Edebiyattan resme açılan bir pencere: Nedim Gürsel'le söyleşi

Açık Dergi
-
Aa
+
a
a
a

Art Unlimited X Açık Radyo işbirliğiyle: ödüllü yazar, akademisyen ve gazeteci Nedim Gürsel, sanat eleştirmeni, yazar ve radyocu Evrim Altuğ'la İzlenimcilik'in 150. yılında bir araya geliyor. 

Fotoğraf: Flufoto
İzlenimciliğin 150. yıldönümünde edebiyattan resme açılan bir pencere
 

İzlenimciliğin 150. yıldönümünde edebiyattan resme açılan bir pencere

podcast servisi: iTunes / RSS

Cumhuriyetin 100’ncü yılında, Doğan Kitap imzalı yeni çalışmanız Doğaya Açılan Pencere'de “İzlenimci ressamların izinde” giderek, Claude Monet, Alfred Sisley ve Vincent Van Gogh’u aynı satıhta kesiştirdiniz. Sizin için, bu tercihlerin altında hangi nedenler vardı?

Biliyorsunuz, ben edebiyatın her türünde ürün veren bir yazarım. Öykü, roman, gezi yazısı, deneme ve başından beri, plastik sanatlarla da bağım oldu. Özellikle, Resimli Dünya adlı romanımda, İtalyan Rönesans ressamlarının yapıtlarından yola çıkarak bir atmosfer yaratmaya çabalamıştım. Sorunuza doğrudan yanıt vermem gerekirse, Doğaya Açılan Pencere'nin hareket noktası, İzlenimci ressamların coğrafyasıdır diyebilirim. Claude Monet’yi öteden beri severdim. Yolum, onun izini sürerken, Monet’nin tablolarına, tuvallerine yansıttığı mekânlara düştü. Örneğin, Giverny’deki evi Normandiya’da, Étretat’da ulaştığı yerler ve tuvaline aktardığı coğrafya; Le Havre kenti yine, çünkü köken olarak buralı bir sanatçı. Ama, asıl amacım, sanat tarihi açısından 150’nci yılını kutladığımız izlenimciliğin önemine dikkat çekmekti. Çünkü ilk kez, bu akımla birlikte resmin kendi gerçekliği gündeme geldi. İzlenimci ressamlar, sadece Klasisizme karşı bir tavır koymadılar; ışığın etkisi ile değişen nesneleri ve doğayı, kendi öznel bakışlarıyla tuvale aktardılar. Bu bakımdan, sanat tarihinde izlenimcilik akımının önemli ve özel bir yeri olduğunu düşünüyorum. 

Benim kişisel tarihimde de izlenimciliğin özel bir önemi, bir yeri var. Çünkü kitapta da söz ettiğim gibi, örneğin Vincent Van Gogh’un izini sürmek için, hayatının son 70 gününü yaşadığı Auvers-Sur-Oise’a gittim. Alfred Sisley’in uzun süre kaldığı ve resimlerini yaptığı Moires kasabasına gittim. Bunlar, Paris’in uzak banliyöleri. Benim bu mekânlara bir yazar olarak yönelttiğim bakış, aslında biraz öznel bir bakış. Yani, Doğaya Açılan Pencere, İzlenimcilik üzerine ansiklopedik bir kitap değil. Bir Türk yazarının, bu önemli akımın izini sürdüğü, onu anlattığı bir kitap, diyebilirim.

Bu kitabı "yaparken" bir küratör gibi davrandığınızı düşünmeden kendimi alamadım. Küratörlük kurumu ile aranız nasıl?

Pek olmadı. Çünkü ben ressam değilim, ne yazık ki o alanda, olmasını isterdim ama hiç bir yeteneğim yok. Galatasaray Lisesi’indeki resim öğretmenimiz iyi bir manzara ressamı olan Zeren Hanım idi. Bana önayak olurdu ama, hiç bir yeteneğim olmadığı için resimden hiçbir zaman iyi notlar almazdım. Aradan yıllar geçti, kitaplarımda resim bir izlek olarak yer almaya başladığında ister istemez galerileri, koleksiyonları ve küratörleri de bir ölçüde tanımak durumunda kaldım.

Bu kitabın sponsorluğunu Arkas Holding yüklendi. Bu vesile ile Lucien (Arkas) Bey ile tanıştım. Daha önceden bir merhabamız vardı ama, ben geçen kasımda İzmir Kitap Fuarı’nın da Onur Konuğu olduğum sırada kendisini de ziyaret ettim. Eksik olmasın, sahip çıktı. Ama benim için asıl önemlisi, onun hem sanat merkezi, hem de evindeki müthiş koleksiyonunu görmekti. İzmir, Urla gibi bir yerde Utrillo’ları, Camille Claudel’in heykellerini görebilmek, Bernard Buffet’nin işlerini görebilmek…

Kitabın tasarımına dönelim: Sanki bu bir büyük sergi imiş ve siz kataloğunu yazmış gibi bir hava yaratmışsınız. Böyle bir imkân olsa, sergisi olsa, ne yapardınız, bunu düşlediniz mi?
Müthiş bir şey. Düşlemenin ötesinde böyle bir proje geliştirdik. Gizem Pamukçu, bir "dijital sergi"den söz etti. Bunu Galataport’ta yapabileceğimizden bahsetti. Bir seçme olabilirdi. Bunun için de bir sponsor gerekebilir tabii. Bu benim bildiğim bir alan da değil ama, bu üç ressamın yapıtlarından oluşan bir dijital sergiyle, bu kitabın o serginin kataloğu gibi algılanması neticede çok iyi olur tabii. Elbette en azından Fransa için bu da çok iyi bir şey olurdu. Çünkü bu kitabı Fransa’daki yayımcım da yayınlayacak.

Nedim Gürsel, Fotoğraf: Flufoto

Nedim Gürsel, Fotoğraf: Flufoto

Söyleşinin yazılı halinin tamamına Art Unlimited'ın web sitesinden ulaşabilirsiniz.