Yeni yüzler mi, yeni fikirler mi?

-
Aa
+
a
a
a

Türkiye’de yeni yeni oluşumlar ortaya çıkmaya çalışıyor. Bunların bazıları bir organizasyon olarak doğmaya çalışıyorlar, bazıları bireysel olarak lider adayı olduğunu hissettiriyor. Bazıları ise zaten meydanlara çıktılar ve hatta kamuoyu araştırmalarına göre önde gidiyorlarmış. Medyamız da genel ve haklı olarak Türkiye’de yeni isim beklentisi içinde. Mevcut yönetimin muhalefetinin bir seçenek olamayışı yüzünden vazgeçilemezliğini vurguluyorlar.

 

Sayın okurlar, yeni isimlerin ne önemi var? Önemli olan yeni fikirler mi, yeni yüzler mi? Kuşkusuz bu hareketleri başlatanlar da, bu tür hareketleri bekleyen medyamız da yeni fikirler (!) peşindedir zaten. Peki ama yeni fikri açıklamak çok mu zor? Çıktığınız gün ortaya dersiniz ki benim görüşüm A konusunda bu, B konusunda bu. Ve fikirleriniz daha fazla özgürlük, devlet ekonomiden çekilecek, AB’ye tabii ki gireceğiz gibi yuvarlak laflar olmamalı. Açıkça somut olarak söylemelisiniz düşüncelerinizi.

 

Örneğin şunları diyebilecek misiniz veya, dediniz de duyulmadı mı?

 

Bizim için 1. öncelik çevredir. Bundan sonra Türkiye’de hiçbir yatırım çevre pahasına yapılamayacaktır. Doğaya, doğal yaşama, tarih ve kültür varlığımıza zarar vermese dahi, vermesi olasılığı olan yatırımlar yapılamayacaktır. Bunun açılımı bizim için nükleer santral kurma olasılığının artık bir daha gündeme gelmeyeceği, Fırtına derelerine baraj yapılamayacağı, hangi gerekçe ile ve ne şekilde olursa olsun orman arazisine veya sulak bölgeye, benzer tüm coğrafyaya yapılaşma izni çıkmayacağıdır vb...

 

Bizim için 2. öncelik nüfusun nicelik ve nitelik yapısıdır. Bu nedenle nüfus artış hızını genel ortalama olarak sıfırlayacak önlemler alınacak, üçüncü çocuktan itibaren ailelerin vergi matrahları artırılacak, sosyal yardımlar azaltılacak. (Ör: Zaten şimdi de zor olsa da üç çocuklu aile SSK hastanelerinden yararlanamayacak vb) Nüfusun nitelik yapısının değişmesi için örneğin üniversitelerde öğrenci sayısı azaltılacak ve gerçek araştırmacı bilim adamı yetiştirilmesi sağlanacaktır. Üniversite açmış olmak için üniversite açılmayacak ve yeni alınacak öğrenci sayısı da uluslararası somut kriterlere göre saptanacaktır.

 

Yerel yönetimlerin popülist politikalar izlemesi önlenecek, örneğin İstanbul’daki adetsel taksi sınırlaması kaldırılacaktır. Belirli özelliklere sahip araçlarda, belirli davranış niteliklerine ve İstanbul yol bilgisine sahip kişiler sayısal sınırlama olmaksızın çalışabileceklerdir. (Yani sınırlama niceliğe değil, niteliğe getirilecektir.) Kemerburgaz’daki villalarda, Ömerli’deki gecekondular da yıkılacaktır.

 

Ülkenin ulaşımmantığı değiştirilecek, bir metre dahi şehiriçi veya şehirlerarası karayolu yapılmadığı gibi, yapılmakta olanlar bile daha fazla para harcanmadan yarıda bırakılacaklar, ne zamanki ülkenin makro yerleşim, nüfus, yatırım, tarım politikaları tam olarak saptanır, yatırımlar o zaman başlayacaktır.

 

Türkiye’nin sanayileşme politikası değiştirilip, başka yerlerde üretilmiş ürünlerin üretim merkezi olmaktan çıkılacak, araştırma geliştirme faaliyetleri sonucunda üretilen değerlere teşvik verilecektir.

 

Spor anlayışı futbol olmaktan çıkarılacak, sporun zorunlu bir sağlık faaliyeti olarak yapılması için vergi gelirinin % X tutarı A, B, C illerinden başlanarak ayrılacaktır.

 

Zihinsel ve bedenselengelli çocuklar için sorunlarının niteliğine göre yeter sayıda okulda özel sınıflar oluşturulacak ve bu işlem için vergi gelirinin Y tutarı D, E, F illerinden başlayarak harcanacaktır.

 

Sayın okurlar, bu somut örnekleri sanattan, dış politikaya, maliyeye, hukuka alabildiğine uzatabilirim. Ama Türkiye’de yapılması gereken her ne ise o yapılamaz. Çünkü yapılacak her şey mutlaka kısa vadede bir grubun yine kısa vadeli maddi çıkarları ile çelişir. Bizim toplumumuz buna tahammül edemez. Bu nedenle bunları hiç kimse halkımıza açıkça söyleyemez. Söylerse tek oy alamaz. Söylemeden iktidara gelip yapmaya kalkamaz. Hiçbir şeyde birleşemeyen Türk toplumu bir anda kısa vadeli olarak tek yürek olur. Onun için bizler sadece yüksek sesle bağırarak herkesin hoşuna gidecek, ama somut olarak hiçbir şey ifade etmeyen nutuklar atar, oyları alırız. Yaralı olarak hastane acil servisine gider, sonra oradaki doktorun hatalı tanısı ile ölürsek suçlu doktordur ve kıyameti kopartırız. Medyamız iki gözü iki çeşme olayın üstüne atlar, yardım kampanyaları açar. Yineliyorum, o zaman tıp fakültelerinde kaliteyi yükseltmek için gerek tıp fakültesi sayısını, gerekse okuyan öğrenci sayısını azaltalım, gerçek doktor, bilim adamı çıkartalım derseniz, bir dakika benim çocuğum çıkmayacak istediğini çıkart denir.

 

Sayın okurlar, bizim yeni yüzlere değil, yürekli yeni fikirlere ve onu destekleyecek akla ihtiyacımız var. Ama  ihtiyacımızın ne olduğunun farkında mıyız, bilemem.