“Şüyuu vukuundan beter bir süreçten geçiyoruz”

-
Aa
+
a
a
a

Yurttaşlık Derneği Genel Koordinatörü Emel Kurma’yla Antakya’daki son durumu ve bölgeye dair tespitlerini konuşuyoruz.

Fotoğraf: DHA
“Şüyuu vukuundan beter bir süreçten geçiyoruz”
 

“Şüyuu vukuundan beter bir süreçten geçiyoruz”

podcast servisi: iTunes / RSS

(Bu bir transkripsiyondur. Metnin son hali değildir.)

Ömer Madra: Merhabalar Emel. Ne var ne yok, durum nedir?

Emel Kurma: Yaşadığımız dejavu gibi Ömer. Hatırlarsın 1999 depreminde de Açık Radyo’ya bağlanıp, radyoyu ihtiyaçlarımızı duyurduğumuz bir yer olarak sahiplenmiştik.

Cumartesi gününden beri Antakya’dayız.  Merkezde birkaç önemli sorun var. Daha önce söylenmiş olabilir ama ben de tekrarlayayım: Az da olsa tuvalet kurulmuş durumda ama çoğu kısa sürede çalışmaz hâle geliyor. Geceleri zifiri karanlık olduğu için aydınlatma sorununun hırsızlık, yağma gibi olayları şüyuu vukuundan beter duruma getirdiğini, söylentinin olayın kendisini aştığını düşünüyorum. Kimi zaman bu gerilimlerin, tekinsizlik hissini çok artırdığını tespit ettik.

Tahliye edilmeyen yerler,, gidemeyenler, gitmek istemeyenler de var.

Köyde, yaylada evi olanlar dışındaki depremzedeler şu anda şehir merkezinde. Antakya’yı bilenler biliyordur, şehrin yayılımı son on yılda dört beş misline çıktı. Şehrin farklı mahallelerinde farklı şeyler görüyoruz. Şehir merkezi, çoğunluklu hayalet bir şehir gibi. Yine de tahliye edilmeyen yerler, gidemeyenler, gitmek istemeyenler de var. Görebildiğim kadarıyla, bunların çoğunluğunun yoksul, gidecek başka evi ya da akrabası olmayan ve tabii ki Suriyeliler olduğunu söyleyebilirim.

Yeni Hatay Stadyumu'nun etrafındaki bölgeye çadırlar kurulu kurulmuş, geldiğimizde bir sürü insanın oradaki çadırlara yerleştirildiğini duyduk. Fakat buranın yerlileriyle Suriyeli mülteciler arasında bir durum gelişmiş. Çadırlarda yaşayan diğer kişiler Suriyelilerin orada olmasını istememişler. Dolayısıyla dün akşam durumu ve ihtiyaçları anlamak için 7 sularında oraya vardığımızda, insanlara nereye gittikleri söylenmeden belediye otobüslerine bindirildiğini gördük. Biz de yetkililere sorduk ama anlayamadık. İnsanların ve çoluk çocuğun gayri insani bir muameleyle, elde kalan döşek, yatak ve başka ne varsa acele ettirilerek üç dört otobüse girmeye çalıştığını gördük. Çocukların çok korktuğuna şahit olduk. Tabii her şey çok zor ve acılı ama bu tip sevkiyatların insanlara bilgi verilerek yapılması lazım. Tahmin edersiniz ki herkes her şeyden endişeli. Halka bilgi verilmesi konusunda çok büyük bir eksik olduğunu düşünüyoruz. Bunların buradaki acılara ve yasa ek olarak güvensizlik, tekinsizlik, korku, endişe, kaygı ve bunların mislini ortaya çıkardığını, artırdığını müşahede ettik. Sorularınız varsa beni yönlendirirseniz cevaplayın.

Ö.M.: Emel, sen Yurttaşlık Derneği Genel Koordinatörü’sün değil mi? Resmi unvan olarak. Berbat bir soru biliyorum ama yakın geleceği nasıl görüyorsun diye sorayım.

E.K.: Derneğin resmi koşturanıyım, evet. Aklımızı başımıza toplamamız için sor tabii. Şu anda uzatılmış, sündürülmüş bir akut dönemdeyiz. Herkes arama kurtarmayı konuşuyor ama arama kurtarma ekiplerinden kaynaklanmayan bir koordinasyonsuzluk var burada. Marmara ve Van depremi tecrübelerimizden hatırladığımız gibi, arama kurtarma ekibinin üç ayrı ekiple desteklenmesi lazım. Orada bekleyenlere destek olacak, onları yönlendirecek ve arama kurtarma ekibinin ihtiyaç duyacağı başka şeyleri onlar için tedarik edip, işlerini kolaylaştıracak ekiplerle. Bunlar olmadığı için hâlâ arama kurtarmalar sürüyor. Dolayısıyla buna sündürülmüş akut zaman diyebiliriz.

Bağlandığım sırada işittim, sizin de dediğiniz gibi önümüzdeki dönemde enkaz kaldırma, cenazelerin teşhisi, kayıpların tespiti ve kaydı gibi süreçler olacak. Bu işler için çok sayıda gönüllü avukata ihtiyaç var. Antakya Barosu’ndaki arkadaşlarımızın oluşturduğu merkeze gidip onlarla da görüştük. Burada depremzedelere eşlik edecek, onların haklarını ileriye dönük olarak korumayı, kayıt altına almayı gerektiren epeyce bir iş var. Bu da hâlâ AKUT dönemdir. Enkaz kaldırmadaki aceleyi anlayabiliriz, bir an önce bu felaket görüntüsünden kurtulmak isteyebiliriz. Şehirdeki yıkılan binalara dair yüzde vermem yanlış olur ama yıkılmamış, yana yatmamış, çatlamamış, patlamamış binalar parmakla gösterilir durumda. Dolayısıyla bu uzun süreli bir iş.

Sakin, soğukkanlı, planlayarak hareket eden ve daha önce kurulmamış olan o çok taraflı kriz masasını kurmak lazım. Böyle bir kriz masasının olmamasının yaratığı, katlanarak devam eden bir sürü eksiklik ve sorun oldu. Şu aşamada bütün tarafların yer aldığı, rol ve sorumluluk paylaştığı bir koordinasyonla ilerlenebilir. Onun ertesinde de rehabilitasyonun ne yönde, nasıl yapılacağı önemli olacak. Bunları konuşmak için erken ama “yeniden onarma/inşa” için bu gerekli.

Ö.M.: Demin söylediklerin mülteci ve göçmenlerin iki katlı binalara yerleştirilmesinin onları daha iyi koruduğu haberini hatırlattı. Biliyorsun yeni bir bilgi de gelmişti. Hatay’ın Erzin ilçesinde tek bir bina bile yıkılmamış, hatta çatlamamış. Bunun tek nedeni Erzin’de 1999 depreminde Dilovası’ndaki Tavşancılla benzer şekilde kaçak yapıya müsaade etmeyen bir belediye başkanının olması. İlginç bir şey yani.

E.K.: Evet, evet. Tabii Antakya’nın tarım arazisine yayılmış olması gibi mevzular da vardır. Muhakkak ki bunu tek bir uzmanın ya da merkezin kavrayabilmesi, düşünebilmesi imkânsız. Bu hiç gerçekçi, akılcı, hayatı, şehrin ve şehrin hayatiyetinin devamını sağlayabileceği bir şey değil. Şu anda önceliğimiz buradaki yaşam koşullarının insani seviyeye getirilmesi var. Barınma, tuvalet, su gibi.

Ö.M.: Çok teşekkürler Emel.

E.K.: Kolay gelsin. Herkese çok geçmiş olsun. Hoşça kalın.