"Küresel kapitalizmin yarattığı eşitsizlik, zengini, aşıya erişebileni korurken diğerini göz ardı ediyor"

-
Aa
+
a
a
a

Pandemi insanlığın büyük bir kısmını işsizliğe, yoksulluğa terk ederken, maske, koruyucu ekipman, test kiti ve aşı üreticileri milyarlarca dolar kâr etmeye devam ediyor. 

 

Sébastien Thibault
Pandemide küresel kapitalizm ve yarattığı eşitsizlikler
 

Pandemide küresel kapitalizm ve yarattığı eşitsizlikler

podcast servisi: iTunes / RSS

(14 Ekim 2021 tarihinde Açık Radyo’da Salgınlar Çağı programında yayınlanmıştır.)

 

Ömer Madra: Merhabalar, günaydın!

Osman Özbek: Günaydın!

Kayıhan Pala: Günaydın!

Özdeş Özbay: Merhabalar!

ÖM: Evet, bugün ne durumdayız Salgınlar Çağı’nda? Son gelişmeler konusunda bizi bilgilendirir misiniz lütfen?

OE: Bir istikrardan bahsedebilirim; Türkiye Cumhuriyeti açısından iyi bir istikrar değil elbette. Dün itibariyle yayınlanan DSÖ’nün raporuna göre üçüncü sıradaki yerimizi koruyoruz. 30 binin üstünde günlük vakamız var; bunun anlamı bir hafta öncesine göre %5’lik bir artış devam ediyor. İkincisi, bir başka taraftan bakarsak da 23-29 Ağustos haftasına göre %57’lik bir vaka artışına denk düşüyor bu durum. Dünya, Avrupa dışında vaka sayısını azaltırken, ölümlerde de ne yazık ki dünyada dokuzuncuyuz. Temmuz ayına göre kıyaslarsak son ayda ölümlerimiz dört katını aştı. Bugünlerde günlük 200’ün üstünde ne yazık ki insan kaybediyoruz. 

ÖM: Saatte yaklaşık 10 kişi kadar kaybetmekteyiz.

OE: Evet, ne yazık ki bu durumdayız. Test sayısında geçen haftaya göre bir değişiklik olmadı, 355 bin dolaylarında. Bunun anlamı şu; Sağlık Bakanlığı Bilim Kurulu tarafından ortaya konulan ve bakanlık tarafından onaylanan PCR takipleri yapılmıyor. Zaten ilginç bir gelişme de yaşandı; Sağlık Bakanlığı’nın COVID haritasındaki en kırmızı il olan Urfa’da, valilik kararıyla PCR takiplerinin yapılmayacağına dair bir karar alındı. Hatırlatmak gerekirse, Türkiye’de yapılmış çeşitli anketlerde özellikle aşı tereddüdü yaşayan insanlarda aşı yaptırmadığınız dönemde PCR istenirse “aşı yaptırır mısınız?” sorusuna büyük bir oranda “evet” denmişti. O yüzden bu PCR iptalleri hem erken vakaları tespit edemememize neden oluyor hem de aşı tereddüdünde aşıya yönelebilecek insanların aşı olmamasına yol açıyor. Test pozitifliğimiz giderek artıyor. Orada da bir istikrarımız var; %8,5’le geçtik son haftayı ki iki gün önce 9,5’a kadar yükseldi. Haftalık aşı sayımız oldukça düştü; iki milyonun altına indi. İlk doz aşıyı yaptıran kişi sayımızda 70 binin altındayız. Özetlersek; vakaların arttığı, ölümlerin sürekli yüksek kaldığı, test sayısını arttırmadığımız, aşı sayısını düşürdüğümüz, test pozitifliğini arttırdığımız bir yerde yol alıyoruz ama müthiş bir kanıksama halindeyiz. “İlkbaharda zaten trenin sonunu gördük”, “bu sorunu çözdük” gibi düşünüyoruz. Burada bir atıfta bulunmak isterim, Büyük Barrington Deklerasyonu yayınlanmıştı pandeminin görece başlarında, 2020’de. O deklarasyon şunu diyordu “Covid açısından riskli grupları koruyalım diğerlerine hiç dokunmayalım, sürü bağışıklığına böyle ulaşalım”. Sürü bağışıklığını ifade eden bu deklarasyon bile bir grup insanı korumayı, ölümlerin artmamasını hedef alıyordu. Biz ölümlerin arttığı bir dönemde ve her hafta bu artışın devam ettiği, istikrar kazandığı bir ülkede sanki her şey çok normalmiş gibi vakada dünya üçüncülüğünü, 200’ün üstünde ölümleri kanıksama halindeyiz. Hani hakikaten sizin aracılığınızla çağrıda bulunmak lazım; vaka sayılarını, ölüm sayılarını izlemenin bir anlamı yok gibime geliyor. Çünkü bunları izlemenin nedeni politika planlamak, artan ölümler ve vaka sayılarına göre adımlar atmak. Eğer adımlar atmayacaksa, bu ülke politika tariflemeyecekse hani biz ölü sayıcısı falan değiliz yani. Niye bunu her sabah insanlara böyle bir zulüm gibi açıklıyoruz. Kayıhan ne dersin bu kanıksama halimize?

"İnsanların hâlâ aşı tedirginliği üzerinden aşı karşıtlarına yakın durması akıl alır bir durum değil"

KP: Gerçekten Osman bu kanıksama hali beni de çok endişelendiriyor. Zaten Türkiye başından bu yana -Sağlık Bakanlığı ve hükümet açısından söylüyorum- bu salgını bilimsel bir perspektiften yönetmiyor, yönetemiyor. Bir de bunun üstünde toplumun kanıksaması gibi bir büyük sorun karşımıza çıkınca korkarım ki önümüzdeki aylarda bu pandeminin yükü beklediğimizden daha ağır olacak. Osman, sen bu Great Barrington Deklarasyonundan söz edince, buna karşı dünyadaki bilim insanlarının başka bir deklarasyonla nasıl bir yol izlenmesi gerektiğine ilişkin açıklamalarını da burada paylaşmak lazım. Biliyorsun, “John Snow Memorandumu” adıyla İngiltere’deki halk sağlıkçı ve epidemiyolojist meslektaşlarımızın öncülüğünde başka bir deklarasyon yayınlandı. Ben de bu deklarasyonun imzacılarından bir tanesiyim. Bu deklarasyonda bir salgına toplumun sağlığı perspektifinden bakıldığında bu pandeminin en az hasarla -ölümler, ağır hastalıklar açısından söylüyorum- üstesinden gelinebilmesi için hangi halk sağlığı önlemlerinin alınmasına öncelik verilmesi gerektiği kapsamlı olarak paylaşılmıştı. Maalesef Türkiye öyle anlaşılıyor ki Great Barrington Deklarasyonuna daha yakın durdu. Ömer bey burada şunu da vurgulamak isterim, Great Barrington Deklarasyonunu yazan üç akademisyenin imzası ve arkasındaki destekleyici vakıflara, fonlara bakıldığında bunlar aslında iklim değişikliği adında iklim krizini de bir miktar görmezden gelen ve biraz daha böyle endüstrinin, sanayinin yanında tutum alan insanlardan oluşuyorlar. Dolayısıyla bu Amerika’daki lobicilik faaliyetlerinin toplum yararı yerine sermaye yararını önceleyenlerin bir yaklaşımı diye adlandırırsak sanırım sıkıntı olmaz. Yeri gelmişken bir şey söyleyeyim, bakın bu Covid-19 aşısı konusunda Türkiye’de neredeyse hiç rastlamadığımız bir uzlaşma var. Sayın Cumhurbaşkanı aşısını oldu ve bunu topluma duyurdu. Sayın ana muhalefet partisi lideri aşısını oldu ve bunu duyurdu. Sağlık Bakanlığı aşı öneriyor, TTB aşı öneriyor, sağlıktaki bütün uzmanlık dernekleri aşı öneriyor, bilim insanları aşı öneriyor. Bu koşullarda artık insanların hâlâ aşı tedirginliği üzerinden aşı karşıtlarına daha yakın durması da gerçekten akıl alır bir durum değil. 

OE: Burada iki vurguyu yapmak isterim; birincisi, Covid aşılarını önermekle birlikte son birkaç gündür sosyal medyaya da yansıyan Sinovac şirketi tarafından üretilen Coronavac aşısının üçüncü dozu için randevu isteyenlere 180 gün süre tariflendiği, ancak Turkovac aşısı isterlerse hemen olabileceklerine dair bir vurgu var. Biliyoruz ki Sinovac şirketinin ürettiği Coronavac’ta koruyucu antikor düzeyleri düşük. Doğal hastalık geçirmekten daha düşük ve hatta aşıdan sonraki üçüncü ayda koruyucu düzeyleri çok aşağıda. O yüzden insanların üçüncü ayda en geç istedikleri aşıya ulaşabilme şansları olması lazım. İkinci vurguyu da aslında iktidarın dışına yapmak lazım. Geçtiğimiz günlerde İngiltere Avam Kamarası İngiltere’nin salgın politikaları konusunda ne kadar başarısız olduğuna dair ciddi bir rapor yayınladı. İngiltere’nin siyaset yapısı, hükümeti izlenen politikalar konusunda gerçekten denetliyor, irdeliyor ve yanlışları ortaya koyuyor. Özellikle İngiltere’nin salgının başında seçtiği sürü bağışıklığı stratejisinin ne kadar olumsuz sonuçları olduğunu ortaya koydu. Bu anlamda meclis ve meclis dışındaki tüm muhalefet süreçlerinin, bu konunun tıpçılara, sağlık çalışanlarına bırakılamayacak kadar önemli bir konu olduğunu, bu yüzden daha bütünlüklü ve siyasi iktidarın sürecini daha iyi tarifleyen raporlarla meclise müdahale etmesi gerektiğini de düşünüyorum. Söz bendeyken geçen haftadan bir sözümüz vardı, aşının ekonomi politiği konusunda. O yüzden 1-2 veriyi verip Kayıhan’a bırakmak istiyorum sözü. Dünya bugün itibariyle 6,5 milyar dozdan daha fazla aşı yaptı. Eğer eşitlikçi bir dünya olsaydı yaklaşık ülkelerin %47’si aşılanmış olacaktı ama eşitsiz bir dünyada yaşadığımız için düşük sosyo ekonomik statüye sahip ülkelerin sadece nüfuslarının %2,5’unu aşılayabildik. Burada geçtiğimiz hafta Moderna şirketine dair sert bir eleştiri geldi. O da şuydu: Moderna’nın düşük sosyo ekonomik statüdeki, özellikle Afrika ülkelerine sadece 1 milyon doz aşı gönderdiği ortaya konuldu. Pfizer Biontech şirketinin aşısı olan Comirnaty’nin 8,5 milyon doz, Johnson & Johnson’ın 25 milyon doz gönderdiğini, Moderna’nın bunun karşısında çok düşük kaldığı ifade edildi. İkinci vurgu, Moderna’nın kendi aşısını ABD’ye 15 Dolar’dan satarken AB’ye 22-25 Dolar, Botswana, Tailand, Colombia’ya ise yaklaşık 30 Dolar’dan sattığını, yani aslında yoksul ülkelere satmamak için bir strateji izlediği ortaya kondu. CDC’nin eski başkanı da bunun üzerine “Moderna gelirini arttırmaktan başka hiçbir sorumluluğu yokmuş gibi davranıyor” dedi. Kayıhan, Moderna’dan böyle bir sorumluluk beklemeli miyiz? Yani gelirini arttırmaktan başka bir amacı olmalı mı, olur mu şirketlerin? 

Turkovac aşısında "hatırlatma dozu çalışması" ne anlama geliyor?

KP: Kapitalist sistemin kuralları belli Osman; bu şirketler tamamen sermaye birikimi ve kâr maksimizasyonu için çalışıyorlar. Oraya geçmeden önce bir şey söylemek isterim bu Turkovac aşısıyla ilgili; biliyorsun sayın bakan hepimizi şaşırtan bir twit attı, o twit’te “Turkovac aşısı hatırlatma dozu çalışması” diye bir kavramdan söz ediyor. Bakın burada çok net bir şey söylemek lazım. Türkiye’de bizde üretilecek ve kullanıma sunulacak aşıları gerçekten heyecanla, merakla bekliyoruz ve bir an önce olsun istiyoruz ama bir aşı hatırlatma dozu amacıyla kullanılmaz, dolayısıyla daha baştan bunun ortaya konmasıyla ilgili birtakım sıkıntılar olduğunu vurgulamakta yarar var. Şu anda Turkovac aşısıyla ilgili ne faz1, ne faz2, ne de faz3 konusunda da kamuoyuna bilimsel hiçbir şeyin açıklanmadığının da altını çizelim. 

ÖM: Hatırlatma dozu ne demek?

KP: Şu demek Ömer bey, örneğin iki tane Sinovac aşısı oldunuz, üçüncü aşı ihtiyacı var ya, diyor ki sayın Bakın “üçüncü aşıyı Turkovac olun!”. Ama bir aşı hatırlatma dozu üzerinden tanımlanmaz. Aşının özellikle faz1’den başlayarak faz3 de dahil araştırması sırasında kaç doz yapılırsa, doz aralığı ne olursa insanda bağışıklık geliştirdiği incelenir ve onun üzerinden bir kullanım onayı alır. Yoksa herhangi bir aşının -daha önce aşılar yapılmış- üstüne biz bir hatırlatma dozu ya da işte ‘booster’ dedikleri doz üzerinden bir araştırma yapalım denirse benim bildiğim kadarıyla bu dünyada ilk yaklaşım olur. Böyle bir aşı çalışması, böyle bir aşı yaklaşımı söz konusu değil. Dolayısıyla ben sayın bakanın bu twit’ini şaşkınlıkla okuduğumu bir kez daha vurgulamak isterim. Şimdi bu Moderna ile ilgili bir mesele değil tek başına. Aşının kamusal bir ürün olmaması şirketlere verilmiş olmasıyla ilişkili bir şey. Biliyorsun, en son yayınlanan veriler, senin de söylediğin gibi, yalnızca Moderna’nın değil Pfizer Biontech aşısının da fiyatının 15,5 Euro’dan 19,5 Euro’ya yükseltileceğine ilişkin bir rakamı ortaya koyuyor. Böylece Pfizer yalnızca aşı gelirinde 33,5 milyar Dolar’lık bir hedefi önüne koymuş görünüyor ki Pfizer’ın aşı satışının 56 milyar Dolar’a, Moderna’nın ise 30 milyar Dolar’a ulaşacağı tahmin ediliyor. Bence burada kritik olan şey Osman, düşün ki hem Pfizer hem Moderna tarafından üretilen bu aşılar için bugüne kadar aşının bütün Ar-Ge çalışmaları sırasında 8,3 milyar Dolar’lık bir kamu finansmanı kullanıldı. Bir başka değişle aslında bu aşılar kamu finansmanı sayesinde Ar-Ge faaliyetlerini yürüttüler. Sonra maalesef bu küresel kapitalizmin kuralları yüzünden şirketler tarafından patent koruması altına alındı, kamu bütçesiyle bulunmuş olmalarına rağmen. Bugün bütün kabul edilen rakamlar bu aşıların üretim maliyetlerinin doz başına 1,18 Dolar olduğunu gösteriyor. Şimdi bu rakamlar bize ne söylüyor? İki şey söylüyor; bir, bu 1,18 Dolar’a mal edilen aşılar, senin verdiğin rakamlar üzerinden 15-30 Dolar gibi çok yüksek kâr elde edilecek bir rakama göre, potansiyel üretim maliyetinin bazı yerlerde 24 katına kadar satılarak insanlarla buluşturuluyor. Bu bir yandan aşı milyarderleri yaratıyor ki sırf pandemi sırasında bu şirketlerle ilişkili dokuz yeni aşı milyarderinin -Dolar bazında söylüyorum- kayıtlara geçmesine yol açmış ama öte yandan da bu insanların aşıya erişiminin önünde büyük bir engel. Kabaca şöyle söyleyecek olursak, yalnızca 2021 yılının ilk altı ayında, dünyadaki bütün hükümetler tarafından aşı şirketlerine aktarılan para kadar bir parayla bütün dünyadaki insanların aşılarını iki doz yaptırmaları mümkün olurdu, eğer kamusal fonlar aracılığıyla bu aşılar üretilse ve dağıtılsa. İşte küresel kapitalizmin yarattığı eşitsizlik, zengini, varsılı, aşıya erişebileni korurken diğerini maalesef göz ardı ediyor. Bir başka değişle “ölen ölür, kalan sağlar bizimdir” politikasının aşıdaki yansıması maalesef böyle.

"Milyar dolarlar kazanan insanlar bugün itibariyle patenti ve bu eşitsiz sömürü düzenini cansiperane savunuyorlar"

OE: Kayıhan Dolar milyarderleri deyince Forbes’un yayınladığı yeni listeyi hatırlıyorum; sadece aşıyla değil Covid-19 pandemisi insanlığın büyük bir kısmını işsizliğe, yoksulluğa ne yazık ki gark ederken, maske, koruyucu ekipman, test kiti ve aşı üreticileri içerisinden 40 kişiyi de Dolar milyarderi yaptı. Örneğin maske, koruyucu ekipman üreten bir medikal şirketin CEO’su 6,8 milyar Dolar’la Covid milyarderleri arasında birinci sıraya oturdu. Moderna şirketinin CEO’su 4,3 milyar Dolar’la ikinci sırada. Maske ve eldiven üreten Intro Medikal şirketinin CEO’su 4,2 milyar Dolar’la üçüncü ve tanıdık bir isim, Biontech şirketinin CEO’su Uğur Şahin de 4 milyar Dolar’la dördüncü sırada. Bu yüzden Covid-19 pandemisi yine dünyadaki bu eşitsizlik ve kapitalizm nedeniyle yoksulluk karşısında birilerini varsıl noktaya ne yazık ki taşıdı. Milyar dolarlar kazanan insanlar bugün itibariyle patenti ve bu eşitsiz sömürü düzenini cansiperane savunuyorlar. Başka bir konuda da, Türkiye’de de aslında son günlerde olumlu bir değişiklik oldu; Sağlık Bakanlığı rehberlerinde gebelere yönelik öneriyi değiştirdi, yeniledi daha doğrusu. Mevcut araştırmalar ve bu araştırmaların gösterdiğine işaret ederek ilk günden itibaren, hani ilk üç ayı beklemeden ilk günden itibaren gebelerin güvenle aşı olabileceğini, sadece Sinovac şirketinin ürettiği Koronavac değil mRNA aşılarının da güvenilir olduğunu tarifledi. Biraz gecikmiş bile olsa önemli, olumlu bir gelişmeydi. Sen nasıl bakarsın Kayıhan buna?

KP: Çok haklısın. Ben de çok olumlu bir gelişme olarak görüyorum. Bu arada şunu da anımsatalım, biliyorsunuz, özellikle Biontech aşısı için gidip aşı olmaya çalıştığımızda imzalatılan onam formu içerisinde gebelerin bu aşıyı yaptırmasında sakınca olabileceğine ilişkin Sağlık Bakanlığının bir yaklaşımı vardı ve biz buna şiddetle itiraz ediyorduk. Zaten onam formunun kendisi de ayrı bir tartışma konusu ama orada insanların kafasında soru işareti oluşturabilecek birtakım cümlelerin, üstelik de bilimle hiç ilgisi olmadan yazılmış olması endişe vericiydi. Bakanlığın bu tutum değişikliğini ben de memnuniyetle karşılıyorum. 

OE: Bu arada Ömer beye soralım, grip aşısı oldunuz mu aramızda en risk grubuna dahil olan bir kişi olarak?

ÖM: Olma şansını bulamadık maalesef çünkü bulunduğumuz yerde bizim şartlara sahip olmadığımız, yaş itibariyle, sıra gelmesi itibariyle, henüz olmadığımız söylendi. Dolayısıyla henüz bu şansımızı kullanamadık.

OE: Kayıhan, Ömer beyin yaşı açısından ne güzel, sevindirici bir bulgu -tabii ki genç olması- risk grubunda değil mi DSÖ açısından? 

"DSÖ, bu yıl özellikle grip açısından geçen yıllara oranla daha yüksek bir riske işaret ediyor"

KP: Osman, biliyorsun, DSÖ bu yıl özellikle grip açısından geçen yıllara oranla daha yüksek bir riske işaret ediyor ve başta risk grupları olmak üzere hemen herkesin aşılanmasının çok önemli olacağına, aşılı olmak sayesinde Covid-19 pandemisinin de daha hafif geçirilebilme ihtimaline işaret ediyor. DSÖ’nün…

ÖÖ: Özür dilerim, bunun sebebi ne? Neden daha büyük bir salgın bekleniyormuş?

KP: Şöyle, epidemiyolojik yaklaşımlarla her yıl izlenen veriler belli yıllarda, örneğin kızamıkta da böyledir, artışa işaret ediyor. Bunun en önemli nedeni, özellikle kişilerin bağışıklık sistemindeki birikmeler bir yere geliyor o bardağın tam üstünün taştığı andan itibaren olgu sayısında artışla karşımıza çıkıyor. Bu yıl da böyle bir artışın görece, geçmiş yıllarla kıyaslandığında, karşımıza çıkma ihtimali var. Üstelik geçen yıl çok, dünya ve Türkiye’de grip açısından, çok güzel bir dönem geçirdi. Bunun en önemli nedeni de solunum yoluyla bulaşan bir hastalık olması nedeniyle maske kullanımın, fiziksel mesafeye dikkat etmenin büyük ölçüde dünyada gerçekleşmiş olmasıydı. Bu programın başında konuştuğumuz, Türkiye’de bunun artık kanıtlanmış olması, neredeyse pandemi bitmiş gibi bir davranışın ön plana çıkması yalnızca Covid-19 için değil, influenza açısından da bir problem yaratabilir. Bu nedenle DSÖ özellikle risk gruplarını tanımlayarak bunların aşı olmasını öneriyor. Kim risk gruplarında yer alıyor? Bir kere 65 yaşın üstündeki kişiler risk grubunun en önemli üyeleri. Sonra gebeler, sonra altı aydan büyük kronik hastalığı olan kişiler, yaşlılar ve engellilere hizmet sunan kurumlarda çalışanlar -huzurevleri gibi-, altı aydan büyük, beş yaştan küçük çocuklar ve sağlık çalışanları. Bunların tamamına grip aşısı yapılması gerektiğini söylüyor DSÖ. Ben de, örneğin şu ana kadar çalıştığım kuruma başvuruda bulunduk, henüz bakanlıktan aşılar gelmemiş, gelir gelmez aşımı yaptıracağım Osman. 

OE: Ben de yaptıracağım bekliyorum. Ancak özellikle aşının, en azından bir firmanın ürettiği aşı, eczanelerden satılıyor...

ÖM: Bir kopma oldu galiba?

KP: Evet sanıyorum bir kopma oldu Osman’la ilgili. Grip aşısı konusunda gerçekten bir kez daha önerimizi vurgulayalım. Herkesin, ama özellikle risk grubundakilerin, aşı olmasında yarar var.

OE: ....olması, piyasanın bir kere daha aslında eşitsizliği doğurduğunu gösteriyor.

ÖM: Evet yani başvurmamız gerekiyor herhalde değil mi? Bir daha yani, ısrar etmek gerekiyor. Bir keresinde, şimdilik bu fırsatı bulamadık ama bekleyerek müracaatımızı yenilememiz gerekiyor herhalde? Ben kendi açımdan söylüyorum.

KP: Evet, biz de Sağlık Bakanlığı’na çağrımızı yineleyelim; risk gruplarına aşı sağlanması için mutlaka bakanlığın daha fazla efor tüketmeye ihtiyacı var gibi görünüyor.

OE: Süremizin sonuna geldik herhalde, bağlayalım mı Kayıhan ne dersin?

KP: Evet bugün programımızı Hüsnü Arkan’dan bir şarkıyla sonlandırıyoruz, Hüsnü Arkan “Bölüşmek şart” diyor. Evet, “bölüşmek şart” diyerek hepinize iyi günler dileyelim. Hoşça kalın!

ÖM: Çok teşekkür ederiz, hoşça kalın! 

ÖÖ: Görüşmek üzere.