DSÖ: “pandemi halen daha kontrol altına alınamadı"

-
Aa
+
a
a
a

Selim Badur salgın hakkındaki güncel verileri değerlendiriyor ve hastalıkla ilgili göstergelerde azalmalar olsa da ölümlerin devam ettiğinin altını çiziyor. 

Selim Badur'la Korona Günleri: 11 Ekim 2021
 

Selim Badur'la Korona Günleri: 11 Ekim 2021

podcast servisi: iTunes / RSS

(11 Ekim 2021 tarihinde Açık Radyo’da Korona Günleri programında yayınlanmıştır.)

 

Ömer Madra: Günaydın Selim Badur, merhabalar!

Selim Badur: Günaydın efendim, günaydın Özdeş, Feryal, herkese iyi haftalar dileyerek başlayalım.

Özdeş Özbay: Günaydın.

SB: Geçen haftadan bugüne dek ortalama 422.500 kadar yeni Covid-19 olgusu eklendi dün akşam itibariyle; dünyada 237.000.854 yeni olgu, Covid olgusu. Yaşamını yitirenlerin sayısı da 4,8 milyon kadar, beş milyona yaklaşıyor. Türkiye’ye ait ilginç bir gelişme de John Hopkins Üniversitesi’nin sitesinde son 28 günde, yaklaşık bir aydaki olgu sayısına göre ülkeler sıralanıyor, biz gayet istikrarlı bir şekilde yukarıya doğru ilerliyoruz; ABD ve İngiltere’den sonra üçüncü sıraya yerleşti Türkiye. Yani Brezilya ve Hindistan’ı geçmiş durumdayız: Son 1 ayda Türkiye’de 779 bin olgu ile üçüncü sıradayız. Bu hiç iç açıcı bir durum değil, gerçekten Türkiye’de sanki bu işin üstesinden gelindi, oldu bittiye getiriliyor ama bu böyle değil. Olgulara baktığımız zaman, daha sonra aşılamadaki duruma bir göz atmak istiyorum ama olgular açısından örneğin Fransa, Fransa’dan Paul Denis ve arkadaşları bu raporu yayınlamışlar: “Her ne kadar hastalıkla ilgili birtakım göstergelerde azalmalar, düşüşler kaydedilse de yine de günde ortalama 65 kişi yaşamını yitiriyor ve yaklaşık iki haftadır bütün göstergelerde, hastaneye başvurularda yoğun bakıma yatışlarda ya da yaşamını yitirenlerde göreceli bir azalma var. Bu önemli bir gelişme ancak bu işin bittiğini göstermiyor.” diyor. Benzer bir durum İngiltere’den bildirildi; İngiltere’de de hastaneye başvurularda %19’luk bir azalma saptanmış ama bu durum çok iyimserliğe sevk etmemeli deniyor ve DSÖ ısrarla hâlâ “pandemi kontrol altına alınamadı, biz böyle bir göreceli azalmayı mayıs, haziran başında da görmüştük bu yıl; daha sonra bir delta varyantının ortaya çıkmasıyla yaz aylarında tekrar olgularda artış görüldü. Lütfen buna dikkat edin.” diyor.

"Gelişmiş ülkelerde, ekonomiyi canlandırmak için bir iyimser hava estirilmekte"

İki ilginç bulgu var; durumun altını çizmek için, belki daha belirginleştirmek için iyi bir gösterge. Bir tanesi aşılamalar sonucunda, özellikle 65 yaş üzerindeki ileri yaş grubunda, hastalığa yakalanma oranının 1/5 oranında azaldığı saptandı. Bir diğeri ise yine İsrail’de, aynı ülkede ilginç bir çalışma Eurosurveillance isimli dergide yayınlandı; Pnina Shifrit ve arkadaşları yayınlamışlar. Bunlar, SARS-CoV2 delta varyantıyla oluşan bir hastane enfeksiyonuna işaret ediyorlar çalışmalarında. 42 hasta ve bu hastaların 39’u tam olarak aşılanmış halde. Buna rağmen ciddi bir salgın çıkıyor ve ölenler oluyor. Bu da durumun dikkatle izlenmesi gerektiğini ve “belirli oranda aşılanma sağlandı, bu iş bitti, üstesinden gelindi” şekilde değerlendirilmemesi gerektiğinin göstergesi; ama farklı ülkelere baktığımız zaman, özellikle gelişmiş ülkelerde, ekonomiyi canlandırmak için bir iyimser hava estirilmekte. Ekonomi canlılık kazanıyor mu gerçekten? Artık her hafta sonu Avrupa ülkelerinde ötelenmiş birtakım toplantılar, bir arada yapılacak etkinlikler, örneğin düğünler, yoğun bir şekilde yapılmaya başlanmış. Bu süreçte geçtiğimiz bir yıl içerisinde ne kadar ertelenmiş toplantı varsa bunları yüz yüze gerçekleştirilmeye başlanmış. Örneğin Fransa’da Lyon kentinde EuroExpo fuarında 2000 kadar kuruluş stand açmış, 150 bin ziyaretçi var her gün oraya giden. Tabii insanlar birbirlerini görmenin, bir araya gelmenin heyecanını yaşıyor. Bir de bu böyle güzellemelerle anlatılmakta. Yani ekonominin çarkları dönmeye başladı yavaş yavaş, seyahat şirketleri ve farklı sektörler, örneğin dekorasyon sektörü gibi, bunlar çok çeşitli aktiviteler yapıyorlar. Giyim sektöründe çeşitli etkinlikler var. Büyük giyim markaları, işte Nike gibi, Adidas gibi spor malzemesi satanlar, H&M gibi, bunlar mağazalarını açıp büyük promosyon duyuruları ile etkinliklerini yoğunlaştırdıklarını, kaybettikleri süreyi kazanmaya çalıştıklarını görüyoruz; ama bir sorun var çünkü bu markaların mağazalarında ürün bulunamıyormuş, çünkü örneğin bu spor malzemesi üreten markalardan bir tanesi üretimini Vietnam’da yapıyormuş ama pandemi süresince Vietnam’daki fabrika kapanmış, o nedenle üretim yaklaşık 10 hafta kadar bir gecikmeyle, üretimin aksamasıyla 10 hafta gecikmeyle ürünlerin Avrupa ülkelerine erişimini sağlayacakmış. 

Hindistan’da ilginç bir karar: Yüksek mahkeme Covid nedeniyle yaşamını yitirenlerin ailelerine 50 bin Rupi, yani yaklaşık 671 Dolar ediyor, bunun ödenmesini istemiş. Böyle tazminat gibi bir ödeme yapılacak Hindistan’da yaşamını yitirenlere. Hindistan’da resmi sayılara göre 450 bin kadar kişi yaşamını yitirdi ama çok daha yüksek olduğu düşünülüyor. Şimdi bütün bu gelişmelere paralel olarak, örneğin İngiltere’den bir haber bu, ekonomiyle ilgili, Covid bağlamında yapılan yardımları artık sonlandırma kararı aldı İngiltere. Bu alım gücünde bir sorun yaratabilir diye bazı kişiler tarafından bu karar eleştiriliyor ama örneğin 6 Ekim sonrası kısmi işsizlik ödemeleri sonlandırılacakmış. Beş milyon aileye yaklaşık yılda 1000 Sterlin gibi bir yardımda bulunmuşlar. Bu arada aynı konuyla ilgili olarak iş mahkemelerine başvuru, yani “iş dünyası nereden nereye geldi?” diye baktığımızda, Fransa’da iş mahkemelerinin aktivitesi azalmış. 2019’da yaklaşık 45 bin dava varken, iş davası, farklı taraflar arasındaki sorunlar filan, bunlar 2020’de 45 binden 28 bine düşmüş, yani itilaf, iflas gibi davalar azalmış. Böyle de bir saptama var ama iş dünyası süratle bu yitirdiği süreyi kazanmaya çalışıyor biraz da yapay olarak. 

Şimdi bütün bunlar olup biterken bir de aşılara bakalım, aşılar konusunda dünyada 6,46 milyar doz aşı kullanıldı bugüne dek. Dünya nüfusunun &46,5’u en az bir doz aşı almış durumda ama gelişmekte olan ülkelerde bu oran %46’lar değil, ancak %2,5’a varan aşılama oranları. Türkiye’de toplumun %54,3’ü 2 doz almış; bu da 46.2 milyon Türk vatandaşının aşılandığını göstermekte, tam aşı..

"Afrika ülkelerinde aşılama oranı yüzde üçleri ancak buluyor"

ÖM: En son Haiti’de gördüğümde, 1-2 hafta kadar önce, %0,2 idi aşılanma oranı. 

SB: Evet bu önemli çünkü ilginç bir değerlendirme DSÖ’den geldi, çok çarpıcı ve çok da acı bir değerlendirme; çünkü DSÖ demişti ki “1 Ekim’e kadar ülkelerde en azından aşılanan birey sayısı %10 olsun”. Yani %10 aşılasanız bir ülkede enfeksiyonu ne kadar durduracaksınız ya da salgını. Bu tabii çok soru işareti ama “en azından şu %10’a varalım yahu!” demişti DSÖ. Bu stratejiyi de değiştirdi. Bunun da olmadığını görmüş ve şu anda denilen, hani daha çok Afrika ülkelerinde özellikle aşılama oranı %10 değil %3’leri ancak buluyor birçok Afrika ülkesinde, bu nedenle bu işin çok daha ciddi olarak ele alınmasını söylüyor. Siz Haiti’yi örnek verdiniz ama Afrika ülkeleri, Güney Afrika, Botswana, Zimbabwe, Moritanya’ya filan baktığınız zaman toplumun çok düşük bir oranı aşılanmış ve DSÖ “bu %10’luk hedefi bile aşağıya çekmemiz gerekebilir” diyor, “bari en azından %4 aşılansın” diyorlar, bu çok acı bir şey. 

ÖM: Haiti’de de binde iki oluyor. Hakikaten inanmak bile güç. 

SB: Maria Von Kerkove, DSÖ’nün günlük basın toplantılarında sözcülüğünü yapan bir bilim kadını, kendisi bir epidemiyolog, salgın bilimci; “son bir hafta içinde dünyada 3,1 milyon yeni kontaminasyon, yeni olgu, 54 binden fazla ölüm var. Ancak gerçek rakamlar bunun çok üzerinde. Bu yadsınmaz bir gerçek ve durum hâlâ çok dinamik. Biz hâlâ bu virüsü kontrol altına alamadık. Bunun bilinmesi, iyi anlaşılması lazım.” diyor ama ekonomi ağır basıyor batı ülkelerinde. “Avrupa’ya baktığımız zaman, Avrupa’da aşılama oranı genel anlamda %62 oranında. 27 AB ülkesinin sadece 3 tanesi %75 sınırına ulaşmış ama demin de belirttiğim gibi Afrika’da, özellikle nüfusu az olan ülkelerde bazı olumlu ya da iyi oranlarda aşılamalar var ama büyük ülkelerde bu oran çok düşük. DSÖ’nün son raporunda bu %10’luk hedefe ulaşamıyoruz, bari bu yıl sonuna kadar dünyadaki %40’lık aşılamayı, bu hedefi aşağıya düşürmeyelim. 2022 ortasında da dünyanın %70’ini aşılamış olalım” diyor. Yani gelişmiş ülkelerle kıyasladığınız zaman durumun oldukça kötü olduğu ve uçurumun gittikçe arttığı görülmekte. 

DSÖ, hem Covid hem de grip aşısının aynı gün içerisinde olunabileceğini açıkladı

İki gün önce Lancet’te çıkan bir yazıda, ülkemizde de çok tartışılıyor, buna sayın Osman Elbek ve Kayıhan Pala da programlarında değindiler, grip aşısı konusu. Tabii grip aşısı, grip mevsimi de gelince bu iki solunum yolu enfeksiyonunun bir arada olması işleri karıştırabilir. Geçen sene grip olgularını hemen hemen hiç görmedik, yani sadece Türkiye’de değil, dünyada da. Özellikle alınan önlemler, fiziksel mesafe ve maskeler, grip ve diğer solunum yolu enfeksiyonlarını aşağıya çekmişti ama böyle bir durum bu sene de olacak demek doğru mu? Bu öngörüyü yapmamak lazım. Nitekim Kamboçya’da ağustos ayı sonunda Covid varken ciddi bir influenza, H3N2 salgını oldu. Bu yayınlandı. Hani bu konuda dikkat etmek lazım. DSÖ de bu konuya dikkatleri çekti ve iki aşının, yani Covid ve grip aşısının arasında 15 gün süre olsun mu olmasın mı sorusunda; hayır, iki aşının aynı günde olunabileceğini açıkladı. Bu da bir bilgi olarak hani geçmekte yarar var diye düşünüyorum. Tabii bu salgın sırasında yaşananlara ait olumsuzlukların gittikçe daha çarpıcı olarak ortaya çıktığı görülüyor. Sadece gelişmekte olan ülkelerde, Afrika’da değil, örneğin ABD’de rutin, günlük kullanılan, yıllardan beri çocukluk çağı aşılarının ne kadar aksadığı, yani Amerikalı çocukların da difteri, boğmaca, tetanoz, kızamığa karşı filan aşılanmalarının nasıl aksadığı sayısal değerleri bildiren raporlar çıkıyor. Bu ciddi bir durum. 

Covid, özellikle kandınlar ve gençlerde kaygıya bağlı psikolojik sorunlara neden oluyor

Özellikle bu hafta içinde iki tane yine Covid-19’un yarattığı olumsuzluklarla ilgili rapor yayınlandı. Bunlardan her ikisi de akıl sağlığıyla ilgili konular. Birincisi, Rashael Evans ve arkadaşları, Lancet Respiratory Medicine’de yayınladılar. Takip ettikleri, inceledikleri 1077 hastanın içinde %19’unda kaygı ve endişeye bağlı psikolojik sorunlar oluştuğunu ve uzun vadede bunların kalıcı sorunlar olarak saptandığını söylüyorlar. Diğeri ise bir ekibin yaptığı çalışma. Önemli bir çalışma çünkü “Covid Mental Disorders Collaborators” diye oldukça kalabalık bir grubun akıl sağlığıyla ilgili çalışan bir grubun çalışması. Bunlar 5683 kaynaktan edindikleri bilgileri değerlendirmişler ve Covid geçirenler arasında, özellikle kadınlar ve gençlerde, öğrencilerde %28 oranında anksiyete, %26 oranında depresyon ortaya çıktığını bildiriyorlar. Bu iki çalışma önemli diye düşünüyorum çünkü hani uzun soluklu kalıcı hasar ve olumsuzlukların neler olduğunu bu açıdan da, yani psikiyatri açısından da ele alan iki önemli kapsamlı rapor Lancet’te yayınlanmıştı. 

Önemli üç çalışma daha var, buna da değineceğim. Hatırlayacaksınız son yaptığımız programda ben atlamıştım ama son dakika haberi olarak siz vermiştiniz bu bilgiyi; Kanada’da Ottawa Üniversitesi’nde bir çalışma yapılmış ve Covid-19 aşısı olanlarda binde bir oranında miyokardit, yani kalp kası iltihabı olduğu saptandığı bildirilmişti ama bu çalışmanın ve bu sayısal değerin doğru olmadığı, yanlış ve hatalı bir hesaplama sonucunda yayıldığı söylenip özür dilenmişti, geri çekilmişti çalışma; ama şimdi geçen hafta belirttiği gibi bundan, işte aşı karşıtları yararlanmışlardı ve bu konuyu gündeme getirip, gündeme taşıyıp “aman dikkat edin, aşıların da böyle olumsuz etkileri var” gibi bir propaganda yayılmıştı. Üç çalışma çıktı bu hafta içinde; bir tanesi New England Journal of Medicine’de, Mevorach ve arkadaşlarının, İsrail çalışması. Miyokardit olgularını incelemişler, çok ayrıntıya girmeyeyim, 100 binde 1,76 gibi bir oranda görüldüğünü bildiriyorlar. İkinci çalışma Guywitbeg ve arkadaşlarının çalışması. O da ilginç bir çalışma, orada da 100 binde 2,13 oranında bir miyokardit bildirilmiş. Yani Kaliforniya’dan bir çalışma var, JAMA’da yayınlandı, Anthony Simon ve arkadaşları, onlar da 100 binde 0,58 şeklinde bir oran bildirmişler; yani kısacası 100 binde 0,58- 2 civarında miyokardit oluyor; öyle Kanada’da geri çekilen yayında belirtildiği gibi binde bir gibi filan değil. Toplum genelinde aşıdan tamamen bağımsız olarak hiç aşılanmamış insanlarda daha fazla miyokardit riskinin olduğunu unutmamalı. 

Avustralya’dan bahsedince hemen şunu da belirteyim; Avustralya’da Melbourne özellikle dünyada en uzun kapanmayı yaşayan bölge olarak kayıtlara geçti. 250 gündür kesintisiz olarak kısıtlamalar var. 26 Ekim’de serbest kalacakları söyleniyor Melbourne’de yaşayanların. Özellikle 16 yaş üzerindeki grupta, yani erişkinlerde %70’e varan bir aşılama oldu. Her ne kadar cumartesi günü 1965 yeni olgu bildirildiyse de bu bölgede artık 250 gün sonra yavaş yavaş kısıtlamaların kaldırılacağı belirtiliyor. Ancak toplumda gazetecilerin yaptığı röportajlarda “valla görmeden inanmam ben bu işin biteceğine ama karamsarım. Bu virüs asla tam olarak ortadan kalkmaz” diyorlar. Yani Melbourne Avustralya’daki insanların böyle bir karamsarlık içinde oldukları görülüyor. Şimdi aşılarla..

ÖM: Pardon ben bir ufak ilavede bulunayım izninizle; bu kaygılar ve karamsarlık meselesinde yapılan araştırmalar gittikçe artıyor. Sizin de biraz önce belirttiğiniz gibi bir sürü var. İklim kriziyle ilgili olarak da önemli bir British Medical Journal gibi önemli bir yayında Malarau ve Richard Paul’ın Imperial College of London’da yaptıkları bir araştırmada da özellikle gençlerde, İngiltere’deki gençlerde ve çocuklarda çok büyük iklim krizine ve çevrenin durumuna ait büyük bir sıkıntı, bunalım olduğu ortaya çıkmış. Bayağı ciddi bir kaygı olarak ortadaymış. 

Araştırmalara göre Türkiye'de toplumun yüzde kırk biri aşıya olumlu bakıyor

SB: Evet. Yani gençleri ve tüm insanları kaygılandıracak olanların sayısı artıyor gördüğümüz gibi. Bu kaygılardan korkulardan filan bahsedince, Türkiye’den iki çalışma var; özellikle insanların Covid-19 açısından bakışı. Bir tanesi geçen hafta biraz spekülasyonlara yol açtı, çok eleştirildi; Mak Danışmanlık tarafından yapılan ve katılımcıların %14’ünün aşının yararına inanmadığını ve aşılanmadığını belirten bir çalışma sonucu vardı ki bu Hacettepe Pediatri’den Mehmet Ceyhan ve arkadaşları tarafından “oran bu kadar düşük değil daha fazla” diye çok eleştirildi. Bir de İstanbul Medeniyet Üniversitesi’nin yaptığı bir çalışma var yayınlandı Dicle Tıp Fakültesi dergisinde. Burada da 1293 katılımcı ile bir çalışma yapılmış; %41’i aşıya olumlu yaklaşırken %20’si “aşı olmam” diyor ve %37,9’u, %38’i de kararsız. Kararsızların nedenlerine bakıldığı zaman 34’ü aşı üreten firmalara güvenmediğini, %20,9’u aşının Covid-19’a karşı korumayacağını düşündüğünü bildirdi. Nereden çıkartmışlar korumadığını? Özellikle ağır olgulardan ve ölümlerden koruduğu bilimsel çalışmalarda gösterilmiş. %47, olgunun Covid-19’un laboratuvar ortamında yapay olarak üretildiğini düşünüyormuş. %45,9’u biyolojik silah olduğunu düşünüyormuş. Şu ilginç, %64,3’ü yerli aşıyı tercih ettiğini belirtiyor. Şimdi bu yerli aşıya olan rağbet, bunu anlamakta zorlanıyorum. Benim hatırladığım kadarıyla yıllar önce insanlar bırakın aşıyı, yurt dışına gidenlere Aspirin ısmarlardı. Türkiye’de üretilen Aspirin’e güvenmeyip yurt dışından Aspirin isterlerdi, daha etkili diye düşünürlerdi. Şimdi yerli aşıya doğru bir dönüşüm olmuş demek ki. Umarım yerli aşı devreye girince bunun ne kadar gerçek olduğunu uygulamalarda göreceğiz.

Yerli aşı deyince benim üzerinde ısrarla durduğum ve merakla izlediğim, bir Bilkent ve ODTÜ ortak yapımı diyeyim, virüs benzeri partikülleri kullanacak olan bir aşı çalışması vardı, ülkemizdeki aşı çalışmalarından bir tanesi. Onu izlemeye çalışıyordum yakından. O çalışmanın yürütücüleri İhsan ve Mayda Gürsel kalabalık bir ekiple beraber çalışmalarını Allergy Dergisi’nde yayınladılar. Önemli bir dergi ve önemli bir makale çünkü bu aşıda “virüs benzeri partikül” dedikleri; virüs benzeri partiküller oluşturuyorlar, bu partiküller nükleik asit içermediği için hastalık, enfeksiyon oluşturma riski taşımıyor ve bu yöntemle virüsün tüm bölgelerini, aynı Sinovac aşısında olduğu gibi, tüm bölgelerini içermekteler ve aynı zamanda bu aşıda iki tane adjuvan var. Kısacası oldukça güçlü bir immün yanıt uyarısı. Uzun soluklu immün yanıt uyarısı sağlaması mümkün kuramsal olarak ve yayındaki hayvan deneylerinde de bunu gösteriyorlar. Bunun önemli bir çalışma olduğunu düşünüyorum. 

Aşılanmanın ardından zamanla etkinlik azalsa da enfeksiyondan koruma kalıcılığını sürdürüyor

Aşılarla ilgili 1-2 minik haber var; bir tanesi ABD’deki iş dünyasında, iş adamlarının %80’i yapılan bir ankette, eylül ayında yapılan bir ankette, çalışanlarının aşılanmasının zorunlu hale getirilmesine destek veriyorlar. Ayrıca %15,9’u gerek olmadığını belirtmiş. Moderna aşısıyla ilgili bir haber var; her ne kadar ülkemizde bulunmadığı için çok fazla Moderna aşısıyla ilgili bilgi vermemeye çalışıyorsam da bu da bir MRNA aşısı, aynı Biontech Pfizer aşısı gibi. Moderna aşısıyla ilgili İskandinav ülkelerinin aldığı bir karar var; çünkü özellikle gençler arasında 18 yaş altında Moderna aşısının birtakım olumsuzluklara yol açtığı, miyokardid, perikardit olasılığı göz önüne alınıp bu ülkeler Moderna aşısının kullanımını durdurdular. Buna karşılık Moderna aşısını konu alan bir çalışmada bu aşının sağladığı bağışıklığın çok daha uzun soluklu olduğu ve bir bellek oluşturduğunu gösteren bir de çalışma var. Yani kısaca insanlar biraz temkinli gidip biraz ender görülen, biraz önce 100 binde en fazla iki gibi görülen bu miyokardit sorununun herhalde spekülasyonlara ortam bırakmaması için kaldırılmasını önermiş İskandinav ülkeleri. 

Şimdi baktığımız zaman aşıların etkinliğiyle, uzun soluklu ne kadar koruyacak diye iki çalışma var. Bir tanesi İsrail’de Levin ve arkadaşlarının; aşılamadan bir ay sonra etkinlik %77,5 iken altı ay sonra %20’ye düşüyor. Buna karşılık etkinlik düşse de enfeksiyondan koruma %96 ve altı ay sonra bu oranın kalıcı olduğunu belirtmişler. Kısacası aşıların etkinliği konusunda Pfizer aşısının yani mRNA aşısının da üçüncü doza gerek olduğu çok net olarak ortaya kondu artık. Sadece Sinovac için değil, kendisi de modern tekniklerle hazırlanmış bir inaktif aşı olan Biontech Pfizer aşısının da belirli bir süre sonra etkinliğinde azalma olduğu, üçüncü doz aşının gerekliliği ortaya kondu. Bunu da artık birçok ülke kabul edip uygulamaya geçmiş durumda. 

Benzer bir çalışma Katar’dan geldi. Katar’dan da Chemaitelly ve arkadaşları yine mRNA aşısının etkinliğinin uygun olduğunu ama iki doz aşının etkinliğinin bir süre sonra, altı ay kadar sonra düştüğünü ve üçüncü doz aşıya gerek olduğunu bildirdiler. 

Çin, Kış Olimpiyatları'nın yapılmasında ısrarcı

Bunlar da aşı ile ilgili haberlerdi. Son bir haber Çin’de yapılacak olan bu kış olimpiyatlarıyla ilgili bir haber. Tabii Çin çok sert önlemler almayı ve uygulamayı gündeme getirmeyi konuşuyor. Özellikle Uluslararası Olimpiyat Komitesi şaşkınlık içinde ve diyorlar ki “Tokyo’da yapılan olimpiyatlar sırasında sadece 552 olgu ortaya çıktı. Paralimpiklerde 323 olgu çıktı, ne yapmaya çalışıyorsunuz?” diyorlar ama Çin bunu çok daha sert önlemlerle götürme kararında. Örneğin aşılanmamış sporcu muhakkak en az iki hafta karantinada kalacak ve havalandırma, oyuncuların bir arada kaldıkları yerlerdeki bariyer önlemlerinde -bunun ayrıntısını bilmiyorum, yazıda yok- bunlarda anladığım kadarıyla Tokyo Olimpiyatları’ndakinden çok daha sert önlemleri alarak pandeminin yayılmasını ya da bir risk teşkil etmesini engellemeye çalışacaklar. Böylece yayılmayı, kış olimpiyatları sırasında yayılmayı engelleyeceklerini söylüyorlar. Benim bugün söyleyeceklerim bu kadar, artık haftaya görüşürüz. Bakalım bu hafta bizi neler bekliyor? Bunu da yaşayıp göreceğiz herhalde. Yayınları da takip etmeye devam edeceğiz. Ben size iyi yayınlar dileyeyim. 

ÖM: Çok teşekkürler.

ÖÖ: Görüşmek üzere.