“Avrupa’da istisna, bir ülkeye inmişse durum endişe verici demektir”

Ufuk Turu
-
Aa
+
a
a
a

Ufuk Turu’nda Ahmet İnsel, Portekiz özelinde Avrupa’da aşırı sağ partilerin oy oranları ve son durumları hakkında bilgi verdi. 

Ufuk Turu: 26 Ocak 2021
 

Ufuk Turu: 26 Ocak 2021

podcast servisi: iTunes / RSS

Ahmet İnsel bu haftaki Ufuk Turu köşesine Portekiz’deki seçim haberiyle başladı. Pazar günü Portekiz’de cumhurbaşkanlığı seçimlerinin 1. turunun yapıldığını ve 2016’da cumhurbaşkanı seçilen, ılımlı muhafazakâr bir siyasetçi ve hukuk profesörü olan Marcelo Rebelo de Sousa’nın oyların %61’ini alarak yeniden seçildiğini, seçime katılımın %40’la sınırlı kaldığını söyledi. Sousa’nın çok sevilen biri olduğunu, hatta iktidardaki Sosyalist Parti’nin karşı bir aday göstermediğini aktardı. 2016’dan bu yana Sousa’nın sol ile sağın belirli kesimlerinin anlaşabilmesini sağladığını, Portekiz’de 3 yıldan beri sol hükümet deneyiminin yaşandığını belirtti. “Portekiz İstisnası olarak tanımlanan aşırı sağın siyasal alanda ciddi bir varlık göstermediği ender Avrupa ülkelerinden biri olma vasfını yitirdi Portekiz” diyen İnsel, Ventura tarafından 2019’da kurulan ve 2019 seçimlerinde %2’nin altında oy alan Chega (Yeter Artık) Partisi’nin bu sene katılımın düşük olmasına rağmen oyların %12’sini aldığını, partinin kendini anti-sistem, göçmen karşıtı olarak tanımladığını ve sağdan oy aldığı gibi Komünist Parti’nin seçmenlerinden de oy aldığını, seçim kampanyasında hem İtalya’dan hem de Fransa’dan da destek gördüklerini aktardı. 

“Avrupa’da istisna, bir ülkeye inmişse durum endişe verici demektir” diyen İnsel aşırı sağ partilerinin oy oranları hakkında bilgi verdi. İtalya’da Salvini’nin partisi için %30, Almanya’da AFD %10 civarında, Fransa’daki kamuoyu yoklamalarının aşırı sağın adayının birinci olacağını ortaya çıkarttığına değindi. Ahmet İnsel, 20. yüzyıl aşırı sağ hareketlerin güçlü olamadığı tek ülkenin Birleşik Krallık olduğunu ancak orada da aşırı sağ partinin Avrupa karşıtlığı üzerinden yükseldiğini, Brexit’ten beri bunun da sönümlendiğini, bu noktada bir Britanya istisnasından söz edilebileceğini aktardı.

Slovenya, Polonya, Macaristan, Bulgaristan gibi Eski Sovyetler Birliği ülkelerinin de; Norveç, Danimarka, Finlandiya, İsveç gibi İskandinav ülkelerinin de bütün bu tür sağ hareketlerden etkilendiğini belirtti. 

“Son 20 yıldaki göçmen dalgasıyla beraber bütün bu küçük ülkelerde kimlik kaybı endişesini tetikleyen bir aşırı sağ hareket var” diyen İnsel halkların sağcılaşıp yabancılaştığını, toplumların yaşadığı bunalımdan da söz etmek gerektiğini, aşağıdan gelen ciddi bir sağcılaşma ve yabancı endişesi olduğunu aktardı. Ancak buna rağmen bu aşırı sağ hareketlerin iktidara gelemediğini, buna karşı da toplumsal direnişlerin olduğunu, Nazi hatırasını bir daha yaşamayalım diyen bir refleksin de varlığından söz etti.

Ömer Madra’nın Navalny’nin göçmen düşmanı olduğunu hatırlatması üzerine Ahmet İnsel, Navalny’nin iktidarda olsaydı Putin’den farklı olmayacağını, halkın yolsuzluklar karşısındaki tepkilerini kanalize ettiğini ve Navalny’nin yıllardır rüşvet ve yolsuzlukları ortaya dökmeye çalıştığını belirtti. Navalyn’nin tutuklandığı gün gösterime açılan “Putin için Bir Saray” belgeselinin 86 milyon kişi tarafından izlendiğini hatırlattıktan sonra Putin’in sarayın sahibi olmadığını söylemek zorunda kaldığını, Moskova’da 20 bin göstericinin toplandığını ve 100’den fazla kentte eksi 50 derece havada gösterilerin yapıldığını söyledi. Navalny’nin 2014’ten kalma üç senelik bir tecilli hapis cezası olduğunu, aralık ayında Almanya’da zehirlendiği süreçte denetimli serbestliğini gerçekleştirmediği için 2 Şubat’ta mahkemeye çıkacağını belirten İnsel şunu ekledi: “Bu açıdan baktığımız zaman Türk yargı sistemi ile Rus yargı sistemi arasında paralellik kurmamız mümkün.” 

 

(Program özetini hazırlayan gönüllümüz Sehel Oto’ya teşekkür ederiz.)