Önlem konusunda gevşek davranan İsveç’te vaka artışı hızlandı: “Zor bir durumdayız”

-
Aa
+
a
a
a

Açık Gazete’nin köşelerinden Korona Günleri’nde Selim Badur, Türkiye’den son gelişmelerin yanı sıra çeşitli ülkelerden gelen haberleri de paylaştı.

Selim Badur'la Korona Günleri: 19 Kasım 2020
 

Selim Badur'la Korona Günleri: 19 Kasım 2020

podcast servisi: iTunes / RSS

(19 Kasım 2020 tarihinde Açık Radyo'da Korona Günleri programında yayınlanmıştır.)

Ömer Madra: Günaydın Selim Badur, merhabalar!

Selim Badur: Günaydın efendim.

Özdeş Özbay: Günaydın.

SB: Günaydın Özdeş, günaydın Feryal. Evet sizin de bahsettiğiniz gibi koronavirüs dağılımı dünyada aldı başını gidiyor. Son 3 gün içinde Pazartesi'den bu yana 1 milyon 866 bin 333 olgu, günlük ortalama 622 bin olgu, bizim açımızdan da bir rekor bu günlük hesaplamalarda. Ciddi bir durumla karşı karşıyayız ama birazdan değineceğim hem ülkemizde hem de batıda hâlâ bu işin bir komplo olduğu, “Big Pharma” tarafından düzenlenmiş sahte bir tehlike olduğunu savunanlar var. İlginçtir, ne diyeceğimi bilemiyorum. 

Belçika'dan bir haber vermek istiyorum, biliyorsunuz Belçika nüfusuna oranla en fazla olgunun bildirildiği ülke. Yaşlı evlerini, bakım evlerini boşaltıyorlar. Belçika 11,5 milyon ortalama nüfusa sahip, 14 binden fazla ölüm var. Ölümlerin %43'ü yaşlılar evlerinde ve ağır olguların %57'si hastaneye kaldırılmış durumda. Ancak ilginç bir şey çıktı, çok garip ve acı bir durum; pandeminin başından itibaren hastanelerin bir kısmı 75 yaş üzeri, bir kısmı ise 65 yaş üzeri hastayı kabul etmemişler. Çok tuhaf ve acı bir şey, bu durum ortaya çıkınca toplum sarsıldı ve ciddi bir şekilde sorgulanıyor.

ÖM: Yunan trajedilerini, Grek trajedilerini hatırlatan bir durum.

SB: Evet çok çok tuhaf bir şey. Fransa'da da bir haber var, kısaca Ehpat adı verilen bu yaşlı bakımevlerinde Fransa'da yaşamını Covid'den yitiren olguların 2 tanesinden bir tanesi burada. Bunlar da işte “zamanında bu yaşlılar evindeki kişilere, bakıcılara gerekli maskeler ya da önlem almaları için gerekli materyal dağıtılmadı. Maske ve test imkânı varken bunlar zamanında devreye sokulmadı ve sadece nisan ayının 1 haftasında 3700 ölüm bu yaşlılar evinde meydana geldi” deniyor. Buradaki yaşlılar 2 kişi bir odada kalıyorlarmış çoğunlukla; ortak tuvalet ve banyo kullanıyorlar. Bunun sonucunda 18 bin kadar da burada görevli olan personelin kontamine olduğu, enfekte olduğu bildirilmiş. Yani biraz sorgulanıyor geçmişte olup bitenler. Bu da önemli, bundan sonraki süreçte benzer olumsuzlukların yaşanmaması için. 

Bu arada Fransa'da reanimasyon doktorları sendikası var, bunlar ülkedeki 114 reanimasyon servisindeki durumu açıkladılar bir raporla, hiçbir iyileştirme yapılmadı ilk günlerden bu yana. “Hükümet 'ek 5 bin yatak sağlayacağım, sağladım, sağlıyorum” diyordu ama hiçbirisi gerçekleşmedi” diyorlar. Kademeli gevşeme olacak Avrupa'nın birçok ülkesinde, “normal yaşama döneceğiz” deniyor. Örneğin Fransa'da 2 Kasım'dan itibaren gece sokağa çıkma yasağı ve oldukça sert önlemler alınıyordu olması gerektiği gibi. Durum 3 farklı yöntemle izlenmekteydi, birincisi ilginçtir SAMU şeklinde tanımlanan ambulans çağrımı, 'çağrı sayısında bir azalma var mı yok mu?' ölçülüyor, hızlı test sonuçlarına bakılıyor; bir de atık sulardaki virüs miktarına bakılıyor. Bunların üçünde de bir azalma olduğu ve bu nedenle durumun bu 2 haftalık önlemler sonucunda birazcık olsun stabilize olduğu ya da gerilediği belirtilmekte. Ekim ayı ortalarına gelindiğinde pozitif olgu sayısı yüz binde 6 iken 600'e kadar çıkmıştı Fransa'da. 14 Kasım itibariyle 162'ye düştü bu sayı 600'den, ancak Fransa “üçüncü dalgaya hazırlanmamıza gerekiyor” şeklinde birtakım önlemleri devreye sokacak. Bu arada tabii ticari kaygılar, ekonomik kaygılar ağır basıyor ve 'black friday' (kara cuma) şeklinde indirim yapılacak bütün mağazalarda 27 Kasım'da ve herkes alışveriş yapacak ve ilginçtir başka ülkelerde bunun tersi oluyordu. Ekonomi Bakanı Bruno Le Maire “yapmayın bunu, öteleyin bu tarih çok erken. İnsanlar yoğun bir şekilde alışveriş mağazalarına saldırıyorlar ve bunun yapılmaması lazım…

ÖM: Biz ona 'hiçbir şey almama günü!' olarak 'by nothing day' olarak yıllardan beri tanıtmaya çalışıyoruz 'chambelona' şarkısıyla.

SB: Batı Avrupa ülkelerinde bu durum kendilerini nasıl acı bir şekilde insanlar birbirlerinin neredeyse parçalayarak alışveriş için indirimli malların peşinde koştuklarını biliyoruz, görüyoruz da. Bir ekonomi bakanı ekonomi düzelsin diye çaba gösterirken durum o kadar iç açıcı değil ki “-bunu bile “öteleyin!” demiş. 

İsveç'e ait bir iki bilgi akmaya başladı haberlerde. Bu önemli çünkü İsveç biliyorsunuz önlemlerini diğer Avrupa ülkelerine kıyasla biraz daha gevşek tutan bir ülke idi, özellikle onların ünlü epidemiyologlarının “bu havadan bulaşmaz, onun için çok fazla sıkmaya da gerek yok canım!” dediği bir durum vardı. Bu nedenle insanlara “sorumluluk sizindir, isterseniz maske takın, biz sadece öneririz” diyorlardı. Kısacası birçok alanda birçok önlem konusunda oldukça gevşek davranmışlardı. İsveç'te durum değişiyor, gittikçe zor günler bekliyor İsveç'i, birdenbire artış oldu. Başbakan Stefan Lofven 2-3 gün önce bir açıklama yaparak 16 Kasım tarihinde “spor salonlarına gitmeyin, kütüphanelere gitmeyin, evinize arkadaşlarınızı davet etmeyin, yemek düzenlemeyin, biz gerçekten zor bir durumdayız” dedi. Bu ilginç bir nokta çünkü birçok insan İsveç'i örnek olarak gösteriyordu. Özellikle yine yaşlılar evinde kalanlarda, Somalili ve Suriyeli göçmenler ve pediatri olgularında çok ciddi artış olmuş İsveç'te. Bu bilinen bir durum değildi, belki de beklenmiyordu. Özellikle 279 binden fazla 70 yaş üstü yaşlı, Stockholm'de bir çalışma yapılmış, bunlar da yaşlılar evinde kalmanın mortaliteyi, ölümü nasıl arttırdığı istatistiki olarak gösterilmiş. Bu yazı da Lancet Healthy dergisinde yayınlandı. İsveç'te durum bu. 

Biraz önce siz Yunanistan'daki durumu anlatırken uçaklarla hastaların başka yerlere naklinden bahsettiniz.

ÖM: Evet öyle acayip bir sistem!

SB: Bu durumu 1 ay kadar önceki bir programımızda konuşmuştuk, “Fransa'nın doğusundaki bazı yerleşim birimlerindeki hastanelerde hasta sayısı artık baş edilemez duruma gelince Almanya'ya naklediyorlar helikopterlerle” demiştim ve Almanya bu uygulamaya “artık yeter yollamayın çünkü benim de yoğun bakımlarım doluyor” demişti. Bu oluyor ama şu andaki bir haber, Polonya Almanya'nın 'size yardım edelim' çağrısını reddetmiş. Çünkü Almanya diyor ki “sizde ölümler son bir ay içinde %40 arttı; 2016-2019 yılları arasındaki günlük yaşamını yitiren, ölen Polonyalı sayısına bakarak bugün aynı günlerde, aynı dönemde %40'lık bir artış var. Bu Covid'e bağlı büyük bir olasılıkla, size yardım edelim, gönderin hastalarınızı” demiş Almanya'nın doğusu ama Polonyalı yöneticiler bunu kabul etmiyorlar. Yine o coğrafyadan bahsederken Macaristan ilk Avrupa Topluluğu ülkesi olarak Victor Orban, Rus aşısını alacağını söylemiş. Avrupa ülkeleri “bir dakika, bu öyle alınmaz bizim coğrafyamızda, Avrupa İlaç Ajansı var, onun onayını filan almadı bu Rus aşısı. Benim için fark etmez, size mi soracağım” gibi bir açıklama yaptı. 

Şimdi Türkiye'deki bilgilere ya da olup bitenlere siz de değindiniz, birkaç ilave haber daha vermek istiyorum. Sağlık Bakanı “artışı göğüsleyebilmiş durumdaysak da gidişatı durdurabilmek için radikal tedbirlere başvurmamız kaçınılmaz olmuştur” dedi. “Önümüzdeki yıl 54'ü hastane olmak üzere 273 sağlık tesisini tamamlayacağız, 13,995 nitelikli yatak kapasitesini daha ülkemize kazandırmayı hedefliyoruz.” Dün televizyonda rastlantı eseri sağlık bakanının konuşmasını, basın toplantısını kısaca izleyebildim. Orada hem birçok batı ülkesinden daha başarılı olduğumuz, daha donanımlı olduğumuz, daha iyi durumda olduğumuz söyleniyordu. Hem de “iyi hizmet vermek için bütçeye ihtiyacımız var, bu bütçenin sağlanması lazım” diyordu. Yani bütçe sağlanmadığı için iyi durumdayız ama bütçemiz mi eksik? Burada böyle çok genel bir takım iyi niyetli haberler verilmeye çalışılıyor ama gerçeği pek yansıtmıyor gibi. TTB Merkez Konseyi üyesi İbrahim Akkurt'un bir açıklaması, yapılan hesaplamalara göre sağlık bakanlığının günlük hasta sayısını 3316 olarak duyurduğu gün gerçek sayının 3 bin değil 87 bin 163 olduğunu kaydetmiş. “35 yıllık bir göğüs hastalıkları uzmanı olarak bunun hesaplaması bizler için çok da zor değil” diyor. CHP Mersin Milletvekili Alpay Antmen de “ülkemizde 11 bin küsur yurttaşımız yaşamını yitirdi” diye açıklanıyor ancak gerçek sayının 40 bine yakın ölüm olduğunu söylüyor. Yine CHP Ankara Milletvekili Mustafa Adıgüzel de “1 gün içinde ortalama 100 kişi yaşamını yitirdi deniyor ama kendi verisine göre İstanbul'da 164, Ankara'da 38, İzmir'de 50 kişi yaşamını kaybetti. Yani en az 250 kişi” diyor. Benim yakından izlemeye çalıştığım bu konuda covid19 ve pandemi konusunda Türkiye'deki sağlıklı bilgiler verdiğini düşündüğüm Nuriye Ortaylı, kendisi İstanbul için “sayıların büyüklüğü tartışmasını bir kenara bırakıp esas olan sahada çalışan herkes bulaşmanın hızlandığını, artarak ağır hastalara bile yer bulmanın zor olduğunu, İstanbul'da bu sınırın bile geçildiğini söylüyor” diye başlayan bir yazısı var. İstanbul'u kapatmayı göze alamadık, salgın küçükken boğamadık” diye devam ediyor. Birtakım rakamlar, sayısal değerler verilmiş Sarkaç sitesinden, gerçekten İstanbul'daki geçen yıla kıyasla ölüm oranlarında çok ciddi artışlar var. Bu kez Sol Portal'dan bir haber, o da 'İstanbul Koronavirüs Kırılganlık Haritası' çıkmış, buna göre farklı bölgeler, örneğin İstanbul'da hizmet sektörünün ve iş alanlarının yoğunlaştığı Avrupa yakasındaki kentsel yoğunluğa bağlı risk Anadolu yakasına göre çok daha yüksek deniyor. Filyasyon ekipleriyle ilgili ülkemizdeki haberlerden bir tanesi, İstanbul'un Avrupa yakasındaki filyasyon ekibinde görevli olan ve isminin açıklanmasını istemeyen bir sağlık çalışanı 16 Kasım günü Birgün gazetesine bir demeç veriyor ve “vakalara ve bize verilen listelere artık yetişemiyoruz, ipin ucu kaçtı. Artık filyasyon yapamıyoruz” diyor. Yani “doğru dürüst yapamıyoruz, çok eksik kalıyor; 10 tane filyasyon yapılması gerekirken ancak 5 tane yapılabiliyor” deniyor. Nitekim Muğla Valiliği'nin bir genelgesi var, görevlendirmesi var, diyorlar ki “aile sağlığı merkezlerinde görev yapmakta olan aile hekimleri ve aile sağlığı elemanlarının hizmet puanına göre görevlendirilmesi yapılacak ve filyasyona katılacaklar”. İlginç olan, yazıda ne durumlara düşülüyor bazen tuhaf! Söz konusu görevlendirme üzerine merkezlerde görevli aile hekimlerimi ve aile sağlık elemanlarını kapsayan bu genelgede “söz konusu sağlık çalışanlarının tüm iş ve işlemleri diğer birimdeki personeller aracılığıyla yapılacak” diye böyle garip bir şey! Hangi personel? Ne demek istediği pek açık değil. Ege'de bir diğer haber de 9 Eylül Üniversitesi'nde dün itibariyle acil olmayan tüm ameliyatlar durduruldu, artık ameliyat yapılmıyor. Yani sakın apandisit sorunu filan yaşamayın Egeliler! Sağlık bakanlığının “bu kaynaklarımız sınırlı o yüzden zor durumdayız” diye bir demeci var. Sizin belirttiğiniz gibi sağlık bakanı yardımcısı Prof. Dr. Muhammed Güven görevden alındı yerine Medipol Rektörü atandı.

ÖM: Peki bu konuda herhangi bir açıklama yapıldı mı?

SB: Hayır.

ÖM: Yoksa gece yarısını epey geçe, sabaha karşı yapılan açıklamadan sonra başka hiçbir bilgiye ulaşamıyoruz.

SB: Hayır, şu ana kadar ben de hiç görmedim bu konuyla ilgili.

ÖM: Yani bu kadar vahim bir durumdayken, yani “bu kadar akut yani bizzat bakanın da söylediği gibi İstanbul başta olmak üzere çok ciddi bir gelişme oluyor” dediği bir ortamda Sağlık Bakan Yardımcısı 2 numaranın görevden alınıp gece yarısı, yerine de bir başka Medipol Üniversite'sine rektörü atanıyor ve bu konuda hiçbir açıklama yapılmıyor başka öyle mi? Çok ilginç!

SB: Böyle süreçlerde Türkiye'de birdenbire bakan da değişse çok mu şaşıracaksınız bilemiyorum. Hatay'a bakıyorum, Hatay'da başlangıçta işler iyi gidiyordu ama birdenbire birçok tabip odası bildiriyor bu ilden, “çok fazla artış var” deniyor. “Özellikle servislerde üst üste ve daha da acı olanı mülteci mahallelerinde durumun bilmiyoruz” deniyor. Biliyorsunuz birtakım önlemler alındı ve bu alınan önlemlerin açıklanması, önlemlerdeki maddeler gerçekten sosyal medyada bir ironi, birçok değişik şekillerde yorumlandı. Yani “bunu daha basit ve daha anlaşılır açıklayamaz mıydınız?” diye. Ancak hemen belirteyim, bunları söylemekten de herhalde imtina etmemeliyiz, bu tip önlemlerle hiçbir yere varılamaz. Konuyla ilgili çalışan birisi olarak bunu söylemem mümkün. Avrupa'da olduğu gibi 14 günlük bir kapanma ancak kısmi yarar sağlayabilir. Yoksa şu an alınmış olan önlemlerin kafa karışıklığının dışında hiçbir işe yaramayacağını şimdiden söyleyeyim. Göreceksiniz Batı’daki bu 2 haftalık kapanmanın getirilerini görüyor Fransa, Almanya ve Belçika ama biz bunu görmeyeceğiz çünkü benzer 'sertlikte' bir paket değil bu.

ÖM: Yani bu koca alışveriş mekanlarının hiçbirinde en ufak bir kısıtlamaya gidilmediğini de biliyoruz saat dışında.

SB: Tabii, pek bir şey demeyeyim o konuda artık ama bu ciddi bir şey değil yani.

ÖM: Bir de şunu sormak istiyordum. İki küçük bilgi soracağım, bir tanesi ABD'de yapılan bir araştırmada sigaranın hücre sayısını 3'e katladığı konusunda bir haber vardı. Bu konuda bir bilgi verilebilir mi? Bir de erkeklerde antikorların daha hızlı kaybolduğuna dair bir haber vardı. İkisini de Gazete Duvar'dan okuduğum haberler.

SB: Sigaranın etkisi başlangıçta “sigara aslında Covid-19'a karşı bizi koruyor” gibi birtakım yayınlar çıktı. Bunlar doğru değil tabii, çok istisnai ve pek rağbet edilmemesi gereken yazılar. Tabii sigaranın virüs miktarını arttırmasından çok immün sistemi baskılaması, bazı makrofajlar gibi hücreleri inaktive etmeleri sonucunda covid19'un daha ağır seyretmesine yol açması söz konusu. Bu konuda yayınlar var, onları derleyeyim isterseniz bir hafta sonu. Bu tip şeyleri yapıyorum çünkü, obezite nasıl etki ediyor? Kan grubunu nasıl etki ediyor? Cinsiyet ayrımında da evet erkeklerde daha fazla görülüyor ve daha ağır geçiyor. Bunda cinsiyet hormonlarının rolü olduğuna dair kesin bulgular var. Antikorlar da bu bağlamda erkeklerde daha çabuk kaybolabilir. Antikorlar da bu bağlamda erkeklerde daha çabuk kaybolabilir. Bu konuya da bakayım hafta sonu, pazartesi günü size bilgileri aktarırım.

ÖM: Tamam.

SB: Bitirirken aşılarla ilgili birkaç şey söyleyeceğim. Hatırlayacaksınız 9 Kasım'da Pfizer-BioNTech aşısı ile ilgili bir açıklama yapılmıştı “%90'larda bizim etkinliğimiz” denmişti ama ayrıntı verilmemişti, salı günü Pfizer- BioNTech aşısının etkinliğinin %95,8 gibi daha yüksek bir oranda bulundu, yani 90 değil daha da fazla olduğu açıklandı. Bu açıklama yapılırken ayrıntılar verildi aslında, bu ayrıntılar önemli. 44 binden fazla gönüllüde yapılan çalışmada en az 164 kişinin hastalanması lazım ki çalışma tamamlansın. Ondan sonra plasebo ve aşı yapılan gruplardan hangilerinde, kaç covid19 enfeksiyonu görüldüğüne bakılacaktı. 164 eşiği aşılmış, 170 hastaya varılmış ve durduruldu, bitti yani çalışma. Aşı etkinliği %95,8 olarak bulundu çünkü 8 olgu hasta grubunda, 162 olgu ise plasebo grubunda. Oldukça önemli bir fark var, ağır hastalık geçiren 10 olgudan 1'i aşılanan grupta, 9'u plasebo grubunda. Bu önemli bir bilgi, tabii bundan sonra süratle onay alınması ve onay alınıp da ruhsatlandırma yapıldıktan sonra kitlelere ulaşacak miktarlarda üretimin başlaması lazım ama bu da 2 hafta içinde olacak bir şey değil. Elbette 2021'in yine ilk yarısına ancak yetişebilir. Benzer bir yöntem kullanan yani RNA yöntemiyle aşı hazırlayan Amerikan Moderna Şirketi de aşı etkinliğinin %94,5 olarak bildirdi. Bu da önemli, kısacası aşıların etkinliği konusunda ilk ağızda bilinenin, beklenenin üzerinde etkinlik oranları bildiriliyor. Bu önemli, bunu takip edeceğiz ama sadece sayısal değer değil bunun 'real life' dediğimiz gerçek yaşamda hayatta ne denli etkili olacağını ilk aşamalardan sonra göreceğiz.

ÖM: Bir de ulaşılırlığı çok önemli.

SB: Lojistiği tamamen ayrı bir konu, elbette saklanması, dağıtımı, uygulanması, bunlarla ilgili stratejiler geliştiriliyor ama kolay bir aşama değil.

ÖM: Fiyatı da.

SB: İlginç bir nokta, bu aşı zorunlu mu olsun yoksa gönüllülük esasına göre mi dağıtılsın ve uygulansın? Hemen bu konuşulmaya başlandı, bir yanda Marine Le Pen bu sağcı partinin lideri bir tarafta, diğer tarafta ilginç, siz de tanırsınız Daniel Cohn-Bendit ile beraber açık oturuma çıktılar. Zorunlu olup olmaması tartışılıyor, insan haklarına uygun mu değil mi? Acaba stratejileri nasıl olmalı? Bu konuşuluyor, ilginç bir nokta aşı şirketleriyle ilgili Microsoft açıklamış, 13 Kasım günü Kanada, Fransa, Hindistan, Güney Kore ve ABD'de aşı üreten ve aşı konusunda çalışan şirketler bilgisayar saldırısına uğradı, yani 'hack'lendiler. Bu önemli bir gelişme 7 kurum, 7 aşı üreticisinin bilgisayar sistemlerine bir saldırı oldu.! 

Nedense Amerikan ve Avrupa aşılarını biz hep izliyoruz da bu Çin aşıları ya da Rus aşısıyla ilgili faz3 klinik çalışmalarının sonuçları, pek önemsenmiyor ya da gözardı ediliyor ama onların da gayet sağlam bir üçüncü faz çalışması var. Bitirirken bir noktaya değineyim, hatırlayacaksınız son programımızda pazartesi günü Fransa'da çıkan ve aşı karşıtlarının yaptıkları 'hold-up' isimli bir filmden bahsetmiştim. Bu filmin başını çeken Christian Perronne isimli bir hekim var Paris yakınlarındaki Garche hastanesinin enfeksiyon hastalıkları bölümünde. Adamcağız bundan önceki çalışma alanlarına baktım, mesela bu kenelerden bulaşan 'Lyme' hastalığı için: “Almanya'dan kaçıp ABD'ye yerleşen Nazilerin kenelerle oynadıkları ve ondan oluştuğunu” söylemiş. Böyle ilginç yaklaşımları var, pek ciddiye almak mümkün değil ve yerden yere vuruluyor böyle bir iş yaptığı için. Ancak daha önce de konuşmuştuk, buna benzer haberler Türkiye'de de yavaş yavaş çıkmaya başladı. Muhalif olduğunu iddia eden bir gazetede ve İtalya'daki muhabirleri aracılığı ile, bu koronavirüs hastalığının nasıl şişirilen, yapay, gerçekle ilgisi olmayan bir hastalık olduğunu anlatan bir yazı yayınladı. İçinde de bir takım İtalyan bilim insanı olarak belirttiği doktorların isimleri var, Dr. Stefano Montenari, Dr. Ulio Tarro gibi söylediklerinin hiç ciddiye alınacak bir tarafı yok. Türkiye'den de birtakım insanların, aşı karşıtlarının referanslarını da vermiş. Kuş gribini de palavra bir hastalı diye anlatmış. 

Son bir bilgi de bu covid19 sırasında bir takım insan hakları ihlalleri, çocuk yaşta gelinler, evlendirmeler, eğitimin aksaması, sağlık sisteminin aksaması diyorduk, Brezilya'dan bir çalışma var, 136 belediyesinden 1851 kadar çocuk ve adolesan şiddeti bildirilmiş. Geçen yıla oranda %55,3 oranında artmış bu izolasyon ve önlemler dönemindeki çocuk tacizleri, çocuk salgınları ve çocuklara yönelik şiddet. Bu da yine pandeminin yarattığı diğer sosyal yara gibi ortaya çıkıyor. 

Son bir şey de çok uzattım biliyorum ama cuma günü yapılacak olan Önce Sağlık programında Prof. Dr. Şahika Yüksel ve Ayşe Devrim Başterzi'yi konuk alacağız. Afet sonrası psikososyal müdahale programı kapsamında İzmir'de çok ciddi bir çalışma yaptılar. Bu çalışmayı ve kısa süre sonra yayınlanacak kitaplarını bizimle paylaşacaklar. İlginç olacak bir program.

ÖM: Çok teşekkür ederiz.

SB: Ben teşekkür ederim.

ÖÖ: Görüşmek üzere.

SB: Sağ olun, teşekkürler, iyi yayınlar.