Matrix üzerine bir eleştiri daha

-
Aa
+
a
a
a

İlk Matrix filmini seyredince olağanüstü beğeni duygularına kapılmadım. Hatta çok beğendim bile diyemedim. Veya beklentilerin fazlalığı yüzünden çok tatmin olmadım. Ama itiraf edeyim, özellikle gençlerimizin çözümleyip algıladığı kadar derin felsefi boyutları ben anlayamadım. Belki de bu yüzden –anlayışsızlığım yüzünden- çok beğenmedim o filmi. Matrix reloaded sürümünü ise henüz seyretmedim, seyredeceğimi de sanmıyorum. Ama hiç seyretmediğim ve seyretsem de sanırım benim de çok beğenmeyeceğim bu filmin neredeyse savunusunu yaparak tutarlı bir davranış örneği sergileyeceğim.

 "Yeniden yüklenen" Matrix'ten

 

Aşağıdaki notları 20 Mayıs 2003 tarihli Star gazetesinden aynen aldım.

“Cüneyt Arkın: Bu filmin arkasında ABD'nin beyin yıkama metodu, reklamı var. ABD, postmodern ve sanal hayatı şuuraltına yerleştirerek istediğini yapmaya çalışıyor. Meğer biz az para ve az teknoloji ile mucizeler yaratmışız.”

 

“Kartal Tibet: Teknoloji kullanılarak sinema bu hale gelmiş. Biz hep insan gücüyle yaptık filmlerimizi. İnsanın yapabilirliği, doğallığı vardı.”

Bu sözler Türk sinemasının neden genel ortalama olarak dünya ölçeğinde sinema olamadığının ipuçlarını içeriyor. Bu sözler Türk insanının hayalsizliğinin itirafı bence. Bir başka açıdan yine bu sözler hangi alanda olursa olsun Türk insanının başkalarının başarısızlığını öne çıkartarak avunma, teselli bulma psikolojisini yansıtıyor. (Anımsayın Irak’ın işgali sırasında ABD’nin akıllı füzeleri hedef şaşırınca nasıl alay etmiş, sonra da uçurtmayı uçuramamıştık.)

 

Sayın okurlar, iyi bir film yapmak için para çok önemlidir, doğru. İyi film yapmak için bir ülkede görünür ya da görünmez sansür –hem siyasi, hem cinsel açıdan-  olmaması çok önemlidir, doğru. İyi film yapmak için -biraz da para ile ilgili ama- ileri teknoloji çok önemlidir, doğru. Ama bu sayılanlar ilk ve yeterli tek şart mıdır, yoksa önce hayal edip sonra senaryoya dökebileceğiniz bir metni istediğiniz gibi çekebileceğiniz diğer olanaklar mıdır? Hayaliniz yok, çuvalla paranız varsa neyi anlatacaksınız o parayla? Türk sineması her yapamadığı için bu gerekçelerle teselli buluyor. (Hepimiz de yapamadıklarımız için hep başka şeyleri suçlayarak teselli buluyoruz. Her Türk, her zaman masum ve hatasızdır.)

 

  Dustin Hoffman, "Tootsi"

Neden'lere bakalım

Sayın Arkın’a sormak isterim, “The Gauntlet” filmini hatırlar mı? Hani başrolünde Clint Eastwood oynamıştı (ve yönetmişti de). Hani Clint Eastwood bir tanığı mahkemeye getirmek zorundaydı ve aslında getirmesi istenmiyordu. Getirmesini istemeyen de aslında meslektaşıydı. Hani en sonunda bir otobüsü çelik levhalarla kaplayıp mahkemenin merdivenlerine sürmüştü tanıkla birlikte kanun adamı Eastwood. Hatırladı mı Sn. Arkın bu filmin, hani bir Magirüs minibüsü levhalarla kaplayıp tanığı götürmeye çalıştığı filmle olan tesadüfi benzerliklerini? The Gauntlet mi önce çevrilmişti yoksa Sn.

Arkın’ın şimdi adını anımsayamadığım filmi mi? Neden neredeyse aynı senaryo birinde gerçekten başarılı bir sinema örneği olmuş, diğerinde yerel ölçekte kalmıştı, hiç düşündüler mi? Ya Sn. Tibet, başrolünde Dustin Hoffman’ın oynadığı Tootsie filmini hatırlar mı? Hani Dustin Hofman’ın bayan rolünü oynadığı filmi? Rahmetli Kemal Sunal’ın aşık olduğu kızla aynı yatağı bayan olarak paylaşmak zorunda kalmasına kadar tesadüfen oluşan benzerlikleri anımsar mı? Tootsie mi önce çevrilmişti, yoksa Sn. Tibet’in yönettiği (sanırım tesadüfi benzerlikler içeren filmin yönetmeni Sn. Tibet’ti) ve rahmetli Kemal Sunal’ın başrolünde oynadığı film mi? Neden birisi neredeyse aynı senaryo ile başarı kazanmıştı, bir diğeri yerel ölçekte kalmıştı?

 

Bu yazdıklarımdan amacım iki sinema sanatçısını, emekçisini üzmek değil. Ama sonuçta onlar oyuncu, yönetmen, yapımcı, biz seyirci hep bir gerekçe ile işte bu kadarı yaptık, bu kadarı seyrettik. Hep bir gerekçemiz vardı. Hep haklıydık. Hiç kalıplarımızın dışına çıkmayı düşünmedik. (Tüm dünyada esinlenme veya devam filmleri vardır denilebilir. Doğru, ama bunlar açıkça yapılır. Ben belirttiğim filmlerin açıkça bir esinlenme veya farklı yorum şeklinde duyurularak gösterime girdiğini anımsamıyorum. Yanılıyorsam özür dilerim ve eğer belirttiğim filmlerin çevrim tarihleri tersine ise yine tüm emek verenlerden özür dilerim.)

 

Gerekçelerin arkasına saklanmayalım

 

Sn. Tibet insanın doğallığından bahsederken, kaç Türk aktör veya aktristinin kaç farklı filmde farklı bakabildiğini anımsıyor? Kaç farklı rolde oynayabiliyorlar? Ör. Robert de Niro’nun sapık katil rolünden, iyi polise, iyi polisten, boksörlüğe, boksörlükten korkak mafya babalığına uzanan çizgisini veya Jack Nicholson’un “The Shining” filminde ruh hastası -aslında bence tam tanımı manyak, yoksa gerçekten manyaklaşmış mıydı o filmde- performansını kaç aktörümüzün çıkaracağını düşünüyor?

 

Sn. okurlar, vurgulamak istediğim, çok daha önce Açık Site’de bir yazımda (Hayallerimiz ve Avrupa Birliği konulu yazı) örneklerini verdiğim gibi, iyi sinema yapmanın temel kuralı hayal edebilmektir. Hatta iyi sinema yapmak için doğru mesajlar vermeyebilirsiniz bile. Örneğin, sanırım yine yazmıştım, Avcı filmini hatırlayın. Vietnam’da beyaz Amerikan askerini nasıl masum anlatıp, kuzey Vietnam askerlerini işkenceci sadistler haline koymuştu bu film. Ama itiraf edelim muhteşem bir filmdi. Tek sorunu! Mesajı biraz tersineydi. Neden Amerikan askeri Vietnam’da dedirtmiyordu.

  Kartal Tibet, "Tarkan"

 

Şimdi Matrix’i yerine dibine batırıp “ah, biz neler yapardık” diyoruz. Doğru, belki de gerçekten çok kötü bir filmdir. Biz neler yapardık diyenler, lütfen siz de bir kötü Matrix senaryosu çıkarın, inanın bana ona yapımcı bulursunuz. Önce hepimiz her konuda düşünelim. Allah aşkına düşünelim. Olaylara farklı açıdan bakmaya çalışalım. Farklılığa alışalım. Farklılığın –bize zorla kabul ettirilmeye çalışılmadığı sürece- bir zenginlik olduğunu anlayalım. Kalıplarımızı, düşünce sistematiğimizi zorlayalım. Gerekçelerin arkasına saklanmayalım. Başkalarının başarısızlıkları ile teselli olmak yerine, kendi başarılarımızı yaratalım. O zaman bizim de teknolojimiz, bizim de paramız, bizim de kötü bir Matrix’imiz olur.