Bilgi toplumu dedikleri

-
Aa
+
a
a
a

İnsanlık avcı-toplayıcı, göçebe kabile hayatından başlayarak önce yerleşik tarım toplumu, sonrasında ise sanayi toplumu şeklinde sosyal evrim geçirmiştir. “Bilgi toplumu” ise, tüm bunların üzerine yeni bir tanımlama olarak ortaya çıkmaktadır.

 

Bilgiye ulaşan, depolayan, sorgulayan, işleyen, yeni bilgiler üreten ve dağıtan yapılanmadır, bilgi toplumu dedikleri. Bu toplumda ulusal sınırlar, milli kimlik vs. gibi alışılmış sosyal belirleyiciler yoktur. Ortak bir konu etrafında bilginin yeşermesini sağlama çabası bu toplumu oluşturmaktadır. İnsanları bir araya getiren bilgi birikimi, düşünce ve davranış ortaklığıdır. AİDS hastalığının tanımlanması, etkeninin bulunması, gereken önlemler konusunda bilgi birikiminin oluşturulması ve ilaçların üretilip pazarlanması sürecinde yaşananlar bilgi toplumunun marifetidir.

 

Tarım toplumunda üretim, ekilebilir tarım alanları ile, sanayi toplumunda ise üretim, emek ve sermaye miktarı ile sınırlıdır. Bilgi toplumunda üretim sınırsızdır. Bilgi toplumları bilgi üretir, satar, bilgiye yeni uygulama alanları açar. Bilgi bilgiyi üretir ve üretilen yeni kullanım alanları yaratarak tüketime sunulur.

 

Peki bilgi nedir?

 

Elle tutulur bir şey değildir, bilgi. Bilginin kökeni algılama ve soru sormadır. Sorulan soruyu yanıtlama çabası sırasında ortaya çıkar, bilgi.

 

Bilginin doğru ya da yanlış olması doğru algılama yapılmasına ve doğru soru sorulmasına bağlıdır. Bu nedenle önü ve arkası olan bir ırmak gibidir, bilgi. Akışkandır. İnsanlığın bilgi birikimini göz önüne getirirsek, bu ırmağın boyutlarını ve debisini hatta giderek hızlandığını daha iyi görebiliriz.

 

Böylesi toplumlarda bilginin beş temel unsuru vardır:

 

Bilgi; 1-Kolay elde edilebilir;  2-Depolanabilir; 3-Sorgulanabilir; 4-Kullanılabilir; 5- İletilebilir olmalıdır. Bilgi toplumu, bu beş temel öğenin tümünün aktif çalıştığı toplumdur.

 

Bu beş temel unsuru bir araya getiremeyen toplumlar ise bilgi toplumları için pazar oluştururlar. Onlar bilgiyi ithal edip kullanan ancak yeni bilgi üretemeyen toplumlardır.

Ülkemizin de içinde olduğu az gelişmiş toplumlar, bu beş öğeyi bir araya getiremeyen toplumlar olarak bilgi toplumlarına pazar oluşturmaktadır.

 

Bilgi toplumlarının varlığını sürdürebilmesi bilginin pazarlanmasına bağlıdır. Bu nedenle tarih boyunca çeşitli örneklerini gördüğümüz pazar oluşturma ve pazarı kaybetmeme endişesi bilgi toplumlarında da yaşanmaktadır. Çünkü onların sermayesidir, bilgi.

 

Bilgi toplumları diğerlerini doğal pazar olarak görmekte, ürettiklerini satın alan konumunda kalmaları için patent yasaları ile kendilerini güvence altına almaktadır. Kendilerine yeni rakip yaratmamak için bilginin beş bileşeninden bir ya da ikisine ambargo koymayı da ihmal etmezler. Böylelikle bilgiyi üreten ile bilgiyi kullanan arasında arz talep dengesi korunmaya çalışılır.

 

Peki bilginin hangi bileşenlerine ambargo uygulanmaktadır?

 

Eğer az gelişmiş ülke iseniz, orijinal bilgi üretseniz bile onu iletebilmek için bilgi toplumlarının iletişim yollarına mahkumsunuz. Bilginin bileşenlerinden olan iletilebilirliğin önü dil, yazılım, internet vs gibi araçlarla kesilmiş ve kontrol altına alınmıştır. Yeni bilgi üretseniz bile o bilgiyi ancak bilgi toplumu üzerinden pazara sürebilirsiniz. Kısaca iletilebilirlik bilgi toplumlarının kontrolündedir.

 

Kendi başınıza bilgi üretip satmanızı önlemenin bir diğer yolu da bilgiyi sorgulanabilir olmaktan çıkarmaktır.

 

Gelişmiş toplumların, az gelişmiş toplumların eğitim sistemleri ile yakından ilgilenmesinin nedeni de budur. Ülkemizin de dahil olduğu az gelişmiş ülkelerde sorgulayıcı, analiz ve senteze dayalı eğitim yerini ezbere dayalı eğitime bırakmıştır. Uygulanan sınavlar, bilgili olanı seçip başarılı ilan etmektedir. Araştırıcı sorgulayıcı eğitim unutturulmuştur. Bilgiyi üreten yerine, sorgulamadan kullanan bireylerdir bilgi toplumunun hedef kitlesi. Üniversitelerin bilim yuvası olamamasını bile yadırgamaz böylesi toplumlar. Diploma sahipleri ise, bilgiye ulaşıp onu sorgulamadan kullanan nitelikli teknik eleman olarak yetişmektedir. Halbuki bilgi akışkandır. Öncü bilgiler ile doğar ve yeni bilgilere doğru akar. Önü arkası bilinmeyen, sorgulanmayan bilgilerin yeni bilgileri doğurması mümkün değildir.

Az gelişmiş ülkelerin bilgi toplumlarının pazarı olarak kalabilmeleri için bilginin iki bileşenine -sorgulanabilir ve iletilebilir olma- ambargo konulması yeterli olmuştur.

 

Peki, bilgi toplumunu nasıl bir gelecek bekliyor? 

 

Tarım toplumlarında nitelikli tarım alanlarını paylaşma nedeniyle yaşanan arazi savaşları, sanayi toplumları arasında doğal kaynakların paylaşımı biçiminde dünya savaşlarına dönüşmüştü. Bilgi toplumunun doğuracağı ticari hesaplaşmanın ise bilginin kaynağı olan insanlar arasında, hatta aynı ülke insanları arasında hangi toplumun üyesi olduğuna bakılarak yaşanacak sanırım. Bilgi toplumuna hizmet eden bireylerin kendini, yaşadığı ülkenin insanlarından farklı, üstün görmesiyle başlayan yeni yabancılaşmaya gidiyoruz. Kendi insanlarını denek olarak kullanmaktan kaçınmayan, bilgiye ulaşmak için insanlık dışı her yöntemi hoş görebilecek, bilgiye tapan yeni bir nesil yetişiyor.

 

Kendi bilgi ırmağımızda boğulmayız, umarım...