Kızılay'ın iktisadi ve hukuki sorumlulukları

-
Aa
+
a
a
a

Programcımız Prof. Dr. Haluk Levent'in yazıları üzerinden, iktisadi ve buna bağlı olarak hukuki sorumlulukları açısından Kızılay'ı konuşuyoruz.

Kızılay
Kızılay'ın iktisadi ve hukuki sorumlulukları
 

Kızılay'ın iktisadi ve hukuki sorumlulukları

podcast servisi: iTunes / RSS

(Bu bir transkripsiyondur. Metnin son hâli değildir.)

İsmail Başöz: Merhabalar Açık Radyo'dayız. Kavanozdaki Yıldız programında sizlerle beraberiz.

Geleceğin ayak izlerini sürmeye devam ediyoruz. Haluk Levent, Fethiye Erbil ve Ben İsmail Başöz sizlerleyiz. Stüdyodan ulaştığım için hoş geldiniz demek bana düşüyor. Geçtiğimiz haftalarda başladığımız bir sohbete bugün de devam etmek istiyoruz. Haluk biraz senin iktisatçı kimliğini de gündeme getirerek tabii ki, Kızılay üzerinden konuşmaya başlamıştık. Sen de Medyascope'taki sohbetinde, yazılarında bundan bahsediyorsun. 

Burada da tekrar gündeme getirmek istedik. Bu hafta bir yazı daha vardı T24'te. Eski Kızılay Başkanı Talat Yılmaz çok önemli bir başlıkla sunulan bir söyleşiyi gerçekleştirmiş, birtakım açıklamalar yapmış: “Kızıl Haç neden yardıma gelmedi?” sorusunu cevaplamıştı.Hakikaten de ben bu yazıya kadar fark etmemiştim. Gerek Kızılhaç gerekse Türkiye dışındaki Kızılaylardan herhangi bir gelen olduğunu duymadık. Sizler duydunuz mu arkadaşlar? Fark ettiniz mi?

Haluk Levent: Yok fark etmedik. Bir de bugün çıkan oksijende de yine eski başkanlardan Tekin Küçükali'yle bir röportaj var.O da değiniyor bu meseleye. Diyor ki: “Benden sonraki başkanın dördüncü dönem görev yapabilmesi için tüzüğü tadil ederken çok şeyi değiştirdiler. Şubeler kapandı, 11 şirket kuruldu, bir de holding oluşturuldu. Şirketlerin amacı ticaridir, oysa Kızılay merhametin temsilcisiydi”

Tabii bunun asıl nedeni, daha önce vurguladığımız gibi, şu: Kızılay'ın başında bir Türk Kızılayı ibaresi var. Uluslararası Kızılhaç ve Kızılay Federasyonu'nun üyesi olarak, Yani Türk Kızılayı, Suriye Kızılayı, müslüman ülkelerde o ülkenin ismi yazılarak Kızılay olarak varlar. Bir de Kızıl Haçlar var. Onların da ismi ayrı ayrı ülkeleriyle anılıyor. Federasyonda her biri bir üye olarak dahil olurlar. Federasyon da niye kurulmuştur? iki amacı var: Bir bu Kızılay ve Kızıl Haç örgütlerinin temel çalışma prensiplerini belirlemek ve imza altına almak. Çünkü oraya imzaladığınız anda o prensiplere uygun olarak çalışacağınızı da beyan etmiş oluyorsunuz uluslararası bir anlaşmanın tarafı olarak. İkincisi de bir Türk koordinasyonu belli bir ülkede bir felaketle karşılaşıldığında ve uluslararası müdahale gerektiğinde Kızılhaç ve Kızılay örgütleri bu çerçeve içerisinde, o belirlenen ilkeler çerçevesinde yine müdahalede bulunurlar.

İ.B.: Bir şey ekleyeyim hemen buraya, Talat Yılmaz'dan da alıntılayarak söyleyeyim: Bildiğimiz gibi Kızılay da Kızılhaç da devletlerden bağımsız, gönüllü bağışları ile çalışmalarını sürdüren, hesap verebilir, ayrım yapmadan, gönüllülük yardımlarıyla çalışan kurumlar. Devlet bağlantıları yok. Dernek statüsündeler ve hatta programın içinde de detaylandırırsın,Medyascope'ta da bahsettiğin gibi vergilerden de muaf olma durumları var.

H.L.: Tek tek pek çok muafiyeti var tabii. Evet. Bağımsız kuruluşlar. Bunu ben ilk kez Gazete Pencere yazısında yazmıştım. Aslında sadece Kızılay'la ilgili bir yazı değildi o. Ben vakıf meselesini, bu topraklardaki vakıf hikayelerini yazmıştım.Kızılay üstünden New York'a, TÜRGEV ve Ensar Vakfı nın birlikte kurdukları TÜRGEV’e gönderilen bağış ve Kızılay'ın oradaki işlevini görünce yazıda bir konu olmuştu. Özel şahısların, vakıflara para gönderirken ya da yurt dışında bir vakfa para gönderirken herhalde birtakım zorlukları vardı. Kızılay kamu yararına çalışan çok özel statülü, uluslararası anlaşmaya dayanan bir statüye sahip olduğu için normal kamu yararına çalışan derneklerden daha fazla muafiyetleri vardır. Ondan faydalandırtarak Kızılay'a bağış kabul ediliyor. Yedi küsür milyon dolar gönderiyorlar yurt dışındaki o TÜRGEV’e. Kızılay Üstünden gönderiliyor. Kızılay da burada bir aracılık işlevi görüyor. Parayı teslim ediyor. 125 bin doları da herhalde komisyon olarak alıyor.

Bir kere para göndermede aracılık yapmak Türkiye'de finansal kurumlara özgü bir şeydir. Yani bunun banka ve işte finansal kurumlar dışında bir çaresi yoktur. Şimdilerde bu coinle falan gönderiyorlar ama onlar da kayıt dışı. Şimdi Kızılay dolayısıyla kayıt dışı bir işlem yapmış orada. Bu başlı başına bir suç.

Hemen ardından Kızılay basın bürosundan bir cevap yazısı geldi. O cevabı gönderen basın bürosundaki kimse artık, “insani çalışma alanlarında devletimize yardımcı olmak amacıyla” diyerek, bunu bir de tırnak içinde, sanki tüzükten alıntıymış gibi yazarak görev tanımlamış. Çok üzüldüm. Ben orada bir network içerisinde bir hub olmuş, bir ağ içerisinde merkez olmuş diye bir cümle ile Kızılay'a bulaşmıştım. Onlar da çok alınmışlar. Ondan sonra cevap yazısı yazdılar. Üç paragraflık bir yazı. Doğrudan gazete pencereye. Baştan aşağı cahillik doluydu ve Kızılay'ın niteliğin hiç bilmeyen bihaber bir kişi tarafından yazılmıştı herhalde. En son beni gönüllü olmaya çağırıyorlardı. Ben de “hay hay tabiki, hesap kitaptan da anlarım, sizin mali işlerini denetlemek, kontrol etmek gibi bir iş varsa, bir işlev varsa ona talibim” dedim gönüllü olarak. “Devlete yardımcı olmak” diye bir tanım yapmış basın bürosu. Tüzükte olduğunu sanıyorlardı. Ben de onun tüzükte olmadığını kendilerine belirttim. Bir cevap gelmedi.

Neyse bu çok önemli değil. Şimdiki durumlar daha berbat. Bu federasyona üye olmak şöyle bir nitelik kazandırıyor: İktisat terimleriyle konuşacak olursak, fazla teknik meselelere girmeyeceğim, Kızılay'ın bulunduğu, gerçekleştirdiği faaliyetler o uluslararası anlaşma çerçevesinde tanımlanan bir kamusal alandır. Kamusal alanda çalışıyor ve uluslararası kamusal bir alandan bahsediyoruz. Bir kamu malı tanımı yapacak olursak burada önce iktisattaki tanımını söyleyelim kamu malının kullanıldıkça tükenmeyen tüketim tarafından bakacak olursak, bir örnek vermek gerekirse, işte o diyelim ki bir sokak aydınlatması, orada ben yürüdüm. Bitirdim sokağı. O aydınlatma hizmetinden faydalanmış oldum. Ondan sonra sen mesela girdin bu sokağa. Sen de aynı aydınlatma hizmetinden yararlanabiliyorsun. Çünkü özel malın aksine kamu malı bireysel mülkiyete tabi olmadığı için kullanıldığında da tükenmez. Başkalarının da kullanımına halen açık kalmış olur. O yüzden bu özelliğin altını çizmek gerekiyor. Tabii böyle bir hizmetin bir de maliyeti var. Oraya lamba koyacaksın. Değiştirmek gerekecek. Kablo, şu, bu... Hizmetin maliyeti olacaktır. Mal ve hizmetin maliyetini ise fiyat olmadığı için kamunun finansal kaynaklarından yani bütçeden karşılarız. Bir tahsisat ile bütçeden karşılanır. Dolayısıyla kamu malı, piyasanın dışında mal ve hizmetin nasıl gerçekleştirilebileceğini tarif eden bir şeydir. Bu piyasanın dışında bir işleyiştir. Şimdi bir de bunun uluslararası kamu hizmeti olduğunu söylemek gerekiyor. Çünkü Türk Kızılay’ı uluslararası bir anlaşmaya imza atarak ihtiyaç duyulduğunda sınır aşırı hizmet vermeyi ve sınır aşırı hizmet almayı da düzenleyen bir anlaşmanın tarafı. O zaman bunun uluslararası kamusal mal olduğunu söylememiz gerekiyor. Tekin Küçükali de bahsetmiş. Buradaki mal ve hizmet çadırların ve hizmetin ulaştırılmasının da belli ilkeleri var. Bu ilkelerin birincisi de diyor ki muhataplık ilişkisidir: yani bir kızıl haç örgütü Türkiye'de bir felaket olduğunda oraya yardım ulaştıracak. Bu yardımı ulaştırmadan önce de karşısındaki muhatabıyla yani Türk Kızılay’ıyla temasa geçer diyor. Dolayısıyla Türk Kızılay’ıyla temasa geçtikten sonra bu yardımın ulaştırılması söz konusu olabilir. Ama Kızılay'ın bu holdingleşmesi muhataplık ilişkisini zayıflattı veya belki de ortak kaldırdı diye de iddia ediliyor. Çünkü Tekin Küçükali, “Kızılay bu kamu hizmeti niteliğini kaybetmesinden ötürü kamu hizmeti olarak verilmesi gereken fonksiyonu piyasaya terk etmiş oluyor” diyor. Gıda ürünleri satışını yine piyasaya terk etmiş oluyor.

İ.B.: Peki bizden yani Türk Kızılay’ından başka bu tür işletme yapan bir kızıl haç, bir Kızılay yok mu acaba?

H.L.: Yok anlaşılan. Çünkü Tekin Bey bu niteliğini kaybetmiş olması nedeniyle Kızılay'ın uluslararası federasyondan çıkarılması söz konusu olabilir diyor. Bu çok ciddi bir şey. Bugüne kadar çıkarılmamış olması bile şaşırtıcı, ama bu kadar ayyuka çıkmamıştı. Belki onlar takip etmediler, bilmiyorlar. 2019 da ilk kez bu konu Açık Radyo’da Altın Saatler programında gündeme getirilmişti. Gürhan Ertür Av. Murat Cano ile konuşmuştu

İ.B.: Peki hiçbir kuruluş hiçbir Kızılhaç ya da Kızılay böyle bir işletmeye girmemiş. Sen daha önceki söyleşilerinde bunun iki boyutundan bahsettin. Bir hukuki ve bir de insan hakları boyutundan, kamu şirketi olmasından bahsettin. Peki Kızılay neden giremez işletme işine? Neden girmemesi gerekiyor? Daha ucuza mal etmezler mi yapacakları harcamayı?

H.L.: Yok. Öyle değil. Aslında geçen hafta bir parça ele almıştık. İki üç grup şirket var Kızılay'da. Bir tane maden suyu var? Bayağı ticari bir şirket. İkinci Abdülhamit döneminde ilk maden suyu vakfiye olarak kurulmuş. Kar ediyor ama bu karın sadece ve sadece yönelebileceği tek bir yer var: Dernek. Dernek de oradan elde ettiği parayı yine kamu hizmetini daha iyi vermek üzere kullanıyor. Şimdiki şirketleşmeyle birlikte böyle bir şey görmüyoruz. Mesela portföy şirketi... Yatırım şirketinden bahsediyoruz; Gayrimenkul ve menkul. Baktığınız zaman finansal tablolara, onu da bayağı geriden takip ediyorlar. Yani çoktan açıklanmış olması gereken 2022 yılının üçüncü ve dördüncü çeyrek finansal tabloları yok. Olamaz böyle bir şey.

İ.B.: Sermaye Piyasası Kurulu falan denetlemiyor mu?

H.L.: Onu da SPK'ya sormak lazım. Normalde çoktan yayınlanmış olması gerekirdi. Mart ayında da yıllık finansal tablolar yayınlanıyor olması gerekirdi. Şimdi orada son tablolara baktığınız zaman, 2022 yılının ikinci çeyreği var, gördüğümüz kadarıyla şirket zararda. Yani derneğe yük. Sermaye koyuyor dernek oraya. Sekiz milyon lira. Şu anda sermaye, ödenmiş sermayesi: sekiz milyon lira. Birikmiş zararı Haziran 2022 itibarıyla beş küsür milyon liraydı. Sermayenin aşağı yukarı yüzde altmışından fazlası uçmuş zaten. Üç tane de girişim sermayesi şirketi var. Bu üç girişim sermayesi şirketinden bir tanesi de biyoteknoloji.

Çadır şirketinin web sayfasına girecek olursanız birbirinden değerli ürünler görüyorsunuz. Mesela hayvancılık çadırı yani hayvanları içine koyabileceğiniz çadır var. Pratik bir şey herhalde. Ama bu Kızılay'ın tüzüğündeki amaç ve ilkelerle ne kadar uyumlu? Onu bilmiyorum. Satışı yapılıyor. Kime yapılıyor? Hayvancılık işiyle uğraşan insanlara satış yapıyor, mal satışı. Bir de bugün baktım, insan kaynaklarında boş pozisyon ilanları var. Bir tanesi mesela Rusya için pazarlama elemanı arıyorlar?

İ.B.: AHBAP ’la gündeme gelen çadır satışı. Bir de otuz bin ailelik barbunya konserve almışlar Kızılay’dan. Böyle bir üretimi yok bildiğim kadarıyla.

H.L.: Onu da herhalde al-sat yapıyorlar Sanırım. Çünkü Kızılay'ın iki fonksiyonu var. İaşe, temiz su sağlamak ve barınma. Tekin Bey röportajında çeşitli deprem müdahalelerini anlatarak örnek veriyor: İlk olarak hiç kimseden bir emir ve onay beklemeksizin ordu ve Kızılay sahaya çıkardı. Ordu ilk anda güvenliği sağlar, kurtarma faaliyetlerine girişirdi. Kızılay'da su sağlardı. İkinci üçüncü gün de tuvalet, temiz su ve barınma işini üstlenirdi diyor. Görevi buydu diyor Kızılay'ın. Bu kamu hizmeti; bunu da herhalde para almak için yapmıyorsunuz değil mi? Bu mal ve hizmet satışı gerektirmiyor. Pazarlamacı çalıştırmaya da gerek yok.

Ama işte bu şirketleri, on üç tane şirketi kurarak odağınızı kamu hizmetinden tamamen kaldırıyorsunuz dolayısıyla.

Kamu yararına çalışan dernek vasfıyla sahip olduğunuz muafiyetler, şirketlere geçiyor mu? Bilmiyorum. Eğer geçiyorsa o zaman ticaret kanunu açısından çok ciddi bir problem var: Rekabeti ihlal. Yani ne tam dernek ne tam şirket. Banka değil ama para aktarıyor. Şirket değil ama mal üretiyor. Pazarlama yapıyor. Kamu yararına çalışmıyor ama kamu yararına çalışan dernek statüsünde. Bu bunu bir de diyor ki Sayın Kınık, Kızılay Başkanı. “Ben” diyor “seçimle geldim buraya”. Evet, dernek çünkü. Seçimle gelmiş.. Ama seçimle gelmiş bir kurul da olsa bir mali genel kurul olur. Bu mali genel kurul da bir mali durum raporu sunar. Buna göre idari ve mali açıdan ibra gerekir.

Şimdi bu arkadaşlar iki bin yirmi bir yılının aralık ayında Thornton diye bir özel denetim şirketine kendilerini denetletmişler. Bakalım ne olmuş? Sınırlı onay vermiş denetim şirketi. Ne demek o? Yani işlemler açık değil. Şirketlerle mesela bir yapı şirketi de varmış, inşaat işine de girmişler tabii doğal olarak, o inşaat şirketiyle olan ilişki ve belgeler yetersiz diyor. Euronews haberine göre şube başkanlıklarına aktarılan taşınmazların kira gelirleri hakkında “Dernek’in Şube Başkanlıkları ile olan işlem ve cari hesap bakiyelerinin doğrulanamaması” diye geçiyor bu raporda.Şimdi bakın şöyle bir durum var ortada, asıl büyük yasal sorumluluk da bu: eğer o denetim şirketi raporu ortadayken 2021 yılına ait faaliyetlerin ibrası söz konusu olduysa sadece yönetim kurulu başkanı, sadece yönetim kurulu üyeleri, imza yetkililer değil denetim kurulu üyeleri ve o ibrayı veren genel kurul üyeleri kimlerse onlar da sorumludur.

İ.B.: Önceki yazı ve söyleşilerinde Kızılhaçların, Kızılayların insan hakları temelli kuruluşlar olduklarını, toplumsal sorumluluklarını, hukuki sorumluluklarını, insan hakları sözleşmelerinden aldıklarını belirtmiştin.

H.L.: Bu kuruluşlar uluslararası yani ulus aşırı bir faaliyetin parçası olarak kendisini tanımladığı için böyle? Ki Kızılay bu kamu hizmetini üretirken din, dil, ırk, cinsiyet, milliyet ve ulus farkı gözetmez. Değil mi? Mesela Suriye'de yıkıldı. Aslında bizim Kızılay'ın Suriye'ye de gitmesi gerekirdi o anlaşmalar itibariye. Zor durumda, kırılgan durumda bulunan insanlara en kırılgan oldukları anlarda, bir felaketten zarar görmüş, belki yaralanmış, belki yakınlarını kaybetmiş insanlara yardım ulaştırmak bir insan hakkı değil mi? Çünkü milli sınırlar içerisinde devletlerin yükümlülükleri var. Yurttaşını güvenli bir ortamda tutma yükümlülüğü var. Bu yurttaş açısından bir hak olarak görülür. Ama bir uluslararası federasyon olarak bu tür yardımları yaptığı için, diğer ülke insanların da gözettiği için insan hakları temeli olan bir kamu hizmeti gerçekleştiriyor, tanım olarak. Tüzükte bu yazıyor. Bu faaliyeti böyle tanımlıyor. Dolayısıyla bu tüzüğün amir hükümlerini iyi bir şekilde yerine getirmek üzere seçilmiş yönetim kurulu da eğer buna aykırı bir davranış ve tutum içerisine girerse bu olmaz. Ki hizmeti piyasalaştırarak olmaz. İnsani yardımın bu noktada en önemli ayakları çadır götürmek, barınma işini çözmek, bunun için stok bulundurmak, bunun için bir kas gücü oluşturmak ise ve bunu yapmıyorsa, bir de bilerek bundan vazgeçtiyse bu olmaz. Çünkü şirket kurmak bir irade beyanı. Diyor ki ben artık bunu kamu hizmeti olarak görmüyorum. Bu kamu hizmetini, insan hakları temelinde oluşmuş bu kamu hizmetini özelleştirdim. Piyasalaştırdım. Bundan sonra benden çadır alacaksan kardeşim para vereceksin diyor. Değil mi? Bir tane video da var: “Parmağındaki yüzüğü sat o zaman” diyor bir görevli. Yani Türkiye'deki bir afet yönetim sistemi bütünüyle bunu ihlal eder durumda. Bu insanlığa karşı suç statüsündedir. Baro da zaten bu çerçevede bir suç duyurusunda bulundu. İnsanlığa karşı suçun zaman aşımı olmaz. İnsanlığa karşı üstelik de örgütlü bir suçsa bunun cezası ağır olur. Yönetim kurulu üyeleri, denetim kurulu üyesi, genel kurul üyesi her kimse sorumluluk taşır. Bilmiyorum nasıl oluşuyor bu genel kurul. Tekin Küçükali orada da büyük bir operasyon gerçekleştirilmiş olduğundan bahsediyor. Yani il örgütlerinin il şubelerin hepsini lağvetmişler önce. Sonra yeniden kurmuşlar. Kendi adamlarıyla yeniden kurmuşlar. Ve birtakım tarikatlar, şunlar, bunlar falan da işin içine girmiş. Onların seçtiği bir adam olarak ben “seçildim” diyor Kızılay Başkanı.