Üç Trilyon Dolarlık Savaş, Enflasyon, Artan Gıda ve Petrol Fiyatları

Ekonomi Notları
-
Aa
+
a
a
a

Ömer Madra: Joseph Stiglitz'in Linda Bilmes'la beraber Üç Trilyon Dolarlık Savaş adlı kitabı yayımlandı; bu Irak savaşının maliyeti.

 

Hasan Ersel: Bu kitap yazarların bir süredir yapmakta oldukları bir çalışmanın sonucu. Sanıyorum iki yıl kadar önce Amerikan İktisatçılar Birliği'nin yıllık kongresine tebliğ olarak sunmuşlardı. O zamanki verilerle 2 trilyon dolar civarında bir maliyet öngörmüşlerdi. Şimdi yeni veriler ışığında daha büyük bir rakama ulaşmışlar. Burada önemli olan nokta resmi rakamlarla aradaki büyük farkın nereden kaynaklandığı. "Resmi rakamlar gerçeği gizliyor, açıklamıyorlar" gibi basit bir konu değil. Stiglitz bu çalışmasında, "böyle bir olayın topluma tüm maliyeti nasıl hesaba katılır?" diye bir metodoloji geliştiriyor. Fark buradan kaynaklanıyor, onun için önemli. Çünkü ortalıkta bir bütçe var, ne kadar harcandığı belli, buralarda pek sorun yok, hemen hemen herkes, ufak tefek ayrılıklar dışında aynı tahminlere ulaşır. Ama yazarların baktıkları o değil. Böyle bir olay olduğu zaman, bunun ileriye doğru da bir yığın maaliyeti oluyor: Yaralanan, sakatlanan askerlerin yaşam boyu tedavi masrafları gibi. Bayağı büyük rakamlar bunlar. Bu rakamları yazarlar kendileri uydurmuyorlar, Savunma Bakanlığı'nın bilgilerini kullanıyorlar, Vietnam savaşı sonucunda ortaya çıkan olaylara bakıyorlar, bugünkü fiyatlara uyguluyorlar vs. Bir başka olay daha var. Apaçık gibi geliyor insana, bu savaşın finansmanında Amerika önemli ölçüde borca dayandı. Daha evvelki savaşlar da böyle olmuştu. Bu borcun faizi var, bu borç ileriye doğru vadeli bir işlem, o vadesi içinde faiz ödenecek. Sadece bu iki örnekten hareket edersek, bu masrafları da savaşın maliyetine eklediğimizde fevkalade yüksek rakamlara çıkıyor. Tabii yazarlar "3 trilyon dolar bu sene çökecektir" demiyorlar, önümüzdeki belli bir vadedeki maliyet bu. Bu bence çok önemli bir çalışma. Meseleye pratik açıdan bakalım; Amerika'da bugün seçim var, bu sene seçim olacak, seçim sonunda iktidara kim gelecekse, ister demokrat ister cumhuriyetçi olsun bir program uygulamaya çalışacak. Ama o programı uygulamaya başladığı anda bu fatura önünde duracak. Yani bundan sonraki iktidarların yapacaklarını da bağlayan bir fatura bu.

 

ÖM: En önemlisi de belki bu nokta, ama gözden kaçıyor, neredeyse ömür boyu bir bağlanma söz konusu, olağanüstü bir rakam çünkü 3 trilyon dolar.

 

HE: Öyle. O sebeple çalışma çok önemli, yoksa mesele "Savunma Bakanlığı şunu gizliyor bunu gizliyor" olsaydı iktisadi değil polisiye bir çalışma olurdu. "Keşke yapmasalardı" der geçerdiniz, ama konu o değil, "bu olaya nasıl bakılmalıdır?" diye bir yöntem geliştirdiği için çok önemli. Yöntem de çok şey öğretiyor. Ben kitabı görmedim, ama daha evvelki çalışmalarını okumuştum, Açık Radyo'da da beraberce üzerinde durmuştuk. O çalışmadan insan çok şey öğreniyor. İlk bakışta akla gelmeyen noktalara bakmak gerektiği ortaya çıkıyor. Bakıyorsunuz eldeki verilerle bunun tahmini maliyeti bayağı yüksek rakam, halbuki siz onu ilk bakışta atlayabiliyorsunuz.

 

ÖM: İktisatın basit, aldı-sattı, indi-bindi meselesinin çok ötesinde bütün toplumsal maliyetleri değerlendiren bir bilim dalı olduğunu daha iyi anlıyoruz.

 

HE: Hiç olmazsa iktisatın kurucusu olarak kabul edilen Adam Smith öyle düşünmüştü. Ahlaki sorunlar olduğunu, onların çözülmesi gerektiğini ileri sürüyordu. Sonra iş son 15-20 yıldır "faiz indi-bindi"ye dönüştü.

 

ÖM: En büyük tehlikelerden biri o, Stiglitz'le yapılmış bir ilginç mülakat izledim; "ne demek istiyorsunuz, Başkan aldattı mı, hesapları yanlış mı yaptı?" diye sıkıştırmaya çalıştılar, "evet öyle oldu, benim elimdeki rakamlar yanlış hesaplandığını ve yanlış duyurulduğunu gösteriyor" diyor.

 

HE: Doğrusunu söylemek gerekirse, bir başkanın önüne, "bu kadar insan ölecek, artı maliyeti de bu olacak" diye bir fatura koysalardı, herhalde çekinirdi.

 

ÖM: Hele yerleşik Amerikan medyası bu savaşa böyle körükle gideceğine, "böyle bir maliyeti olabilir' diye de hesap getirseydi durum farklı olabilirdi kamuoyu nezdinde belki.

 

HE: Evet, hatırlayacaksınız Birinci Körfez Savaşı sırasında Türkiye'de de "bir koy üç al" gibi bir laflar çıkmıştı. Allahtan olmadı, yani bunu Silahlı Kuvvetler de ciddiye almadı, hatta karşı çıktı. Sonunda siyasi kadro da böyle bir macereya atılmadı. Yani savaş denilen olay, insani açıdan getirdiği bütün acıları bir tarafta tutmayı bir an için denesek bile, diğer taraftan da çok büyük belirsizlik içeriyor. Maliyet hesabı yapmak da çok güç. Taa Birinci Dünya Savaşı'ndan bu yana, hatta daha önceki savaşlardan bu yana, eldeki istatistikleri karşılaştırıyorlar yazarlar, başta şu kadara çıkar diye tahmin edilenin 3-5 katı olmuş her zaman.

 

ÖM: Daima öyle. Peki, ne olacak bu enflasyonun hali?

 

HE: Enflasyonumuz Şubat ayında memnun olmamız pek mümkün olmayan rakamlar verdi. Gerekçe bulmak çok kolay tabii, ama gerçekte neden öyle olduğunu da bilmek lazım. TÜFE %1.29 arttı, bu yüksek bir rakam, bir önceki ay % 0.80'di, yani %1'in altındaydı, Aralık ayında % 0.22 idi. Böyle bir düşmeden sonra çok mu yükseldi? Hayır, Kasım ayında da 1.95'ti. Fakat burada bir direnme noktası görüyoruz, üstelik de fiyatların bu şekilde nispeten yüksek çıktığı ayda, giyim bileşeninde azalma var; bu ay ucuzlukların olduğu bir ay. Nereden geliyor esas sıkıntı TÜFE'de? Gıdadan geliyor, burada ciddi bir fiyat artışı var.

 

ÖM: Bu konuda WHO'nun Food Programme'in vs. uyarılarını sık sık dile getirir olduk, yani dünyanın her tarafında, Türkiye de dahil gıda fiyatlarında, talebin artmasından dolayı yükselme var.

 

HE: Bir de arzda sorun var. Tarım arazisinin kullanımı sorun olacağı benziyor; artık o noktaya geldik gibi. Hangi amaçla kullandığımız önemli, yanı gıda mı üretiyoruz yoksa enerji için, biyo yakıt elde temek için mi tarım yapıyoruz, bu konu önem taşımaya başladı. Endeksteki hareketler enflasyonda dikkat edilmesi gereken unsurların çoğaldığını gösteriyor. Buna karşılık çekirdek enflasyon o kadar yüksek değil. Demek ki Merkez Bankası bir şeyler yapabiliyor. Merkez Bankası'nın etkileyebileceği fiyatlar var, etkileyemeyeceği fiyatlar var. Fakat Merkez Bankası, etkileyebileceği fiyatlardan bir endeks üretip, kimsenin anlamayacağı bu endeksi "ben bunu tutturdum" deyip bir nevi kandırıyormuş durumuna geçmek istemez tabiatıyla. Onun için TÜFE'yi hedefliyor. Ama Merkez Bankası'nın alacağı kararlarla gıda fiyatlarını etkilemesi çok güç, aslında mümkün değil, bu doğa ile ilgili bir olay.

 

ÖM: Evet, bu en önemli bir sorun aslında ve görmezden gelme eğilimi var maalesef.

 

HE: Bunu  bir an için bir tarafa bırakalım; çekirdek enflasyon göstergeleri düşmeye devam ediyor. Dolayısıyla dünyada para politikasının en iyi çalıştığı yerde değiliz belki, ama çalıştığı bir ekonomideyiz. Yani doğru karar alınca doğru yönde sonuçlar elde edebiliyoruz. Biraz daha zor oluyor, o doğru. Bunda da şaşacak bir şey yok. Enflasyonu aşağı çekmek zannedildiği kadar da kolay bir şey değil. Şu anda enflasyonda direnç gözleniyor. Bu ikinci söylediğimi nereden çıkarıyorum? Üretici fiyat endeksimiz (ÜFE) var, yani fabrika kapısı fiyatlar, Türkiye'de üretilen mallar. TÜFE ise bizim tükettiğimiz malların, -bunlar ithal ettiğimiz mallar da olabilir-, fiyatlarından hesaplanıyor. ÜFE'de fiyat artışı %2.56 gibi yüksek bir rakam çıktı, bu bayağı yüksek bir rakam. Bunun nedenine bir bakmak gerekiyor; çünkü bizim tükettiğimiz malların önemlice bir kısmı içeride üretilen mallar olduğuna göre, bir müddet sonra bu artış TÜFE'ye de yansıyabilir.

 

İmalat sanayinde fiyat artışı %1.64 gibi bir rakam, az değil fakat çok yüksek de değil. Peki bu 2.56'ya nasıl çıkıyor? Elektrik, gaz, su, buralardan geliyor, bu sektörde çok yüksek oranda zam yapılmıştı, orada fiyatlar %20 civarında artmış oldu. Ama demin sözünü ettiğim imalat sanayiinde % 1.64 fiyat artışı da ihmal edilebilir bir rakam değil. Özetle, şu anda Türkiye'de enflasyonun rahatça aşağıya indiği bir ortam yok. Buna dikkat etmek lazım. İkincisi, dünyada enflasyonun başkaldırdığı bir döneme girdik, dolayısıyla bizim dışarıdan enflasyon ithal ediyor bile durumunda olmamız mümkün. Dışarıdan ithal ettiğimiz mallarla enflasyonu düşürmede de bir sınıra geldik. Bütün bunlar, eğer enflasyon olayını ciddiye alıyorsak, Merkez Bankası'nın önümüzdeki dönemde çok daha dikkatli olacağı ve para politikasını ona göre yöneteceği anlamına geliyor. Bu sırada da ekonomide büyüme açısından sıkıntı olduğu için, herkes dönüp "faizi indir, şunu bilmem ne yap" gibi kendi günlük işine gelen tavsiyelerde bulunuyor Merkez Bankası'na. Onun için iktisat politikasının yürütülmesinde zorca bir döneme giriyoruz, burada hükümetin alacağı tavır çok önemli, hem söylemiyle hem de eylemiyle. Çünkü maliye politikasıyla yardım edebilir bu sürece.

 

ÖM: Enerji faturalarının da, yani zamlarının da etkisinin önemli olduğunu söyledin enflasyonun yüksek çıkmasında, yalnız bu petrol ve fosil yakıt bağımlılığı devam ederse petrolde çok ciddi bir fiyat yükselmesi olacak ve devam da edecek gibi gözüküyor. O zaman bu eğilim de sürekli olarak enflasyonist bir etki yaratacak diyemez miyiz?

 

HE: Bir kere zamlar yapıldı. Şimdi enerjiyi girdi olarak kullanan, dolayısıyla maliyetine yansıtan sektörler de ayarlama yapabilirler. Önümüzdeki ay,  belki "enerji maliyeti arttığı için fiyatları ayarlayan kesimlerin" etkilerini görebiliriz.

 

Gelelim petrole; Petrol fiyatı epeyce arttı. Buna rağmen Türkiye enflasyonu aşağıya düşürebildi. Çeşitli nedenlerde düşürebildi. Bunlardan birisi içeriye döviz girişi nedeniyle YTL değerlenmişti. Artışın bir kısmını YTL'nin değerlenmesi emdi. Dolayısıyla, "önümüzdeki dönemde petrol fiyatı ne kadar artacak?", "Türk parasının değeri ne olacak?" sorularının yanıtlarına bağlı olarak bu enflasyonist olur mu, çok mu olur, az mı olur göreceğiz. Yalnız petrol fiyatlarının artacağı çok kesin söylenebilir bir şey değil. Çünkü dünya ekonomisi yavaşlıyor ve dünya ekonomisinde en fazla petrol üreten, tüketen ülkelerde de yavaşlama var. Bu da petrol fiyatlarının yükselmesini frenleyebilir.

 

Daha önce de konuştuğumuz gibi, aslında dünyada petrol üretim miktarı ile petrol tüketim miktarı ince bir dengede gidiyor. O denge civarında kaldığında büyük sıçramalar olmayabilir. Daha önemli olan sorun, petrol üreten ülkelerde, huzurlu bir ortam sadece Norveç'te var galiba. İç durumlarını bilmiyorum, ama dışarıdan baktığınızda kimseyle alıp veremedikleri bir şey yok. Onun dışındakilerin hepsinde bir sorun var. Mesela Nijerya zamanında ihracat yapamıyor kendi iç nedenleriyle, İran yapıyor, ama bir tedirgin ortam var. Bir gün işler ters gider mi? Venezuela'da şimdi büsbütün karıştı ortalık....

 

ÖM: Evet büyük bir vahamet var Latin Amerika'da.

 

HE: Böyle olunca tabii bunlar zaten zor bela dengede olan bir piyasada dengesizlik yaratıyor ve fiyat tırmanıveriyor. O yüzden petrolde öngörüde bulunmak çok güç. Suudi Arabistan dışında, "bir şey olursa biz üretimimizi arttırırız" diyebilecek, bu güçte olan bir ülke yok. Buna Rusya da dahil.

 

ÖM Suudi Arabistan'ın kapasitesi de müsait değilmiş arttırmaya; son okuduğum bir kaç analize dayanarak söylüyorum,

 

HE: Şu andaki kapasitesindeki boşluk yine de dünyada en fazla olan ülke Suudi Arabistan, ama bu da azalıyor. Petrol kuyularından petrol çıkarılırken -teknolojisini tam bilmiyorum ama- su basılıyor, oradaki petrolun kalitesi bozuluyor.

 

ÖM: En büyük kuyu olan Gawar'da öyleymiş mesela.

 

HE: Aynı nitelikte petrol çıkarabilmenin maliyeti yükselmeye başlıyor. Suudi Arabistan'da böyle bir olay olması normal, oraya özgü bir şey değil, çünkü uzun zamandır kullanılan kuyular. Dolayısıyla şöyle uzun vadeli bakınca, dünyada bu tür yakıtların arzında yeni bir gelişme olmazsa bir sıkıntı olacağı söylenebilir; fakat tabii bizim enflasyon analizimizde biraz evvelki konuşmamdan da çıkacağı gibi, en fazla bir ay sonrasından bahsedebiliyoruz, bir ayda da pek bir şey olmaz.

 

(6 Mart 2008 tarihinde Açık Radyo'da yayınlanmıştır.)