İran’daki devrimci ayaklanmalar durulmuyor

-
Aa
+
a
a
a

Milat Bülent Kılıç’ın gündeminde İran Devrim Muhafızları Ordusu’nun Avrupa Parlamentosunca terör listesine alınması ve İran halk devrimiyle ilişkili son gelişmeler vardı.

Avrupa Parlamentosu'ndan İran Devrim Muhafızları'na ilişkin karar
 

Avrupa Parlamentosu'ndan İran Devrim Muhafızları'na ilişkin karar

podcast servisi: iTunes / RSS

İran’daki devrimci ayaklanmalar dalgalar hâlinde devam ediyor.

Hafta başında, İran Devrim Muhafızları Ordusu’nun Avrupa Parlamentosunca terör listesine alınmasına yönelik eylem çağrıları vardı. Bu çağrıcı grubun başında, İsveç Parlamentosunun üyesi olan İran kökenli Ali Reza Akhoundi yer alıyordu. Akhoundi, gelebilecek durumda olan yurtdışındaki bütün İranlıları Strasbourg’daki büyük eyleme davet etti ve olaylar sırasında öldürülen çocukları andığı konuşmasında gözyaşlarına boğuldu.

Salı günü, son derece soğuk bir havada, Avrupa’nın her yerinden toplanan binlerce, kimilerine göre 50 bine yakın İranlı, Avrupa Parlamentosunun İran Devrim Muhafızları Ordusu’nu terör listesine alması için kararlı bir eylem düzenledi. Strasbourg gibi bir kentte öyle büyük bir kalabalık toplanmıştı ki nüfusu 300 bini bulmayan bir kent için de İranlıların yurt dışında gerçekleştirdiği bir eylem için de çok büyük bir rakamdı.

Parlamentoda Çarşamba günü yapılan oylamada, üyelerin ezici bir çoğunluğu İran Devrim Muhafızları Ordusu’nun terör listesine alınması tasarısına “evet” oyu verdi. Bu, bu biçimiyle de olsa büyük bir kazanım. Evet, süreç sonuçlanmadı ve henüz tasarı boyutunda ama yine de büyük bir kazanıma işaret ediyor.

Bildiğiniz gibi Devrim Muhafızları Ordusu Trump döneminde terör listesine dahil edilmişti. Ardından Kanada, Devrim Muhafızları’ndan ve Kudüs Gücü’nden 10.000 kişiyi bu listeye dahil etmişti. İran Meclisi’nin de, AB ülkelerinin ordularını terör listesine alma çağrısı yapan bir karşı tasarı hazırladığını söylememiz gerek.

Önceki haftanın en önemli olayı, Molla Rejim’i tarafından giderek kıskaca alınmaya çalışılan Beluçların özellikle de Beluçların dini lideri Movlevi Ebdul Hemid’in (Mevlana Abdul Hamid) korunmasına ve savunulmasına yönelik eylemlerdi. Beluç halkının neredeyse tamamı İran’ın öteki kentlerinde düzenlenen eylemlerle eş zamanlı olarak Rejim’e meydan okudu. Rejim’se geçen hafta içinde bu kez de Movlevi Ebdul Hemid’e yakınlığıyla bilinen Movlevi Muhammed Hüseyin Gorgic’e baskı yapmaya başladı. Amaç, Gorgic’i gözaltına alarak Ebdul Hemid’in çevresini boşaltmak, onu güçsüzleştirmekti. Şu ana kadar başarıya ulaşabilmiş değil. Ama şunu söyleyebiliriz: Hamaney eğer İran’ı aşarak Irak’a, Suriye’ye, Lübnan’a uzanan coğrafyada Şiilerin dinî lideri ise, Movlevi Ebdul Hemid de adeta bütün bu bölgedeki Sünnilerin dinî liderine dönüşmüş durumda. Benim açımdan bunun fazladan bir önemi yok. Fakat üzerinde mutlaka durulması gereken konu, Ebdul Hemid’in çoktandır bir Şeyhülislamın, bir dinî liderin ötesine geçmiş, bir siyasi lidere dönüşmüş olması. Cuma hutbelerinde söylediği kimi sözleri daha önce de aktarmıştım. Bu sözler, bir şeyhülislamdan duymaya alışık olmadığımız türde özgürlükçü, eşitlikçi sözler. Örneğin yeri geliyor Yahudilerin, Ateistlerin veya Bahailerin de haklarının olduğundan ve bunlara saygı duymak gerektiğinden söz edebiliyor. Kuşkusuz İran’ın muhalif kesimleri, bu sözleri eden kişi bir din adamı olduğu için her zaman bu sözlere ihtiyatla yaklaşmaya devam ediyor. Ben de bir ihtiyat payı koyuyorum ama bir yandan da Beluçların sadece güzel ve doğru şeyler söylemediğini aynı zamanda ölerek ve ölümüne mücadele ederek de kendilerini kanıtladığını düşünüyor ve bu nedenle onları ciddiye alıyor, saygı duyuyorum.

Bu arada, bir başka Movlevi yani Mevlana olan ve Movlevi Ebdul Hemid’e yakınlığıyla bilinen Abdul Şehid Şekhbekhş, kimliği belirsiz kişilerce öldürüldü. Bu kimliği belirsiz kişilerin Rejim’in çerileri olabileceğini söylersek fazla ileri gitmiş sayılmayız.

Bu kuşatmaya, bir başka kuşatma daha eklendi. Zahedan kentinde, Beluçların her Cuma toplanıp Cuma namazı kıldığı, Movlevi Hemid’in Cuma hutbesi verdiği Mekke Camiine giden yollar daha Perşembe gününden Rejim’in silahlı güçlerince kesilmeye başlandı, geçişler kısıtlandı. Rejim’in Beluçlara özellikle de Ebdul Hemid’e savaş açtığı anlaşılıyor. Zahedan’da Beluçlara yönelik bir saldırıdan endişe edildiğini, kan döküleceğinden endişe edileceğini söylemem gerek.

Son birkaç haftadır olayların tansiyonunda bir düşüş olduğunu söylüyorum. Bunun da, havaların soğumasından tutun da halkın 4 ayı aşkın zamandır sürmekte olan bu eylemler sürecinde yorulmuş olmasına kadar çeşitli gerekçeleri olduğunu söylüyorum. Ama asıl gerekçeyi dürüstçe ortaya koymakta yarar var: Eylemcilerin safları bir süredir bölünmüş durumda. Yurt dışında Batı destekli bir takım gruplar, özellikle de Şah Muhammed Rıza’nın oğlunu öne çıkarmaya başladıkça, ülke içindeki bazı gruplar dışlanmaya, ötelenmeye başladı. Ve halkın bir bölümü devrimin halkın elinden çalınmaya çalışıldığını düşünür oldu. Elbette, bütün bunlara karşın, halkın Rejim’e öfkesinde değişen bir şey yok. Akşam olduğunda, halkın büyük bölümü sokaklara dökülmüyor olsa bile pencerelerden, çatılardan Rejim karşıtı sloganlar atmayı sürdürüyor.

Bir gelişmeden daha söz etmem gerek. Ülke dışında bir grup, internette bir kampanya başlattı ve Şah’ın oğlu Rıza’dan söz ederek “Şehzade Rızaya vekâlet veriyorum” demeye başladı. Bu kampanyaya en çok da popüler kişiler destek veriyor.

Eski Şah’ın oğlu Rıza Pehlevi, Batı’nın ve yanlılarının kendisine biçtiği devrimin liderliği rolünü iyiden iyiye benimsemiş olacak ki, hafta içinde, “İran’ın bütünlüğü benim kırmızı çizgim” dedi ve bu nedenle de ayrılıkçı hareketlere yer vermeyeceği, yeni İran’ın bayrağının da Şah döneminde kullanılan bayrak olacağı türünden bir açıklama yayınladı.

Benim gördüğüm kadarıyla, en azından bu olaylar başlayalı beri İran’da hiçbir etnik grup ayrılıkçı bir hareket yürütmüyor. Kürtler de, Beluçlar da, Azeri Türkleri de ayrılalım, başka bir ülke kuralım demiyor. Diyenler de üç beş kişiden ibaret. İran, tarihte görülmemiş ölçüde kaynaşmış, bütünleşmiş durumda. Ama Şah yanlıları aynı zamanda bir Fars milliyetçiliğini de körüklemeye devam ediyor. Bu yüzden olacak ki, yeni ülkeye yeni bir bayrak belirleme fikrinden bile rahatsız oluyorlar. Bu tutumun da devrim gerçekleşse bile ülkeyi büyük çatışmalara sürükleyeceğini kestirmek mümkün.

Batının, büyük medya gruplarının Şehzade Rıza lehine yürüttüğü bu kampanyaların işine yaramadığını söylemek mümkün değil. Şu an Şehzade Rıza son derece parlak bir konuma artık. Öyle ki, Huzistan eyaletinde bile bazı gruplar Şehzade Rızayı vekil ilan eden sloganlar attılar. Evet, bu olaydan haberdar oluyoruz çünkü Rıza Pehlevi’yi desteklemek hevesindeki en büyük medya grupları bunları yayınlıyor. Oysa bunun tam tersi sloganlar atan Dehgolan halkına dair haberleri veren olmadı. Devrimin çalınması böyle bir şey işte.

Bazı devrimci gruplar, ülkenin mollalardan geri alınması sürecinde birilerine vekâlet vermenin Monarşiyi çağırmak anlamına geldiğini öne sürüyor. “Biz yalnızca yasalara ve ilkelere vekâlet verebiliriz. Bu da birilerinin seçimle gelip, sınırlı bir süre kalıp seçimle de gitmesi anlamına gelir” türünden açıklama yapıyor.

Yurt dışındaki bu Şah yanlısı ve Fars etnik merkezli hareket birçok devrimci grubu olduğu gibi beni de rahatsız ediyor ve gerekçelerimi programlarda aktarmaya çalışıyorum. Bu tutumun ülkeyi, devrimci hareketin bütünselliğini bozduğuna inanıyorum. Oysa Şah yanlısı bu kesimler İngilterevari bir monarşik Rejim inşa etmek hevesindeler. Yani Şah’ın oğlu Rıza, annesi ve kızı tahta oturacak, altta ise batı tipi bir demokrasi kurulacak, bir parlamento düzeni oluşacak türünden bir sistemi inşa etmeye uğraşıyorlar. Bunu da ülke içindeki grupların öz eylemlerinden çok, yabancı ülkelerin desteğiyle yapacaklar. Plan, bu. Hiç değilse vakıa bu. Benim çok tehlikeli bulduğum da bu. Çünkü İran’ın birçok eyaletinde açlık, yoksulluk, sefalet hakim ve halk gerçekten de bir yanıyla taş devrinde yaşıyor. Ama bu yabancı destekli kesimler halkın bu kesimi için bir somut hiçbir şey önermiyor, onları saymıyor, ciddiye almıyor. Buradan bir şey çıksa bile halkın büyük bölümünü tatmin ediyor olamayacak.

Ama süreç tamamlanmadı. Her şeyin yönü değişebilir de. Bu yüzden büyük bir dikkatle izlemeye devam ediyor olacağız.

Hafta içindeki önemli olaylardan biri, bu eylemler sürecinde ilk idam edilen iki gençten biri olan Mohsen Şikari’nin katledilişinin 40. günü nedeniyle yapılan eylem çağrılarıydı. Bu çağrılar bütün ülkede karşılık buldu ve o gün birçok bölge ve kentte eylemler düzenlendi.

İki gencin de işkencede öldürüldüğü haberi geldi. Böylelikle, bu eylemler sürecinde öldürülenler listesine yeni adlar eklenmiş oldu. Resmi rakam 600’e yakın insanın katledildiği yönünde ama ayaklanmacılar bu rakamlara inanmıyor, sayının daha yüksek olduğunu düşünüyor. Çünkü Rejimin baskı ve tehditlerinden ürken bazı aileler, çocuklarının ölümünü duyurmamaya çalışıyor. Bir de tabii nerede oldukları bilinmeyen, kimsenin haber alamadığı insanlar var.

İran’da, ülke genelinde birçok gaz, petrol ve petrokimya tesisinde grevlerin, eylemlerin düzenlendiğini ve hafta içinde bu listeye yenilerinin katıldığını da söyleyerek başlayayım. Ama bu eylemlerin ülkedeki gaz sıkıntısına ne kadar etki ettiğini bilebilecek durumda olmadığımız da söylemem gerekir.

İran, dünyada en büyük gaz rezervlerine sahip ikinci ülke. Buna karşın ülkede günlerdir bir gaz kıtlığı yaşanıyor. Şimdilik ülkenin tamamında değilse de en az beş eyalette ve birçok kentte bütünüyle gaz akışı kesilmiş durumda. Türkiye’nin tersine İran’ın birçok bölgesinde epeydir çok sert kış koşulları yaşanıyor ve bazı kentler son 15 yılın en soğuk günlerini yaşıyor. Büyük, turistik kentlerin dışında İran’ın birçok bölgesinde çok derin bir sefalet hâkim ve bu bölgelerde insanlar ilk günlerde kasaydı, naylondu ne varsa yakıp ısınmaya çalıştılar ama eksi bilmem kaçlara inen hava sıcaklığı karşısında milyonlarca insan çaresiz kaldı. Birçok evde ne tüpgaz, ne elektrik ocağı ne de soba vardı. Hatta gaz kıtlığı giderek elektrik üretimini de aksatmaya başladı. Bütün bunların sonucunda da Torbetecem’de halk çıldırdı ve sokaklara döküldü. Valiliği ve bazı devlet kurumlarını kuşattı, sloganlar attı. İran Kızılay’ının depolarını basıp işlerine yarayacak türden her şeye el koydular. Çünkü halk, özellikle de çocuklar günlerdir evlerde battaniyelerin altında birbirine sokulmuş hâlde yaşıyor. Sıcak yemek yiyemiyor, banyo yapamıyor. Bu durumun sonucu olarak da hastaneler hastalarla dolmuş durumda.

Hatta Horasanda ve Erdebil kentinde çekilmiş videolardan gördüğüm kadarıyla tavuk çiftliklerinde binlerce tavuk soğuktan ölmüştü.

Ülkedeki gaz kıtlığının gerekçelerine dair sayısız söylenti var. Bunlardan biri, artık epey eskimiş olan altyapının yenilenmesi gerektiği biçiminde. O eski teknolojinin talebi karşılayacak düzeyde üretim yapamadığını söyleyen uzmanlar var. Öte yandan, halkın yayınladığı videolarda Pakistan yönüne hareket eden çok sayıda tanker gözüküyor. Halk, üretilen gazın Katar’a çevre ülkelere, özellikle de Lübnan, Irak, Suriye’ye sevk edildiği kanaatinde. Söz konusu gaz gelirlerinin büyük bölümünün Mollaların cebine girdiğine, kalanınsa Rejim’in çerilerinin finansmanına ayrıldığına inanıyor.

Halk, Humeyni’nin iktidara gelme sürecinde, bedava elektrik, su, gaz sözü verdiğini hatırlıyor. Hatırlamayanlara da bu, yayınlanan videolar aracılığıyla hatırlatılıyor. Yani, Bu gaz sorunu en kısa zamanda çözülmezse ve halkın devrimci eylemleri ile birleşecek olursa Molla Rejimi’nin başına ciddi bir bela açar diye düşünüyorum.

İran halkı, baskıcı, hunhar Molla Rejim’inin uyguladığı her türden şiddetin ötesinde açlığa, yoksulluğa, susuzluğa, hava kirliliğine, değer kaybeden İran Toman’ine ve şimdi de gaz kıtlığına ve elektrik kesintilerine karşı zorlu bir mücadele veriyor. Rejim, ülkeyi yönetemiyor. Ülkeyi eğer öyle bir şey söylenebilirse otomatik pilota bağlanmış olarak gidiyor. Halk biraz silkinse ve olayların başındaki birlik duygusunu yenileyebilse Molla Rejimi’nin yıkılıp gitmesi için bütün koşullar hazır. Bakalım neler olacak.