Verilerle: Aşılar ne kadar etkili?

-
Aa
+
a
a
a

Osman Elbek ve Kayıhan Pala, Ömer Madra'nın sorusu üzerine aşılar ve etkinlikleri hakkında kapsamlı bilgi verdi. İkili, Türkiye'deki durumu ve açıklanan verilerle yorumlarını paylaştı. 

Aşılar ne kadar etkili?
 

Aşılar ne kadar etkili?

podcast servisi: iTunes / RSS

(8 Temmuz 2021 tarihinde Açık Radyo’da Salgınlar Çağı programında yayınlanmıştır.)

Ömer Madra: Merhabalar, hoş geldiniz!

Kayıhan Pala: Günaydın!

Osman Elbek: Günaydın!

Ömer Madra: Günaydın herkese! Şunu sorarak başlamak istiyorum, dün bir haber okuduk, ABD’de Maryland eyaletinde geçen ay haziran ayı içinde COVID-19’dan ölen Maryland sakinlerinin, insanlarının %100’ü aşılanmamış, yani %100 bir durum var. Bunu ilk defa duyuyorum, bir de Dr. Anthony Fauci de “bütün ABD’deki koronavirüsten vefat sayısının %99’undan fazlası, %99,2’si, aşılanmamışlar arasında gerçekleşiyor” demiş. Yani aşı için bayağı ciddi bir şey Maryland’de 130 kişi ölmüş, hepsi aşısızmış. ABD çapında da 5700’den fazla ölüm haziranda olmuş ve sadece 45’i aşılı olduğu halde vefat etmiş, 5655’i aşısızmış. Yani bunun Türkiye açısından ve diğer ülkeler açısından da nasıl yorumlanması gerektiğini de sorarak başlayabiliriz yani. 

KP: Osman ne dersin, ben mi başlayayım, sen mi?

ÖÖ: Osman beyin sesi sanırım gelmiyor.

KP: O zaman ben isterseniz, çok güzel bir soru bu girişle ilgili Ömer Bey. Aslında bu bizim halk sağlıkçıların, epidemiyologların, enfeksiyon uzmanlarının beklediği bir sonuç, dolayısıyla şaşırtıcı bir şey yok. Çünkü genel olarak aşılar bu pandemi sırasında özellikle ölümleri engellemede gerçekten çok etkili. Ben ülkemizde yaygın kullanıldığı için yeni yayınlanan, birkaç gün önce yayınlanan bu Sinovac aşısıyla ilgili de size bir bilgi vereyim. Çünkü ilk kez bu kadar yüksek sayıda insanı kapsayan bir çalışma yayınlandı. Sinovac’la ilgili verilere bakacak olursak 10,2 milyon insanı kapsıyor, bunlar içerisinde 4 milyonu 2 doz aşılı ve 2 doz aşılı olanların ölümden %86,3 oranında korunduğunu görüyoruz, çok yüksek bir oran. Dolayısıyla bu pandemi sırasında, özellikle acil kullanım onayı almış aşıların iyi çalıştığını göstermesi bakımından gerçekten çok önemli bir veri. Benzer bir veriyi İngiltere’den hatırlayacaksınız, Public Health England tarafından açıklanan raporlarda da görüyoruz. Onlar düzenli olarak yaptıkları modellemelerle aşının ne kadar etkili olduğuna ilişkin hem önlenen enfeksiyon sayılarını hem de önlenen ölümleri açıklıyorlar. Ancak tabii burada ilginç bir soru, Türkiye’nin neden böyle bir açıklamayı yapmamış olduğudur. Biz uzun zamandır Sağlık Bakanlığına artık ülkemizde aşılanan sayısı çok fazla olduğu için bu konudaki durumu açıklama çağrısında bulunuyoruz. Yani şöyle düşünün, ülkemizde 2 doz aşı uygulanan kişi sayısı 16 milyonu geçti. Türkiye nüfusunun yalnızca T.C. yurttaşları açısından söylüyorum, %19,4’ü şu anda 2 doz aşılanmış durumda. Dolayısıyla hem bu 2 doz aşılanmış olanlar hem de toplam yapılan aşı sayısının 55 milyonu geçmiş olması acaba nasıl bir etkide bulundu, ne kadar enfeksiyonu önledik, kaç kişinin ölmesini engelledik? Bunları epidemiyolojik raporlarla topluma açıklamakta büyük yarar var ama maalesef Sağlık Bakanlığı bu konuda şu ana kadar bir adım atmış değil. Oysa Türkiye’de de aynen ABD, İngiltere, İsrail ve AB ülkelerinde olduğu gibi aşılar sayesinde çok sayıda enfeksiyonu ve ölümü engellediğimizi biliyoruz. 

ÖÖ: TTB açıklamıştı bunu, sağlık emekçileri içerisinde doz aşı vurulanların nasıl yani vaka ve ölüm sayılarında nasıl azalışa sebep olduğunu örneğin ki hastanelerde en fazla hastalığa maruz kalabilen ya da daha doğrusu virüse maruz kalan insan grubu sağlık emekçileri. Dolayısıyla çok önemli bir iş yapmış oldu aslında TTB.

KP: Evet kesinlikle, TTB biliyorsunuz pandeminin başından bu yana bu tip verileri toplumla paylaşmaya çalışıyor. Eğer biz bu verileri yalnızca sağlık çalışanlarıyla sınırlı kalmayıp bütün toplumu kapsayacak şekilde açıklayabilirsek o zaman ülkemizde belli bir sayıda görülen bu aşıya karşı tedirginlik açısından da önemli bir yol alabiliriz diye düşünüyorum ben. Burada hemen bir parantez daha açalım, biz “bu açıklansın” derken Sağlık Bakanlığı yani geçtiğimiz hafta bir değişiklik yaparak zaten çok sınırlı açıkladığı verileri daha da azalttı. Biliyorsunuz geçtiğimiz yıl Temmuz’da yoğun bakımda yatan hasta sayısını açıklamayı bırakmıştı, bu hafta da örneğin hasta sayısı diye biraz belirsizliği olan ama daha önemlisi ağır hasta sayısı rakamlarını açıklamayı bıraktı. Dolayısıyla Sağlık Bakanlığı’nın verilerine dayanarak gerçekten bir analiz yapmak giderek zorlanıyor gibi görünüyor. 

ÖM: Bu da çok endişe verici bir durum öyle değil mi?

KP: Kesinlikle çok endişe verici bir durum. Çünkü iki tane önemli sorun var, birincisi şu anda pandemide ne durumda olduğumuzu bilemiyoruz. Çok basit bir örneği Osman’la dün konuştuk, biliyorsunuz şu anda endişe verici varyantlar içerisinde delta plus çok ön planda. Sayın Bakan bu delta plus’ın Türkiye’de 3 ilde görüldüğünü bunun birinin İstanbul olduğunu, Ankara’nın olmadığını ama diğer iki ili söylemeyeceğini açıkladı. 

ÖM: Evet.

KP: Gerçekten bu anlaşılabilir bir durum değil çünkü siz o varyantın nerede olduğunu açıklamazsanız o bölgedeki insanlar bu tehdidin çok varlığıyla buluşamayacak ve ona karşı önlem alamayacak. Dolayısıyla ne durumda olduğumuzu anlamamızı zorlaştıran bir süreç bu. İkincisi ise geleceğe dönük tahminleri, epidemiyolojik tahminleri veriler ışığında yapmamızı çok zorlaştırıyor. Örneğin bize çok soruluyor. “Bu yılın sonuna doğru ne görüyorsunuz ya da gelecek yıl ne olacak?” diye. Açıkçası bu koşullarda bir tahmin yapmak çok mümkün değil ama tam aşılı oranının şu anda ancak %20’ye yaklaşmış olması Türkiye’nin örneğin bu yıl içerisinde toplumsal bağışıklık düzeyini yakalamasının çok kolay olmayacağını düşündürüyor. Bir yandan toplumsal bağışıklık oranını yakalayamazken diğer yandan da endişe verici varyantlar karşımıza sıklıkla çıkacak olursa o zaman bu yılın 3. çeyreğinin sonu itibariyle zor günler yine bizi bekliyor olabilir. 

ÖM: İsrail’de olduğu gibi...

KP: Evet dahası İsrail’in aksine delta varyantının ne durumda olduğunu biz Türkiye’de bilmiyoruz. Hem genomik analizlerimiz çok az, hem de bu az olmasına rağmen sayılar nerelerde görüldüğüne ilişkin, kimlerde görüldüğüne ilişkin açıklanmadığı için gerçekten durumu anlamakta çok zorlanıyoruz. 

Osman Elbek: Tekrar bağlandım. Türkiye’nin fotoğrafını da çekmek lazım, ancak aşılar konusunda hayat kurtardığına dair, enfeksiyonu önlediğine dair daha fazla bilgi elimizde birikiyor. Her ne kadar İsrail’de gerçek hayat verileri mRNA bazlı Biontech’in bile son delta varyantında %60 küsur enfeksiyonu koruduğu gibi düşük bir oran gibi görünse de ölümleri ciddi oranda düşürüyor. İngiltere’de yapılan projeksiyonlar aşının en az 27 bin hayat kurtardığına, 7 binden fazla kişinin hastlanmasını önlediğine işaret ediyor. Bu verilerle aslında Türkiye’ye bakarsak; Türkiye geçtiğimiz haftayı ne yazık ki hâlâ Avrupa üçüncüsü gibi yüksek vaka sayısı ile geçirdi. Vefatta da Avrupa’da ikinci sırada. İl bazında değerlendirirsek %33 ilimizde vaka artışı var ki en fazla vakayı geçen hafta arttıran il Siirt. Siirt’e özel bir dikkat çekmek istiyorum: Çünkü Siirt, 100 binde 100 vakanın üstünde olan bir il tıpkı Ağrı ve Bitlis gibi, dahası en hızlı vaka artışı ve en düşük aşı oranına (%28,6) sahip il. Siirt böyle bir kritik bir il. Geçtiğimiz hafta içerisinde 3 ilimizde ise hâlâ yüz binde 100’ün üzerinde vakadayız, 23 ilimiz ise yüksek riskte. Türkiye nüfusunun %40’ı hâlâ yüksek ve çok yüksek riskli ilde yaşıyor. Aktif vaka sayımız, yani iyileşmiş ve vefat etmiş hastaları çıkardığımızda geri kalan hasta sayımız ise yine 80 binin üstünde ve bu sayıyı bir türlü düşüremiyoruz. Bu anlamda platomuz devam ediyor. Geçtiğimiz haftalarda söylediğimiz gibi geçmişte platolarımız yaklaşık 4-6 hafta sonra yükseliş trendine giriyor. Sağlık Bakanlığı’nın değil ama Twitter’da Güçlü Yaman’ın bildirdiği üzere İstanbul, İzmir ve Bursa’da ek ölümler artmaya başladı. Bunlar Türkiye’nin geleceğine dair hani sonbaharda bir pik yaşanır mı kaygısını daha da öne çekmemize neden oluyor. Yaz sürecinde ne yazık ki salgında bir hızlanma görebiliriz ve aşı açısından da yeterli koruma altında değiliz. Her ne kadar bakanlığın artık kuşa çevirdiği turkuaz tabloyu ilk açtığımız zaman %59 gibi kocaman bir rakam bizi karşılıyor olsa da aslında Türkiye’de bugün itibariyle tam aşıyla korunan kişi nüfus oranı %19. Bu Birleşik Arap Emirlikleri’nde %64. Sadece yetişkinleri dikkate alsak dahi Türkiye’de tam aşıyla korunma oranı %26. İngiltere açısından verirsek bu oran %64. Yani İngiltere’de her 5 yetişkinden 3’ü tam doz aşı yapılmış durumda. İller arasındaki aşı eşitsizlik tartışmasına hiç girmiyorum, aşının iller arasında 6 kata kadar varan eşitsizliğini veya birinci dozdan sonra ikinci doz yapılma oranında örneğin Sinop’la Hakkari arasında 2,5 kat farklılığın olmasını, aslında bizim her akşam gördüğümüz bu kırmızı rengin hiçbir şeyi ifade etmediğini, çünkü Hatay’da %54.7 oranında bir aşılama oranı var ve Hatay kırmızı renkle ifade ediliyor, ama Siirt de %28 gibi çok düşük oran olmasına rağmen tıpkı Hatay gibi kırmızı renkle ifade ediliyor, halbuki bu 2 il arasında 2 kattan daha fazla aşılama oran farklılığı var, bu yüzden renkler aslında bir şeyleri göstermek için değil büyük bir sorunu gizlemek üzerine tariflenmiş durumda. Kayahan’a asıl sorum, tüm Türkiye’deki delta ve diğer varyantlar bu halde giderken Birleşik Krallık yeni bir stratejiye geçmeye çalışıyor. Birleşik Krallık’ın geçmeye çalıştığı stratejiyi biraz konuşmak ve Türkiye’de de benzer bir stratejinin uygulanıp uygulanmadığını veya uygulanıp uygulanamayacağını konuşmak isterim. Birleşik Krallık şöyle bir yaklaşım tarzında; diyor ki evet benim son 7 günde vakalarım %50 oranında arttı ama ölümlerim bu oranda artmıyor, artış %20’lerde. Bu artış kabul edilebilir bir artış, çünkü günlük vefat sayım 18-20 civarında. Ocak ayı içerisinde her 10 covid’liden 1’ini hastaneye yatırırken şimdi yaklaşık 50 Covid’liden birini yatırıyorum. Yine ocak ayında her 60 Covid’liden birini kaybederken şu an 1000 Covid’liden birini kaybediyorum. O zaman 19 Temmuz’da yüz maskesini de, sosyal mesafe olarak tarif ettiğimiz fiziksel mesafeyi de kaldıralım çünkü artık bu hastalık öldürmüyor. Biz iyi aşıyla korunan bir ülkeyiz, herkes bireysel tedbirini alsın, hatta iki doz aşı yapılmış insanlar karantinaya dahi girmesin. İngiltere yeni bir stratejiye geçerek “sonbahardan önce vakalarımız artacaksa artsın, influenza sezonuyla da buluşmadığı sürece sağlık sistemi üzerine bir yük teşkil etmeyecektir. Biz bu yükü kaldırırız” diyor. Öte taraftan 12 ülkeden bilim insanlarının imzasını taşıyan Lancet’teki yazı da bunun gayri etik bir politika olduğunu, milyonlarca insanın hastalanması anlamına geleceğini ve ölümleri arttırabileceğini, yeni varyantlar oluşturabileceğini söylüyor. Kayıhan halk sağlığı penceresinden bakarsan İngiltere’nin 19 Temmuz’da hayata geçirmeye çalıştığı ve belki de Türkiye’nin benzer bir yolu izleyeceği süreci hem İngiltere hem Türkiye açısından değerlendirebilir misin?

KP: Osman aslında 19 Temmuz’u da beklemedi İngiltere dün belki sen de izlemişsindir Londra sokaklarından görüntüler, özellikle bu futbol maçı furyası içerisinde aslında daha endişe verici bir fiziksel mesafe korunamayan görüntülerdi. Senin de söylediğin gibi İngiltere’de epidemiyologlar bu kararın İngiltere’nin pandeminin en başındaki yanlış politikasına bir dönüş anlamına gelebilecek, her ne kadar aşıyla korumanın giderek yüksek olmuş olmasına rağmen henüz ‘pandemide rahat bir nefes alıyoruz’ demek için erken olduğunu, onun için de bütün önlemleri birden bırakmanın yanlış olabileceğini vurguladılar. Yine iki gün önce sen de biliyorsun Nature Medicine’de yayınlanan ve kanıta dayalı olarak şu andan itibaren halkın neler yapması gerektiğine ilişkin silsileyi vurgulayarak hükümetin bu kararlarını gözden geçirmesini istediler. Çünkü halen maske kullanımı bu hastalıktan korunma açısından önemli, halen özellikle iç mekanlardayken kalabalık yerlerden kaçınmak önemli, test yaptırmak halen önemini çok fazla koruyor ve halen aşı yaptırmak çok önemli. Dolayısıyla özellikle fiziksel mesafenin korunmayacağı biçimde bir düzenlemeye gitmek ve özellikle kapalı alanlarda ve özellikle açık alanlarda fiziksel mesafenin korunamadığı durumlarda ortadan kaldırmak bu pandemiye karşı verilecek yanıt açısından bir zayıflık olarak görünebilir. Bunun da önemli nedenlerden birisinin İngiltere’nin özellikle biliyorsun Sağlık Bakanı ve çevresinde dönen birtakım sorunlar yüzünden tekrar popülist politikalara doğru eğilmesi olduğu söyleniyor. Açıkçası ben de kişisel olarak bu değerlendirmelere şöyle katılıyorum; gerçekten hepimiz hem toplum hem sağlık çalışanları çok uzun bir zamandır bu pandemi içerisinde bulunmak yüzünden sıkıntıdayız, kendimizi kötü hissediyoruz. Ancak ışık görünmüşken tünelin ucunda belki 6 ay, belki 8-9 ay sonra şimdiden bu önlemleri gevşetmek, özellikle yeni endişe verici varyantlara uygun bir zemin hazırlamak anlamına gelebilir. Bunu İngiltere gösterdi, Fransa gösterdi, dünyanın değişik başka ülkelerinde karşımıza çıkıyor. Hindistan, Brezilya gibi özellikle ve şimdi de Afrika’da aşının yeterince uygulanamaması yüzünden virüsün evrimini çok kolayca sürdürüp yeni endişe verici varyantları karşımıza çıkardığı koşullarda bu kadar erken ve bu kadar kanıta dayalı olmayan popülist politikalar yeni dalgaları ve bu dalgalar içerisinde maalesef yeni hastalanmaları, yeni ölümleri karşımıza getirebilir ki İngiltere’yle ilgili şunu da söyleyelim, bir kaç gün önce yayınlanan önemli bir rapor, İngiltere’de ölümlerin özellikle sosyal sınıflar arasında ciddi bir farklılık gösterdiğini tekrar ortaya koydu. Yani yoksullar, yoksunlar, dezavantajlı gruplar diğerlerine göre iki kattan daha fazla hayatını kaybediyor. Özet olarak söyleyecek olursak, İngiliz hükümeti aslında bu kararla yoksulları, yoksunları, dezavantajlıları, toplumun gelir durumu daha düşük olanları daha riske atan bir kararı vermiş oldu. 

ÖM: Ben ufak da bir şey ilave edeyim, bir soru izninizle, 12 ülkeden bilim insanlarının bayağı kuvvetli eleştirisinin yanı sıra İngiltere’yi yani etik dışı ve tehlikeli bulmanın, bir de başka şey DW’de çıktı bir haber ki çok endişe verici buldum, siz ne diyorsunuz? “Euro 2020 futbol şampiyonası, özellikle de şu ana kadar 2500 yeni vakaya neden oldu” diyor ki çok büyük bir sayı bu tabii. Üstelik bu sayıya en büyük seyircili 3 maç yani 2 yarı final ve önümüzdeki günlerde oynanacak final dahil değil. Bu bir skandal olarak da nitelendirilebilir çünkü iki kata çıkabilir ve bunun hesabını kim verecek? Çünkü 60 bin kişinin de Wembley’de filan oynanıyor bu maçlar. Dolayısıyla “bir başka sorun daha olmaz mı acaba?” diye aklıma geldi.

OE: Çok haklısınız, benzer bir soru Tokyo olimpiyatları için geçerli. Bugün itibariyle OHAL ilan ediliyor Japonya’da, olimpiyatların seyircili oynanmayacağı konusunda ciddi bir tartışma yürüyor. 

ÖM: Evet.

KP: Ben de aynı fikirdeyim, yani bunlar fiziksel mesafenin korunamayacağı ve orada insanların aşılı olup olmadıklarının bilinmediği koşullarda yeni riskler yaratabilir ve sizin de söylediğiniz gibi yarattığına ilişkin ilk bulgular var zaten. Önümüzdeki günlerde bunların sayılarında bir artış şaşırtıcı olmayacaktır. 

ÖÖ: Aslında aşı soruluyormuş ama kendilerine, taraftarlara bırakılıyormuş, kontrol edilmiyormuş. Böyle de ayrı bir skandal var.

ÖM: Bunu açıklayan da Avrupa Hastalık Önleme ve Kontrol Merkez. Evet senin de dediğin gibi yani pek çok sosyal mesafe de yok, sosyal değil aslında fiziki mesafe de yok, maske de yok ama “hiçbir şeyin güvencesini veremeyiz” demiş İngiltere Ekonomi Bakanı. Çok ilginç yani, “büyük vaka artışı olmayacağına inanıyorum ama şu anda hiçbir şeyin güvencesini veremeyiz” diye bence oldukça sorumsuz bir açıklama da yapmış.

OE: İngiltere kaynaklı haberlerde günlük vaka sayımızın 100 bine ulaşabileceğine, bunun büyük bir problem olmadığını, hasta yatış bölümlerini arttırmadığı sürece buna alışmamız gerektiği ifade ediliyor. Aslında bu politika hastalıkla yaşamayı, hastalanmayı makul gösteren bir politika, çok da fazla ölümler artmadığı sürece, hele hele ölümlerin çoğu da yoksul olduğu sürece çok da tartışmaya gerek yok. Kapitalizmin çarklarının devam edebilmesi açısından tarifliyor. Tabii bunun Türkiye projeksiyonu çok daha ağır olacaktır çünkü Türkiye Birleşik Krallık’a göre çok ciddi düzeyde az bir aşı nüfusunu tam olarak koruyabildi. Bu hafta yani temmuz ayına dikkat edersek Temmuz’un 1’inde her 2 aşıdan birisini yeni bir insana yani birinci doz olarak yaparken, bugün itibariyle geldiğimizde her 3 aşı dozundan 1’i birinci doz. O yüzden günlük aşılama oranımızda bir miktar düşüş var ama asıl düşüşü birinci dozda yaşıyoruz. Türkiye yeni grupları, yeni insanları aşı sürecine katamıyor, ciddi düzeyde hedef gruplarına yönelik yeni bir kampanyaya girişmesi lazım. Çünkü sadece birinci doz aşı doz aşıların azalması bile nüfusun büyük bir kısmını aslında hastalık riskiyle baş başa bırakıyor.

KP: Osman bir soru sorabilir miyim sana? Şimdi bu İngiltere’nin hastalık sayısının artmasına aldırmayıp sözü bir klinisyen olarak senin için ne ifade ediyor? Çünkü bir yandan uzamış Covid, bir yandan da Covid geçirenlerin belli bir süre sonra tekrar özellikle akciğer hastalıkları açısından sıkıntı yaşadığına ilişkin elimizde epeyce bilgi var. Ne dersin?

OE: Tabii klinisyen olarak sorun şu oluyor, karşıma gelen hasta nefes darlığından bitap olduğu zaman aslında yapacak bir şey de yok. Yani ‘bu artan nüfus içerisinde sen de dönen çarkın zayiatısın’ diyemiyorsunuz. O hasta birebir karşınızda, hastanız nefes darlığı çekiyor, oksijen cihazlarına bağlı ve siz ona derman olmaya çalışıyorsunuz. Birebir hastayla hekim karşı karşıya kaldığı zaman ‘siz istatistiksel açıdan ihmal edilebilecek kişisiniz’ diyemiyorsunuz. İkinci daha büyük bir problem o hasta açısından bir süre sonra hastane yataklarında ve sağlık hizmeti üzerinden bir yük kapasitesiyle karşılaşıyorsunuz ve ona hizmet etmekte zorlanmaya başlıyorsunuz. Bu yüzden politikacıların toplumun tümünü görüp yüzde şu kadar artıyor, bu kadar artıyor demesi benim hekim olarak, klinisyen olarak hastama derman bulamama çaresizliğime, o hastanın da nefes darlığıyla karşımda oturmasını önleyememe çaresizliğime derman olmuyor. O yüzden nüfusa bakıp bireyleri göz ardı eden sağlık politikaları veya bu tür neoliberal politikalar aslında temel düzeyde bireysel kapsamda insan haklarını ihlal ediyorlar. 

ÖM: Belki de ABD’de sağlık sisteminin başında baş uzmanı olarak bulunan yıllardır Antony Fauci’nin şu sözü de her yer için geçerli olabilir yani “bütün bu hastalıkların, vakaların çoğu önlenebilir ve kaçınılabilir nitelikteydi, ona rağmen olması da gayet üzüntü ve verici ve trajiktir” demiş, Amerika için söylüyor.

KP: Çok haklı, üstelik bu insan haklarına da aykırı bir durum. Önleyebileceğimiz ölümler bir sürü insanı aramızdan aldığı gibi sevdikleri de şimdi onların acısını yaşıyor. 

ÖÖ: Tabii çok sayıda dava da bir yandan sürüyor, hâlâ onlar sonuçlanmış değil ama herhalde önümüzdeki dönemde göreceğiz hem devlete hem hükümet başkanlarına yönelik bu ölümlerin sorumluluğunu üstlenmeleri gerektiğine dair yanlış politikaları sebebiyle.

KP: Evet, çok haklısın. Birkaç yerde sağlık bakanları bu sorumluluğu kabul edip istifa etme girişimlerinde bulundular, birkaçı da istifa etti ama dünyada genel olarak hükümetler ve politikacılar bu sorumluluğu kabul etme yönünde bir eğilime de maalesef sahip değiller. 

OE: Bizim gibi ülkelerde de hastayı yani mağdur kişiyi suçlama politikası ön planda “maskenizi düşürdünüz, dikkat etmediniz” gibi cümlelerle. Ben aslında son sözleri Kayahan’a bırakırken sormak da isterim; dün akşam enteresan bir son dakika haberi girdi; Sağlık Bakanı dedi ki “hastalık geçirmişseniz 2 doz aşı yapılarak aşı karnesi de alabilirsiniz”. Yani ülkenin kafası bu düzeyde nasıl karıştırılabilir diye düşünüyorum. Öncesinde “hastalık geçirenler tek doz aşılamayı Bilim Kurulu öneriyor” dedi, şimdi aşı sertifikası alabilmeniz için “hastalık geçirenler 2 doz da yapıp aşı sertifikası alabilir” dedi. Bilim Kurulu tek dozu yeterli görüyorsa, yani bu uygulama bilimselse ikinci dozu niye yapalım –hem de dünyanın aşı bulamadığı bir ortamda, düşük gelirli ülkelerde nüfusun %1’inden azının aşı olduğu bir ortamda. Öte yandan Bakanın “aşılamanın az olduğu yerlerde insanların ayağına giderek aşı yapacağız” cümlesine, bu ülkede bir zamanlar aşıların zaten evlerde, mahallelerde yapıldığını hatırlatmak gerekiyor, halk sağlıkçı olarak sen ne dersin? 

KP: Sevgili Osman aslında hem pandemi yönetiminde hem de aşı politikasında gerçekten insanların kafasını karıştıran ve iyi yönetilemeyen bir süreç var. Çok haklısın, bilimsel bilgiye göre örneğin mRNA aşıları gibi yüksek düzeyde koruyuculuğu olan aşılar söz konusu olduğunda hastalığı geçirenlere tek doz yapmanın yeterli olduğuna ilişkin elimizde çok sayıda bilgi var. Bu koşullarda Sağlık Bakanlığı’nın hem bir belirsizlik yaratması hem de önce aldığı kararları sonra değiştirmesi insanların kafasında da bir soru işaretine ve tedirginliğe yol açıyor. Bunu aşı politikası üzerinden istersen gelecek hafta daha ayrıntılı konuşalım ama gerçekten de Sağlık Bakanlığı’nın bir an önce kanıta dayalı ve doğru düzgün insanların kafasındaki soru işaretlerini giderecek bir tutumu açıklamasında büyük yarar var. Yoksa insanlardaki aşı tedirginliğini arttıran bir sürece doğru gittiğimizi de vurgulamak isterim. Bu hafta programı bitirirken İngiltere’den çok söz edince İngiliz bir sanatçıyla size veda etmek istedik. Çalacağımız şarkıyı Adel’den seçtik, “Dibe doğru yuvarlanıyoruz” diyor sanatçı ‘Rolling in the Deep’ ile Adel karşınızda. Hoşça kalın!

ÖÖ: Görüşmek üzere.

ÖM: Teşekkürler, görüşmek üzere.