"Avrupa Konseyi adına en ilerlemiş dosya Osman Kavala dosyası"

Nereye Doğru
-
Aa
+
a
a
a

Nereye Doğru’da Cengiz Aktar’ın gündeminde 30 Kasım-2 Aralık tarihleri arasında Strasbourg'da düzenlenen Avrupa Konseyi Bakanlar Konseyi toplantısı ve Libya’daki son gelişmeler yer aldı. 

Avrupa Konseyi binası
Nereye Doğru: 1 Aralık 2021
 

Nereye Doğru: 1 Aralık 2021

podcast servisi: iTunes / RSS

Aktar, Türkiye’nin 1949’dan bu yana Konsey’in kurucularından değil, üyelerinden olduğunu; Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ise taraf ve kurucularından olduğunu belirtti. Türkiye’nin sözleşmenin yükümlülüklerini yerine getirmediği gibi sözleşmeyi ihlal ettiğini belirten Aktar, “Türkiye iki AİHM kararına uymuyor. 46. maddenin 4. bendine göre bu durum, Konsey’in herhangi bir üye devlete karşı ihlal davası açması için gerekçe teşkil edebiliyor. Bu epeydir konuşulan bir konu. Türkiye’ye 26 Kasım’a kadar süre tanınmıştı. Özellikle Osman Kavala kararı gerçekleşmedi ve bu ihlal davasının sonunda Türkiye’nin oy hakkının elinden alınarak konseyden uzaklaştırılması ve sonrasında ihraç edilmesi mümkün gözüküyor. Azerbaycan dışında hiçbir Avrupa Konseyi üyesi hakkında ihraç kararı mevcut değil. İhlal davası başlatmak konsey için çok radikal ve ender bir adım olsa da iki AİHM kararının önemi, mahkemeye başvuranların derhal serbest bırakılmasına yönelik talimat ve Türkiye’nin birden fazla uyum çağrısına cevap vermemesi ile birleştiğinde konseyin Bakanlar Komitesi’ne başka bir alternatif kalmıyor.” dedi. Kararların, sözleşmenin yasal gözaltının tanımını yapan 5. maddesi ve imzacı taraf devletlerin vatandaşlarını siyasi amaçlarla gözaltına alınmalarını yasaklayan 18. madde kapsamında, Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş ile ilgili olduğunu belirten Aktar, “Demirtaş için de aynı ihlallerin söz konusu olmasına rağmen Konsey adına en ilerlemiş dosya Osman Kavala dosyası. Demirtaş için bütün prosedür tamamlanmış değil. Türkiye bu talimatları görmezden gelmekle kalmadı yanı zamanda Konsey’in, Komite’nin ve Parlamenterler Meclisi’nin bir çözüm bulmak için gösterdiği çabaların hepsini geri çevirdi. Komite, Kavala kararından bu yana yaklaşık iki yıldır Kavala’nın derhal serbest bırakılması için yedi karar, bir tane de geçici karar aldı ve bu çağrılar görmezden gelindi. Komite Eylül 2021 toplantısında ihlal işlemlerini başlatmak üzere alışılmamış bir adım atmaya hazır olduklarını söyledi.” bilgisini verdi. 

Mahkeme kararlarının uygulanıp uygulanmadığı ile ilgili istatistikler ve alınan toplam kararlara değinen Aktar, 1959-2000 yılları arasında mahkemenin 47 üye ülke aleyhine verdiği toplam 23.406 karardan 3.742 tanesinin Türkiye aleyhine olduğu ve bu sayıyla ülkenin birinci sırada olduğunu belirtirken, durumun bununla da sınırlı kalmadığını, Türkiye’nin sözleşmeyi sürekli olarak iptal etmekle kalmayıp AİHM kararlarına uymama konusunda da ilk üçte yer aldığını belirtti. Kavala ve Demirtaş’a ilaveten 2020 toplantısında çıkan bilgiye göre Türkiye aleyhine verilmiş ve halen uygulanmayı bekleyen 622 AİHM kararı olduğunun altını çizen Aktar, “Bu süreçte ilk defa muhtemel güncel toplantıda atılacak adım Türkiye’den bir savunma istemek olacak. Süreç çok yavaş işliyor. Bakanlar Komitesi Türkiye ile ilgili kendi görüşünü sunmaya devam edecek ve Türkiye’den Mart 2022 tarihinde yapılması öngörülen toplantıya kadar konu ile ilgili görüşlerini sunmasını isteyecek. Komite, bu görüşü sunduktan sonra AİHM’den Türkiye’nin durumunu değerlendirmesini isteyecek ve oradan da bir karar çıkacak. AİHM konuyu değerlendirecek, mütalaasını komiteye sunacak. Türkiye’nin uyumsuzluğunu teyit ederse ve Türkiye Kavala’nın tutukluğunu sürdürmekte ısrar ederse, komite Türkiye’nin Avrupa Konseyi üyeliğini askıya almak, hatta çıkarmak gibi daha radikal tedbirler uygulamak zorunda kalacak. Bahsi geçen prosedüre başlamadan önce bu sıra bir geçici ara karar verileceği konuşuluyor. O ara karar da Türkiye’ye altı haftalık bir süre daha tanımak üzere. Umarım bu haftalık süreye uyulur.” yorumunu yaptı. 

"Libya'da ortalık toz duman olacak mı olmayacak mı belli değil"

Aktar, Libya’daki duruma dair “Seçim bu ayın 24’ünde gerçekleşecek fakat tehlikeye girmiş vaziyette. Aralarında Kaddafi’nin oğlu Seyfülislam Kaddafi, halizhazırda başbakan olan Abdülhamid Dibeybe ve Doğu Libya’nın askeri lideri Halife Hafter’in olduğu 90’dan fazla aday ve bunlarla ilgili çok ciddi sorunlar var. Birbirlerinin adaylıklarını karşılıklı istenmiyorlar. Seçim kartları dağıtıldı. Birleşmiş Milletler temsilcisi istifasının ardından ortalık toz duman olacak mı olmayacak mı belli değil. Türkiye’nin desteklediği Müslüman Kardeşler’in durumu belli değil. Ülke şiddete doğru sürükleniyor.’’ bilgisini verirken, Libya ile ilgili pek konuşulmayan bir mesele olarak, “Libya, Kaddafi’nin yok edilmesinden bu yana muazzam bir göç merkezi haline geldi ve Avrupa Birliği sonradan kurulan Trablus Hükümeti ile ilticaları engellemesi adına, komisyonun verdiği destekle çoğu İtalya ile olan ve İtalya’ya geçmek isteyenleri engellemek üzere  birçok anlaşma imzaladı. Anlaşmalara göre Libya'nın sahil muhafaza güçlerine para yardımı yapılıyor. Geçmeye çalışıp geçemeyen, ölen ve boğulan ilticacı adayı sayısı 10 bin civarında.” dedi. 

 

(Program özetini hazırlayan gönüllümüz Seyhan Karasu’ya çok teşekkür ederiz.)