“Organizasyonsuzluğun içerisinde bir organizasyon kurmak zorundaydık.”

-
Aa
+
a
a
a

Eczacı odalarının deprem bölgelerinde yürüttüğü çalışmaları konuşmak üzere İstanbul Eczacı Odası Başkanı Şeker Pınar Özcan’la birlikteydik.

Fotograf: AA
Fotograf: AA
Eczacı odalarının deprem bölgelerinde yürüttüğü çalışmalar
 

Eczacı odalarının deprem bölgelerinde yürüttüğü çalışmalar

podcast servisi: iTunes / RSS

(Bu bir transkripsiyondur. Metnin son hâli değildir.) 

Gürhan Ertür: Argun Yum, Muzaffer Tunca ve ben Gürhan Ertür. 95,0 Açık Radyoda, Altın Saatler programı Deprem Özel yayınındayız. 28.02.2023

Bugün konuğumuz İstanbul Eczacı Odası Başkanı Şeker Pınar Özcan. Pınar Hanım hoş geldiniz programımıza

Şeker Pınar Özcan: Hoş buldum Gürhan Bey. İyi yayınlar diliyorum hepinize. Çok teşekkürler.

Gürhan Ertür: Efendim biz bugün programımızda sizinle İstanbul Eczacı Odası ve bildiğiniz kadarıyla diğer eczacı odalarının deprem bölgelerinde yürüttüğü çalışmaları ve kamuoyu açıklamalarınızı, uyarılarınızı ele almak istiyoruz. Öncelikle kısa bir şekilde acaba bölgelerde yürütmekte olduğunuz, İstanbul Eczacı Odası olarak yürütmekte olduğunuz faaliyetleri kısaca özetleyebilir misiniz?

Şeker Pınar Özcan: Tabii ki öncelikle şöyle bir düzeltmeyle başlayayım aslında. İstanbul Eczacı Odası olarak değil, Türkiye'deki elli dört eczacı odası ve bizim çatı örgütümüz Türk Eczacıları Birliği bünyesinde yaptığımız büyük bir çalışma aslında. Çok büyük bir örgütlü organizasyondan bahsetmek lazım burada.

Depremin hemen sonrasında Türk Eczacıları Birliği tarafından bölgede ilaç ihtiyacını ve eczacılık hizmetlerini karşılayabilmek için sahra eczaneleri organizasyonumuzu hemen başlatmıştık. Bunu zaten paylaştık. Hemen deprem sonrasında beş adet çadır eczaneyle sahra eczanelerimiz ya da konteynırle 27 sahra eczanesine ulaşarak tüm bu deprem bölgelerinde hizmet verdik. Hala da vermeye devam ediyoruz.

Çok büyük bir organizasyon. Hani bu sayıları söylemesi kolay ama arkasında çok büyük bir gönüllülük ve örgütlülük var. O anlamda ben tüm eczacı meslektaşlarıma, tüm yönetici arkadaşlara, organizasyon ve koordinasyondaki herkese öncelikle teşekkür etmek istiyorum. Bir kez daha eczacı olduğum için de böyle bir camiada olduğum için de gerçekten çok mutlu oldum.

Neler yaptık biz? Anlatmak gerekirse: çok büyük bir koordinasyonsuzluk ve organizasyonsuzluğun içerisinde, kendimizden bahsetmiyorum, bir organizasyon kurmak zorundaydık. Çünkü orada her türlü ihtiyacın yanında bir ilaç ihtiyacı, bir tedavi ihtiyacı, bir sağlık ihtiyacı vardı. Eczaneler birinci basamak sağlık hizmeti sunucularıdır aynı zamanda. Bölgede bunun da olması gerekiyordu. Çünkü o bölgedeki eczanelerimiz de eczacılarımız da maalesef depremzedeydi. Biz derhal ilk başta beş eczaneden başlayarak ardından her geçen gün artacak şekilde eczanelerimizi kurduk. Ama içini nasıl kurduk? Tamamını gönüllü eczacılarımızın, tüm Türkiye'deki gönüllü eczacılarımızın, bağışçı eczanelerimizin, oluşturduğumuz sistemle bir para bağışı yapıldı. Ardından o bağış ile, Türkiye Eczacılar Birliği'nin gönderdiği gerekli olanlar listesine göre ilaçların, ihtiyaçların ecza depolarından o noktalara, eczanelere sevk edilmesini sağladık. Yani ne demek bu: Bir eczacı buradan bağış yaptığında oradaki hangi ilaç hangi eczaneye lazımsa depolardan o eczaneye gönderilmesinin koordinasyonunu da sağladık. Ve bunları, dediğim gibi tamamen eczacılarımızın kendi cebinden karşıladıkları bağışlarıyla yaptık. Hem bu sistem üzerinden yürüttük hem de bireysel olarak bölgeye giden eczacılarımız ayrıca yeni ürünler götürdüler oraya. Sistemi hala da sürdürüyoruz. Ciddi anlamda bir bağış var. Hatta medyada da yayınlandı biliyorsunuz. Ve bunların tamamının finansmanı aslında devlete ait olması gerekirken, ki bu bir sağlık hizmeti, biz hiçbir talepte de bulunmadan her birinde çadırından konteynıra, içindeki ilacından, rafından, oranın jeneratörüne tamamını, ulaşımı, gönüllülerin organizasyonunu, hepimiz kendi birliğimizce, örgütlerimizce karşılayarak, eczacılarımızla karşılayarak bu organizasyonu yürüttük. Çok da başarılı bir organizasyon oldu. Çünkü hiçbiriniz şunu duymadınız: “Şu bölgede, deprem bölgesinin şurasında şu ilaç yok. Şu ilaçta yokluk çekiliyor” denmedi. Bunun sebebi de dediğim gibi bu başarılı organizasyondu.

Gürhan Ertür: Peki şu an itibariyle hangi illerde faaliyet yürütüyorsunuz? On bir ilin on birinde de Türk Eczacılar Birliği odaları kanalıyla hizmet verilebiliyor mu?

Şeker Pınar Özcan: Tabii. Yani şu andaki bu sahra eczaneleri dediğimiz kavram Antep'te Maraş'ta, Adıyaman'da, Malatya'da, Hatay'da var ama bazılarında mesela üçer tane var. Lokasyona ve oradaki tahribata göre, ihtiyaca göre belirlendi. Bazı bölgelerde beş altı tane sahra eczanesi var. Bunları da o bölgelerdeki normal eczacılık hizmetini, normal eczanelerimizi ayağa kaldırılabildiğimiz zamanlarda yavaş yavaş kapatacağız. Geri çekeceğiz. Ama şu an hala devam ediyor.

Gürhan Ertür: Sahra eczanesi derken herhalde çadırlarda faaliyet yürütüyorsunuz değil mi? Yoksa bir konteynır temin edebildiniz mi?

Şeker Pınar Özcan: İkisi de sorunluydu tahmin edersiniz. Bir kısım konteyneri Türk Eczacıları Birliği temin edebildi. Ama tabii konteyner temininde de sıkıntı vardı. Bunu şöyle ilk haftaya dönerek oradaki imkansızlıkları ve sorunları bir düşünün… Bir yandan çadır da temin edildi çeşitli kurumlardan. Bunların hepsinin içerisinde bir eczane açıldı. Hem ilaç hem işte bebek mamasından tutun, kadın hijyenlerine, hasta bezlerine medikal malzemelere kadar hepsinin olduğu çok büyük bir eczane olduğunu düşünün ve onun içerisinde de gönüllü eczacılarımız sürekli rotasyonda görev alıyorlar ve hizmet devam ediyor şu anda.

Gürhan Ertür: Evet. Bu arada tabii ki başınız sağ olsun. Çünkü kırk dört meslektaşınızı deprem bölgelerinde maalesef kaybettiniz. Yirmi bir eczacılık fakültesi öğrencinize ve yakın çalışma arkadaşınız olan eczane teknisyenlerini kaybettiniz. Bütün camiaya hem geçmiş olsun diyelim hem de başsağlığı dileyelim. Şu an halen tespit edemediğiniz, ulaşamadığınız meslektaşlarınız oldu mu acaba?

Şeker Pınar Özcan: Teşekkürler öncelikle.Şu anda yok. Çünkü bizim eczacı kayıtlarımız nettir, sağlıklıdır. O anlamda ulaşılamamış arkadaşımız yok. Eczacı bazında, fakülteler bazında da şu anda ulaşılamamış bir kaybımız yok ama dediğiniz gibi çok ciddi sayıda eczacımızı, teknisyenimizi, fakülte öğrencilerimizi kaybettik. Oda başkanlarımızdan, Adıyaman Oda Başkanımız da ailesiyle birlikte aynı şekilde vefat etti. O organizasyonu da oralarda tamamen bizler yürütmeye çalıştık. Onun hatırasına, onun anısına.

Gürhan Ertür: Bölgede toplam eczacı sayısı, eczacılık fakültesi öğrenci sayısı ve teknisyen sayısı konusunda bir bilgi vermeniz mümkün mü? Bilebilir misiniz acaba rakamları?

Şeker Pınar Özcan: Eczane tarafında bakarsak bu on ilde bin civarı diyebiliriz. Ama fakülte sayısı biraz farklı. Çünkü o arkadaşlarımız o an orada mıydı, öğrenci miydi, burada mıydı onu bilemiyoruz açıkçası. Sadece kayıplarımızdan biliyoruz aslında. Toplamda o anda orada olanlar, fakülte öğrencisi olarak söylüyorum, farklılık gösterebilir. Net bir sayı orada veremem. Teknisyen bazında da çok net bir sayı veremiyorum ama eczacı ve eczane bazında dediğim gibi rakam bin bine yakın diyebiliriz. On il içerisinde söylüyorum.

Gürhan Ertür: Deprem geçirmiş olan illerde, bölgede eczacılık fakültesi var mı?

Şeker Pınar Özcan: O bölgede herhangi zarar görmüş bir eczacılık fakültesi şu anda yok.

Gürhan Ertür: Bir de efendim siz hasta bilgilendirme broşürleri çıkartıyorsunuz. Örneğin tetanos konusunda çıkartmışsınız. Kuduz konusunda çıkartmışsınız. Bunlar konularda da bilgi verir misiniz? Yani bölgede karşılaşılabilecek en önemli hastalıklar, tehlikeler olarak gördüğünüz için mi yoksa bu tür afet dönemlerinde mutlaka uyarılması gereken konular olduğu için mi bu broşürleri çıkartıyorsunuz?

Şeker Pınar Özcan: Şuradan başlayayım,dediğim gibi rotasyonlarla gönüllü eczacılarımız gidiyor. İstanbul için söyleyeyim, İstanbul Eczacı Odası'ndaki gönüllü eczacılarımız beş yüze yakın. Bu arkadaşlarımızı üçer günlük rotasyonlarla oraya gönderiyoruz. Ama her ekibimizin yani önceki ekibimizin edindiği tecrübeyle sonraki ekibimiz arasındaki tecrübe ve karşılaştığı zorluklar ya da yapılması gerekenler farklı. Bunları biz analiz ediyoruz aslında. Yani ilk yıkımdan sonraki ihtiyaçların ardından gelişen durumlara göre, yeni ihtiyaçlara göre belirliyoruz bu bilgilendirmeleri. İlk giden ekiplerde belki daha çok acil yaralanmalarla ilgili ihtiyaçların karşılanması gerekirken sonra mesela dediğiniz gibi tetanosla alakalı sıkıntı ve aşılanma ihtiyacının olduğunu gördük. Sonra uyuz ve bitlenmeyle alakalı. Dediğiniz gibi kuduzla alakalı sorunların gelişmeye başladığını gördük. Bunun gibi konular karşılaştıkça, tabii olabileceğini önceden bildiğimiz şeyler ama şu an o dönemki yaşananlar içerisinde o bilgilendirmenin olması gerektiğini düşündüğümüz için de farklı çalışmalar yapıyoruz. Bilinçlendirme alanında bu tarz broşürler, duyurular... Çünkü mesela ilaç anlamında da bir yanlış bir bilgi geçenlerde duyuruldu. Sosyal medya hem iyi bir şey hem de bazen çok dezenformasyona da sebep olabiliyor, biliyorsunuz. Uyuzla ilgili kullanılan bir ilacın koruyucu da olabileceği söylenip o bölgedeki herkesin kullanması gerektiği gibi bir yanlış bir bilgi yayıldı. Halbuki o ilaç öyle kullanılmamalı. Ancak o hastalığın varlığı varsa tespit edilmişse, tanımlanmışsa kullanılmalı. Koruyucu hiçbir özelliği olmayan bir ürün çünkü. Bu tip şeylerin önüne geçmek için yaptığımız çalışmalar bunlar.

Elbette, vatandaşın şu an bu bilgilendirmelere ulaşımı ne kadar imkanlı o başka bir konu tabii ki. Ama biz o bölgedeki her gönüllüyü de çalışanı da ulaşabilecek her kişiyi de bilgilendirmek için yapıyoruz bunları. Uyuz, dediğim gibi, oradaki yakın temasla ilgili. İnsanların yakın temas halinde barınmak durumunda kalmalarından dolayı gelişmeye başlayan, bitlenme hakeza aynı şekilde artış gösteren bir durum. Artışa da geçecektir çadır kentlerde. İshal gelişiyor yavaş yavaş çocuklarda. Tabii bu beslenmeyle alakalı sorunlar yüzünden, hijyen sorunları yüzünden. Bunlar da gelişen sorunlar. Biz bunlarla ilgili sürekli güncellemelerimizi yapmaya çalışıyoruz, değişen durum ve şartlara göre.

Gürhan Ertür: Evet. Aslında çok önemli bir konu. Ben de tam onu soracaktım: Şimdi siz kendi internet sitenizde oldukça detaylı bilgileri veriyorsunuz. Aynı zamanda Türk Eczacılar Birliği de bunu yapıyor. Bunun dışında sanıyorum sosyal medyayı da bilgilendirme amaçlı kullanıyorsunuz. Onun dışında basılı malzeme dağıtıyor musunuz? Böyle bir imkân yarattınız mı acaba? Çünkü şu anda depremzedeler ciddi bir barınma sorunuyla karşı karşıya oldukları için bir internet altyapısı kanalıyla bilgi edinmekte zorluk çekiyor olabilirler. Bunun önüne geçecek bir önlem devreye sokabildiniz mi?

Şeker Pınar Özcan: Evet, şöyle söyleyeyim: İstanbul Eczacı Odası'nın, odamızın hazırladığı bu tarz broşürleri basılı malzeme olarak da bu sahra eczaneleri dediğimiz noktalarda tutuyoruz ve hastalara veriyoruz zaten. Bu anlamda da İstanbul Eczacı Odası olarak dediğiniz gibi bir dağıtımımız var. Bu ihtiyacı gördüğümüz, belki hemen hemen her hastada hijyen alanında nelere dikkat etmeli, korunmak için neler yapmalı, olduysa ne yapmalıyı anlatan broşürlerimizi orada da İstanbul Eczacı Odası olarak bizim var olduğumuz çadırlarda, çadır eczanelerimizde hastalara dağıtıyoruz.

Bilinçsiz yardımlar iş yükünü artırabiliyor 

Gürhan Ertür: Doksan dokuz depreminde, siz de o dönemde depremle ilgili müdahale çalışmalarında bulunmuş muydunuz bilmiyorum ama orada en önemli sorunlardan birisi vatandaşlar tarafından gönderilen ilaçların ayrıştırılması ve onların bir düzene kavuşturulması idi. Bu konuda eczane teknisyenleri hakikaten çok önemli bir faaliyeti başarıyla gerçekleştirmişlerdi. Şimdi vatandaşlardan gelen bu tür ilaçları kabul etmek konusunda sanıyorum daha farklı bir uygulamanız var. Bu konuda da bilgi rica edebilir miyiz sizden.

Şeker Pınar Özcan: Çok önemli, çok yaramız olan bir konuyu açtığınız için teşekkür ediyorum Gürhan Bey öncelikle. İstanbul Eczacı Odası olarak herhangi bir kanaldan dışarıdan gelen hiçbir ilacı, fiziksel anlamda ilaç olarak bir bağışı kabul etmedik. Neden? Çünkü şöyle bir şey yaşadık biz: bizim için evlerde bu “kullanılmayan” dediğimiz ilaçlar, işte yarısı kullanılmış ilaçlar, hatta kullanılmamış olsa bile eve gittikten sonra, yani bir eczanenin içerisinden çıktıktan sonra bizler için o ilaçlar artık atık ilaç konumunda. Çünkü o ilacın saklanma koşulunu bilmiyoruz. Ne olduğunu bilmiyoruz. Nasıl muhafaza edildiğini bilmiyoruz. Dolayısıyla biz onun herhangi bir şekilde hastaya verilmesini de doğru bulmuyoruz zaten. Biz hep bu yönde durduk. Ama bu ortamda yaşadığımızda maalesef şu oldu: Çeşitli kuruluşlar “şurada ilaç ihtiyacı varmış” deyip işte bir yerlerde hastalara “evlerinizdeki ilaçlarınızı da getirin, kullanmadığınız ilaçları getirin alalım” demişler. Ya da insanlar kendiliğinden getirdi bıraktı. Belediyeler de yaptı bunu, ilçe belediyeleri belki. Bu gerçekten yanlış bir durum. Çünkü biz bunun sonucunda ne yaşadık biliyor musunuz? Oradaki gönüllü eczacılarımız miadı geçmiş ilaçları ayıklamakla çok büyük bir zaman harcadılar. Bir kere dediğim gibi bunlar atık ilaç statüsünde bizler için. Ve orada ayrıca bir miat tasnifi yapılması gerekli, bunların ayıklanması gerekli. Halbuki tek bir sistemle, bizim sistemin üzerinden bir depo kanalıyla yürüyen sisteme destek verilseydi çok daha sağlıklı ilerleme sağlanacaktı. Belediyenin biri toplamış ilacı almış götürmüş bölgeye bir yere, o noktada bırakmış. Gönüllü eczacılarımız belki bazen orada gecenin üçünde, sabaha karşı bununla uğraştılar. Biz bunları gördük orada Gürhan Bey. Ne yapacağını bilmiyor çünkü. Merkezin birine, binanın birine, bir yerlere o ilaçlar indirilmiş. Ondan sonra birileri geliyor size, diyor ki işte “ilaçlar var”. Ne olacak? Ondan sonra onların iş yükü de bizim üzerimize bindi. Ve onun içerisinde dediğim gibi kullanılmış kremler mi dersiniz miadı geçmiş ürünler mi dersiniz, ne bulduysa gönderilmiş. Yani ilaç böyle bir şey değil. Tamam yardımlaşma duygusu çok önemli. İyi duygularla yapıldı belki bunlar ama sonuçları istediğiniz gibi olmuyor. Ve daha fazla iş yüküne sebep olabiliyorsunuz.

Argun Yum: Kolay gelsin zor bir iş gerçekten.

Bu ana şehir merkezlerinde organize olduğunuzu anladım. Acaba şehir dışında, kasabalarda veya köylerde de bir hizmet organizasyonu var mı veya oralara nasıl yardımcı olabiliyorsunuz?

Şeker Pınar Özcan: İlçe bazlı olarak var zaten. Hatay’da mesela, Kırıkhan'da ayrı, İskenderun'da ayrı, Antakya'da ayrı, Defne'de ayrı, Samandağ'da ayrı, Adıyaman'da da Maraş'ta da aynı şekilde var. İlçe bazlı var ama köy bazlı bizim o sistemi kurabilmemiz mümkün değil ki. Kaldı ki biz bunları kurduğumuzda zaten biliyorsunuz, köylere ulaşım uzun bir zaman sağlanamıyordu. Ama işte orada gönüllülük ve halkın birlikteliğinde çok güzel anlar yaşadık. Buralara gönüllü olarak gelen, motosikletiyle, çeşitli aracıyla ulaşabildiği zaman oralara ilaç götüren kuruluşlar oldu. Onlardan, teyitleşerek yani o kurumun varlığından da emin olarak böyle destekler aldık bazı durumlarda. Ama dediğim gibi köylere yardım kısmı biraz daha zorlu olan kısmıydı. Çünkü ne onlar çıkabiliyordu ne biz ulaşabiliyorduk kolaylıkla. Ama biz ilçe bazlı dediğim organizasyonu yaptık. İl bazında değil, ilçe bazlıydı zaten. Yıkımın daha çok olduğu illerde daha çok eczaneyle hizmet vermeye çalıştık özellikle.

Argun Yum: Bir sorum daha var. Bu internetin olmadığı durumlar var mı? Halen devam ediyor mu? Elektriğin sağlanamadığı vs. O durumlarda nasıl çözüm üretiyorsunuz?

Şeker Pınar Özcan: Zaten bizim sahra eczanelerimize jeneratör desteğimiz ve yakıt desteğimiz oldu. Bu sorunu öyle çözmeye çalıştık ama dediğim gibi bunların tamamının organizasyonunu biz kendi içimizde çözdük. Jeneratörü bulduk, temin ettik, gönderdik. Kablolamasını sağladık. Bu sorunu biz kendi içeriğimizde çözdük. Çünkü bir yandan biliyorsunuz soğuk zincirde kalması gereken ilaçlar da var. Buzdolabı olması gerekiyor bizim için kesinlikle. O tarz ilaçların bir an önce doğru şekilde saklanması için de organizasyon kurmak zorundaydık. Yani bizim elektriği tamamen ilaçların doğru yönetilebilmesi için de sağlamamız gerekiyordu ve bu şekilde hallettik. Yine tamamen kendi imkanlarımızla.

Gürhan Ertür: Ben yine bu ilaçlar meselesine dönmek istiyorum. Herhalde kesin olarak ifade etmek gerekiyor ki vatandaşlarımız kendi evlerde kullandıkları veya alıp kullanmadıkları ilaçları afet bölgelerine kesinlikle göndermeye kalkmamalılar, değil mi?

Şeker Pınar Özcan: Evet. Bu çok önemli. Şöyle söyleyeyim, daha büyük bir kaosa sebep oldu bu. İş yükümüzü çok daha arttırdı. Bunların tasnifi ve ayıklanması, yapmamız gereken işler için gerekli olan gücümüzden aldı diyebilirim. İyi niyetli mutlaka, herkese çok teşekkür ediyoruz. Ama yardım, hani ilaç kısmı böyle bir ürün değil. Onu söylemek istiyorum.

Gürhan Ertür: Evet son derece önemli ve diğer afetlerde de karşı karşıya kaldığımız bir problem olduğunu biliyoruz. Bunu kamuoyuna duyurma konusunda nasıl bir yol izlenebilir bilemiyorum. Ama siz zaten her konuşmanızda bunun altını çiziyorsunuz. Vurguluyorsunuz. Bunun dışında herhalde Sağlık Bakanlığının da bu konuda bazı açıklamalar yapması hatta televizyonlarda kısa videolar döndürmesinin yararlı olabileceğini tahmin ediyorum.

Afet bölgesinde iletişim

Peki siz Sağlık Bakanlığı'yla bu afette, ilk günden itibaren organize bir çalışma yürütebildiniz mi? Veya o konuda gördüğünüz herhangi bir sıkıntı var mı? İletişim konusunda, bölgeye intikal etmek konusunda, bölgedeki kurulmuş olan sahra hastaneleriyle ortak çalışma konusunda hiçbir sorunla karşılaştınız mı?

Şeker Pınar Özcan: Bu konuya gireceksek ben bir yarım saat daha isteyeceğim sizden!

Gürhan Ertür: O zaman devam edelim efendim. Sizi fazla tutuyoruz ama vereceğiniz bilgiler çok önemli.

Şeker Pınar Özcan: Şimdi açıkçası öncelikle şunu söylemek istiyorum: Biraz önce anlattığım bir organizasyon var ve arkasında çok büyük bir emek var gerçekten. Ha biz bu emeği niye gösterdik? Bu emeği asla bir teşekkür isteğiyle, bir şov amaçlı, reklam amaçlı bir nedenle göstermedik. Yani teşekkür de beklemiyoruz. Başka bir beklentimiz de yok. Ben aslında söylemekten hicap ediyorum; biz şunları yaptık, bunları yaptık demek gerçekten beni rahatsız eden bir şey. Ama maalesef ki şunu yaşadık bu dönemde: Bazı konularda gösterdiğimiz emeklerin sahiplenilmeye çalışılması ve yok sayılmak! Belki bir kasıt da olduğunu düşünüyorum ben burada. Özellikle Sağlık Bakanı noktasında. Hepimizi yaralayan bir durum oldu. Evet belki dikkate almamak gerekir. Kendi yaptığımızdan biz eminiz. Ne yaptığımızı biliyoruz. Ama bu konuda yaşadıklarımız, bu süreç içerisinde yaşadıklarımız psikolojik olarak bizleri hakikaten yaraladı. Yani biz bu deprem bölgesinde aslında tamamen devletin yapması gereken işleri, devletin finansıyla, organizasyonuyla yapması gereken işleri tamamen kendimiz inisiyatif alarak, tamamen bir eczacı olduğumuz için, meslek mensubu olduğumuz için, bu hassasiyete sahip olduğumuz için, bu duyguyla harekete geçtiğimiz için yaptık. Oralara koştuk. Ve ilk günden itibaren o zorlu şartlara koştuk. İyi ki de yaptık. Gene olsa gene yaparız. Hiçbir şekilde değişmez, halkımızın hep yanında olacağız. Biz bunu halk için yaptık zaten ama dillerinde arka planda, teşekkürü geçiyorum, hiç teşekkür etmesin kimse zaten, tam tersine yapılanları yok saymaya yönelik paylaşımları bizi ekstra üzdü. Bunu da Sağlık Bakanı nezdinde söylüyorum özellikle. Kendisine de bu konuda tepki verdiğimiz için eczacılar olarak bunu burada da söylemekten o yüzden çekinmiyorum. Yani eczacılara her zaman maalesef bir teşekkürü zorla edebilen bir bakanımız var. En büyük sorunumuz bizim için bu.

Ha organizasyon anlamında biz ne yaptık? İnisiyatif aldık Gürhan Bey. Yani biz bazı konularda bürokrasiyi aşamadığımız durumlarda inisiyatif aldık. Sormadan yaptık belki bazı şeyleri. Yani ben şunu duymamalıydım belki: “Evet, gönüllü eczacılarımız var. (Gönüllünün kendi yerelinde) valilik iznini çabucak halledebilir misiniz lütfen? Orada eczaneler var, ilaç var ve eczacı lazım” dediğimizde bana şu denmemeliydi: “E buradaki eczanesi ne olacak? Buraya bir tane nezaretçi bulun, görevli bulun, eczacı bulun”. Bu gönüllülerin uğraşılabileceği bir durum değildi. Biz kendi inisiyatifimizi aldık, görevlendirmelerimizi yaptık. Bölgeye gönderdik. Eczacılarımız da dediğim gibi, yirmi günden beri orada hizmet veriyorlar. Bir şeyleri daha çabuk aşabilmemiz gerekiyordu. Bazı sorunları daha çabuk aşabilmemiz gerekiyordu. Burada inisiyatif alabilecek ve liyakatli yöneticiler olsaydı çok daha güzel çözülebilirdi. Çok daha faydalı şeyler de olabilirdi. Biz, dediğim gibi, bir noktadan sonra kendi inisiyatifimizle yol aldık ve yürüdük. Açıkçası özet bu. Ama şu noktayı özellikle tekrar vurgulamak isterim: Biz bunları kimseye yaptık demek için yapmadık. Halkın ihtiyacı vardı. Ben dört gün bölgede kalmış eczacılardan bir tanesiyim. Bölgeye gittim. Dört gün oradaki çadırlarımızdan birinde görev yaptım. Gidenler de söyleyecektir: orada kimsenin arasında bir ayrım yok. Orada herkes birbirine yardımlaşma duygusu içinde, muhtaç olan da size minnet duygusu içerisinde. Siz de yardım yapabildiğiniz için huzur ve mutluluk içerisindesiniz. “Keşke daha fazlasını yapabilelim” istiyorsunuz. Bizim de zaten çıkış noktamız ve yapmak istediğimiz sadece bu.

Ama yapılan şeylerin de başkalarına mal edilmeye çalışılması bizi yaralayan bir şey. Şöyle de bir örnek vereyim size: Biz orada sadece vatandaşa hizmet etmiyoruz. Oradaki askere de hizmet ettik. Askerler, sağ olsunlar, askerlerimiz bize her konuda destek oldular. Hem güvenliğimiz anlamında hem de operasyonel anlamdaki insan gücü anlamında ihtiyaçlarımıza yardımcı oldular. Orada çalışan acil görevlisine, 112 görevlisine de kimi zaman biz ilaç verdik, bizden istediklerinde geldiler. Köylere ilaç götüreceklerinde geldiler, istediler. Kamu hastaneleri biliyorsunuz çöktü. Oralardaki ilaçları, oralara giden ilaçları ya da olan ilaçları ne tasnif edebilecek ne verilmesi gereken ilaçları dağıtacak kimse yokken yine buraların eczacı ihtiyacını da bu organizasyonumuzun içinden sağladık. Yani biz sadece Sahra Eczanemize, eczacı vermedik. Eczacılarımız kamunun da pek çok noktasında devlet hastanesi, deniz hastanesi, herhangi bir eğitim araştırma hastanesi, pek çok noktada, nerede ihtiyaç var dedilerse, biz orada da devlete destek verdik. Bizim yaptığımız iş böyle bir iş oldu. Özellikle anlatmak zorunda kalmak üzücü olmasına rağmen anlatmak gerekiyor. Demek ki böyle olması gerekiyormuş diyorum. Bizim en büyük derdimiz bu oldu durumla alakalı. Şunu söylüyoruz: Herkes kendi karakteri ve yapısı itibariyle izlerini bırakıyor bu sürece, afetin sürecinin tarihçesine. Biz de kendi izimizi emeğimizle kazıdık diye düşünüyorum. Pek çok gönüllü organizasyon gibi tabii ki!

Türk Eczacıları Birliği'nin bölgedeki çalışmaları

Gürhan Ertür: Evet birçok kurum bu bahsettiğiniz problemlerle karşı karşıya kaldı ve son derece ciddi sıkıntılar geçirdi. Ancak siz kendi imkanlarınızda pek de sağa sola bakmadan bölgeye intikal ettiğiniz için çok da isabetli bir iş yaptınız. Bunun başka çaresi de yok maalesef. Karşılaşılan engeller bir bir ortaya çıkıyor ve tablo hakikaten son derece kötü bir tablo. Bunun sadece insanların karakteriyle, bölgedeki yöneticilerin anlayışlarıyla ilgili olduğunu da düşünmüyorum. Tabii ki bir kısmı ilgili. Ama Türkiye'deki merkezileşme öyle bir hale geldi ki maalesef yerelde nispeten bir etkinlik gösterebilecek, nispeten bir beceriyi sergileyebilecek insanlar bile tamamen robota dönmüş vaziyette diye düşünüyorum.

Evet, yani ellerinize sağlık. Biz de zaten bunu yansıtmaya çalışıyoruz. Türkiye deprem bölgesi bir haritada yer alıyor. Ve önümüzdeki dönemde sadece deprem değil birçok şeyle de karşı karşıya kalacağız. Afetle de karşı karşıya kalıyoruz, kalacağız. İklim değişikliğinin etkileriyle boğuşuyoruz, boğuşacağız. Kuraklık bir yandan geliyor. Bütün bunlarda topyekûn bir seferberlik için yapılması gerekenleri defalarca konuşmak yirmi dört yıldır devam ettiğimiz bir programda maalesef bizi de çok bunaltıyor. Ama başka başa çıkış imkanını da göremiyoruz doğrusu.

Tekrar sorumuzla size dönelim: Türk Eczacıları Birliği tarafından deprem bölgesine gönderilen tır eczanenin ve konteyner eczanelerin konum bilgilerini internetten paylaşıyorsunuz. Bu derece önemli bir hizmet. Bilmiyorum, aynı zamanda kullandığınız bazı cep telefonu aplikasyonlarıyla da bunu destekleyen bir altyapınız var mı? O konuda da biraz bilgi rica edebilir miyiz? Ve tabii ki şu anda bu konum bilgileri hala geçerli midir? Ne kadar süreyle geçerli olmaya devam edecek?

Şeker Pınar Özcan: Evet, Türk Eczacıları Birliği'nin yani bizim birliğimizin “Eczanem Nerede” adlı bir aplikasyonu zaten halihazırda var. Bu normalde tüm Türkiye'deki eczanelerin, nöbetçilerin de var olan eczanelerin de görülebilmesini sağlayan bir aplikasyondu. Bu afet zamanında da afet eczanelerinin yani sahra eczanelerinin, tır, konteynır çadır her neyse konumları özel olarak içerisine monte edildi ve güncel durumda hala. Yani Eczanem Nerede aplikasyonuna giren kişi, o bölgedeki, deprem bölgesindeki herhangi bir kişi aplikasyon içerisinde Sahra Eczanenin hangi noktada, konumda olduğunu güncel olarak da görebiliyor. Bu son derece önemli bir imkân. Bunu da dinleyicilerimizin dikkatine sunuyoruz. Ve aynı zamanda bunu yaygınlaştırmak da çok gerekiyor herhalde.

Gürhan Ertür: Son derece önemli bir imkân yaratmışsınız. Bunun için de ayrıca çok teşekkür ederiz. Bir de üç günde bir münavebeli, değişimli bir sistem uyguladığınızı ve üç gün sonrasında bölgede çalışmakta olan meslektaşlarınızın kendi illerine geri geldiğini, onların yerine de yenilerinin gittiğini belirttiniz. Bu aslında bayağı ciddi bir eczacı sayısına ulaşıyor ve sanıyorum aynı zamanda eczane teknisyenlerini de böyle bir vardiyalı çalışmaya almış olabilirsiniz. İnsan kaynağını nasıl sağlıyorsunuz? Bu konuda herhangi bir zorluğunuz var mı? Ve bu konuda da acaba dinleyicilerimiz kanalıyla ulaştırmak istediğiniz mesajlar söz konusu olabilir mi?

Şeker Pınar Özcan: Şimdi bir gönüllü sistemimiz var dediğiniz gibi. Bunu biz kendi üyelerimize yönelik olarak, İstanbul'da da kendi web sayfamız üzerinden meslektaşlarımıza açtık. Gönüllü meslektaşlarımız oradan başvuru linkiyle girdiler ve bir gönüllü listemiz oluştu. Bu her zaman da sürekli açık ve yenilenen bir sistem. Gidilecek tarihe göre biz SMS sistemiyle talepleri aldık. Grupların rotasyon tarihlerinde, yeni gruplarımızı oluşturuyoruz. İstanbul'da şöyle bir farklılığımız var: Biz üye sayısı itibariyle daha kalabalık bir odayız. Daha küçük illerdeki eczacı odalarımızın üye sayıları daha kısıtlı doğal olarak. Gönüllüleri de ona göre daha azdır mutlaka. Ama burada zaten herkes her bölgeye desteğe de gidiyor. Onda hiçbir sıkıntımız yok. Şu ana kadar biz yaklaşık yüz seksen eczacıyı bölgeye gönderdik. İstanbul olarak söylüyorum sadece. Yaklaşık on beş gün içerisinde yüz seksen eczacımızı dönüşümlü olarak üç günlük periyotlarda sürekli aralıksız biz takviye sağladık. Yeni ekip gidiyor ve o oraya vardıktan sonra işte bir görev değişimi, oradaki işleyişle alakalı küçük bir bilgi aktarımı... Çünkü çok yoğun olan bir hizmet söz konusu orada. Çok yoğun bir işleyiş var. Sadece hasta tarafı değil, arkada lojistiği, devamı, sürekliliği, orada kalan herkesin barınması… Tabii görev değişikliğinde bunların da aktarılması gerekiyor. Yaklaşık bir saatlik birlikteliklerinden, bilgi alışverişinden sonra yeni grup hemen göreve başlıyor, eski grup dönüşe geçiyor. Ve bunu aralıksız yapıyoruz. Üç günde bir. Gerçekten çok efor gerektiren ciddi bir mesai harcıyoruz bu konuda. Burada şunu söylemem lazım: Biraz önce Sağlık Bakanı'yla alakalı eleştirim yaptık. Şimdi de Ulaştırma Bakanlığına ulaşım konusunda İstanbul Eczane Odası'na verdiği destek için teşekkür ediyorum. Bu eczacılarımızın bölgeye intikalleriyle alakalı bizlere destekleri için de teşekkür ediyorum. Burada destekleri var bizlere. İstanbul özelinde söylüyorum bunu da. Dediğim gibi yoğun bir şekilde bu rotasyonu sağlıyoruz. Ne kadar sürdürebiliriz? Yaklaşık beş yüz kişilik, İstanbul özelinde bir gönüllü listemiz halihazırda var. Bunun biraz önce söylediğim gibi yüz sekseni civarına geldik. Ama şimdi başta söylediğim noktaya geleceğim: Bu sahra eczaneleri akut ihtiyacı karşılamak için bölgede kurulmuş organizasyonlar. Oraya destek olarak giden ilaçlar da eczacıların bağışlarıyla giden ilaçlar. Ama elbette bunun uzun süre sürdürülebilirliği doğru bir yöntem değil. Orada yaşamı sağlamak ve sürdürmek için gerekli olan en önemli şey oradaki, o bölgedeki eczacılarımızın tekrar ayağa kalkabilmesini, eczanelerinin bir şekilde çalışmaya başlamasını ve hizmetin o şekilde devam ettirilmesini sağlamak. O noktalarda da bizim yavaş yavaş oradaki eczaneleri, sahra eczanelerini kapatmamız gerekiyor. Pazarcık’ta, İskenderun'da bir Mart itibariyle adım adım bunu yapacağız. Ama bazı noktalar daha zor. Mesela Antakya merkezindeki yıkım çok fazla. Oradaki eczacılarımızın ayağa kalkabilmesi... Ama nasıl, nerede ayağa kalkabilecektir? Bir de öyle bir durum var. Bizim yönetmeliğimizde bir bunun bir yeri vardı. Öncesinde bir eczanesi olan eczacılarımız, normal eczaneler olarak değil belki, prefabrik konutlarda ya da mobil şekilde bir eczane sistemi hayata geçirilerek eczane hizmeti devam ettirilebilecekler. Onların bir an önce hayata geçmesi lazım ki biz de yavaş yavaş geriye çekilelim. Hayattın normal bir şekilde artık akışına geçmesi de gerekiyor orada kalanlar için. Bence en önemli destek akut dönem sonrası bölgeyi ayağa kaldırabilmek. Her alanda. Ben eczacı tarafını anlatıyorum ama diğer her tarafta da her noktada da her birimde de bu tarz işlemin bir an önce hayata geçirilmesi için artık hepimizin sorumluluğu buraya kanalize olmalı bence.

Gürhan Ertür: Evet, bir de tabii çok uzun bir süre alacak özellikle bu belirttiğiniz ayağa kaldırma dönemi, iyileştirme dönemi. Çünkü bir yandan hala barınma sorununu halledip ki geçici barınma sorunları da henüz halledilememiş vaziyette, uzun vadede de sadece eczacılar değil yine sizin söylediğiniz gibi bütün kurumlar açısından, özellikle sağlık hizmeti veren kurumlar açısından oldukça sıkıntılı bir dönemi hep birlikte yaşayacağız diye düşünüyorum.

Geçen hafta Türk Diş Hekimleri Birliği'yle yapmış olduğumuz programda

iki özel ve önemli konu gündeme geldi. Birisi üyelerinin sigortası, ikincisi de çok düşük rakamlarda gerçekleşmiş olmasına rağmen afet fonu imkânı. Türk Diş Hekimleri Birliği bir afet fonu kurmuşlar senelerce önce. Acaba sizde de böyle imkanlar var mı? Ki bu uzun vadede tabii ki bölgede depremden zarar görmüş olan meslektaşlarınıza birçok destek vereceksiniz, yardımda bulunacaksınız. Ama sizin kuruluşunuzun, birlik açısından böyle düzenli sigorta ve afet fonu imkânı var mı diye de sormak istiyorum.

Şeker Pınar Özcan: Evet, bizde de Gölcük depremi sonrasında oluşturulmuş bir afet fonu var zaten. Her sene aidatlarla beraber eczacılarımızın bu fona desteği zaten var. Ek olarak yine birliğimizin yardımlaşma sandığı da zaten uzun yıllardır var. Elbette bu birikimler de buradaki eczacılarımıza destek amaçlı kullanılacak. Bunun dışında bizim yine Türk Eczacıları Birliği'nin bir sigorta iştiraki var ki burada yardımlaşma sandığı üyesi olan meslektaşlarımıza doğal olarak yaptığı bir sigorta poliçesi var. Belli oranda bunların hepsi devreye sokulacak. Ama yıkım o kadar büyük ki destek mutlaka gerekecek. Buralar yeterli olmayacak. Bizler yine meslektaşlarımıza destek olacağız, bunda bir şüphe yok. Ama burada bir devlet desteği gerçekten çok önemli. Çünkü eczaneler resmi anlamda birinci olarak Sağlık Bakanlığına bağlı. Birinci basamak sağlık hizmet sunucuları. Bu bir tanım zaten. Resmi tanım. O anlamda birinci basamak sağlık hizmeti sunumunun da bir an önce hayata geçirilebilmesi açısından mutlaka devlet desteğinin sağlanması gerekiyor. Yani sadece bu tarz yardımlarla bunun yapılabilmesi çok mümkün olmaz. Rakamlar çok büyük. Şöyle düşünün bir eczacının eczanesiz kalması sadece bina olarak değil, içindeki bütün ilaçların, yüz binlerce liralık ilaçların da kaybı demek. Sigortadan bunun alınabilmesi mümkün olacak bir kısmı vardır. Ama olamayacak durumlar da olacaktır. Ek olarak eczane içinin, tefrişatın ayağa kaldırılması hepsi büyük maliyetler bu anlamda. Çünkü bir eczane belli özelliklere de sahip olmak zorunda. O anlamda bir devlet desteği de şart. Ama dediğim gibi bizim de bir afet fonu, yardımlaşma sandığı ve bir sigorta kısmımız var.

Eczacı odaları ve hastane ilişkileri

Argun Yum: Ben hastanelerle ilişkiniz nasıl diye soracaktım. Orada müdahale ediliyor ilaç veriliyor. Sizden mi alınıyor? Kendi ilaç sistemleri mi var? Nedir durum hastanelerde?

Şeker Pınar Özcan: Şimdi kamu hastanelerinden yavaş yavaş ayağa kalkanlar var. Bazıları Sahra Hastanesi adı altında zaten büyük çadırlarda da hizmet veriyor. Oralara bir kısım bizlerden giden ilaç destekleri de oldu zaten. Kamu Hastaneleri Birliği’nden hastane kalemleri dediğimiz yatan hastalar için ya da acil operasyonlarda kullanılan ilaçlar ayrı olarak da gitti. Bize gelen bağışlarda bunlar varsa biz onları zaten ayrıca oralara da götürdük. Yani bize gelmiştir ama bu bir sahra eczanesindeki akut durum için değil de hastanelerde olması gereken ilaçlarsa bizler de oralara o desteği verdik. Biraz önce dediğim gibi eczacı desteği istendiğinde de gönderdik. Hala da veriyoruz. Bazıları daha koordine hizmet vermeye devam ediyor, bazılarının imkanları daha kısıtlı tabii ki. İşte İskenderun mesela, biliyorsunuz yıkıldı bir kısmı. Orası daha sorunlu bir nokta. Ama bize gelen bağışlar direkt karşılıksız bir şekilde bizden istenen eczacı da olsa ya da bizdeki ilaçlardan da olsa ilkemize göre “oranın ihtiyacı, orada kullanılacak”.

Argun Yum: Bir küçük sorum daha var. Peki kamu hastaneleri dışında bir ihtiyaç olunca direkt reçetesiz de olsa size mi geliyor hastalar?

Şeker Pınar Özcan: Evet, bu bir afet durumu. Biz eczacı kimliğimizle tabii bu tarz hastalara da yardımcı olarak reçete almadan ilaç veriyoruz. Ama bazı noktaları da sorgulayarak elbette, yani bu kontrolsüz bir ilaç verişi değil bu. Çünkü bazı ilaçlar, özel ilaçlar, bunların kullanımı sorgulanmalı. Hani bu sadece bir öksürük şurubu değil, öksüren kişiye bir öksürük şurubu vermenin ötesinde o durumun arka planını araştırarak verdik. Bunu bazen kişinin kimliğinden sorgulama yaparak, bazen mesela internetin olmadığı durumda İstanbul'daki bir arkadaşımızı arayarak yaptık. Medula'dan sorgusunu yaptık ya da reçetem sisteminden sorgusunu yaptık. O ilaçları gerçekten kullanıp kullanmadığını araştırdık. Eğer böyle bir durum varsa belli ölçülerde yardım etmeye çalıştık. Ama genel olarak dediğim gibi özellikle zaten bize gelen taleplerde asıl akut ihtiyaçlar çok fazla. O noktalarda da biz hastalara ne ihtiyacı olduysa vermeye çalışıyoruz. Bu çünkü özel bir durum.

Argun Yum: Bu beş yüz gönüllü sadece İstanbul'dan organize edilenler mi yoksa bütün Türkiye'de bir organizasyon sisteminiz var mı?

Şeker Pınar Özcan: Beş yüz sayısı şu ana kadar bize başvuran İstanbul'daki gönüllü eczacı sayımız. Bunun yüz seksen küsürü şu ana kadar dönüşümlerle bölgeye gitti zaten. Diğer illerin rakamları ayrı ama şu an size açıkçası toplam bir rakam söyleyemeyeceğim. Diğer odalardaki sayıları net olarak bilmiyorum. Ben bizim odamızın koordinasyonundaki rakamları söyledim.

Gürhan Ertür: Evet, üstte de Türk Eczacılar Birliği bütün Türkiye'deki elli dört odayı seferber ediyor. Onların koordinasyonunu sağlıyor herhalde.

Şeker Pınar Özcan: Onu da söyleyeyim: Depremle beraber afet planı hazırlandı ve bu afet planında 54 eczacı odası on ile paylaştırıldı. Yani herkesin sorumlu olduğu iller belirlendi. Bir eşleştirme yapıldı odalar ve afet illeri arasında. Mesela Hatay için on dört tane eczacı odası görevli. Dönüşümler bu odalar içerisinde sağlanıyor. Diğer bir ilin odaları başka. Onlar oraya gönüllü desteği sağlıyor.

Argun Yum: Köylülere motosikletle destek veriyoruz dediniz, orada doktor yok filan. Bu sistem nasıl yürüyor acaba?

Şeker Pınar Özcan: Orada bir yanlış anlaşılma olmasın. Bazı durumlarda gönüllü olanlardan buralara ilaç götürmekte bize yardımcı olan bireysel inisiyatifler oldu. Onları da sorgulayarak yaptığımız oldu. Ama bu sistemsel bir şey değil. Bazen biz götürdük. Bazı arabası olan, o anda aracı olan, bölgeyi bilen, belki o bölgede zaten yaşayan, yardımcı olmak isteyenler de bizlerle bağlantı kurdu. Şöyle düşünün, kronik ilaçlar dediğimiz ilaçlar var. Bu ilaçlara ihtiyacı olan hastaların köyden ulaşımı yok size. Biz hastanın kronik ilacı olduğunu, zaten sürekli olarak kullanıp kullanmadığını sorgulayabiliyor, dolayısıyla bu hasta o ilacı kullanıyor diyebiliyorsunuz. Ardından da eğer ulaşamıyorsa bir şekilde ulaştırılmasını mümkün olduğunca yapmaya çalıştık. Ama bu elbette sistem dışı. Çok organize olarak yapılabilen bir şey değil. Çünkü oradaki köylere ulaşım da zaten zamanla sağlandı. Farklı bir durum. Bölgeye gidenler bilir. Bölgede şu anda herhangi bir şekilde araç bulmanız bile çok mümkün değil. Ulaşımı sağlamak da zor. Biz eczanelerimizden havaalanına kendi ulaşımımızı bile çok zor sağlıyoruz, öyle söyleyeyim.

Gürhan Ertür: Şimdi ben son olarak şunu sormak istiyorum: Anlaşıldığı kadarıyla çok ciddi bir mali yük üstlenmiş vaziyettesiniz. Ve bu konuda acaba ilaç şirketlerinin desteği, uluslararası destek konusunda da söylemek istediğiniz birkaç şey olabilir mi acaba?

Şeker Pınar Özcan: Şöyle söyleyeyim: Bu bahsettiğim sahra eczanelerindeki organizasyonun içerisinde eczacıların bağışlarından başka bir şey yok. Yani ilaç firmaları devlete, devletten istenip bir oralara bir şeyler mutlaka vermiş olabilirler. O kısım benim bilgim dahilinde değil. Ama anlattığım organizasyon sadece eczacılarımızın kendi gücüyle yaptıkları, finansal katkılarıyla yaptıkları bir durum. O kısmı yani ilaç firmalarının devlete bağış yapıp yapmadığını aslında oradan sorgulamak lazım. Yani bizim o anlamda direkt aldığımız bir bağış ya da bir şey yok onlardan bu noktalara.

Gürhan Ertür: Peki uluslararası destek konusunda söylemek istediğiniz herhangi bir şey var mı?

Şeker Pınar Özcan: Uluslararası destek konusunda şöyle bir şey söyleyeyim: Aslında biraz ülkemizin içinde bulundurduğu durumu da anlatan bir şey. Bizim bu dönem içerisinde depremin ilk başından itibaren yaşadığımız bir durum var İstanbul Eczacı Odası olarak. Türk Eczacılar Birliği de yaşamıştır, diğer odalarımız da yaşamıştır. Bazı birimlere, bazı kurumlara olan güvensizlik nedeniyle çok çeşitli insanlardan “biz size yardım yapalım, lütfen siz aktarın” tekliflerini çok fazlaca yaşadık. Biz bunu yapabilecek mevzuatta değiliz elbette. Ama bunları yaşadık. Bu da tabii üzdü bizi bir yandan. Bazen bir resmi kurum olsa bile birilerinin size yönelmesi, sizi tercih etmesi aslında devletçi bir bakış açısına baktığınızda üzücü bir durum bu. Ama bunları yaşadık. Bunu özellikle söylemek istiyorum.

Ha bizim böyle bir aldığımız bağışımız yok. Ama belki Türk Eczacılığı bir tarafında var mıdır? Onu bilemiyorum. Bunların hepsi zaten aslında süreç içerisinde, sürecin sonlarında açıklanacaktır da çeşitli raporlarla.

Gürhan Ertür: Pınar Hanım size teşekkür ederiz. Eczacılar olarak, İstanbul Eczacı Odası olarak size ve bütün meslek arkadaşlarınıza çok teşekkür ediyoruz. Sağ olun, var olun. İyi ki varsınız. Size kolaylıklar diliyoruz efendim. Çok teşekkürler programımıza katıldığınız için.

Şeker Pınar Özcan: Ben teşekkür ediyorum. Bu kadar geniş bir zaman diliminde bunları anlatmaya fırsat verdiğiniz için Açık Radyo’ya teşekkürler.