Sentience (bilinç) nedir?

-
Aa
+
a
a
a

"Sentience" nedir, hangi canlılarda vardır? Nasıl bilebiliriz? Ağaçlar veya bitkiler birbirleriye haberleşiyorlar mı, bu onların bilinci olduğunu gösterir mi?  "Bilincin İcadı" başlıklı yeni bir kitaptan söz edeceğiz. 

'Sentience' nedir, hangi canlılarda vardır?
 

'Sentience' nedir, hangi canlılarda vardır?

podcast servisi: iTunes / RSS

"Sentience" sözcüğü Türkçe'de "bilinç" diye geçiyor.  Ama o zaman kitabın başlığı, Bilinç: Bilincin İcadı olacak. Belli ki burada "sentience" ve "consciousness" sözcükleri aynı anlamı taşımıyor. Nitekim, kitabın yazarı Nicholas Humprey de "sentience"ın ne olduğunu ve "consciousness"den farkını anlatarak konuya girmiş. "Sentience" biz insanlardan gayrı başka pek çok tür canlıda da görülebilen, çok temel bir bilinç türü. Hissetmeyle ilgili.  "duyumsal bilinç" diyebiliriz.

Humphrey'nin bu kitapta sunduğu pek çok ilginç tez var. Fakat en genel olarak, ilk kitaplarından A History of Mind (1999) ve sonraki kitaplarından Seeing Red (2009)'de ileri sürdüğü bilincin doğuşu ve evrimine dair kuramın en gelişmiş haliyle burada karşılaşıyoruz. Bu hafta, kitaba giriş niteliğinde, "sentience"ın ne olduğuna ve bu sorunun yüz yüze geldiğimiz veya gelebileceğimiz çok pratik meseleler açısından önemine değineceğim.


Örneğin, bu aralar gerek bilim gerekse felsefede çok tartışılan bir soru: Balıklarda "sentience" var mı? Bu soru önemli, çünkü "balıklar acı çeker mi?" sorusunun en genel hâli. Balıkların acı çekip çek(e)meyeceğiyse, ucu vejeteryanlık argümanlarına kadar uzanan bir tartışma. Peki böyle bir soruyu cevaplayabilmek için elimizde hangi kıstaslar olabilir?

Kitapta, şu üç kıstas öne çıkıyor:

    1. Davranış 

    2. Sinir sistemi yapısı 

    3. Birinci tekil şahıs beyanı

(Buna bir de evrimsel tarihçe açısından, bir canlının hangi niteliklerinin doğal seçilimle öne çıkacağı düşüncesi eklenebilir.)

Bu kıstasları tek tek ele alalım:

[1] Davranışçılık okulunun gözden düşmesine sebep olan unsurlardan biliyoruz ki, davranış tek başına bir canlının iç dünyasını anlayabilmek için ne gerekli, ne de yeterli koşul. Yani acı çeken her canlı bunu davranışlarıyla göstermeyebilir veya acı çekiyormuş gibi davranan her canlı acı çekiyor diyemeyiz.

[2] Sinir sistemi yapısı daha elle tutulur bir kıstas fakat orada da sorunlar var. Bir kere, sinir sisteminde veya beyinde bilincin nasıl tezahür ettiğini bilmediğimiz için, yalnız beynine bakarak türlü canlılar için "bu bilinçli, şuysa bilince sahip değil" diyemiyoruz. Belki günün birinde bu mümkün olacak ama nörobilim henüz orada değil

Not: "Bilincin Zor Problemi" formülasyonunu benimseyenler için, bir canlının sinir sistemine bakarak bilinci hakkında bir yargıda bulunmak hiç bir zaman mümkün olmayacak. (Ben bu görüşe katılmıyorum.)

[3] Peki, "Birinci Tekil Şahıs Beyanı" nedir? Herhangi bir şey hissedersek, örneğin canımız acırsa, bunu doğrudan söyleyebiliriz. Yalan söylemiyorsak, bu bir kıstas olabilir. Ama çok kısıtlayıcı bir kıstas. Dile gelip konuşamayacak canlılardan böyle beyanlar bekleyemeyiz. Gerçi kuyruğu kapıya sıkışan ve canı yanan bir kedi dile gelip "canım acıyor" diyemese de, davranışlarıyla bunu beyan ediyor olamaz mı? Yani beyan illa ki dil kullanarak mı yapılır?  Herkes bu görüşü kabul etmese de, başta Descartes üzere çoğu felsefeci beyanın dilden ayrı olmasını mümkün görmüyor. (Ben bu görüşe de katılıyorum.)

Yani bu 3 kıstasın üçünde de sorunlar var. Peki o zaman bir canlının "sentience" anlamında duyumsal bilinci olup olmadığını hiç bir zaman anlayamayacak mıyız? Humphrey kitabında bu kıstaslardan farklı iki test öne sürüyor. Konuya pratik açıdan yaklaşacak olursak, "Peki bitkiler, çiçekler, örneğin veganların yediği domatesler de acı çekiyor olabilir mi?" diye sorabiliriz. Bizim üç kıstasımız ve Humprey'nin iki testi bu konuda ne söylüyor?

1

Bazı bitkilerin, örneğin kökleri birbirlerinin yakınında olan bazı çiçeklerin veya bir ormandaki kimi ağaçların birbirlerine sinyal gönderip davranışlarında fark yaratabildiklerini yeni çalışmalardan biliyoruz. Hatta bazı bitkilerin, biz kolayca duyamasak da, hassas cihazlarla kaydedilebilen sesler çıkarttıkları da öne sürülüyor. Peki bu onların "sentient" (bilinçli) olduğunu gösteriyor mu?

Kısa cevap: Hayır göstermiyor. Yani domatesi keserken acaba acı çekiyor mu diye endişelenmenizi gerektirecek bir bulgu yok. Balıklar konusundaysa aynı şeyi söylemek zor. Çok tartışmalı ve çözümlemesi zor bir soru. Humprey kitabında diyor ki, "sentience" yalnızca metabolik aktiviteyle vücudunun ısısını kendi ayarlayabilen, sıcakkanlı hayvanlarda, yani memelilerde ve kuşlarda vardır. Yani bu teze göre balıklar için "sentient" diyemeyiz. Kertenkeleler, timsahlar için de diyemeyiz.

Humphrey, Cambridge ve Oxford kökenli bir "kuramsal nörobilimci". Yani bir süredir deneysel çalışmalar yapmak yerine bu kitaptaki gibi senteze dayalı kuramlar geliştiriyor. Sistematik bir düşünür ve okunması kolay, iyi bir yazar olduğunu da söyleyeyim. Öte yandan, Humphrey'in öne sürdüğü her tez bana inandırıcı gelmiyor. Bunların bir kısmından, bu programın ikinci bölümünde söz edeceğim.

Humphrey bu kitapta pek çok ilginç soru ortaya atıyor. Bunların epey bir kısmı hayvanlar dünyasıyla ilgili. Örneğin: İnsan dışında hangi hayvanların "estetik tercihleri" vardır, ve eğer gerçekten varsa bunu nasıl anlayabiliriz? Yani herhangi bir hayvan belli bir sesten veya renkten, diğerlerine oranlar daha çok hoşlanıyor, haz alıyor, onu tercih ediyor olabilir mi? Bu soruyu deneysel olarak cevaplamamız mümkün mü?

Yukarıdaki 3 kıstas tartışmasının ilk unsuru olan "davranış" kıstasını hatırlayalım. Humphrey'nin estetik tercih sorusu şöyle de açımlanabilir: Bir hayvanın davranışlarını (gerek deneysel ortamlarda, gerekse kendi doğal ekolojisinde) gözlemleyerek, o hayvanın nelerden daha çok hoşlandığına, yani iç dünyasına, dair bir çıkarımda bulunabilir miyiz?

Humphrey diyor ki, evet bu mümkün, ancak çok dikkatli olmak gerek. Örnek olarak da, maymunların kırmızı rengi mi mavi rengi mi tercih ettiğine dair yaptığı bir deneyde nasıl yanıldığını (yani kendi bulgularını yanlış yorumladığını) anlatıyor.

Sonuç olarak, karşımızda edebi alıntılarda bezeli, ilginç anekdotlar ve gözlemler içeren ve iyi yazılmış bir kitap var. Kitabın her yönünden söz etmek zor ama bu girişin ardından yapacağım ikinci bölümde en kayda değer bulduğum tezlerini aktaracağım.