No.315 - Derin kaygılar

-
Aa
+
a
a
a

Merhaba kâinat!..

 

Beklenmedik, tuhaf şeyler oluyor:

Sezar, kılıcını kaldırıp ölüm fermanını açıkladı. Burası tamam, beklenir bir şeydi.

Tabii, pudralanıp saçları kabartılırken ayna önünde kaş göz oynatarak TV konuşmasını prova etmesindeki fars üslubu hariç – o pek beklenir bir şey değildi ve imparator bunun hesabını soracaktır İngilizler’den.

Ama asıl tuhaflık şuradaydı. Yeni imparatorumuzun “Vae Victis!”, yani “Veyl Mağluba!” konuşmasında, hiç de Sezaryen olmayan şöyle bir cümle vardı: “Bu savaş, bazılarının önceden tahmin ettiğinin aksine, daha uzun ve zorlu olabilir.” (BBC)

Arkasından, İmparatorun kölelerinden İngiltere’nin gladyatör şefi Geoff Hoon, Basra’ya doğru ilerlerken, kuvvetlerinin Umm Kasr’da direnişle karşılaştığını belirtti ve tastamam şu cümleyi sarf etti? “Bazılarının önceden tahmin ettiğinin aksine, Iraklılar yolu kolay açmıyor.” (Reuters)

  

***

Başka tuhaf şeyler de oluyor: “Şok ve Dehşet” harekâtı, saldırganların önceden defalarca söylediği gibi 48 saatte bilmem kaç bin füze atılmak suretiyle Hiroşima cehennem etkisi ile başlamadı. Daha önceki savaştan hatırladığımız ve bu savaşta da bize müjdelendiği üzere Praetorius’un, yani genel komutanın (Tommy Franks) dünya basınına olağanüstü özgüven içinde günde iki kez – Amerikalılar için ayrı, İngilizler için ayrı – verdiği basın demeçleri bir türlü başlamadı. Ayrıca, bize vaadedilen “hızlı kafa kesme darbesi”, yani Saddam Hüseyin’i  ve önde gelen Irak liderlerini roketlerle yoketme operasyonunun başarılı olmadığı anlaşılıyor.

Uluslararası strateji uzmanı Dan Plesch, “Aşırı Özgüvenin Bedeli” başlıklı yazısında ilk yanlış hesapların Bağdat’tan döndüğünü yazıyor: “Kelle kesme operasyonunun çuvallaması, istilânın ilk haberi ve ilk fotoğrafları idi ve bunlar Saddam’ın Bush’a nanik yaptığı anlamını taşıyordu...

Plesch, Bush’un bazılarının önceden tahmin ettiğinin aksine ‘haşin Irak arazisinde bu savaş uzun ve zorlu olur’ yollu açıklamasını ise, Irak’ın coğrafyası ya da 12 yıllık savaş planları değişmediğine göre niye şimdi yaptığını soruyor. Ve cevabını da şöyle veriyor: “Kuzey Irak’ta herhangi bir cepheyi açmakta – Türkiye’nin tezkereyi reddi yüzünden – aşırı gecikme, istilâ planlarını da büyük çapta sekteye uğrattı da ondan.”

(The Guardian)

***

Bir başka tuhaflık daha var: Sezar’ın borazancıları istilâ borusunu üfledikleri anda, başta Amerika olmak üzere, dünyanın her bir tarafındaki barış gösterilerinin sinmesi, suspus olması, hatta ABD ve Britanya’da askerlerin etrafında kenetlenmesi bekleniyordu. Bazılarının önceden tahmin ettiğinin aksine, “Dünya Ayağa Kalktı” (Cumhuriyet/manşet). ABD’nin belli başlı metropollerinde trafiği hepten felce uğratan dev gösteriler, Vietnam savaşı başladıktan 4-5 yıl sonraki günlerde görüleni bu saldırının daha ilk gününde kat kat aşan bir boyuta çıkıverdi. San Francisco’da 1000’in üstünde barışseverin polisçe gözaltına alınması, işin vahametini ortaya koymak için yeterli. Tabii, o kıpırtısız ve kıpırtıya da zinhar göz açtırmayan Arap ülkelerinden Mısır’da dahi polisle çatışmaya, kargaşaya kadar giden muazzam kitle gösterilerinin 5 kıtada meydan ve sokaklara hakim olduğunu da eklemek gerek. (San Francisco Chronicle, NTVMSNBC, vd...)

***

Tuhaflığın bir başkası, hatta ağababası da, İmparatorluğun dünya ülkelerine Iraklı diplomatları sınır dışı etmeleri için buyruk göndermesi oldu. 21. yüzyılın yeni Sömürge İmparatorluğunun Hitit, Sumer, Eski Çin, Eski Mısır, Roma... kadar gerilere giden, insanlık ve savaş tarihinin birinci hukuk kuralı sayılabilecek “elçiye zeval olmaz” kuralını da ayaklar altına alması, zeval’in zavallılığa ve artık deliliğin doruğuna dönüşmeye başladığının en tipik göstergesi olmalı. Sezar Bush, “ay’ı isterim!” diye tutturan İmparator Caligula’ya özenirken, Don Rumsfeld’in de Himmler’le olan derin fiziki benzerliği, insanın içini bir tuhaf ediyor doğrusu. Rusya, bu ultimatomu derhal reddetme basiretini göstermiş. Türkiye’nin ise, bu satırların yazıldığı anda ne cevap verdiği belli değildi. Türkiye’nin “Ave Caesar!” deyip -- hem de komşusunun! -- elçilerini sınır dışı ederek binlerce yıllık insanlık geleneklerini yıkacağını  düşünmek bile imkânsız.

***

Tuhaflıkların belki de en paradoksal olanı ise şu: İşlerin beklendiği gibi gitmemesi, bu korkunç saldırının uzaması, insanlık tarihinin en güçlü ölüm makinesine sahip olan bu yeni imparatorluğu o kadar kızdırabilecek, öylesine dellendirecektir ki belki, bütün canlıların yıkımına gidecek nihai nükleer saldırının da bu yakınlarda evrensel bir heyulâ olarak herşeyin tepesine çökmesiyle sonuçlanabilecektir.

Chomsky’nin “Deep Concerns/Derin Kaygılar” başlıklı yazısında sakin ve o ölçüde ürkütücü uyarısında söylediği tam da budur işte. Barışa yönelik tehdidin, varoluşa karşı bir tehdide dönüşmesi!

Niye mi tuhaf? Çünkü, bu uyarıyı hâlâ yeterince kavramayan, ciddiye almayan bir yığın insan dolaşıyor da ortalıkta, ondan.

 

Devamı haftaya...