Kültürel Peyzaj: Yedikule Bostanları ve Kara Surları

-
Aa
+
a
a
a

Prof. Dr. Cemal Kafadar’la Yedikule Bostanları'nın önemini ve kültürel miras olarak değerini konuştuk.

Dünya Mirası Kara Surları’nın tarihi bostanları sökülüp atılıyor
 

Dünya Mirası Kara Surları’nın tarihi bostanları sökülüp atılıyor

podcast servisi: iTunes / RSS

Geçtiğimiz günlerde İstanbul’un dünya mirası alanı olan Kara Surları’nda, Kara Surları’yla birlikte hayat bulmuş tarihî bostanların bir parçasında yine bir yıkımla karşı karşıya kaldık. Belgradkapı ile Silivri Kapı arasında, ana sur ile ön sur arasında kalan peribolos adı verilen bölümde yer alan bostanlar, İBB'nin sur restorasyon ve peyzaj düzenleme çalışmaları kapsamında yerinden söküldü. İş makineleri bu sahaya girdi ve tohumları yeni atılmış bu tarihî bostanlık alanlar buralardan çıkarıldı. (Öncesi ve sonrası fotoğraflarını aşağıda bulabilirsiniz.) Bu çok üzücü bir uygulama çünkü bu bostanlar aslında Kara Surları’yla aynı tarihselliği paylaşıyor ve bu bostanların değersiz görüldüğü bir manzarayla karşı karşıya kaldık.

Bu konuda tepkilerini dile getirmek üzere, 2013'ten beri Kara Surları’nın bostanlarıyla birlikte korunması ve yaşatılması için mücadele veren Tarihî Yedikule Bostanları’nı Koruma Girişimi 9 Ocak Pazartesi günü bir basın toplantısı düzenledi. Bostanların, Kara Surları ile birlikte gelişmiş olduğunu vurgulayan Girişim, bugüne kadar bu iki kültür mirasının birlikte gelebilmiş olmasının dünyada eşi benzeri bulunmayan özgün bir durum olduğuna işaret etti. Kara Surları varlığı üzerine nasıl titreniyorsa, aynı şekilde neden bostanların titizlikle korunmadığı ve tam tersine sökülüp atıldığı soruldu. Girişim’in üzüntü ve tepkisini paylaşıyoruz. (Girişim tarafından duyurulan basın bültenini aşağıda okuyabilirsiniz.) Sur bostanları gerek tarihî değeri bakımından gerekse İstanbul şehrine sunduğu yerel gıda üretimi hizmeti açısından el üstünde tutulması gereken bir kültür varlığı.

2021 yılının başında İBB tarafından Kara Surları’nda restorasyon çalışmaları başladığında, biz de Kültürel Miras ve Koruma: Kim İçin, Ne İçin? programında, Girişim’den arkadaşlarımızla bostanların surlarla birlikte varlığının çok önemli ve eşsiz bir değer olduğunu Şubat ve Mart aylarında konuşmuştuk. Bu akşam da konuğumuz tarihçi, profesör Cemal Kafadar’la tekrar bu konuyu, biraz da geçmişine giderek konuşuyoruz. Cemal Kafadar, Harvard Üniversitesi’nde tarih profesörü, Türkiye’de de yayınlanmış çok ilginç ve önemli üç kitabı var: Kim var imiş biz burada yoğ iken, Kendine Ait Bir Roma, İki Cihan Âresinde.

önce

Çalışmalardan önce bostanlar.

Burçin Altınsay: Kara Surları, Theodosius zamanında yapılmış ve 1600 yılı aşkın bir zamandır ayakta durmayı başarmış bir tarihî varlık ve savunma yapısı. Bu savunma yapısıyla birlikte oldukça eskiden beri bostanlar da yaşıyor. Bu nasıl olmuş? Şehri savunmak için inşa edilmiş surlarla birlikte bostanlar nasıl gelişmiş? Bu birlikteliğin başka örneği de yok. Siz bir tarihçi gözüyle anlatır mısınız?

Cemal Kafadar: Surlar yapıldıklarında öncelikli amaç savunma ama o zaman bile tek başına savunma işlevi yok. Her zaman için savunma yapısı olmanın ötesinde, fiziksel ve toplumsal bir organizma diyebileceğimiz şehrin tamamlayıcı bir parçası olarak varlık göstermişler. Dünyanın çeşitli yerlerinde sur veya kale dışında hemen çarşı-pazar kurulması adeti çok eskiye gider. O çarşılardan bazıları bugüne gelebilmiş. Bizim Tahtakalemiz ya da mesela Bursa’nın Tahtakalesi. “Taht-el kala”, kalenin altı anlamındaki Arapça kelimeden gelir. At pazarları da genellikle sur dibinde kurulmuş. Hayvanlarla ilgili debbağlık dericilik gibi belli endüstriler surun hemen dibinde değilse dahi sur dışında, o dokuya oldukça yakın bir şekilde yerleştirilmiş. Bunun açıklanabilir yönleri, sebepleri var. Bostanlar, İstanbul’un daha sur yapılmadan öncesinde var olan bir yeşil ve su kültü alanı. Burada Balıklı Ayazması var, Ayasofya gibi, İstanbul’un en kadim manevi kült alanlarından biridir. Sonuç olarak bir binayla ilgili değil bu maneviyat kaynağı. Bina bildiğiniz gibi bugünkü hâliyle 19. yüzyıl binası, çok da hoş. Ama suyun kendisi, bilinişi, değerlendirilişi 5. yüzyıla yani en erken Bizans dönemine kadar gidiyor. Osmanlı döneminde fetihten hemen sonra surlar savunma fonksiyonunu giderek yitiriyor. Sırf İstanbul’da da değil, Osmanlı şehirlerinin çoğu fethedilen kalelerin, surların dışına taşıyor. İstanbul’da da savunma fonksiyonunu yitiren ama şifalı, bereketli su kültüyle bilinen bir yer. Ve tabii kültün ötesinde maddi, somut olarak burada su kaynakları da var. Ayrıca surun hendekleri her zaman nispeten verimli topraklar. Bizans döneminde de burada tarım yapıldığını biliyorduk ama özellikle spesifik haliyle bostancılık 16. yüzyıldan beri İstanbul’da sur çevresinde gelenekleşmiş, zanaatlaşmış, yerleşmiş bir uygulama. Ayhan Han, Aleksandar Shopov ve başka arkadaşlar çalışmalarıyla bunu çoktan ortaya çıkardılar. Hatta bazı bostan alanlarının bugünün parsellemesine benzeyen, 18. yüzyılda çizilmiş krokileri var. 

Asu Aksoy: Bizans’tan başlayarak ve Osmanlı’yla birlikte devam eden, hem sur içinde hem de hendek işlevini kaybettikten sonra hendekte çok yaygın ve yerleşmiş bir tarım ve bostancılık pratiği var.

C.K.: Bu bölgenin sur alanının meskun olmamasının da yarattığı bir imkân bu. Orada büyük bir yapılaşma olsaydı, ki şu anda maalesef bir şekilde genişleyen yapılaşma var olamazdı. Şifalı, bereketli sularıyla ve toprağıyla bilinen bir yer olduğu için şimdiki spesifik bostan formunda gelişme Osmanlı döneminde hız kazanıyor. Ama ondan önce de Bizans döneminde bir tarımsal faaliyet olduğunu, çiftçilik yapıldığını biliyoruz. 

B.A.: Çok yakın zamana kadar bostanlar buradaydı. Surlarda daha önce de farklı dönemlerde restorasyonlar yapıldı, bostanlar orada varlıklarını sürdürdü. Ama son 10-15 yıldır, üstelik burası dünya miras alanı olmasına rağmen, surların neredeyse dibine kadar yapılaşma geldi. Burada bir takım kentsel dönüşüm projelerinin surlara iyice yanaşmasıyla (Fatih Belediyesi’nin surların çok yakınında bir konut projesi de vardı bu sırada) suriçi bostanlarından bir kısmı kaybedildi. Girişim de 2013 yılında, bu nedenle hareket geçti ve alarm vermeye başladı. Siz bu girişimde en başından beri vardınız. Nasıl bir endişeyle katıldınız bu girişime?

C.K.: Yedikule-Mevlanakapı arasındaki bostanların (Yedikule Bostanları diyelim) karşılaştığı tehdit bizi anında harekete sevk etti çünkü yapılaşma o yıllarda çok hızlı bir şekilde değişik semtlerde, mahallelerde ilerlemekteydi. Doğrudan bostanlarla ilgili endişelerin dışında şehirle ilgili endişeler, bu şehrin neye dönüştüğüne dair endişeler çoğumuzun zihnindeydi. 2013 Temmuz’unda Yedikule Kapısı’nın yakınındaki çok önemli bir bostana moloz dökülmüştü. Bu bölgede ilerleyen yapılaşma sonucu ve devamının gelmesi ihtimaliyle, planıyla, projesiyle moloz dökülmüştü. Basını çağırarak bir şeyler söylemek istedik. Hatta o zamanki Fatih Belediye Başkanı Mustafa Demir gelip bizi kovalamıştı.

B.A.: O sırada Taksim Gezi Parkı’nı dönüştürmeye yönelik projelere karşı direniş vardı.

C.K.: Gezi yeni olmuştu, şehirle ilgili ve aktivizm konusunda gelişen bir hassasiyet söz konusuydu. Ama Sulukule’de yapılmak istenen kentsel dönüşüme karşı gelişen sivil toplum hareketini de hatırlamalıyız. Sulukule konusu da surlarla doğrudan ilgiliydi ve biz orada ilk olarak bu hassasiyeti yakından tanıdık ve yaşadık. Ben bizzat içinde değildim ama çok kıymetli bir sivil toplum hareketiydi.

A.A.: Sulukule bütün uğraşlara rağmen tamamen dönüştürüldü. Ardından buradaki tarihî bostanlar üzerine molozlar atıldı ve sur içindeki bostanlık alanlar da kaybedileceği endişesi o dönem başladı. O dönem Girişim bu kayıpları durdurmak, moloz atılan bostanları geri kazanmak için uğraşmaya başladı. Fakat bugün geldiğimiz noktada bostanların bir kültür mirası olarak resmî taraflarca değer görmediğini anlıyoruz. Uzmanların yanı sıra mahalleliyle konuştuğunuzda da herkes bostanların ne kadar önemli olduğunu anlatıyor. Ama buna rağmen resmî çevreleri ikna edemiyoruz. Bu surları bir şekilde bostanlardan arındırıp burayı anıtsal bir yere, “temiz” bir alana çevirmek gibi bir düşünce var. Siz ne düşünüyorsunuz, ümitli misiniz? Bu resmî bakışı değiştirmek için bostancılığın tarihini bilmek çok önemli değil mi?

B.A.: Bu alanlar her zaman bir güvenlik sorunu olarak lanse edilir ki doğru değildir bu. Yapılaşmayla bu güvenlik sorununun bertaraf edileceğini ileri sürerler ve bostanlar da o arada gürültüye gidiyor.

C.K.: Aslında güvenlik sorununun olduğu yerler, sur boyunda bostanların olmadığı yerler. Oraları yakından tanıyan herkes bostancıların koruyucu bir rol oynadığını bilir. Ayrıca güvenlik sorunu güvenlikle çözülür, insanların ekmek kapısıyla oynayarak değil.

Hakikaten bostanların kıymeti bilinmiyor. Bostanların önemini anlatabileceğimize dair ümitliyim. Çünkü ümidi tamamen kesersek bir şey yapmamak lazım. Sizin bu programı yapmanız, benim buraya gelip konuşmam, basın açıklaması… Bütün bunlar kırıntı da olsa ümit olduğunu söylüyor. Çok kıymetli şeyler bunlar, insanlara anlatabileceğimizi düşünüyorum. Bu sur/bostan birlikteliği, İstanbul’un bostan geleneği çok kıymetli. Şehir tarımının değeri yeni anlaşılıyor. Ben de büyürken “Şehirde tarımın yeri mi var?” gibi bir fikre çok daha sıcak bakabilirdim. Köy hayatının geriliğini, şehirleşmenin güzelliğini öne çıkaran anlayışla bostanlar basit bir modernite anlatısı içinde kolayca ötekileştirilen, marjinalleştirilen, değersizleştirilen bir olgu oldu.

İşin sosyolojik bir boyutu da var. Sulukule örneğinde olduğu gibi işinden, yerinden edilecek insanlar, sosyolojik olarak alt tabaka addedilen insanlar… Sulukule konusunda hakikaten üzülüyorum. Sulukule; surların dibinde, sur kulesinden ismini alan, İstanbul’un bildiğimiz en uzun devamlılık gösteren sosyokültürel dokusuydu. Biz kaybedene kadar aynı sosyal topluluk, aynı faaliyet biçimleri devam edegelmişti. Sulukule daha çok müzikle, dansla anıldı ama surun dibinde, buralarda hep olagelmiş metal işleme zanaati de var. Kalaycılık, lehimcilik, elekçilik… Hemen sur kapısının dibinde ve ermişlerden olduğu addedilen bir elekçinin, bizde Elekli Dede diye biliniyor, mezarı var. Elek yapan çingene roman toplulukları arasında bu ermişten, Elekli Dede’den bahsederler. Çünkü elek, metal işleri orada yapılıyor. Zilciyan dediğimiz, şu anda dünyanın belki en önemli zil üreticisi, müzik endüstrisinde kullanılan zilleri yapan en başarılı şirket de bu ortamda doğuyor.

A.A.: Biz bir yandan da somut olmayan mirasa önem veriyoruz, İstanbul tarihini sadece yapılarıyla, elle tutulabilir, somut mirasıyla değil; somut olmayan, elle tutulamayan mirasıyla da kavramamız lazım. İstanbul yaşantısını meydana getirenler, İstanbul’un kentiçi tarımından, o tarımın bilgisine, Sulukule’deki zanaat üretiminden hayat tarzlarına kadar İstanbul kültür mirasının ayrılmaz parçaları.

BA: Bu somut olmayan değerlerin somutlaşması, surlar gibi mekânlarda oluyor. Konuya bir de koruma açısından yaklaşalım. Koruma kavramı bugün çok geniş. Sadece fiziki varlıkları korumak değil, fiziki varlıklarla birlikte gelişmiş somut olmayan değerlerin korunması söz konusu. Artık “kültürel peyzaj” kavramından bahsediyoruz. Burada surlar ve bostanlar birlikte tam bir kültürel peyzaj örneği oluşturmakta. Eşi dünyada yok.

sonrası

Çalışmalardan sonra bostanlar.

Bu bostanlar bugünlere kadar gelmişken, kendi kendini korumuşken, bunları yok etmek mevcut kültürel miras değerini nelerin oluşturduğuna dair bakış açısının sınırlılığını gösteriyor. Tabii ki surların korunması, restorasyonu çok önemli. Bostanların sulanması nedeniyle surlar için tehlike yarattığı düşünülüyorsa bunun teknik çözümleri var. Bostanların kaldırılması veya Sulukule’de de olduğu gibi bunlar kaba temizlik hamleleri. Gerçek korumada kaba temizlik değil, ince iyileştirmeler yapılır. Sulukule de öyle hassas bir şekilde iyileştirilebilirdi. Bu mevcut bakış açısını nasıl genişleteceğiz?

C.K.: Surlar tabii ki korunmalı ama surlar sadece taştan ibaret değil. Dibindeki toprak da bir hafriyat malzemesi değil. Yüzyıllardır şehrin insanının, hayvanının, bitkisinin zemini, yol ve iş arkadaşı olmuş o toprak artık arşivdir. Hele tarımla işlenen toprak… Onun da kendine has önemli bilgi ve zanaat birikimi var. Bunlar değişebilir, müdahaleler yapılması gerekebilir, korumacılar bazı açılardan surların fiziksel varlık olarak korunması konusundaki gereken müdahaleleri çok daha iyi bilir.

Bostancıların zanaat tekniklerini, birikimini ciddiye almayı onlarla yakın çalışarak öğrendik. Aleksandar Shopov’la bostanlar üzerine iki defa yaz okulu yaptık. Kuyu/bostan ilişkisi konuştuk. Bostanlar maşula denilen teknikle, küçük dikdörtgenlere bölünerek değişik ve çok enteresan, sofistike bilgi gerektiren bir şekilde ekiliyor. Maydanozun yanına ne ekeceksiniz? Onu en verimli şekilde kullanmanın yolu nedir? Maşula tekniğiyle su mümkün olduğu kadar verimli kullanılıyor çünkü su aslında herkes için kıymetli bir varlık.

B.A.: Tarım da öyle.

CK: Tarımı kötüye kullanan da, değerini de en iyi bilen de çiftçidir. Onların o bilgisiyle çalışmak gerekir. Her meslekte olduğu gibi tarımda da kötü kullanma örnekleri gördük diye o meslekten vazgeçemeyiz.

B.A.: Bizim burada beklentimiz surların restorasyonu ve hatta bu alanların ziyarete açılması. Bu çalışmalar kapsamında bostanlık alanların da aynı hassasiyetle korunması. Hassas bir yaklaşımla bu birlikteliğin korunarak gelecek kuşaklara nasıl aktarılacağı ele alınmalı. Karşımıza çıkan sorunlar olduğunda da yine aynı hassasiyetle çözmeye çalışmalıyız.

A.A.: Bostanların korunması aynı zamanda bostancıların, bostancılık bilgisinin, toprak değerlerinin de korunması ve aktarılması anlamına geliyor. Kara Surları, surlar gibi elle tutulabilir ve bostancılık gibi elle tutulamaz miras değerlerinin bir araya geldiği, özgün bir kültürel peyzaj alanı ve bu perspektifle koruma konusuna yaklaşılması çok önemli. Kara Surları bir UNESCO Dünya Mirası varlığı ve Dünya Miras Sözleşmesi de kültürel peyzaj kavramını kapsamına almış durumda.

C.K.: Bu açıdan İstanbul bütün dünyaya bir ilham kaynağı, örnek teşkil edebilir. Biz çeşitli vesilelerle konferanslarda bu birikimi, geleneği sunduğumuzda genellikle aldığımız tepki çok olumlu oluyor. Sırf bostanları çalışmak için buraya gelen meslektaşlarımız oldu.

A.A.: Kara Surları ve bostanlar birlikteliğinin kıymetini bilmek için konuşmaya devam etmemiz, bunun anlaşılmasını sağlamamız gerekiyor. 

 

Tarihî Yedikule Bostanları’nı Koruma Girişimi'nin basın açıklamasına buradan ulaşabilirsiniz.