Adım adım Dünya Savaşı

-
Aa
+
a
a
a

Amerikan bankacılık ve para hareketleri sistemi nasıl çalışıyor?

 

Sizin cebinizdeki altı milyon doları, on milyon dolara satın alıyorlar, yani parayı parayla alıyorlar, sonra bu aldığı altı milyon doları kullanarak, yatırıma dönüştürerek öyle bir para kazanmak istiyor ki, size vermiş olduğu dört milyon doları kazandığı gibi, üzerine de para kazanmak istiyor.

 

Demek istediğim, o sistemin yaptığı iş, bizim bildiğimiz, bir ton fasulye satın alıp, üzerine %5-10 kâr koyup satmaya ve geçimimizi sağlamaya benzemiyor.

 

Altı milyon ya da altı milyar dolar ile nasıl bir iş yapılmalıdır ki 4 + en çok para kazanılabilsin?

 

İşte savaşa ilişkin yazıların arasında okumakta olduğumuz “ABD’nin sermaye fazlası” deyimi bunu içeriyor.

 

ABD sermayesi, artık, büyük bir hızla “satın almış olduğu” paraları, “dev kârlar” edinebileceği alanlara yatırmak zorundadır, çünkü aksi halde ödemiş olduğu dev faizleri ya yitirecek ya da vermiş olduğu ödeme sözlerini tutamayacaktır, Amerikan ekonomisi için gerçek bir felâketin, ciddi habercisidir bu durum.

 

Bu kadar çok para ancak “yeni ülkeler inşa ederek” kazanılabilir.

 

Yani kârlılık hesabının olmadığı, “bu iş bu kadara yapılır arkadaş, canın isterse!..” hesabı ile girişilen işlerden kazanılır bu kadar çok para, yoksa akıl ve namus ile yapılan hiç bir ticari ya da sanayii iş böyle dev kârlılıklar getirmez. ABD bu nedenle telâş içinde savaş istiyor...

 

Türkiye’de durum nedir?

 

Bunu uzaktan göremiyorum, ancak Türkiye’nin bu savaş nedeni ile almayı hesapladığı paraya ciddi olarak gereksinmesi olduğu görülüyor.

 

Ama ekonominin bu gereksinmesine karşılık, onurlu davranan Türk halkı da “insanların yaşamı paradan değerlidir” diyebiliyor ve “SAVAŞA HAYIR” söylemi günden güne artarak sürüyor. Bu durum, en azından insanlarımızın duyarlı olduğunun belgesi olduğu gibi, kötü ekonomik koşulların getireceği daha yoksul bir yaşama da şimdiden evet dediklerini gösteriyor.

Avrupalı istemiyor

Geçtiğimiz hafta sonu İtalya’nın Sanremo kasabasındaki

Sanremo'da işler durgun

sokak pazarına gittim. Bu pazar yeri, lüks malların  kopyalarının satıldığı, zenginlerin de rağbet ettiği, bilinenbir pazar yeri, yani buradaki işlerin, yoksuların cebiyle,gündelik geçim sıkıntıları ile uğraşanların, para durumu ile pek ilgisi yok, buna rağmen pazar yeri ölü toprağı serilmiş gibiydi. Bırakın lüks malların satıldığı tezgâhlardan yükselen heyecanlı (İtalyanca) savaş sohbetlerini, sebze meyvanın satıldığı bölümlerde bile, hemen hemen kimse yoktu. Olanların da torbaları yoksul torbası gibi zayıftı, cılızdı...

 

Savaş çığlıkları, iki dünya savaşı görmüş olan Avrupa’yı iyice ürkütüyor, çünkü herkes bu savaşın Irak ile sınırlı kalmayacağını biliyor. ABD ise, eğer Irak olmazsa, Saddam son dakikada kaçarsa ya da öldürülürse, ya da tüm silâhlarını imha edip Birleşmiş Milletlerin dediğini yapar ve savaşı önlerse diye, Kuzey Kore seçeneğini sıcak tutmak istiyor.

 

Aslında, Malezya’da yapılan Üçüncü Dünya Ülkeleri toplantısında, Malezya başbakanının söylemiş olduğu gibi, üçüncü dünyanın İslâm ülkeleri bu savaşı “İslâm’a karşı” kabul ederlerse, belki de ABD için Kuzey Kore’ye saldırmak daha akıllıca olabilir.. Çünkü bu durumda dünya savaşının kapıda olduğu görülüyor, kimse suskun kalmayacak. Hiç kuşku yok ki, sermaye fazlası yalnızca ABD’nin sorunu değil. Ama herkes ABD kadar vahşi bir yönetimle yönetilmiyor, fark burada.

 

Söylemek istediğim şu: Biz ne dersek diyelim, ne kadar uluslararası savaş karşıtı bir kamuoyu oluştursak da, Bush efendi, anti-demokratik yollarla onu başkanlığa taşıyan “Amerikan sermaye fazlası” için yeterli olmayan Afganistan saldırısından sonra, yeniden bir yerlere saldırmak durumunda...

 

Kapitalizme, onun inançlarına ve yaşama biçimine karşı çıkmadığımız sürece, sesimizi özgürlükten ve savaşsız bir dünyadan yana duyurmak için ne yapsak nafile...