Batı'nın Sonu: Bir Çözülme ve Yokoluş Hikâyesi

-
Aa
+
a
a
a
DasDas
Batı'nın Sonu: Bir Çözülme ve Yokoluş Hikâyesi
 

Batı'nın Sonu: Bir Çözülme ve Yokoluş Hikâyesi

podcast servisi: iTunes / RSS

Çağdaş Alman oyun yazarı Moritz Rinke ile bu sezon İstanbullu izleyici karşısına çıkan Westend / Batı'nın Sonu oyununu konuşuyoruz. Kuliste bize, eşi Eylem Rinke de eşlik ediyor.

 

Türkiye'de verdiğiniz son mülakatta, çok çalışmam gerekecek çünkü Brecht'ten devraldığım bir görevim var; Berliner Ensemble'ın başındayım artık demiştiniz. Nasıl geçti zaman, o günden bugüne?

Çok da bir şey değişmedi aslında. Tabi Berliner Ensemble repertuarı için çok uğraştım, çok oyun okudum o sırada. Yönetmen bulmak, yazarları yeni oyunlar için teşvik etmek ve oyuncuları hali hazırdaki metinlere hazırlamak – bunlar hep çok zaman alan işler. Ama çok da uzun sürmedi. Bu görevi sadece bir seneliğini sürdürdüm ve kişisel sebeplerden ötürü Ensemble'dan istifa ettim. Şimdi biraz eskiye döndü hayatım. Bir yazar olarak çalışıyorum yine. Açıkçası tercihim de bu. 1:28

 

Madem öyle, yazdığınız oyundan bahsedelim. "Westend" hem bir soyutlama; batının sonu, dünyanın çözülüşü ve dağılışına işaret eden bir ibare bu. Bununla birlikte Westend bir gerçeklik; gerçek bir lokasyonun da ismi. Bu gerilimi yorumlamanızı istesek?

İlginç bir rastlaşma ki dünyada Westend isminde pek çok yer var. Benim oyuna bu başlığı vermemin sebebi ise kişisel – ben kızımı her sabaha kreşe bırakıyorum ve kreş de Westend isimli bir yerde. Bununla birlikte "Batı'nın sonu" manasına da geliyor bu başlık. Oyun da zaten Westend isimli mekanlarla ilgili olmaktan çok, hakikaten de, Batı'nın sonu ile ilgili. Tabi bir de şu var: Batı'da, mesela Londra'da, belli tarzda ve standartlarda yaşayan insanlar var ve bugün bu yaşam tarzını savunmak her zaman olduğundan daha zor.

Nasıl yani?

Dünya giderek daha çok parçaya ayrılıyor. Dağılmakta ve yok olmakta. Son yaklaşıyor. Göçmenler sorunu – bunu siz burada çok hissediyorsunuz, biz de Almanya'da. Toplum, radikal sol ve radikal sağ olarak ikiye bölünmeye başladı. Dünya değişiyor yani; dolayısıyla akıntı da tersine dönüyor. Westend'deki kişiler de, hayatlarını eski tas eski hamam sürdürmeye çalışıyorlar ama bu mümkün değil, yapamıyorlar. Bazen kimisi komik yollara da başvuruyor. Berlin-Westend'de mesela kimi insanlar var – bu kişiler evlerini Suriyelilere kiralıyor ve bunu yapma sebepleri ise vicdanla ilgili değil modayla ilgili, "çok hip" diye düşünüyorlar. İyi bir insan olduklarını göstemeye çalışıyorlar. Oyundaki karakterlerden biri (genç kız) de keza anıyor bu vakayı.

Bazen her şey çok kolay oluyor.. oyundaki ana kadın karakterin mesleğinin ne olacağını çıkarmaya çalışıyordum. "Şarkıcı olursa iyi olur aslında" diye düşündüm – zira oyun aynı zamanda "sanat bugün ne işe yarıyor?" sorusuna da yanıt arıyor: bilet almaya parası olanlar için sahneye çıkmak, bu insanlar tarafından, izlenmek, beğenilmek halen mümkün mü, normal mi? Sanatçı dünyayı değiştirmeye kalkmaksızın, yorumlamakla mı yetinmeli? Bu bir yalan değil mi? İşte, oyundaki şarkıcı da olan karakterin, Afganistan ve Libya'da doktor olarak görev yapan bir arkadaşı var, savaşta yaralanan çocuklarla ve kurbanlarla ilgilenmek üzere geliştirmiş mesleğini. Bu adam kadının estetik plastik cerrahi uzmanı olan kocasıyla aynı diplomaya sahip ve kocası! Aynı meslek, aynı diploma, iki farklı dünya! Kadın işte bu iki ayrıksı erkek karakter ve dünya arasında.

Haydn meselesi var bir de.. Berlin Filarmoni'de bu eseri ("Yaradılış") dinlediğimde, işte bu benim oyunuma ait bir müzik diye düşünmüştüm. Anlattığı hikaye cennet ve yaratılış hakkında. Ben de bu kadar çok sayıda yaratığı yok ettiğimiz bugünlerde (bugün New York'ta olan gösteri, Greta Thunberg'in anlattıklarını hatırlayın – yaratılış pek çok açıdan tehlike altında), bu eseri Westend'e çok uygun buldum.

Yokoluştan bahsediyorsunuz, o zaman. Dünyanın ve bizzat insanlığın yokoluşundan. Haydn muazzam bir metafor sunuyor, öyle mi?

Evet aynen öyle. Dürüst olmak gerekirse, Haydn'dan pek anlamazdım. Bu eseri seçmemin sebebi ilk başta başlığını beğenmemdi. Sonra yavaş yavaş alışmaya ve anlamaya başladım. Şimdi her provada Yaradılış'ı baştan dinliyorum ve epey ilginç bulduğumu söyleyebilirim.

 

Westend'in bir diğer önemli kalkış noktası ve kaynağı da Goethe'nin "Seçilmiş Yalnızlık" isimli eseri. Ne ölçüde etkiledi yazınızı?

Romanı baştan okuyup (ilk defa okuldayken incelmiştik) işlediği konuların halen ne kadar geçerli olduğunu görünce, Goethe'ye duyduğum hayranlık katbekat arttı. İlk bölümde özellikle bugün için çok önemli sorular var. Westend'de o bölümden özellikle çok etkilendim. "Seçilmiş Yalnızlık"ı baştan yazdığımı söyleyemem tabii ama oyunun temellerini oradan aldım. Dört kiş bir araya gelir, genç evli çift çocuk sahibi olmaya açlışır ama olmaz, sorular doğar. Ardından ortaya bir genç kadın çıkar ve bir de eski arkadaş ki kadının eski sevgilisidir. Westend'deki bu akış, Goethe'den alıntı.

Oyunda yine "Seçilmiş Yalnızlık"tan alınmış metaforlar da var: doğum günündeki havai fişekler mesela. Bir iki başka tema da burada yeniden devreye sokuldu ama taptaze bir kurguyla tabi ki! İzleyenlerden pek çoğu da bağlantıyı fark etmedi. Gerçi yakın tarihte romanı okumuş olanlar, kolayca keşfedebilirler bu bağı.

 

Peki, son olarak şunu sormak istiyoruz. Son yıllarda Türkiye'de çağdaş Alman tiyatrosuna yönelik büyük bir ilgi olduğunu gözlemliyoruz. Sizin eseriniz de dahil, son dönem üretilen pek çok metin burada büyük bir ilgi ile karşılanıyor. Bunu nasıl açıklayabiliriz. Nedir bu yakınlık ve bağın sebebi, sizce?

Türkiye ve Almanya'daki yaşamlar birbirine giderek yaklaşıyor. Hükümetler yaklaşmasa da.. eşim Eylem sayesinde çok iyi biliyor ve görüyorum ki orada ve buradaki insanlar birbirlerine çok yakınlar. Hatta benim de mensubu olduğum bu çevredeki insanlar arasında neredeyse bir fark yok! Herkes Avrupalı; dünyaya bakışları, ilgi alanları, sanat görüşleri – sanırım bu yüzden Alman oyunları burada çok ilgi görüyor. Daha fazlasını söyleyebilmek için, oyun oyun inceleyip, değerlendirmemiz gerekir tabi. Lakin, sanırım karakterler yakın geliyor buradaki izleyiciye. Karakter kullanmayan Alman oyunları da var ama burada sahnelenmediklerini zannediyorum. Almanya'da önemli bir akım bu – "post-dramatik tiyatro" deniyor buna. Anlatı reddediliyor. Büyük bir gedik söz konusu bilindik tiyatro anlayışıyla. Bu yeni tarz tiyatroya, "modern-yönetmenler tiyatrosu" da deniyor; burunlarının dibinde bir yazar olmasını reddediyorlar! Şöyle ya da böyle yapmalısınız diyen yazarladan kurtulmak istiyor bu kuşak.

Eylem: Evet ama Türkiye farklı. Moritz hep burada olmaktan mutlu olduğunu söyler.

Moritz: Buradaki sahne benim için ideal. Burada, aktörler odakta! Almanya'da artık o kadar da değiller.

Evet, karakterler ve hikayeler arasında bir bağ var sanırım, dediğiniz gibi. Özellikle buradaki izleyici sizin oyunlarınızda gösterdiğiniz karmaşa ve düğümlenemelerde biraz da kendini buluyor.

Evet öyle. Aslında birbirimize bu şekilde el uzatıyoruz. Kültür de bu işte. Başka bir kültür de pek çok iz bulabilirsiniz. İnsanlığın eski soruları ve sorunları. Aynı Westend'de olduğu gibi – burada insan yaşamını temelleri esas konu.

 

Westend / Batı'nın sonu bu sezon DasDas'ta.

Şarkıcı / YorumcuParça AdıAlbüm AdıSüre
The Academy of Ancient Music Orchestra and Chorus, New College Choir, Christopher Hogwood The Representation of Chaos Joseph Haydn - The Creation / Die Schöpfung (Hogwood) 5:08
The Academy of Ancient Music Orchestra and Chorus, New College Choir, Christopher Hogwood Awake the harp Joseph Haydn - The Creation / Die Schöpfung (Hogwood) 2:04
The Academy of Ancient Music Orchestra and Chorus, New College Choir, Christopher Hogwood Sing the Lord ye voices al Joseph Haydn - The Creation / Die Schöpfung (Hogwood) 3:23