“Ne gördük ne duyduk!”

Editörden
-
Aa
+
a
a
a

Yangın uzmanı, iklim ve yerel bitki örtüsündeki değişikliklerin önüne geçilemeyen tahripkâr Maui yangınlarını körüklediğini söylüyor.

Amy Goodman'ın, Clay Trauernicht'le Hawaii’nin Maui Adası’ndaki yangınlar üzerine yaptığı ve Democracy Now!'da yayımlanan söyleşiyi paylaşıyoruz. 


Bu hafta, iklim değişikliğinin Hawaii’nin Maui Adası’nda ortaya çıkan, kontrol edilemeyen tarihi yangınları nasıl körüklediği konusunu bir yangın bilimciyle konuştuk. Mānoa’daki Hawaii Üniversitesi Doğal Kaynaklar ve Çevre Yönetimi Bölümü’nden Profesör Clay Trauernicht, “Böyle bir şeyi kesinlikle ne gördük ne duyduk,” diyor. Adalarda uygulanan sömürgeci tabiat değişikliklerinin –yani, tek tür ürüne dayalı tarım ile turizm amaçlı arazi kullanımının– iklim değişikliğinin gitgide kötüleşen atmosferik etkileriyle birleşerek, önü alınamayan bu yıkıcı yangınları tetikleyen ve rastgele biçimde şiddetlenmesini mümkün kılan koşulları nasıl oluşturduğunu açıklıyor.

AMY GOODMAN: İklim acil durumunun dünyanın dört bir yanında korkunç yangınların ortaya çıkmasına yol açtığı bir dönemde, haftalar boyu gittikçe kötüleşerek devam eden kuraklığın ardından Maui’ye yayılan, kontrol edilemeyen ölümcül yangınlara yakından bakıyoruz. ABD Kuraklık Gözlem Kuruluşu, Maui’nin neredeyse yüzde 16’sının ciddi bir kuraklıkla, buna ek olarak yüzde 20’sinin orta ölçekte kuraklıkla karşı karşıya olduğunu bildiriyor

Hawaii ile Pasifik’teki kontrol edilemeyen yangınların kontrol edilmesi için çalışan, Mānoa’da bulunan Hawaii Üniversitesi Doğal Kaynaklar ve Çevre Yönetimi Bölümü’nden Profesör Clay Trauernicht yayınımıza Honolulu’dan katılıyor.

Democracy Now!’a hoş geldiniz Clay Trauernicht. Bugün sizinle bir arada olduğumuz için çok mutluyuz. Sizden yüzlerce kilometre uzakta bulunan, bu şiddetli yangınları besleyen rüzgârları oluşturan kasırgayı ve bunun iklim değişikliğiyle bağlantısını açıklayabilir misiniz?

CLAY TRAUERNICHT: Elbette. Beni davet ettiğiniz için teşekkürler. Önceki konuklarınızın görüşlerine yer vererek, bu olayla ilgili kapsamlı bir bakış açısı sunmanızı çok takdir ettiğimi belirtmek isterim. 

Konuya yaşadığımız iklim veya hava olayları bakımından yaklaşacak olursak, birkaç gündür güneyden geçen, rüzgârları ciddi ölçüde güçlendiren ve nispi nemi düşüren bu yüksek basınç sistemi kombinasyonunu yaşıyoruz. Asıl mesele, havadaki bu önemli hızlı değişimlerin yangın tehlikesi üstündeki devasa etkisi. 

Ama bu etkilerin ortaya çıkmasının asıl sebebi, daha önceki konuklarınızın da bahsettiği, ada ölçeğindeki değişimler. Benzer yangınlara maruz kalan ve hâlâ yanmakta olan Maui’nin iç kesimlerindeki insanlar kadar, Lahaina halkı da benzer değişikliklere maruz kalmış bir bitki örtüsüyle yaşıyor. Toprak kullanımı bakımından birkaç onyıldır yaşanan ve ülkenin bu adasının büyük kısmını etkileyen bu değişimler tarımsal üretimin azalmasıyla, yerel olmayan tropik bitkilerin ciddi bir yayılım göstermesiyle sonuçlandı. Şu an tanık olduğumuz savunmasızlığın, son birkaç gündür yangının büyük bir tahrip gücüyle yayılmasının asıl nedeni de bu. 

AMY GOODMAN: Bu felaketin boyutu ve erken uyarıların neden yapılmadığına ilişkin şimdiki tartışma sizi şaşırttı mı? Biliyorsunuz, çok fazla insan öldü ve muhtemelen sayılar daha da artacak, sizce bu mesele nasıl farklı biçimde ele alınabilirdi? Valiniz de bunun Hawaii tarihinin en büyük doğal felaketi olduğunu söylüyor. 

CLAY TRAUERNICHT: Evet, ölen insan sayısını anlayabilmekte güçlük çekiyoruz. Böyle bir şeyi kesinlikle ne duyduk ne gördük. Ve bence –sadece kayıplara ve önceki konuklarınızın anlattıklarına bakacak olursak– bunun ne büyük bir trajedi olduğunu, insanlarda yarattığı etkiyi hâlâ tam anlamıyla, bütün önemiyle kavramış değiliz.

Bu yangınların eşi benzeri görülmedik olması konusuna gelince, maalesef hiç değilse son on yıldır yaşadığımız bir durum. 2019’a dönecek olursak, o zaman benzer yangınlarda Batı Maui’deki 21 ev yok oldu. Aynı sene, Maui merkezindeki yaklaşık 8094 hektarlık alan yandı. 2018’de başka bir kasırga sisteminin yakından geçişi, Oahu’nun batısındaki yangınlara denk geldi. Ve yaşadığımız bu olayların her biriyle –sanırım ilk konuğunuz da bahsetmişti– sahadaki itfaiyecilerimiz mücadele ediyor, bizim kaynaklarımız onlar. Geçtiğimiz hafta boyunca bin parçaya bölündüler. Ellerinden gelen her şeyi yapıyorlar.

Yapabildiklerimiz konusunda –“biz derken” devletin yerel birimlerini, kâr amacı gütmeyen kurumları, Hawaii Yangın İdare Dairesi’ni kastediyorum– onların da hakkını teslim etmem gerek. Ancak mesajı yaymaya, toplulukların ve arazi yöneticilerinin bu yangınlardan önce neler yapabileceğini belirlemeye çalışıyoruz, böylece riski azaltabilir, daha güvenli koşullar oluşturabilir ve zararın yükünü biraz olsun azaltabiliriz. Bu noktada da asıl iş acil durumlara müdahale edenlere düşüyor.

Arazi kullanımı veya bu arazilerde gördüğümüz sınırlı yönetim konusunda yapılacak değişimin bir başka unsuru veya boyutu, ülkeyi kaplayan bu tropik çayırların –yaklaşık 405 bin hektar– peyzajdan bir tür temizlenmesini sağlayacak operasyonların yapılması. Yolların yerini bilen, o yolları tamir eden, suya erişimi sağlayan işçilerden öğrenecek çok bilgi var. Dolayısıyla bütün bu yük yine itfaiyecilerimizin omuzlarına biniyor ve bu ağır işi onların yapmasını bekliyoruz. Bu olaya dek, halkımızı korumak adına cidden övgüyü hak eden bir iş çıkardıklarını da belirtmemiz gerek. Sizin de dediğiniz gibi, bu yaşadığımız en kötü şey. Tarımın gerilemeye başladığı son birkaç onyıldır yaşadığımız bu yangınların tamamında itfaiyecilerimiz evleri, altyapıyı ve insan hayatını korumak konusunda büyük başarı gösterdi.

AMY GOODMAN: Profesör Trauernicht, Başkan Biden afetten etkilenenlere acil yardım sözü verdi. Ancak, Hawaii’de açık açık bir acil durum, ulusal bir iklim acil durumu, ulusal bir olağanüstü hal ilan etmedikten sonra bunun ne anlamı olabilir?

CLAY TRAUERNICHT: Hawaii açısından zor bir soru. Buraya uzun vadeli finansman sağlamakta zorlanıyoruz. Sebebi de kısmen federal hükümetle ilişkiler – ve yine sadece yangın bölgesi, yangın yönetim bölgesi için konuşabilirim. Çok büyük federal arazilerimiz yok. Bu genellikle milli ormanlar, Arazi Yönetimi Dairesi üstünden bildiğimiz bir mekanizma, en azından ABD kıtasında bu tür çalışmalara finansman sağlayan mekanizmalar bunlar. 

Ve bunun gibi bir felaketten, yeniden yaşanmasının önüne geçmekten bahsederken, yangın tetikleyen bu koşulları gerçek anlamda değiştiren saha çalışmalarını desteklemekten söz ediyoruz. Bu konuda pek çok örnek, aynı alanda çalışan pek çok insan var; itfaiyecilere gerçekten mücadele şansı tanımak için yangın emniyet ağları kurma konusunda, geleneksel tarımı geri getirmek için hem çiftlik sahipleriyle hem de hedeflenen otlaklarda çalışıyorlar. Doğal bir yangın emniyet şeridi olan gölevez bitkisini, lo’i sulak alan gölevezini eski haline kavuşturmak için çalışan insanlar var. Yeniden ormanlaştırma çalışmalarında, mevcut yanıcı unsurları başka bir şeye, yanma ihtimali daha düşük bir şeye dönüştürüyoruz. 

Bence şimdiye dek üstünde çalıştığımız, insanların yangına mâni olmak için yıllardır yaptığı işlerin temelinde sadece şu var: Bu çalışmaların ölçeğini nasıl artırabiliriz? O yüzden, federal hükümetin yardımıyla asıl düşünmemiz gereken şey şu: Bu eylemleri ve insanların halihazırda sahip olduğu bilgiyi nasıl hayata geçirebiliriz? Bunu daha büyük ölçeklerde nasıl yapabilir, daha büyük alanlarda nasıl koordine edebiliriz?

AMY GOODMAN: Peki, profesör…

CLAY TRAUERNICHT: Ve bunun ülke çapında gerçekleşmesi gerek.

AMY GOODMAN: Profesör Clay Trauernicht, Honolulu’daki Hawaii Üniversitesi’nden yayınımıza katıldığınız için çok teşekkür ederiz. Programımızın sonuna geldik. Ben Amy Goodman. Bizimle birlikte olduğunuz için çok teşekkür ederiz.
 

Çeviren: Tülin Er