Dünyanın enerji dengesini tekrar kurmak mümkün

-
Aa
+
a
a
a

Ümit Şahin ve Ömer Madra, Açık Yeşil'de Türkiye'de ve dünyada hissedilen aşırı sıcakların sebeplerini, sonuçlarını ve çözümlerini değerlendiriyorlar.

""
Açık Yeşil: 16 Ağustos 2023
 

Açık Yeşil: 16 Ağustos 2023

podcast servisi: iTunes / RSS

Ümit Şahin: 95.0 Açık Radyo’da Açık Yeşil başlıyor. Ben Ümit Şahin.

Ömer Madra: Ben de Ömer Madra.

Ümit Şahin: Destekçimiz Efkan Solmaz'a teşekkür ederek başlıyoruz Açık Yeşil’e. Bugün Açık Yeşil’e Türkiye'de kırılan sıcaklık rekoruyla başlayalım isterseniz. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Mehmet Özhaseki, dün akşam saatlerinde bir tweet atarak şöyle dedi; “Ülkemizi etkisi altına alan sıcak hava dalgasının etkisiyle bugün Türkiye'de sıcaklık rekoru kırıldı. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı Meteoroloji Genel Müdürlüğümüz verilerine göre en yüksek sıcaklık 49,5 dereceyle Eskişehir Sarıcakaya'da ölçüldü. Eski rekor, 22 Temmuz 2021’de 49,1 dereceyle Şırnak Cizre'de ölçülmüştü.” Şimdi son paragraf çok manidar, “Bu anlamda iklim değişikliğiyle mücadele için,” ki bu sıcaklık rekorunu iklim değişikliğine bağlamış oluyor Sayın Bakan, “Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın ortaya koyduğu 2053 net sıvı emisyon ve yeşil kalkınma hedeflerimiz doğrultusunda herkesi duyarlı olmaya davet ediyorum,” demiş. Yani hepimizi duyarlı olmaya davet etmiş. Sen duyarlı mısın Ömer Abi?

Ö.M.: Çok duyarlıyım. Daha da duyarlandım şimdi.

Ü.Ş.: Sayın Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı'nın hepimizi duyarlı olmaya davet etmesi çok ilginç geldi bana. Şimdi normal bir ülkede yaşasaydık şöyle düşünürdüm; yani herhalde kabine içinde bir anlaşmazlık var, böylece Twitter üzerinden böyle dolaylı olarak mesela Enerji Bakanı’na kendisi aslında çok güçlü iklim politikaları istiyor, istemeyenlere mesaj veriyor falan diye düşünürdüm. Ama tabii böyle bir şey olmadığını Sayın Özhaseki'nin de bir önceki Çevre Bakanlığı sırasında daha önce Açık Yeşil’de konuşmuştuk. ‘Havayı kirletiyor bahanesiyle termik santrallere engel olmak istiyorlar’ dediğini, üstelik de bunu bir iklim zirvesinde, 2017’de Bonn’daki iklim zirvesinde söylediğini konuşmuştuk. O zamandan bu zamana belki değişmiştir fikri bilmiyorum ama şimdi hepimizi duyarlılığa davet ediyor. En azından bu noktaya gelmiş.



Ö.M.: Evet ama bunu iklim değişikliğine bağlaması her şeye rağmen gayet iyi bir şey. Çünkü hiç sözü edilmiyor, hele ki iktidara yakın medya organlarında, televizyonlarda, radyolarda, TRT'de filan. Ama dün Türkiye'nin en az sekiz şehrinde yangın çıktığı haberini de verdik ve bazıları da bayağı durdurulamamış durumdalar. Bolu'da, Denizli'de, Antalya'da, Eskişehir'de, Çankırı'da, Bingöl'de, Ankara'da Çubuk ve Afyonkarahisar'ın İhsaniye ilçelerinde de orman yangınları çıktı ve bir kısmının durdurulamadığı söyleniyor. Bir başka haberde bizzat Eskişehir’in Sarıcakaya ilçesindeki belediye binası önündeki dijital termometre sıcaklığın 52 derece olduğunu göstermiş. Belki bu yanlıştır ama asır rekor bu tabii o zaman.

Ü.Ş.: Yani o dijital termometreler standart koşullarda ölçmediği için 52 göstermiş olabilir ama asıl burada ilginç olan bu 49,5 derecenin biraz ayarlanmış hissi vermesi. Biraz kısaca ondan bahsedersek Twitter'da özellikle iki kişi, biri Hava Delisi diye herkesin tanıdığı Ozan Mert Göktürk, kendisi meteoroloji hocasıdır, onun mesela çok kızgın bir tweet’i var, “Sarıcakaya'da 50 derece ölçüldü, 49,5 uydurma. Bu TÜİK numarasının birden fazla sebebi olabilir. Birisi çıkıp ‘bu sebeple 49,5’a çektik’ demezse yazacağım. Çocukluğumdan beri hava olaylarıyla yatıp kalkıyorum. Bu kolpalığın termometrelere dair sirayet ettirilmesi kanıma dokunuyor” diye epey sert bir şekilde ve bunun ayarlanmış olduğunu açıkça söylüyor. Çünkü 50 ölçüldüğünü zaten gördü herkes. Biliyorsunuz Hatay Hassa'daki 50 derece de sonradan ayarlandı. Örneğin Boğaziçi Üniversitesi'nden Levent Kurnaz da, Levent Hoca da 14 Ağustos'ta ‘Hatay Hassa da 50 dereceyi gördü’ diye ekran görüntüsü paylaştı Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nden. Sonra ertesi gün Hatay Hassa listeden düştü. Çünkü Hatay Hassa'daki ölçüm kaldırıldı ve şu anda öyle bir 50 derecede ölçüm sitede, arşivde bulunmuyor

Ö.M.: Biz de yayınlardan çıkaralım mı şimdi? Onu söylemiştik çünkü.

Ü.Ş.: Yani olabilir. Levent Hoca demiş ki, “Sanırım birinin bu iki ekran çıktısı arasında ne olduğunu açıklaması gerekiyor.” Çünkü birincisinde, 50 derece yazanın ekran görüntüsünü koymuş. İkincisinde de değiştireceklerini tahmin edip herhalde ekran görüntüsü aldı belki, bilmiyorum. Bu önemli, yine dün Eskişehir Sarıcakaya'da 50 derece yazan ekran görüntüsü var ama sonradan o da değişti. Yani birileri 50 derecenin biraz abartılı olduğunu düşünüp bunu 49,5’a çekiyor. Yani bari 49,8’e falan çekseydiniz diye düşünüyor insan. Ama durum bu, Türkiye'de sıcaklık rekorları kırılıyor.

Yani bizim öyle düşünmemizi isteseler de Türkiye, iklim değişikliğinden muaf bir ülke değil ve iklim değişikliği de zaten Hawaii'deki Maui Adası'ndaki Lahaina kentini neredeyse haritadan silen bir orman yangınıyla aslında iklim değişikliğinde yepyeni bir evreye girdiğimizi gösteriyor.

Hawaii, Maui'nin batısındaki orman yangınlarının ardından Lahaina'da yıkılan evler ve binalar

Ö.M.: Nükleer bomba patlamış gibi.

Ü.Ş.: Ortada bine yakın kayıp var anladığım kadarıyla. Lahaina, zaten 12 bin nüfuslu bir kentmiş yani eski bir kent ama çok büyük bir yer değil. Tabii turistlerle birlikte nüfusu fazladır muhtemelen yangın sırasında. Ama şu anda bin kişiye yakın kayıp var, 100’ü aşkın ölü sayısı var.

Ö.M.: Evet. 101 idi son verilen rakam ve bini aşkın hatta bin 200 ve bin 500 verildiğini yakından takip etmeye çalışıyoruz günlerdir. Türkiye'deki medyada da aslında dünyadaki medyada da pek fazla görünmüyor. Yani Biden da lütfedip bugünlerde gitmeyi düşünüyormuş.

Ü.Ş.: 11 bin kişi tahliye edilmiş şehirden. Yani düşünün, zaten normal nüfusu 12 bin, ve 11 bin kişi tahliye ediliyor, binden fazla kayıp var. Herhalde dünya tarihinde görülmüş en büyük iklim felaketlerinden bir tanesi yaşanırken 14 Ağustos günü, bundan iki gün önce dünyanın herhalde en büyük iklim bilimcilerinden biri olan James Hansen, Makiko Sato ve Reto Ruedy ile birlikte belli aralıklarla yazdığı, kısa, bilimsel ama bir dergide değil kendi sitesinde, bloğunda yayınladığı değerlendirmelere bir yenisini ekledi. Bunun başlığı çok enteresan; ‘Uh-Oh. Now What?

Ö.M.: ‘Aoww’, yani biraz öyle okumak gerekiyor herhalde. ‘Aoww ne oldu, şimdi ne oldu?’ diye.

Ü.Ş.: Demiş ki, “Are We Acquiring the Data to Understand the Situation?” Yani, “Bu durumu anlayacak veri elde ediyor muyuz?” Aslında bu yazının çok ilginç yanları var. Şimdi konuşalım birazcık. Ama yazının temeli derdi şu; NASA'nın ve diğer kurumların iklim değişikliğinin çığırından çıkmasıyla ilgili artık eskisi kadar yeterince veri toplamadıklarını ya da veri toplamanın devam edip etmeyeceğinin kesin olmadığı. Ama yazının bizi asıl, belki daha çok ilgilendiren kısmına yani enteresan olan kısmına bakarsak, şu anda başlamış olan El Niño’nun bir süper El Niño olup olmayacağı henüz belli değil. Bundan önce iki süpe El Niño ile karşılaştırma yapmışlar yazıda. 1997-1998 ve 2015-2016 El Niño’ları süper El Niño. Şu anki El Niño henüz yeni başladı biliyorsunuz. Pasifik'in ortasında, tam zaman çizgisinin orada, ekvator çizgisiyle zaman çizgisinin kesiştiği yerde galiba, bir alan var, ‘3.5, 3.4 alanı’ diye bir alan var. O alandaki sıcaklığı ölçüp ona göre karar veriyorlar ve o alandaki sıcaklığın 0,5 dereceyi geçmesi gerekiyor. El Niño oluşması için yani normalden 5 derece daha sıcak olması gerekiyor. Burayı geçti şu anda ama henüz 1 derece civarında sıcaklık artışı. Eğer 2 dereceyi ya da 1,5 dereceyi bulursa, 2 dereceye yaklaşırsa o zaman süper El Niño olacak. Bu henüz belli değil ama büyük ihtimalle olacak diyorlar.

Burada asıl 1997-1998 ve 2015-2016’dan bahsetmesinin temel nedeni şu; diyor ki yazıda, “Bu El Niño’ların birinci yılı. Aslında o kadar sıcak olmaz. Asıl büyük sıcaklık rekoru ikinci yıl kırılır.” Yani şu anda gördüğümüz büyük anomali aslında El Niño’dan kaynaklanmıyor büyük ihtimalle ya da yeni yeni evriliyor. Şu anki sıcaklıkları etkilemeye başladı yani aslında bildiğiniz insan kaynaklı küresel ısınmanın etkisini yaşıyoruz. Ama diyor ki yazıda, “Küresel ısınma 1970’le 2010 arasında, 10 yılda 0,18 derece bir sıcaklık artışıyla seyrederken, bu iki El Niño arasında 0,24 dereceye çıktı.” Yani bu El Niño’lar ısınmayı arttırdı ve şimdi büyük ihtimalle 10 yılda 0,27 dereceye çıkacak bu artış. Yani bir hızlanma çok bariz bir şekilde var. Bunun bir nedeni El Niño’nun süper El Niño haline gelmesi olabilir. Ama bir nedeni de aerosoller. Daha önceki programlarda çok kısa bahsetmiştik, deniz taşımacılığından yani gemilerden, büyük gemilerden kaynaklanan kükürt dioksit başta olmak üzere hava kirleticilerinin azaltılması yani hava kirliliğini önleme çerçevesinde azaltılması. Bu gazlar aynı zamanda yani gaz olarak değil ama aerosole dönüşüp sülfatlar gibi asılı partiküllere dönüştüğünde, bunlar aynı zamanda gelen ışığı geriye yansıtma kapasitesini de arttırdığından bulutların formasyonunu da etkilediği için bir soğuma etkisi yaratıyor. Yani kükürt dioksit soğutucu, kötü bir gaz, insan sağlığına ve doğaya zararlı bir gaz sağlık açısından ama ısınma açısından iyi bir gaz aslında.



International Maritime Organization (IMO) yani Uluslararası Denizcilik Örgütü, bir kuralla büyük gemilerin kullandığı yakıtlarında kükürt dioksit içeriğini azaltma kararı verdi ve bu uygulamaya girdikten sonra bu artışın başladığı söyleniyor. Ama Carbon Brief’te bir yazı vardı. Daha önce de kısaca bahsetmiştik burada. 2050’ye kadar ısınma etkisinin 0,05 derece civarında kalacağı hesaplanmıştı ama tabii bu ne kadar net bir hesap onu bilmiyorum. Fakat tabii şöyle bir şey var, ‘O zaman peki, bunu geri alalım, gemiler kükürt dioksit salsın ki ısınma hızlanmasın’ diyen olursa, çalışmalara göre bu gemilerden kaynaklanan hava kirliliğinin yani kükürt dioksitin kıyı kentlerinde yani bu limanların olduğu kentlerde yılda 19 bin ile 91 bin arası ölüme neden olduğu hesaplanmış. Yani bunun yasaklanmasının da bir nedeni var tabii. Dolayısıyla aslında bir tür, ‘aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık’ hikayesi. Yani hava kirliliğini önlüyorsunuz ama bu sefer de iklim değişikliği hızlanıyor. Bunun tek yolu ikisinin de kaynağı fosil yakıtları olduğu için fosil yakıtları tümden ortadan kaldırmak tabii.

Yazıdaki bir başka nokta Güneş parlaklığı. Güneş’in böyle 10-15 sene süren ‘solar cycle’ denen döngüsü var. O döngünün sıcak tarafındayız şu anda yani güneş biraz daha parlak. Onun sonuna yaklaşıyoruz. “Muhtemelen iki, üç seneye kadar o döngünün sonuna geleceğiz ve güneşin parlaklığı azalmaya başlayacak. Bu iyi haber,” diyor. Bunun ama uzun vadede bir etkisi yok. Çünkü bu bir döngü olduğu için bir parlak, bir az parlak dönemleri olduğu için bunlar birbirini götürüyor zaten. Yani ısıtıcı etkisi ve soğutucu etkisi uzun vadede birbirini götürüyor. Ama kısa vadede bunun yaklaşık metrekare başına 0,1 wattlık bir ekstra enerji dengesizliği yaratabileceğinden bahsediyor.

Ama bu yazıdaki bence en enteresan noktalardan bir tanesi, Güney Okyanusu'ndaki yani daha önce de konuştuğumuz Antartika çevresindeki deniz buzulunun oluşamaması meselesinin, mesela benim aklıma tabii gelmemişti iklim bilimci olmadığım için, çok enteresan bir etkisinin olduğunu, bu yüzden Albedo'nun yani dünyanın aklının azaldığı ve yeryüzünün, dünyanın daha fazla enerji emmeye başladığını söylüyor. “Eğer denizden ve karadan ölçümler arasındaki farklar göz önüne alınırsa bu Antartika'da yeterince buz oluşmaması ya da deniz buzulunun erimesi çok daha ekstra bir soruna neden olabilir. Çünkü biriken ekstra enerji Güney Okyanusu'nda yani çevresindeki okyanusta daha fazla birikmeye başlar, bu da erimeyi arttırır,” diyor. Yani ekstra bir feedback etkisi, geri besleme etkisinden bahsediyor. Tabii bunu daha önce yine Açık Yeşil’de okuduğumuz bir önceki yazılardan biliyorsunuz, atmosferdeki karbondioksit seviyesi iki katına çıktığında olacak ısınmanın 4,8 derece olduğunu açıklamışlardı. Bu yazı da ondan da bahsediyor ve bu enerji dengesizliğinin giderek arttığını yani bundan 10 yıl önce yaklaşık olarak yılda 0,6 wattlık bir enerji dengesizliği varken, yani sera gazlarına bağlı olarak enerji fazlası varken, bunun şimdi iki katına çıktığını yazıyor ve bu da son derece kötü bir haber. Son olarak herhalde bu yazıdan söylenecek şey, 1,5 derece. O kısmını okumuşsundur Ömer Abi.

Ö.M.: Evet.

Ü.Ş.: Ne diyor? Birleşmiş Milletler İklim Konferansları’nda siyasi liderlerin çıkıp da 1,5 dereceden bahsetmesi ‘sırf zırva’ diyor.

Ö.M.: ‘Sırf zırva’ diyor, evet.

Ü.Ş.: Yani öyle de bir dil kullanmış ki, ‘tam bir saçmalık’ diyor, ‘su katılmamış bir saçmalık’ diyor. Yani bu yukarıda verdiğimiz grafiklere göre zaten 1,5 derece gelecek sene muhtemelen geçilecek.

Ö.M.: Gelecek sene bu vakitlerden önce, evet. Yani James Hansen'dan başkası söylüyor olsaydı biraz daha tereddüt payı koyabilirdik ama bu dünyaya da alenen ve resmen küresel iklim değişikliği olduğunu, küresel ısınma olduğunu ve bunun insan kaynaklı olduğunu söyleyen ilk bilim insanı aslında kendisi. 1988 ve 1989 senelerinde Senato’da yaptığı tanıklıklardan biliyoruz. Onlardan öğrendik zaten biz de.

Ü.Ş.: Bir yazı daha var. Çok kısa ondan da bahsetmek istiyorum. O da Londra'daki Royal Holloway Üniversitesi'nde Yeryüzü Bilimleri Profesörü Euan Nisbet, onun bir yazısı var. Bu Science Alert’ta çıktı, dün çıktı ve çok enteresan bir yazı. Çünkü dünyanın şu anki durumunu, küresel ısınmanın şu anki durumunu, buzul çağın bitiminde birdenbire 10 derece fırlayan sıcaklığa neden olan durumla karşılaştırıyor. Bunu da şuna bağlıyor. Yani biz hep tabii karbondioksite bakıyoruz, fosil yakıtlardan kaynaklanan karbondioksit emisyonlarına ve atmosferdeki karbondioksit miktarına bakıyoruz. Ama metan miktarına çok bakmıyoruz ve çünkü metan miktarı karbondioksit kadar düz bir çizgi şeklinde artmaz, biraz daha oynar. Yazının başlığı da “Termination Zero”, öyle bir başlık koymuş. Fakat diyor ki, “2006’dan beri metan miktarı çok hızlı artmaya başladı. Aslında metan seviyesi, atmosferdeki metal konsantrasyonu yaklaşık olarak 1990’larda fosil yakıtlardan kaynaklanan yani çok fazla petrol kumlarından, kömür madenlerinden falan kaynaklanan ya da doğalgazdan kaynaklanan metan nedeniyle 1999’a kadar hızlı bir artış göstermiş. Sonra, 1990’la 2006 arasında bir dengeye ulaşmış ve 2006’dan sonra yeni bir artış başlamış. Ama bu yeni artışın nedeni fosil yakıtların daha fazla kullanılması değil artık,” diyor. Atmosfere salınan metanın beşte üçü insan etkisi, bunu söyleyeyim önce, fosil yakıtlardan, doğalgaz, petrol kuyuları, rafineriler. Ama daha çok petrol kuyuları ve doğalgaz boru hattı diyelim, kömür madenleri, çiftçilik tabii, daha çok hayvancılık, endüstriyel hayvancılık ağırlıklı olmak üzere ve atıklardan kaynaklanıyor. Geri kalan beşte ikisi ise doğal kaynaklardan, özellikle de tropikal ve kuzeydeki bataklıklarda, sulak alanlardan kaynaklanıyor. Özellikle 2006’dan sonraki artışın nedeni iklim değişikliği ya da küresel ısınma nedeniyle, artan sıcaklıklar nedeniyle, daha doğrusu sıcaklıkların artması ve yağışların da artması nedeniyle artan sulak alanlar olduğunu söylüyor ve “Bu emisyonların daha fazlası özellikle Ekvator çevresindeki tropikal sulak alanlar ve Kanada'daki sulak alanlardan kaynaklanıyor,” diyor. Burada benim ilk defa duyduğum bir şeyden bahsediyor, yeni bir bilgi değil aslında ama ben ilk defa duydum. İnsan dışında küresel ısıtmaya neden olan bir canlı türü varmış. Ömer Abi, sen biliyor musun hangi canlı? Ama yabanıl yani insanın yetiştirdiği canlılardan bahsetmiyoruz.

Ö.M.: Hayır bilmiyorum.

Ü.Ş.: Yaban hayatta metan emisyonuna neden olan bir canlı varmış; kunduz. Kunduzlar özellikle ABD ve Kanada'da çok fazla yaşıyor ve biliyorsunuz bunlar mühendis ya, bütün olay mühendislerden kaynaklanıyor. Kunduzlar akan sulara barajlar yaparak durgun suya çevirdikleri için ve bununla ilgili 1988’de yayınlanmış bir makaleye de link vermiş, onu da açtım okudum. Nature dergisinde 28 Temmuz 1988’de yayınlanan “The Dam Busters” diye bir makalesi var Peter D. Moore’un, orada açıklıyor. Diyor ki, “Hızla akan nehirlerde tabii metan çıkışı olmaz. Metan olması için bitkilerin çürümesi lazım ve anoksit koşullarda yani oksijen olmayan koşullarda çürümesi lazım. Bunun için de durgun su lazım. Bu durgun suları yapan bir numaralı etken kunduzlar,” diyor ve Kanada'da Quebec’te yapmışlar bu çalışmayı, kunduzların yaptığı barajlarla oluşturdukları bu göllerdeki metan çıkışı, oluşturmadıkları yerlerden yaklaşık 33 kat daha yüksekmiş. Metanla ilgili bir makale bu yani doğrudan metan artışını açıklayan bir makale. İnceledikleri yerdeki nehirlerin %40’ında akıntıları yavaşlatan barajlar inşa ettiklerini söylüyor kunduzların. Yani çok enteresan. Kunduzların da etkisi, işte bu tam bir geri besleme etkisi.

Ö.M.: Peki, şunu kuralım o zaman Ümit; ‘Kick Kunduz İtlaf Komitesi’. Bütün hepsini öldürelim ve bitirelim bu işi.

Ü.Ş.: Eminim onun çok daha büyük bir ekolojik bedeli çıkacaktır. Doğa en iyisini bilir malum ama bunu da bir yan not olarak ekliyorum. Sonuçta şu anki artışın, metan artışının bu kadar hızlanmasının temel nedeninin insan etkisinin yanında bu sulak alanlardan metan çıkışının artması olarak gösteriyor ve diyor ki, “Şu anki artış, 131 bin yıl önceki, bundan bir önceki yani sonundan bir önceki, buzul çağın bitişiğindekiyle neredeyse eşdeğerde.”

Ö.M.: Evet, onu ben de bir yerde gördüm.

Ü.Ş.: İnanılır gibi bir şey değil. Ama şu anlamda eşdeğer, yani o hızlı metan artışları iklim değişikliğinin aslında bir tür, o bizim ‘tipping point’ deyip durduğumuz noktayı aslında geçtiğini gösteriyor.

Ö.M.: Evet, zaten James Hansen ve arkadaşları Makiko Sato ve Reto Ruedy de aşağı yukarı aynı şeyi söylüyor. Yani sonuç olarak yeni bir iklim sınırına geçildi. Yani Yeryüzünün Enerji Dengesizliği, onu EEI diye kısaltıyorlar, küresel ısınmanın ana sebebi bundan kaynaklanıyor ve son iki ayda görülen duruma NASA'nın açıklamaları da denk geldi. Yeryüzünde gelmiş geçmiş en sıcak iki ay yaşandı ve James Hansen, “TED konuşması yaptığım sırada bu Yeryüzü Enerji Dengesizliği metrekareye 0,6 watt civarındaydı. Altı yıl içinde ortalama otuz ayda böyle fazla değilmiş gibi görülür, 0,6 nedir ki denebilir ama aslında günde 400 bin Hiroshima’ya atılan atom bombasındaki enerjiye eşittir ve her gün oluyor bu,” diyor. “Şimdi iki katına çıkmış durumda Dünya Enerji Dengesizliği ve bunun büyük büyük bölümü de okyanuslara dökülüyor, akıyor. Güney yarımküredeki buz örtüsü düşük kalırsa, ondan sonra Güney Okyanusu'na akacak. Bu da dünyada gitmeyi tercih edeceğiniz son yer olacaktır,” diyor. “Bu, demek ki problem çözülmeyecek anlamına gelmez,” diye bitiriyorlar makaleyi, “Yani Dünyanın enerji dengesini tekrar kurmak mümkün ama yeni bir iklim bakışıyla yapılmalı. Bu da derhal olumlu bir iklime ulaşacak bütün tedbirleri almamıza bağlı,” diye bitiriyor.

Ü.Ş.: Şununla bitirelim o zaman, şu anda kontrol ettim. Hem Haziran, hem Temmuz rekor kırdı, en sıcak aylar oldu. Ama ondan da öte bir şey var; 24 Haziran'dan bu yana yaşadığımız her gün rekor kırdı. Yani her gün bugüne kadar görülmemiş bir sıcaklıktan normale döndü mü diye baktım. Dünkü sıcaklık 2016’dakiyle eşdeğermiş. Yani o da normal değil tabii, 2016 yaşanan en sıcak yıl bu seneyi saymazsak. O yüzden ne kadar olmuş, yaklaşık 45 gündür herhalde, her gün rekor kıran bir iklimde yaşıyoruz. Durum maalesef bu.

Çok az zaman kaldı ama Açık Yeşil’i Erkin Koray'la bitirelim isterseniz vakit kaldıysa. Vakit kalmamış, çok az zaman kalmış. O zaman, Erkin Koray'ı biliyorsunuz geçen hafta kaybettik. 82 yaşındaydı. Türkçe rock’ın öncüsüydü. Bu şarkıyı haftaya çalmak üzere veda ediyoruz.

Dünyanın gelmiş geçmiş en sıcak günlerini yaşıyoruz ve basın da her zamanki gibi, ‘kulağının üstüne mi yattı’ derler, o şekilde maalesef devam ediyor. Gelecek haftaya kadar umarım yeni iklim felaketi haberleri olmaz. Haftaya görüşmek üzere. Hoşça kalın.

Ö.M.: Hoşça kalın.