No. 409 - Kendine sahip çıkmak

-
Aa
+
a
a
a

Merhaba kâinat!..

 

“Açık Radyo Dinleyicisini Arıyor” projesi, 29 Şubat Pazar günü (yani ‘artık yıl’ın artığında) Açık Radyo’da 10 saatlik kesintisiz bir yayınla başladı. Televizyonların “telethon”una karşılık, bir “radyothon”, yani bir “radyo maratonu” idi bu.

 

Buna bir ‘kampanya’dan çok,  kendisi de aslında bir ‘proje’ olan Açık Radyo’nun içinden çıkan bir başka proje gözüyle de bakılabilir. Dünyanın en büyük buluşu, en cinfikirli yeniliği filan değil: Sürdürülebilir bağımsızlık için bir model kurma projesinden ibaret. Basit, akla yakın ve sağlam. İşte bu yüzden de karmaşık, delice ve tekinsiz görünebiliyor. Ve tam da bu yüzden, unutulmaz 1968 baharında bütün dünya ile birlikte ayaklanan Paris sokaklarının müthiş duvar yazısını sık sık yeniden anmanın zamanı şimdi: “Gerçekçi ol, imkânsızı iste!”

 

Artık yılın artığında başlandı, evet. Ama bir dahaki 29 Şubat’ı beklemeyi düşünmüyor kimse. Aksine, Açık Radyo içinde bir haftalık yoğun duyuru furyası ardından, daha sâkin ve duru bir denizde her gün biraz mesafe alınarak hep gidilen bir deniz yolculuğu gibi devam edecek bir serüven bu. Açık Radyo’nun bağımsız ve hür yolculuğunda, yelkenlerini sürekli dolduracak rüzgârı, dinleyicinin sesi ve nefesinin sağlamış olacağı düşünülüyor.

 

Tefrikanın kaleme alındığı saatte, yani 9 Mart 2004 Salı akşamüzeri saat 16: 42 itibarıyla geminin seyir defterinde gözüken sayı: 1858. Bu da şu demek oluyor, ey okur: 1858 Açık Radyo dinleyicisinin -- ya da Açık Radyo dinleyicisi filân olmayıp da böyle bir mecranın hep varolmasını, geminin hep yol almasını, çoluk çocuğu ve torun torbayı da bu dünya gezisinde güvertesinde bir şekilde taşımasını istediği için “elini taşın altına koyan” insanın – kendini ortaya koyduğu, ressam Mehmet Güleryüz’ün radyoton’da söylediği gibi
“dinleyicinin radyonun ‘malsahibi’ olduğu” demek oluyor. Büyük ailenin, bundan sonra azar azar ama her daim büyüyerek, artarak çıktığı bir yolculuktan söz ettiğimiz açık.

 

Yapılan, o bildik, alışıldık ‘kampanya’lardan biri olsaydı, o bildik, alışıldık sayısal hedeflerden dem vurmak gerekirdi herhalde. Ama, Açık Radyo’da her zaman olduğu gibi, bu işe de gene ‘amatör’ bir yaklaşımla yaklaşıldı; sayısal bir hedef konmadı. Onun yerine uzun soluk, istikrar, kalıcılık, erişimin artırılması ve bir geleneğin başlamış olması hedeflendi.

 

Konuşmak için henüz çok erken. Nâçiz tefrikacınız da bunun farkında bittabii. Ama belki bazı umut kelimelerini uzaya doğru savurmak için o kadar da erken değil: Açık Radyo, daha şimdiden – Eh-hm, en iyisi, tefrikacı sözü bu noktada dinleyiciye bıraksın:

 

“Sizi niye desteklemek istedim? Bu soruya verecek o kadar çok cevap bulabiliyorum ki aklınız durur. Siz bana göre bu şehirde ve hatta ülkede alternatifi olmayan her şeyin alternatifini üretiyor, ve bu özelliğinizle alternatifi olmayan bir çatı oluşturuyorsunuz. Hep doğru şeyler mi söylüyorsunuz? Hayır. Hep doğru işler mi yapıyorsunuz? Hayır. Kimi zaman entelektüel bakışların ‘yüksek’ surlarından gülleler savuruyor, kimi zaman ise kâinatın kimseye bir şey kazandırmayacağına inandığım seslerine gereğinden fazla yer ve zaman ayırıyorsunuz. Ama daima çok saygılı, çok içten ve çok iyi niyetlisiniz. Bu da bende katıksız bir güven duygusu uyandırıyor [...]

 

Size destek vererek aslında size değil kendime sahip çıktığıma inanıyorum. Eğer bu toplumda biraz olsun iyi bir şeyler oluyorsa, biliyorum ki bunu sizinle paylaşabilirim. Daha doğrusu, siz benimle paylaşıyorsunuz sanırım. Benimle ve daha binlerce dinleyicinizle [...]

 

Açık Radyo’yu ve O’nu ‘Açık’ yapanları seviyorum.

 

Bu mektupta yazanları tüm Açık Radyo emekçileriyle paylaşmanızı diliyorum.

 

Sevgi dolu bir dünya dileğiyle,

 

Volkan Akdamar (25)”

 

Evet, ey okur, Açık Radyo dinleyicisini daha şimdiden buldu bile...

 

Devamı haftaya...