı'nın da1 bulunduğu yetersiz iklim korumalarını bile ortadan kaldıran ve müthiş bir yokuş yukarı savaş gerektiren Trump yönetimi altında giriyoruz. Ama aynı zamanda yeniden yükselen ‘sol'un, esas sorun olarak kapitalizme işaret ettiği ve aralarında krize karşı savaşmak için cesur yenilikler talep eden, Yeşil Yeni Düzen gibi programların da bulunduğu, fosil yakıt endüstrisini kapatmayı ve orada çalışanlara, adil bir geçiş için iş garantisi talep eden bir ortamda da giriyoruz. Ve dünya çapında genç insanlar okul kırıp iklim krizine çare için sokakları doldurmaya hazır olduklarını ortaya koyuyor. İklim krizi toplumdaki çelişkileri yükseltiyor ve bu an daha önemli olamazdı.

İşte tam da bu nedenle Iran ile savaş ihtimali korkunç zarar verebilir. 800 üs ve ülkelerin yüzde 75'inde görevlendirilmiş komandolarla- Amerikan askeriyesi tam bir iklim kabadayısı. Brown Üniversitesi'nde yapılan ve 2019’da yayımlanan bir araştırma, Amerikan askeriyesinin ülkelerin çoğunluğundan daha fazla miktarda sera gazı ürettiğini ve bir ulus-devlet olsa idi 47. sıraya oturacağını gösterdi. Konu ile ilgili yazdıkları makalede, yazarlar şöyle diyordu: “Sadece 2001-2017 yılları arasında Amerikan askeriyesi 1,2 milyar ton sera gazı salımladı.” Bulguları hakkında şunları da yazdılar: “Amerikan askeriyesi tarihteki en büyük kirleticilerden, tarihteki en yüksek sıvı yakıt üreticisi, iklimi değiştiren sıvı yakıtların en büyük tüketicilerinden ve orta boy büyüklükteki tüm ülkelerden daha fazla iklimi değiştiren gaz salıyor.” Yeni bir savaş bu kirliliği sadece yoğunlaştırmaya yarayacak.

Ama askeriyenin doğrudan karbon ayak izini ölçmek, İran ile muhtemel bir savaşın iklim açısından zararlarını bütünüyle yansıtmıyor. Tam da Amerikalı örgütçüler iklim adaleti için şimdiye kadar görülmemiş ölçüde güçlü, daha büyük ve daha anti-kapitalist bir sistem yaratmak üzere destek ararken, askeriye, tam tersine, yükseltilen yaylım ateşine cevap vermeye çalışıyor: Amerika Birleşik Devletlerinin, İran Kudüs Güçleri Komutanı Tümgeneral Kasım Süleymani ile birlikte İran hükümetinin üst düzey bir görevlisini öldürmesi, Trump'ın, İran'ın kültürel sit alanlarını bombalayacağı ve Irak'a “çok büyük yaptırımlar” getireceği tehdidi, mevcut ortama tuz-biber ekmeye destek oluyor. Öyle bir durumdayız ki, medya ve siyasi iklim, bilindik sağ kanat mecazlar kullanarak Trump yönetiminin görünürdeki savunmacı duruşunu sürdürüyor, Demokratlar ise her ne kadar rahatsız olsalar da sıklıkla Trump'ın saldırgan önerilerini olumluyor. Amerikan solu tam da hız kazanırken, sağ kanat faşist güçlerin cesaretlendiği bir ortamla karşı karşıya kaldı.

Siyasetin çevre felaketine cevap vermek üzere ayırdığı rolü erozyona uğratmak bağlamında savaşın rolünü ölçmek kolay değil, ama bazı yanıtları tarihte bulabiliriz. 1990’lar ve 2000’lerin başında küresel adalet hareketi, şirketlerin çalıp çırpması sonucu çevrenin yok edilmesi ile çevre ve iklim felaketi arasında derin bağlantılar ortaya koydu. Göstericiler, Dünya Ticaret Örgütü'nün, Yatırımcı-Devlet Anlaşmazlık Çözüm sistemini yerden yere vurdu- ki bu kurumsal bir mahkeme idi ve şirketlerin, işçi haklarından iklim için yapılan yönetmeliklere kadar her şeyin altını oymasına izin veriyordu. Hareketin Amerikan kanadı, Küresel Güney'dekiler ile dayanışarak ekosistemin yok edilmesine, petrol sondajları, baraj projeleri ve daha nice benzeri nedenlerle yerli cemaatlerin yaşam alanlarının yok edilmesine karşı çıkıyordu. Eylemciler Haag'daki Birleşmiş Milletler İklim görüşmelerine karşı harekete geçerek, girişleri ve kirişleri kapatarak küresel ısınmaya karşı daha güçlü önlemler beklediklerini dile getirdi. 1999’da Dünya Ticaret Örgütü'nün Seattle'da yapılan toplantısı için hazırlanan eylem çağrısının daha ilk satırında, ilk cümlede küresel ısınma dile getirilmişti: Artan yoksulluk ve sosyal yardımlarda kesintiler sayesinde zenginler daha da zenginleşirken; düşük ücretler, terhaneler (az para verip çok çalıştıran işyerleri), anlamsız işler, daha çok zehir, trafikte takılıp kalmış kentler, küresel ısınma, genetik mühendislik, mutenalaştırma ve savaş: Bu toplumsal ve ekolojik sorunların çeşitliliğine rağmen, hepsinin kökenleri aynı- insanların ve gezegenin sömürüsüne dayanan bir küresel ekonomik sistem.

Ama 11 Eylül 2001'den2 sonra Bush yönetimi savaş tam tamlarına başlayıp bir dizi baskıcı ulusal yasaları yürürlüğe koyarken, bu hareketin Amerikan kanadında çoğunluk- mecburen- odak noktasını savaşa karşı çıkmaya çevirdi. Eylül 2001’de, Dünya Bankası ile Uluslararası Para Fonu'nu protesto için planlanmış, kitlesel olması beklenen eylem iptal edildi. Yerine o yıl

Ekim ayında savaş karşıtı ve okulda yapılacak bir programa dönüştürüldüğünde kitleler, diye sesleniyordu. New York Times gazetesinin protestoya ilişkin başlığı o günlerin şoven ruhunu özetleyerek “Yürüyüşçüler, Teröristlerle Savaşa Karşı Çıkıyor”du.

Küresel Adalet döneminde olgunlaşan 350.org3 hareketinin düzenleyicilerinden Matt Leonard, “Sanıyorum enerji odağını dramatik bir şekilde değiştiren 9/11 esas dönüm noktası oldu.” diyordu, “Bunun bir kısmı savaş karşıtı bir harekete dönüşürken birazı da çok daha baskıcı bir sosyo-politik ortamın gelişmesi ile sonuçlandı. Böylece, eylemciliğin kabul edilebilir Overton Penceresi4 değişti ve pek çok insan ile düzen-içi grup, enerji bağlamında daha radikal toplumsal hareketler ile ilişkilendirilmek konusunda daha dikkatli olmaya başladı.”

Uzun süreli savaş karşıtı eylemci, Left Turn'ün5 eski editörü ve küresel adalet hareketinin eski organizatörlerinden Rami El Amine, In These Times'a şöyle diyordu: “Şu açık ki, hareket, Dünya Bankası ve Uluslararası Para Fonu gibi kurumların çevre-karşıtı pratiklerini ortaya çıkarmakta epey bir ilerleme kaydetmişti. Bu işin en büyük kısmı idi; eğer 9/11 ve savaş her şeyi raydan çıkarmasaydı çok büyük etkisi olacaktı.”

El Emine'ya göre: “İşler savaş karşıtlığına dönüşünce kâr amacı gütmeyen kuruluşların çoğu geri çekildi”. Bu arada küresel adalet hareketi milyonlarca farklı grup ve insanla birleşerek 2003 Irak işgalini protesto etti. Katalizör Projesi6 örgütleyicisi ve küresel adalet hareketinin düzenleyicilerinin Clare Bayard, In These Times'a şunları anlattı: “Körfez bölgesinde (ABD'de San Fransisko şehri civarı) küresel adalet hareketini ayakta tutan Doğrudan Eylem ağı gibi hareketler, Savaşı Durdurmak için Doğrudan Eylem konseyini inşa etmek üzere kullanıldı”- diyerek çok sayıda insanın kitlesel eylem planlamak üzere oluşturduğu karar sürecine atıf yaptı, “Aynı insanlar, altyapı ve aynı çaba, savaş karşıtı etkinlikler planlamaya hasredildi.”

Irak Savaşı'na karşı protestolar, kalabalık insan gruplarını tüm dünyada sokaklara yönlendirdi- bu da hem ABD'de hem de küresel adalet hareketinin uluslararası kanatlarındaki altyapı ve yoğun çalışmaya katkıda bulunmasında hayati bir rol oynadı. Amerika'nın dramatik ve gerici sağa yönelişinden küresel adalet hareketi sorumlu değil- hatta onların hedefi oldu. Ve hiç kuşku yok ki küresel adalet hareketine katılmış olan insanlar, şimdi de iklim değişimi, çevrenin yok edilmesi ve kapitalizm ile savaş için örgütleniyor. Ancak şu var, eğer Irak ve Afganistan'ın istilaları Amerikalı örgütçülerden acil tepki gerektirip siyasi ortamı çok dramatik bir şekilde sağa çekmeseydi iklim hareketi nasıl olurdu asla bilemeyeceğiz. Geriye baktığımızda, iklim için agresif bir şekilde harekete geçmek açısından 2000’li yılların başı kullanılsaydı- yani yokoluş eşiğine gelinmeden bu hareketler başlasaydı çok daha iyi olacaktı.

Amerikan militarizminin zararları sadece doğrudan şiddeti/zorbalığı ile ölçülmemeli, olası mümkün geleceklerin önünü kapatmasını da kaale almak gerekir. Bir kere Amerikan militarizminin kapital için küresel pazarların yolunu açmasını, böylelikle kaynakların yeraltından çıkarılmasını, halkların ve gezegenin sömürülmesini de düşünmek gerekir- oysa gelecek çok farklı olabilirdi. Amerikan militarizminin, neoliberal ideolojiyi yayarak iklim krizini alttan alta desteklemesi- şirketlerin, insanların iyiliğini saygısızca hor görmesini de eklemeliyiz. Sonra Amerikan militarizminin, Amerika dışında, Honduras ve Filistin gibi ülkelerde sol hareketleri baskılamaktaki rolünü de saymak gerekir.

“Küresel Adalet Birliği Taban Hareketi”nden (Grassroots Global Justice Alliance7) icracı yönetici Cindy Wiesner In These Times'a şöyle konuşuyor: “Doğal kaynakları yeraltından çıkarıp gezegeni mahveden ekonomi, Amerika'nın başını çektiği ırkçı kapitalizm ve emperyalizmin, petrol zengini ülkelerde yürüttüğü savaşlar ile aynı şey. Amerikan militarizmi, iklim krizi ve küresel yaşam sistemlerine en büyük tehdit”.

İşin olumlu tarafı da Bayard'ın anlatımıyla şu: “Amerikan askeriyesine karşı savaşmaya harcanan enerji, aynı zamanda iklim adaletine de hizmet edecek.” Arap Kaynak ve Örgütleme Merkezi'nin (Arab Resource and Organizing Center8) yöneticisi Lara Kiswani ise In These Times' a şöyle anlatıyordu: “Şu anda iklim krizi ile askeri-endüstriyel bileşkesi arasında bir kopukluk yok. Farklı bir dünya için militarizm ile mücadele, çevre ve iklim adaletini de geliştiriyor.” Bir savaşı durdurmaya çalışmak, dikkati iklim adaleti için savaşmaktan dağıtmaz- özellikle de hareketler geniş bir sol perspektifinin devinimi ile inşa edilir ve buna meydan okuyan unsurları çok iyi inceleyebilirse...

Tabii ki ABD'nin başını çektiği küresel kapitalizm ve militarizm, iklim krizinin baş sorumluları değil- ama sürdürülmesinde anahtar rol oynuyorlar. Amerikan emperyalizmi ile iklimi birbiri ile ilişkilendirip her ikisini de bir diğeri ile savaşmak için başlangıç noktası olarak seçmeliyiz. Aşırı milliyetçilik ve savaş ateşi hemen her zaman iktidardakilerin, diğer sol unsurlara saldırma nedeni olmuştur: "Birinci Dünya Savaşı radikal sendikacılığa karşı kaba bir aygıt olarak kullanıldı; kızıl (komünist) korkusu, taban hareketlerini itibarsızlaştırmak; 9/11 terör yasaları, çevre eylemcilerinin peşinden koşmak için yapıldı. Trump'ın çılgın militarizmi de kuşkusuz, günümüzün en acil sorunu- hepimizi bekleyen iklim felaketi ile savaşmayı çok daha zorlaştıracak."

İklim değişikliğini durdurmak için kitlesel bir hareketten en çok etkilenecek- Shell, Chevron, ExxonMobil'in- gerici, savaş yanlısı politikacıları ve Amerikan militarizmini daha çok savunan düşünce kuruluşlarını desteklemesi bir tesadüf değil. Amerikan İmparatorluğu ile kendi, nihai kar-zarar haneleri arasındaki bağlantıyı çok iyi biliyorlar- SOL da bilmek zorunda. Gerçekten de Wiesner gibi örgütçüler için en büyük ümit, kirleticilerin yaptığının aynısını yaparak noktaları birleştirmek. “İnsanlar savaşı durdurmak için örgütlenmek ile iklim değişikliğini durdurmak arasında bir seçim yapmamız gerektiğini düşünebilirler” diyor Wiesner, “Oysa bu yalancı bir ikilem. Biz hem halkların hem de gezegenin dirliği için canımızı dişimize takmış uğraşıyoruz.”

DİPNOTLAR

1 Temiz Enerji Planı (Clean Power Planı) 2014-2015 yıllarında Başkan Obama'nın önerip yürürlüğe koyduğu plan, insan nedenli küresel ısınmaya karşı çıkmayı amaçlıyordu.

2 9/11 veya 11 Eylül 2001: Amerikan finans sisteminin kalbi New York, 11 Eylül sabahı Dünya Ticaret Merkezi'nin İkiz Kuleler'e yönelik 2 uçağın saldırısına uğradı. ... Bundan sonra kaçırılan bir diğer uçak ise ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon) binasına çarptı. ABD’de iç sefer gerçekleştiren 4 yolcu uçağı El Kaide üyesi 19 kişi tarafından kaçırılmıştı. (Fikriyat.org)

3 350.org: insanlığın varoluşundan itibaren karşılaşılan en büyük sorun olan iklim değişikliği ve iklim değişikliğinin ana faili fosil yakıt endüstrisine karşı mücadele etmek üzere 2007 yılında kuruldu; küresel ve yerelde iklim hareketlerinin inşa edilmesi için çalışıyor. İsmindeki 350 ppm- (milyondaki birim sayısı) karbondioksiti ima ediyor- bundan daha yüksek miktarlar ise iklim açısından zararlı oysa 2019’da seviyenin 415 ppm'e çıktığı belirtiliyor. (wikipedia) Kurucularından biri Bill McKibben Amerikalı yazar, gazeteci ve eylemci. Türkiye: (350turkiye.org).

4 Overton Penceresi: Belli bir dönemde toplumdaki ana akım görüşler açısından politik olarak kabul edilebilir görüşler (politikalar) yelpazesidir. Aynı zamanda söylemin penceresi olarak da bilinir. Terim, ilk defa, ABD'de, Mackinac Center for Public Policy Başkan Yardımcısı, kendi yönetimindeki hafif uçak kazasında ölen Joseph P. Overton (1960-2003) tarafından kullanılmıştı. (wikipedia)

5 Left Turn: New York kentinde ayda iki kere yayımlanan ve tamamen gönüllü bir kadro tarafından hazırlanan haber dergisi. https://www.leftturn.org/

6 Katalizör Projesi (Catalyst Project): İklim değişikliğine karşı tüm dünyanın vereceği tepkiyi hızlandırmak için her ırk ve etnisiteden insanın temsil edildiği bir proje www.catalystproject.info

7 Küresel Adalet Birliği Taban Hareketi (Grassroots Global Justice Movement): Irk ve göçmen ve toplumsal cinsiyet adaleti bağlamında çalışıyor. Iran ve Irak'a savaş yapılmasına karşı çıkan ABD’de kurulmuş bir taban hareketi. www.ggjalliance.org

8 Arap Kaynak ve Örgütleme Merkezi'nin (Arab Resource and Organizing Center) 1987 yılında kurulmuş olan taban hareketi Arapları güçlendirmek, kendi kaderlerine ve adalete sahip çıkmaları için kurulmuş. Ama aynı zamanda her renkten insanın eşitliğini amaçlıyor. araborganizing.org