Referandum Sonrası Kıbrıs

-
Aa
+
a
a
a

Güzel bir atasözümüz vardır; ‘’ Zorla Güzellik Olmaz ‘’ diye.

Annan planının en büyük sorunu bence sorun çözücü olarak görülen referandum mekanizmasıdır. Halkın, liderler, hükümetler ne derse desin planı destekleyeceğine, toplum liderlerinin bypass edilerek sorunun çözüleceğine dair inanca sahip olan bir garip yöntem benimsemiştir Annan planı.

Bu yöntemin çalışıp çalışmayacağını çok yakında göreceğiz. Ama kanaatim, uygulanan yöntemin  sonuç almada yetersiz kalacağı yönündedir. Annan planının en büyük açık kapısı toplum liderlerine, müzakereci taraflara plan hakkında evet veya hayır yönünde taraf olma hakkı vermesidir.

Doğrusu, bu planın toplum liderleri ve müzakereci taraflarla kesin imza altına alınması ve Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti kurulduktan sonra, referandumun her iki kesimde müştereken, evet oyu sorulmadan, hayır diyenlerin oranını tespit amaçlı olarak yapılmasıydı. Anlaşmanın geçersiz sayılması için toplam kayıtlı seçmelerin örneğin en az 3/5’nin hayır oyu verme şartı anlaşmaya konabilirdi.

Türk kesiminde de, Rum kesiminde de evet/hayır kampanyaları daha tam başlamadı. Bu kampanyaların seyrine göre referandumun ertelenmesi çok daha yüksek sesle dile getirilebilir. Ama referandum yapılacak dersek, bugün KKTC’de hangi partinin referandumda ne diyeceği belli. Daha çok gözyaşı görüp, daha çok AB bayrakları mitingler izleyeceğiz.

Referandum ile ilgili olarak, Rum kesiminde ise AKEL ve DISI partilerinin tavrı, Rum kesimindeki gelişmeler konusunda biraz ışık tutacak. Eğer bu iki büyük parti seçmenlerini özgür iradelerine ve vicdanlarına göre davranmaya davet ederse, Rum tarafının oyunun rengi kesin hayır olarak ortaya çıkacaktır. DISI evet yönünde açıklama yapıyor ama, kuvvetli bir evet kampanyası da yapmıyor. AKEL’in merkez yürütme komitesinin referandumda erteleme talep edip,  ¾ çoğunlukla 24 Nisan’da referanduma gidilirse oyunun hayır olacağına dair karara, nihai şekil ayın 14’ünde yapılacak kongrede verilecek. Her iki büyük parti de kuvvetli bir hayır veya kuvvetli bir evet demeyip, plan yönünde kararı Kıbrıs halkına bırakıp, işin içinden çıkmaya çalışacaklar muhtemelen.

Unutmayalım, Rum kesiminde bizim buralarda ne denirse densin, New York görüşmelerine gidilene kadar Annan planını savunmak vatan hainliği ile eş değerdi. Biz de bile bu kadar sert bir hava yoktu. Bugün de çok da farklı değil sanırım. Bir kaç ay öncesinde kadar, bu psikolojide bulunan bir ortamda, Annan planını Rum kesiminde kimse de kolay kolay satamamaktadır. Kamuoyu anketleri de bunu göstermekte zaten.

Şimdi gelelim, her şeye rağmen referandum tarihinde ikinci bir erteleme olmazsa ve 24 Nisan’da  referandum yapılırsa, çıkan sonuçların etkilerini tahmine;

1) Bizde evet, onlarda hayır çıkarsa; ki herhalde Papadopulos’un beklentisi odur, bizim Rumlara ödün borcumuz olduğu anlamı verilip, “tabii ki Türkler kabul eder, mağdur olan biziz'' noktasında kampanya yürütülecektir Rumlarca.

Bu  sonuç çıkarsa, AB öncülüğünde Annan planı baz alınarak hemen yeni bir müzakere açılır. Sonunda biz taviz veren durumda oluruz, özellikle AB süreci nedeniyle. Ayrıca sonuç bu çıkarsa, KKTC’ye öyle kolay kolay ambargo da kalkmaz, tanınma da olmaz. BM güvenlik konseyinin bu konudaki kararı da değişmez. Bu yöndeki beklentiler gerçekçi değildir.

Sonuçta  muhtemelen, Türk kesiminin vermek zorunda kalacağı yeni tavizlerle, bu yıl içinde anlaşma imzalanır, mecburen Türkiye’ye de müzakereye başlama tarihi verilir.

2) Bizde hayır, onlarda  evet çıkarsa; ki herhalde Denktaş'ın beklentisi budur, Rumlara yeni çok ciddi  ödünler verilmesi gündeme gelir. Ama biz hayır dedikten sonra, yeni ödün verilemeyeceği için de süreçte büyük tıkanma olur. Tıkanıklık kolay kolay aşılamaz. Sonunda Türkiye'nin AB ile ilişkileri büyük tıkanıklığa girer. Rum tarafı oldukça rahatlar, belki AB içinde Fransa dahil birçokları da rahatlar.

3) Bizde evet, onlarda evet çıkarsa; her iki kesimde bulunan toplam Kıbrıs nüfusunun bence en az % 40'nın onaylamadığı, karşı çıktığı yeni bir devlet kurulur. Bu ihtimal bence gerçekleşmesi en zor ihtimaldir.

Türkiye tarafı  başta bu sonuçla çok rahatlar, kamuoyu AB konusunda büyük beklentiye girer, ta ki bir kaç AB ülkesi durun bakalım, daha tam hazır olamamışsınız diyene kadar. Yazı ve sonbaharı Türkiye AB konusunda büyük bir gerilim altında tamamlar. ABD ile yakınlaşma artabilir.

Yeni devlet kurulunca, Rum tarafı da, Türk tarafı da rahatsızlıkları ve doğacak muhtelif gerilimlerin altında çok çok zor birkaç yıl geçirmek zorunda kalırlar. Bu yeni devletin referandumda onaylandığı gibi, yürüyemeyeceği konusunda karşılıklı suçlamalar dönemi yaşanır. AB mahkemelerinde Rum kesiminin hayırcıları, derogasyon davalarını hemen peş peşe açmaya başlar. Türkiye’de ve Türk kesiminde büyük gerilim olur.

4) Bizde hayır, onlarda da hayır çıkarsa; hem Papadopulos rahatlar, hem de Denktaş rahatlar. AB içinde de Fransa dahil birçokları da rahatlar. AB ile Türkiye bu yıl içinde müzakerelere biraz zor başlar. Kıbrıs konusu tekrar gündeme gelmeden, Türkiye’nin AB konusu gündeme gelir. Türkiye’ye özel statü konusu daha bir yüksek sesle dile getirilir, hatta KKTC‘nin Tayvan usulü kısmi tanınması karşılığı, özel  statü pazarlığı bile teklif edilebilir. Sonunda Türkiye'nin AB ile ilişkileri büyük tıkanıklığa girer.

Annan planı kurgusu itibarıyla çalışması zor bir plandır. Kurulacak devletin de çalışması kolay olmayacaktır. O dillerden düşmeyen “kazan-kazan” stratejisinde, zorlayıcı üçüncü bir oyuncunun müdahalesi yoktur. Bu açıdan, Annan planı zorla güzellik yaptırma planı olarak görülmelidir. Eğer bu  plan çalışırsa ve sonuç verirse “Zorla Güzellik Olur, Kıbrıs Gibi Olur” diye bir tespiti, gelecek nesillerimize atasözü olarak miras bırakma imkanımız doğacaktır.