"Bizim gözümüzde Gazze'de ölen çocuklar masum ama İsrail için öyle değil"

Nereye Doğru
-
Aa
+
a
a
a

Nereye Doğru'da Cengiz Aktar, Gazze’deki son durum ile Avrupa Parlamentosu seçimleri ve Avrupa Birliği genişleme kapsamına girmeyi bekleyen ülkelerdeki son gelişmeleri gündeme getiriyor.

""
Thomas Coex/AFP

Cengiz Aktar, Nereye Doğru’ya Gazze’de öldürülen Filistinli kadınlar, çocuklar, en korumasız insanlar için bütün dünyanın ayağa kalkmış durumda olduğunu ancak İsrailli yetkililerin bu durumdan göğüsleri kabararak bahsettiklerini söyleyerek başladı. Aktar, “Çocuklar onlar için terörist. Bizim gözümüzde orada ölen çocuklar masum ama İsrail yöneticileri için öyle değil. Bunu hiçbir zaman unutmamak lazım. Biz çok üzülüyoruz, kızıyoruz ama İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog, ‘Gazze’de yaşayanların hepsi teröristtir’ diyor,” dedi. İsrail asıllı Holokost tarihçisi Ömer Bartol’un, nehirle deniz arasındaki o bölgede aynı sayıda Yahudi ve Filistinlinin yaşadığını ve iki grubun da hiçbir yere gitmeyeceğini, birbirlerini öldürmeye devam edeceklerini söyledi. Aktar, “Başta Amerika’nın ve başka devletlerin gücünü arkasına alan daha fazla öldürecek. Filistinliler çocuk doğurmaktan başka yollarla İsrail’e kafa tutamıyor. Bu yüzden de çocuklar terörist olarak addediliyor. 1948’den beri bölgenin gerçeği bu. Biteceği de yok. İsrail ve arkasında ABD taş gibi duruyor,” diye belirtti. Ömer Madra ise tek söylenecek şeyin, dünyanın çeşitli yerlerinde ve ABD’de çok sayıda Yahudi’nin de aralarında bulunduğu direniş ve protestoların olduğunu ve bunun biraz umut verdiğini belirtti.



Cengiz Aktar, “1967’den bu yana her yıl Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyi’nde işgal altındaki Filistin topraklarıyla ilgili kopyala-yapıştır türü bir rapor çıkar. Yine çıktı ama haber bile olmuyor artık. Çünkü hiçbirini İsrail uygulamadı. Asıl mesele bu. Sivil sesler ne yapabilir zaman içinde göreceğiz ama esas direnişin merkezi Filistin ve Filistinliler olarak kalacak. İnsanlar unutuyor. Şimdilerde X’de ölüm haberleri, vurulan hastaneler okunurken bir zaman sonra atlanmaya başlıyor,” yorumunda bulundu. Aynı çerçevede ‘Gazze ve Batı Şeria’daki çocuklar teröristtir’ denilirken aslında terör meselesinin dünyayı ilgilendiren bir konu olduğunu belirten Aktar, “Çünkü herkesin ağzında bir terör lafı var. Uluslararası Af Örgütü Genel SekreteriAgnès Callamard, ‘Terörün uluslararası bir tanımı yok’ diyor ve bu çok önemli bir vurgu. Bunu her seferinde hatırlatmak lazım. Herkesin kendi teröristi var. Örneğin, Türkiye’de bu çok yaygın; ‘o terörist’, ‘bu terörist’ deniyor. Uluslararası hukukta herkesin kabul ettiği bir terör tanımı yok. Terence Francis Eagleton’ın, ‘Bütün teröristler canavar mıdır?’ diye bir makalesi vardır. Bu makaleyi okuyunca, aklıma Brezilyalı din adamı Dom Hélder Câmara geldi. 1971’de yayınlanan Şiddet Sarmalı adlı bir kitabı var. Hatırlatmakta her zaman fayda var,” dedi ve şöyle devam etti, “Câmara şiddeti şöyle tanımlıyordu; ‘Birincil şiddet, yapısal olarak kökleşmiş sosyal adaletsizliğin gündelik etkisidir. Bu da ikincil şiddeti yani bu sosyal adaletsizlikten ezilenlerin - sosyal derken sosyal, siyasi, iktisadi - isyanını doğurur. Bu da üçüncül şiddeti, yani güçlülerin ayrıcalıklı konumlarını korumak için uyguladıkları baskıyı tetikler ve şiddet sarmalı daralır. Bu üçüncül şiddeti güçlülerin ayrıcalıklı konumlarını korumak için uyguladıkları baskıyı şiddet olarak görmeyip sadece ikincisini, sadece mağdurların isyanını şiddet olarak görmek büyük bir haksızlıktır.’”


“Bu tartışma bitmiş bir tartışma değil; aslında tekrar gündeme gelmiş bir tartışma. Pek çok insan Hamas’ın saldırısından bahsediyor; bu kabul edilebilir mi değil mi, bunlar konuşuluyor. Ama beğensek de beğenmesek de Filistin meselesini tekrar gündeme getirdi. Şiddet Sarmalı kitabı, insanlığın geldiği yeri çok iyi anlatıyor,” diyerek sözlerine devam eden Cengiz Aktar, “Terör lafından vazgeçmek, ‘şiddet’ demek lazım kanaatimce. Çünkü herkes terör uzmanı ve herkes terör estiriyor. Şiddetin bir işe yarayıp yaramadığı bitmiş bir tartışma değil, devam eden çok zor bir tartışma,” dedi ve Avrupa gündemine geçti.

Geert Wilders

Cengiz Aktar, Avrupa’daki son durumla ilgili görüşlerini şu şekilde belirtti, “Gelelim Avrupa’ya. Avrupa da çalkalanıyor. Olup bitenlerden azade değil. Dün Hollanda seçimleri konuşuldu. İrlanda’da da korkunç şeyler oldu ama hızla toparlandı. İsveç’in durumu daha kötü. Demokrasi, insan hakları, eşitlik konusunda burnundan kıl aldırmayan İsveç, aşırı sağ İsveç Demokratları Partisi’nin etkisi altına girmiş vaziyette. Gidişat son derece karanlık ve Almanya ortada. Almanya İçin Alternatif Partisi (AfD) almış başını gidiyor. Böyle bir ortamda Avrupa seçime gidiyor. Daha altı ay var ama Avrupa Parlamentosu seçimleri, tarihi bir seçim olacak bence. Çünkü bütün olumsuzlukları bir şekilde özümseyen bir seçime doğru gidiyoruz. Kampanyanın pek çok ülkede sloganı; ‘Koruyan Avrupa: Avrupalıları, dış tehlikelerden, yabancılardan, Müslümanlardan, Ruslardan koruyor.’ İçine kapanan Avrupa’dan bahsediyoruz, bir facia gibi. Böyle bir ortam feci. Genel tema, Koruyan Avrupa değil ama zamanın ruhunu koruyan, kollayan Avrupa. Bu Avrupa seçimleri ulusal seçimlerden çok farklı; proporsiyonel yani aldığın oy kadar vekil çıkartılıyor. Ulusal planda hiçbir bağlayıcılığı yok. Dolayısıyla önüne gelen önüne gelene oy atıyor. Bu ölçüde çok tehlikeli. Her türlü sağ ve aşırı sağ rüzgarlara açık. Gözlemciler, yakından takip edenler, 2024 sonunda işe başlayacak yeni Avrupa Parlamentosu’nda aşırı sağın çok önemli bir yeri olacağını söylüyor şimdiden. Zaten Macaristan her seçilen yeni faşisti kutluyor. Victor Orbán, Hollandalı Geert Wilders’ı da kutlarken, Avrupa Birliği (AB) Konseyi Başkanı Charles Michel’e de, ‘Ukrayna ve Rusya politikamızı baştan aşağı gözden geçirmeliyiz, Macaristan hiçbir şekilde eski kararlara uymayacaktır, bunu konuşmamız lazım’ diye bir mektup yazdı. Tabii buna cevap bile vermediler. Dünyada her şeye veto çekiyor Macaristan. Batı Şeria ile ilgili Birleşmiş Milletler kararına ‘hayır’ oyu kullandı. Oradaki kolonların uyguladığı şiddet üzerine bir karara da ‘hayır’ dedi.”

Victor Orbán

Cengiz Aktar, “Ukrayna, Gazze’de her şeye ‘hayır’ diyor. AB Komisyonu, Ukrayna ve Moldova ile müzakerelere başlama sinyali verdi. Bunun, AB Konseyi 27 ülkenin siyasileri tarafından, önümüzdeki ay içinde yapılacak zirvede onaylanması gerekiyor. ‘Biz onaylamayacağız’ diye şimdiden ortaya çıktı Macaristan. Bunun önünü almak çok zor. Ukrayna konusunda bir diğer vetosu daha var. Kiev’e verilecek olan AB yardımının da önünü kesmek istiyor. Bunu by-pass etmek mümkün, münferit AB ülkeleri ikili olarak verecekler o kaynağı Kiev’e. İhtiyaç tabii bu ama Ukrayna’nın bilfiil önümüzdeki yılın başından itibaren müzakerelere başlaması için 27 ülkenin hepsinin ‘evet’ demesi gerekiyor. Burada çok ciddi bir sorun var. Bakalım ne olacak? Nasıl ikna edecekler veya ikna edebilecekler mi? Macaristan şantaj yapıyor. Macaristan ile ilgili 13 milyar Euro'luk yapısal fon dondurulmuş durumda, verilmiyor. Belki onun üzerinden gidecekler,” diye belirtti.



Cengiz Aktar gündemine Avrupa Birliği Genişleme Politikası ile devam ederken, “Ukrayna ve Moldova ile ilgili karar çıktı beklendiği gibi ve eğer AB Konseyi razı olursa, Komisyon, ‘2024 Mart itibari ile bu iki ülke ile müzakerelere başlayabiliriz’ diyor. Gürcistan ile ilgili bir gelişme var; Tiflis’te 40 gün 40 gece kutlamalar yapıldı. Komisyon, aday ülke statüsünün verilmesini teklif etti. Bu üçüne, Ukrayna, Moldovya ve Gürcistan’a ‘Association Trio’ yani ‘Ortaklık Üçlüsü’ deniyor. Aralık’taki AB Konseyi kararını bekliyorlar. Bosna-Hersek konusunda üyelik kriterlerine gerekli ölçüde uyum sağlandığında katılım müzakerelerinin başlanması öngörülüyor ama çok zor tabii, Bosna-Hersek, paramparça bir ülke, savaştan sonra hiçbir zaman toparlanamadı. Türklerin çok tercih ettiği Karadağ yani Montenegro’da işler çok iyi gidiyordu ama teklemeye başladı. Derin bir kutuplaşma ve ciddi bir siyasi istikrarsızlık var. Milo Đukanović, seçimleri kaybetti ve reform sürecine katılım için gereken çalışmalar eskiden en ön sıralardayken, şimdi durmuş vaziyette. Sırbistan, çok yavaş ilerliyor çünkü Kosova ile sorunu var. Rusya’ya sürekli göz kırpmaya devam ediyor. En iyi giden Makedonya. Yunanistan’ın engellemesi ile yıllarca bekledi, ardından Bulgaristan’ın engellemesiyle dil engeline takıldı. Makedoncanın Bulgarcadan ayrı bir dil olduğu iddia ediliyordu. Fransızlar bir ara yol buldu veSiz kardeşsiniz, diliniz de aynıdır’ dedi ve Bulgaristan vetosunu çekti. Böylece Makedonya müzakerelere hızla başladı. En eski adaylardan biriydi zaten. Arnavutluk fena gitmiyor ama kuzeyinde çok ciddi oranda Helen veya Grek olarak Ortodoks azınlık var, oradan bir sorun çıkacak. Kosova ile müzakerelerin başlaması imkansız, 27 ülkenin beşi tarafından tanınmıyor. Son olarak bütün genişleme paketi içinde 1959’dan beri aday olan bir ülke var; Türkiye. ‘Türkiye, AB için kilit bir ortak ve aday ülke’ deniyor,” diyerek sözlerini tamamladı.