Boğaziçi, elitlik, toplumsal kutuplaşma

-
Aa
+
a
a
a

Boğaziçi Üniversitesi elit mi, elitist mi? Elitlik söyleminin rolü ne; siyasette nasıl kullanılıyor? Siyaset bilimciler Aysuda Kölemen (Bard College) ve Ertuğ Tombuş (Humboldt Üniversitesi) ile konuştuk.

Boğaziçi, elitlik, toplumsal kutuplaşma
 

Boğaziçi, elitlik, toplumsal kutuplaşma

podcast servisi: iTunes / RSS

Elitlik kavramı, toplumsal kutuplaşmayı körükleyen söylemlerde niçin çok etkili?q Elit olmanın 50 tonu: Para mı, makam mı, güç mü, kültürel değerler mi? Duygusal kutuplaşma nedir, kime ve neye hizmet eder? Toplumsal uzlaşma için hangi önkoşulların sağlanması gerekli?  Kutuplaşmanın üstesinden nasıl gelebiliriz?

Ertuğ Tombuş’un bu sorulara cevabı şöyleydi: “Modern, temsili demokrasilerde kaçınılmaz olarak, belirli bir bürokratik ve siyasal azınlık, siyasal gücü ve bu sayede de toplumsal ekonomik kaynakların dağıtımını elinde tutuyor. Demokrasi bize bu azınlığın, halk dediğimiz çoğunluğa karşı hesap verebilir ve şeffaf olduğu ve sıklıkla değişebileceği sözünü veriyor. Popülizm ise halka elinden alınmış iktidarı geri verme sözünü, kendi elitliklerini üreterek ve tam tersine homojen ve bütün bir şekilde halkı kendilerinin temsil ettiği iddiasıyla boşa çıkarıyor. 

Türkiye’de elitizm eleştirisi siyasal İslam’ın ve muhafazakâr siyasetin çok sık kullandığı bir anlatı olarak cumhuriyetin en başından beri, topluma ve değerlerine yabancı, onları kendisine uzak ve hor gören azınlık bir elit kitlenin idare ettiğini, kendi iktidarlarıyla bu kurucu sorunun çözüleceğini iddia eder. Çok kullanışlı bir anlatı olarak; Türkiye demokrasinin temel sorununu bu hikâyede bürokratik siyasi azınlıkta bularak, Türk Sünni çoğunluğun sorumlusu olduğu birçok eşitsizlikler, adaletsizlikler ve baskının, gayrimüslimlerin, Kürtlerin, Alevilerin ve birçok kimliğin maruz kaldığı tüm bu eşitsizliklerin Türkiye demokrasisinin sorunu değilmiş gibi, onları dışarıda bırakan ve bu sayede de bu çoğunluğun aslında her daim bir tür mağdur olduğu hikâyesini dillendirerek, aslında iktidarlarını demokratik  bir hareketmiş gibi temellendirebildiler. Boğaziçi olaylarında ve daha önce Gezi’de de gördüğümüz, özellikle 20 yıldır iktidarda olan siyasi aktör, üstesinden gelemediği, Kürt kimliği ya da bildik siyasi muhalefete yaptığı terörist vb. bazı kalıplara sokarak bertaraf edemediği, siyasi muhalefeti tanımlamak için kendisini iktidara getiren bu kullanışlı söyleme hızlıca geri dönüyor.”

Aysuda Kösemen ise şunları aktardı: “Burada oldukça fazla kavram kargaşası var. Elitlik suçlaması samimi ve doğru değil, araçsal bir şey. Araçsal bir suçlama olduğu için de ne zaman kullanışlı olursa o zaman kullanılıyor. Kendi yaptıklarına bile dönüp itiraz edebilirler. İlkesel bir itiraz yok. Genel olarak sağ popülist, otoriter bütün iktidarların elitist suçlaması, para üzerinden, hatta başarı üzerinden değil, halkın kolayca düşmanlaştırabileceği kültürel ve yaşam tarzı üzerinden yapılıyor. Belli kültürel ortamda yetişmiş, belli zevkleri olan, belli bir eğitimden geçmiş bir gruptan bahsediyoruz. Dünyanın her yerinde bu grup çok kolay düşmanlaştırılabiliyor.

Duygusal kutuplaşma, siyasi kutuplaşmanın bir adım ötesine gidiyor ve sadece çok farklı düşünmüyor, birbirimizi düşman olarak  da görüyoruz Duygusal kutuplaşma olduğunda karşındakini demokratik bir özne olarak görmüyor, düşman olarak görüyorsun ve ona düşman hukuku uyguluyorsun. Teoride ifade özgürlüğünü savunan birisi düşman olduğu birisine bu hakkı tanımak istemiyor. Görmek istemiyor, konuşmak istemiyor, komşu olmak istemiyor ve sokakta karşılaşmak istemiyor. Bunun sonuçları çok tehlikeli. Bu duygusal kopuş, düşmanlaşma, gündelik hayattaki nefret her şeye yol açabiliyor. Duygusal kutuplaşmanın olduğu yerde her türlü argüman kabul edilebilir oluyor."

— / —

Bu programla birlikte, toplumsal kutuplaşma üzerine yaptığımız seriyi noktalıyoruz.

Daha önceki iki programda aynı konuyu, Prof. İoanna Kuçuradi ile Felsefe ve Prof. Melek Göregenli ile Sosyal Psikoloji açısından ele almıştık:

https://acikradyo.com.tr/program/223875/kayit-arsivi