New York sonrası Kıbrıs

-
Aa
+
a
a
a

Tassos Papadopulos, New York dönüşü Larnaka havaalanında yaptığı konuşmada, hükümetinin mevcut şartlar altında çözüm için elinden geleni yaptığını, ama gelecek haftaların çok zorlu olacağını ifade ederken, görüşmelerin tek yönlü bir yol olarak görülmemesini, sadece çözüm amaçlı aşamalar içerdiğini ifade etti. "Mutabakat olmadan ve ortada bir anlaşma yoksa, adada bir çözüme ulaşılamaz” derken de, anlaşma olmasa bile Annan tarafından boşluklarının doldurulacağı nihai planın referanduma götürüleceğini göz ardı eder görünmekteydi. Eğer ortaya çıkan çözüm iyi değilse, son aşamada siyasi liderliğin konuyu nasıl bir şekilde ele alacağına karar vereceğini söylüyordu. Papadopulos’un söylediği başka bir husus da gece gündüz çalışarak Annan planında gerekli gördükleri değişiklikleri yapmaya çalışacaklarıydı. Ayrıca her ne kadar AB‘nin görüşme takvimine siyaseten girmemesi kabul edilmiş olsa bile, kendisi AB'nin görüşmelerin her aşamasında var olacağını, kendisine bu güvencenin verildiğini söylüyordu. Günter Verheugen de adaya zaten görüşmeler başlamadan, gelecek Çarşamba günü gidiyordu.

 

New York‘a giderek kendilerinin çözüm için samimi olduklarını gösterdiklerini söyleyen Papadopulos, çözüm için Türk tarafının politikasının değişip değişmediğinin önemli olduğunu söylüyordu. Bu hususun New York görüşmelerinde tam açığa çıkmadığını söyleyen Papadopulos, Türk tarafının bazı isteklerinin kesinlikle Annan planı ile ilgisi olmadığını söyleyerek, bu istekleri kabul etmeyeceklerini ifade ediyordu, Larnaka havalanında.

 

New Yok görüşmelerinde bence her iki tarafın da, çözüm odaklı olmaktan çok esas amaçları  görüşmelerin başlamasının önünde engel olduklarına dair bir izlenim vermemekti. Her iki tarafında bu sorumluluğu taşımaya niyeti yoktu. Hele Türk tarafının, hem görüşme talep edip hem de masadan kalkma gibi bir seçeneği hiç yoktu. Papadopulos’un Annan planına ciddi itirazları olmakla beraber, o da New York'ta görüşmelere Annan planı bazında devam kararı çıkmasına karşı çıkmadı. Annan planını baştan sakatlama yolunda AB müktesebatını, AB  İnsan Hakları Mahkemesinin kararlarını devreye sokma amacıyla yaptığı AB manevrası da pek tutmadı. Fakat emin olunuz ki, önümüzdeki dönem Rum kesimi en çok bu konuları konuşacaktır. Uluslararası hukuk, insan hakları, mülteci sorunlarının insani boyutu bol, bol konuşulacaktır. Birleşik Kıbrıs’ın etnik temele göre kurulmak istendiğini, bunun kabulünün  Kıbrıs için ne kadar sakıncalı olduğunu,  AB'de bu tür bir devlet yapılanmasının mümkün olamayacağını iddia edeceklerdir.

 

New York görüşmelerinde kabul edildiği üzere her iki taraf  ister ikili, ister dörtlü görüşmelerde bir adım dahi mesafe almasalar bile, Annan boşlukları dolduracağı için ve plan her halükârda 21 Nisan'da referanduma götürüleceği için, artık Kıbrıs sorunun Annan planı çerçevesinde çözüleceğini düşünmek ilk bakışta son derece mantıklı görülmektedir.

 

Rum kesimi direnecek

 

Ama bence Annan planını özünde kesinlikle kabul etmeyen Denktaş ve Papadopulos’un görüşmelerinden o kadar kolayca bir sonuç çıkmasını beklememek gerekir.

 

Esasında, bu görüşmelerde çözüm yönünde sürpriz yapacak belki yine de Denktaş’tır. Çünkü ama Kıbrıs Türk kesiminde, ama Türkiye'de fazla uzatılmadan çözüme gidilmesi için ciddi bir kamuoyu desteği oluşturulması faaliyetleri kesintisiz sürdürülmektedir. Ama unutulmamalıdır ki, Denktaş’ın kendi tarihi uzlaşma limitleri vardır. Türkiye’den çok ciddi baskı gelse bile, yoğun bir eleştiri kampanyasına maruz bırakılsa bile, şahsen evet demeyeceği limitleri vardır. 

 

Görüşmelerde bence esas sorun Rum tarafındadır. Bugün ve geçmişte Rum kesiminde Annan planı hiçbir zaman ciddi ve kabul edilebilir çözüm planı olarak görülmemiştir. Kıbrıs Rum kesiminde hiçbir siyasi parti Annan planı üzerinde ne dün, ne bugün olumlu sözler söylemiştir. Bu plan hakkında ciddi ciddi olumlu konuşma vatan hainliği derecesinde bile görülmüştür. Rum medyası bu plan ortaya çıktığından beri, büyük çoğunlukla bu planı kabul edilemez olarak görmüş, o şekilde kamuoyuna yansıtmıştır.

 

Son New York görüşmeleri boyunca bile Rum kesiminde medyada görülen belirgin hava, dış güçlerin Türkiye tarafında kendilerine Annan planını olduğu gibi kabul etme baskısı uyguladığı ama Papadopulos’un buna karşı savaştığı gibiydi. Papadopulos çözüm için bir imkân yaratmaya çalışıyordu ama aynı zamanda dayatmacı bir mayıs başı çözümüne de karşı duruyordu.

 

Sonunda Annan planının yol haritasını her iki tarafın görüşmecileri büyük baskılar altında, ciddi itirazları olsa bile kerhen kabul etti. Kabul edilmesi gerekir ki bu aşamada hem BM, hem de adada çözüm isteyen taraflar, çözüm yolunda engel gördükleri kişileri, yani Papadopulos’u  ve Denktaş’ı kendilerine onurlu bir çıkış kapısını da göstermeyi ihmal etmeyerek, etkisiz unsurlar haline getirmiş görünüyor. Güveniyorlar ki, bu plan netice itibarıyla referandumlarda  zaten kabul görecektir ve Kıbrıs da çözüme ulaşılacaktır.

 

Yapılan New York hamlesi sonrasında mantık artık Kıbrıs’ta çözüme ama öyle ama böyle ulaşılabileceğini gösteriyor. Yola çıkıldı. Çözüm Annan planı çerçevesinde olacaksa tek bir  engel var görünüyor. O da her iki tarafın kamuoylarının ikna edilmesi. Kıbrıs Türk kamuoyunu, Annan planında bugüne göre pek bir değişiklik olmasa bile ikna etmek çok zor olmayacaktır diye düşünüyorum. Yine de, Nisan ayında Kıbrıs Türkünün Annan planı ile yok olmasına hayır  kampanyalarının mutlaka yapılacağına inandığım için, Türk kesiminde referandumda ciddi bir oranda hayır oyu verileceğini, ama Annan planının Rum kesiminde doğru dürüst alıcısının olmayacağını düşünüyorum. Annan planını Rum kesiminde daha düne kadar nerdeyse şeytani bir plan olarak görenler, toplum liderleri bu planın lehine bugünden sonra kolay, kolay konuşamayacaklardır. Hadi bugünden konuşmaya başladılar diyelim, iki ayda Rum kamuoyunu nasıl hazırlayacaklardır? Bence imkânsız.

 

Türk kesimi Annan planını tüm unsurları ile itirazsız kabul etse bile (ki hâlâ demesi kolay, yapılması zordur) muhtemelen Rum kesimi, sonunda "AB’nin geleceği için, uluslararası hak ve hukuk için, AB hukuku ve mahkemelerinin saygınlığı için, tüm insani değerleri ve hukuku çiğneyen bu dayatmacı plana tüm Kıbrıslılar adına karşı çıkıyoruz, tarih bizi bu plana karşı çıktığımız için suçlayacaksa suçlasın" deme noktasına gelecektir.

 

New York görüşmelerinden sonra da görüşümü koruyorum. Kıbrıs’a 2004 yılı içinde çözüm  gelecektir. Ama bu çözümün mevcut Annan planı ile olmama olasılığı o kadar zayıf değildir. Annan planından çözüm çıkmadığı durumda, eninde sonunda AB, özellikle 1 Mayıs 2004  sonrasında Kıbrıs sorununda doğrudan taraf olarak yeni bir çözüm inisiyatifi başlatacaktır. AB, Kıbrıs dahil Türk-Yunan sorunlarının çözümünde belirleyici rol üstlenmek zorunda kalacaktır. Bugün Türkiye, belki de Amerika‘dan dolayı AB‘nin o kadar da işin içine girmesini  istememektedir ama eğer gelişmeler bizi bu noktaya götürürse, bu kesinlikle AB ile ilişkileri  açısından Türkiye’nin lehine olacaktır. Olası bir AB planı Türkiye’nin menfaatinedir; çünkü tam üyelik yolunda da büyük mesafe almasını sağlar.

 

Doğrusu Kıbrıs’ta her iki kesim tarafınca da pek kabul görmeyen Annan planını yeniden diriltmeye uğraşmak yerine AB‘nin doğrudan taraf olacağı yeni bir planın oluşturulması neden tercih ve teşvik edilmedi diye düşünmüyor değilim...