Felsefe Light - XXIV

-
Aa
+
a
a
a

Skolastik Düşünce

8. yüzyıl ile 16. yüzyıl arasında yapılan felsefik araştırmaların tümüne Skolastik Felsefe adı verilir. Bu ad Schola (okul) kökünden türetilmiştir ve Pavlus ve onu izleyen Hıristiyan teologlar tarafından oluşturulan ideolojinin manastır ve katedral okullarında öğretilmesi, sistemin çelişkilerden arındırılmış olarak kalmasının sağlanması ve ideolojiye yapılan saldırıların çürütülmesi esaslarını içerir.Bu okullarda eğitim tek amaç -ideoloji için militan yetiştirmek- üzerine olduğundan okutulan kitaplarda özenle seçiliyordu.Aristoteles'in Organon'uPlaton'un Timaios DiyaloguEuklides'in Geometri ve AritmetiğiAugustinus'un tabii ki bütün kitaplarıBunların dışındaki tüm kitap ve felsefe sistemleri ile filozoflar yasaktı. İleriki yıllarda Kilise gücünü pekiştirince bu kitapların yakılmasına ve aykırı düşünce sahiplerinin aforozuna kadar ilerledi elbet.Felsefenin tek görevi vardı. Vahiy ile getirilen doğruları savunmak. Sonra bu görev savunmadan çıkıp ''temellendirme'' ve ''çürütme'' işlevleri olarak şekillendirildi. Bunun içinde Aristoteles mantığı mükemmel bir enstrüman olarak kullanıldı. Gelişen zaman içerisinde Kilise Summa ve Santia adları altında toplanan kendi kitapları ile eğitimi tercih etti.Sonuç daracık bir çerçevede daracık kafalardı tabii ki.Bu felsefe sistemi (tabii ne kadarı felsefe bayağı bir soru işareti) doğru dürüst dört tane filozofvari insan ile yetinir. Anselmus, Petrus Abaelardus, Aquinolu Thomas ve Ochamlı William.Anselmus'un önemli özelliklerinden biri İngiltere Kralı II. William'a kafa tutarak el koyduğu toprakları geri alması olmuştur. Yani onun sayesinde Kilise, krallarla başedebileceğini öğrenmiştir; gerçi sonrasında da kral intikamını aldı ya.Anselmus Augustinus'un izinden yürüyen ve ustasının bilgi kuramı ile ontolojisini geliştiren bir çömezdir. Augustinus'un Creto ut intellium - anlamak için inanıyorum önermesini hareket noktası olarak almıştır. Bakın Anselmus'un oluşturduğu ve Ontolojik tanrı tanıtı olarak isimlendirilen Tanrının varlığının ispatına;Bundan ötürü, eğer kendinden daha büyüğü tasarlanamayan bu şeyin varolmadığı düşünülebilirse, bu kendinden daha büyüğü tasarlanamayan şey olmaz. Bu da uygun değil. Öyleyse 'kendinden daha büyüğü tasarlanamayan bu şey' o denli gerçek biçimde vardır ki, onun varolmaması düşünülemez bile.Tanrının varolmadığını düşündüğünüz anda O artık 'kendinden daha büyüğü tasarlanamayan şey' değildir. En yetkin Varlıktan birşeyler eksilmiştir. Bu eksiklik tanımı taşıyan yargı ile çelişir. Tanrı eksiklik taşıyamaz. Birbiri ile çelişen iki ayrı yargı ise kabullenemez. O halde Tanrı vardır ve kendisinden büyüğü de tasarlanamaz. Yani büyüklükler skalasının en tepesidir O.Eğer kafanda daha büyüğü yoktur diye birşey tasarlayamıyorsan o zaman tasarladığın ikinci büyük şeyin daha büyüğü yoktur. Bu seni ister istemez daha büyüğü tasarlanamayan bir şey vardır olgusuna götürür kısacası.Buradan da Hıristiyanlığın temel görüşüne gelir. İnsanın ilk günahın kibirinden kurtulup Tanrı'nın inayetine kavuşma da ancak Oğul'un (İsa), Tanrı'nın (Baba) izni ile insan bedenine bürünüp kendini kurban etmesi ile mümkündür. Bunun tersi yani kibirli, eksik ve günahkâr insanın günahının kefaretini Tanrıya ödeyebilmesi düşünülemez bile. Bu bedeli ancak Tanrı ile aynı özden olan Oğul ödeyebilir ki o zaten yaradılış planına uyarak bu bedeli insanlık adına ödemiştir.Yani kısacası siz eğer Hıristiyansanız, İsa Mesihe gönülden bağlı iseniz günahlarınızı filan dert edinmeyin o bedel zaten çoktan ödendi. Sizin yaptıklarınız ise maalesef Yaradılış Planının bir gereğinden ibaret.Gelelim Abaelardus'a. Önce katedral okulunda hocasına başkaldırdı. Arkasından öğrencilerinden birine aşık olup onunla gizlice evlendi ve bir oğlu oldu. Bu kadarı kilise için çok fazlaydı. Anında yakalayıp hadım ettiler. Aşağılandığı için utanıp inzivaya çekildi. Kitaplar yazdı ve çizmeyi aşınca da özellikle Theologia adlı kitabı törenle yakıldı. Gene de rahat durmadı. Kendini Bil ve Bir Filozof, Bir Yahudi ve Bir Hristiyan Arasında Dialog adlı kitaplarını yazdı. Sonunda da sürülüp inzivada yorgun ve acı dolu olarak öldü.Onun önemi ise diyalektiğe dayanarak bir dil felsefesi geliştirmesindedir. İnsan davranışlarının şöyle ya da böyle olmasının onu ahlaksız kılmayacağını, Tanrının gözünde eylemin değil niyetin önemli olduğunu ileri sürdü.Aquinolu Thomas Dominiken tarikatı tarafından eğitilmiş bir iyi aile çocuğu. İyi hizmet etmiş kiliseye ve öldükten sonra aziz bile ilan edilmiş.Ona göre bilgilerimizin kaynağı deneyimlerimizdir. Duyularımızdan aldığımız hammaddeyi bilincimiz işler ve kavramlaştırır. Bu kavramlar da bize nesnelerin genel özlerini verirler. Akıl yalnızca duyu verilerimizle algıladığımız olguların bilgisini verebilir. İnsan bilgisinin sınırları vardır ve varlığın tüm gizleri akla açık değildir. İşte burada Hıristiyanlık Müslümanlık ile örtüşür. Beceremediğin yerde gayba ait şeyler Allah katında saklıdır dersin olur biter.İnsan bilincini ve varlığı belirleyen kategoriler aynıdır; bu kategoriler hem düşünmenin ve hem de varlığın yasalarıdır. Bilincin belirleyici ilkesi olarak çelişmezlik ''Hiçbir şeye hem evet hem hayır diyemem'' önermesi ile dile gelir. Varlığı belirleyen ilke olarak da ''Var olan bir şey aynı anda yok olamaz'' biçiminde dile getirilir.Bir nesneyi o nesne yapan zorunlu belirleyici onun özüdür. Özsel formlar maddede bir tohum gibi saklı dururlar. Bunların belirli bir amaca göre açılıp form kazanmaları varlıktaki oluşumu başlatır.Şuna biraz klasiklik dışına çıkıp bugünkü gözlükler ile bakarsak belki biraz DNA spiralini öz olarak ondaki şifrelenmeyi içinde yatan gizli amaç olarak görebilir miyiz acep?Thomas ontolojisi bir basamaklar ontolojisidir. Birinci basamakta cansızlar vardır, ikinci basamak organik güçten yani bitkilerden oluşurve sadece can vardır, üçüncü basamakta hayvanlar yer alır algılar da işe katılır, dördüncü basamakta insan bilinci ile birlikte yer alır, beşinci basamakta melekler vardır ve duyuya ihtiyaçları yoktur, altıncı basamas ise Tanrıya aittir.Thomas Tanrının varlığını hareket ile kanıtlamaya çalışır. Hareketin varlığı kuşku götürmez. Varlığın hareketli olması ile bizi ister istemez bir ilk hareket ettiricinin olduğu yargısına götürür. demek bir başlatıcı vardır ve bu Tanrı'dır.Ochamlı William'a geldik, diğer adı ile Doctor Invinciplis - Yenilmez Bilgin. Ordinatio adlı kitabını yazıp ünü İngiltere'yi aşınca Papa bilmemkaçıncı Johannes onu derhal Avignon'a çağırmış. Burada kitabı fena halde tartışılıp ağır suçlamalara hedef olunca da derhal kitabını düzeltmiş. Sonra da pek rahat durduğu söylenemez. Bavyera'ya kaçıp canını zor kurtarmış.Kaçış o kaçış. İşte ondan sonra bayraklarını açmış papalığa ve kiliseye karşı. Yıl 1320 civarı. Papayı heretik olmak ile suçlamaya kadar ilerletmiş işi. Sonunda da papayı sahte papa olarak ilan etmiş.Nominalizmin (adcılık) kurucusu hazret. Gerçek tek nesnelerden kuruludur. Tümeller yapay şeylerdir. Bunlara varırken de vardığımızda da hep hata yaparız. Şu lafı çok ünlü ve Ocham'ın usturası olarak biliniyor;         Non sunt mutiplicanda entia preater necessi tatem         - nesneler zorunlu olanlar dışında çoğaltılmamalıdırlar.Ona göre tek nesnenin ve bireyin gerçekliği vardır dedik. Böyle olunca da bilginin kaynağı duyumlarımız ve deneylerimizdir; bu deneyler ya bizim dışımızdaki nesneler ya da kendimizle ilgilidir. Deneylerle çakışmayan bir bilginin doğruluğu söz konusu değildir.Etik problemlerde de realisttir Ochamlı. İradenin akıl karşısında önceliği vardır. İnsan öncelikle isteyen varlıktır. İsteyen ise bilenden önce gelir. Mutluluğun kaynağı akıl değil iradedir. Tanrı içinde bu geçerlidir. Ochamlı William Ortaçağ bağnazlığının akıl yolu ile yenilebileceğinin ilk müjdecisidir. Kilise ondan sonra iki yüz yıl daha dayatmış ve sonunda düşünen akla yenik düşmüştür.

Haftaya: Hümanizm