Bir adım, bir adım daha...

-
Aa
+
a
a
a

24/2/2003Fehmi Koru

"Müzakere" deniliyor ya, şu geçtiğimiz bir ayı aşan süre içerisinde yürütülen 'müzakerelere' yakından baktığımızda, Washington'un belli bir taktik uyguladığı hemen fark ediliyor. Aslında yürütülen 'müzakere' falan değil; ABD, 'psikolojik savaş' taktikleriyle, Türkiye'yi kendi savaşına âlet etmenin peşinde.

ABD ile Türkiye arasındaki ilişki tarzının 'stratejik ortaklık' olarak takdim edilmesi, Washington'a, Ankara üzerinde 'moral baskı' uygulama fırsatı veriyor. Bir 'stratejik ortaklık', eğer bu ortaklık ABD gibi güçlü bir devletle ise, Türkiye'nin bugüne kadarki 'ihmali'ne izin vermezdi. Washington, bu kavramı, 'öteki ortağı' kendisinden beklenenleri yerine getirmede baskı altında tutmak için kullanıyor. Perde açıldığında, Washington, 'stratejik ortaklık' kartıyla ilk taktiğini uyguladı.

Washington'un ikinci önemli taktiği Türkiye'nin desteğini bedavaya getirmek amaçlıydı. Medyasını ve işbirlikçilerini kullanarak, "ABD'nin Irak'la savaş için Türkiye'ye o kadar da ihtiyacı yok" mesajı verildi; ABD'nin bütün savaş planları bunun aksini ispata yarayacak biçimde kaleme alındıkları halde... Olup-biteni, hükümeti halkın, Ak Parti'yi seçmenlerinin gözünde küçük düşürecek "Kana karşı para pazarlığı" biçiminde yansıtmakla yetinmedi Washington ve işbirlikçileri, "Kabul edin, yoksa 'B Planı' geliyor" blöfünü bile kullandılar... Ankara'nın resti görmesi bu ikinci taktiği de işlemez yaptı...

Şimdi farklı bir taktik moduna geçildiği anlaşılıyor. Bu defa, sanki Türkiye'nin bütün istekleri ve beklentilerine olumlu cevap verildiği hissi etrafa yayılıyor. Vermek istedikleri izlenim, Washington'un geri adım atmasıyla hemen bütün pürüzlerin giderildiği; böylece, eli rahatlayacak hükümetin Amerikan taleplerini daha kolay yerine getirebileceği hesaplanıyor. Baksanıza, Bağdat'ta iktidarı üstlenecek grup içerisinde Türkler bile bulunacakmış...

Bunun da 'restleşme' saatine kadar uygulanan taktiklerden fazla bir farkı yok. Washington, istediğini almak için bir modtan diğer moda geçiyor; bu da sökmezse bir başkasına geçmek üzere... Ankara'nın sözlü vaatleri yeterli bulmaması durumunda ortaya yazılı belge bile çıkartabilir Washington. Amaca kilitlenmiş savaş makinası için önemli olan küçücük bir "Evet" cevabı kopartmak... Savaşında Türkiye'nin katılımını şart gören ABD, bu taktik de işe yaramazsa, mutlaka başka yollara da başvuracaktır...

Hükümetin kullanabileceği vakit de bu son gelişmelerle uzamış oldu. ABD'nin 'stratejik ortak' kavramıyla bağdaşmayan dezenformasyona dayalı taktikleri karşısında bunalınan günler geride kaldı; bu bakımdan kendisini zora sokmadan ihtilâfa barışçı çözüm arayışlarını sürdürebilir Başbakan Abdullah Gül. BM Güvenlik Konseyi'nden yeni bir karar çıkartılması için başlatılan arayışlar, Türkiye'ye, Konsey'in veto yetkisi bulunan üyeleriyle yeniden temasını mümkün kılıyor. Soruna 'savaşsız çözüm' bulunması yolundaki çabalar, 'tezkere'nin Meclis'e sunulmasından önce, Beyaz Saray'ın kapısını çalmayı bile gerektirebilir. 'Tezkere' için aceleye gerek yok...

Böyle bir umuda kapılmamızın sebebi, Ankara'daki karar alma mercilerini bunaltmak için uygulanan baskılarla medya merkezli dezenformasyon girişimlerinin ters etki yaptığını Washington'un anlamasıdır. ABD etkisindeki dünya medyası da, işbirlikçi yerli medya ve kıblesi Washington'a dönük yazarlar da, eski tavırlarını değiştirdiler. Bu önemli bir fırsat. Başbakan Gül, bu fırsatı, kendi pozisyonunu anlatmak için kullanmalıdır.

Dünyanın gözleri önünde yaşananın bir 'şark uslü pazarlık' değil, ilkeli bir uluslararası politika manevrası olduğu yavaş yavaş herkes tarafından anlaşılıyor. Bugüne kadar hemen her yerde sonuç almış olan 'psikolojik savaş' taktiklerini boşa çıkartan bir ustalıkla uygulanan bir politika bu. Bundan sonraki aşamada, beklenti, 'savaşsız çözümü' mümkün kılacak başarının mutlaka yakalanmasıdır.

Galiba çoğu gitti, azı kaldı...

http://www.yenisafak.com.tr/fkoru.html