“84 milyon mültecinin 48 milyonu kendi ülkesinde yaşadığı yeri değiştirmek zorunda kalan insanlar”

Nereye Doğru
-
Aa
+
a
a
a

Nereye Doğru programında Cengiz Aktar, Dünya Mülteci Günü’ne ve Avrupa Birliği Zirvesi’ne değindi. 

Nereye Doğru: 23 Haziran 2021
 

Nereye Doğru: 23 Haziran 2021

podcast servisi: iTunes / RSS

Cengiz Aktar, 20 Haziran 2001 yılından bu yana Birleşmiş Milletler’in aldığı kararlar neticesinde nihayet kabul edilen Dünya Mülteciler Günü özelinde bilgilerini aktardı. Mülteci kavramının dönüştüğü noktaya değinen Aktar, “Kavram artık bilindik anlamıyla kullanılmıyor. Eskiden mülteci kavramı kendi ülkesini zorla terk etmek zorunda kalan insanları kapsıyordu fakat şu an dünya üzerinde zorla yerinden edilmiş bütün insanları kapsıyor. Örneğin, kişi ülkesini terk etmek zorunda kalmış olabileceği gibi kendi ülke sınırları içerisinde de yaşadığı ve doğduğu toprakları terk etmiş olabilir. Aynı şekilde iltica başvurusunda bulunmuş ve başvurusu henüz kabul edilmemiş insanlar da kavramın içerisine dahil ediyor” dedi. 

Değişen bu algının daha mantıklı olduğunu savunan Aktar, özellikle büyük ülkelerde yaşayan insanların kendi ülkeleri içerisinde yer değiştirmek zorunda kalmalarının en az ülkelerini terk etmek durumunda kalan insanlar kadar tahribat yaşadıklarını ve bu bağlamda Türkiye’nin on yıllardır süre gelen Kürt meselesiyle konunun en iyi örneklerinden biri olduğunu aktardı. Kürt halkının sıklıkla yaşadıkları toprakları terk ederek Türkiye’nin batı illerine göç etmek durumunda kalmasının altını çizen Aktar, 18 Haziran 2021 tarihinde, İzmir HDP İl Başkanlığı'nda parti çalışanı Deniz Poyraz’ın katledilmesi olayının konuyla yakından ilişkili olduğunu aktardı. Önceleri pek önem verilmeyen, BM New York Bürosu’nun ilgilendiği ve internationally displaced person olarak adlandırılan meseleye dair, kendi ülkelerinde yer değiştirmek zorunda bırakılmış insanları odak alan ve 1998 yılında kurulan, Cenevre merkezli bir sivil toplum kuruluşu olan Norveç Mülteci Konseyi’nin istatistiklerine göre, dünya üzerinde 84 milyon olan mülteci sayısının 48 milyonu kendi ülke sınırları içerisinde yaşadığı yeri değiştirmek zorunda kalan insanları kapsıyor. 2000’li yılların başında BM’nin Avrupa Uyum Yasaları çerçevesinde Türkiye’ye dair oluşturduğu istatistiklerin yanıltıcı olduğuna değinen Aktar, Norveç Mülteci Konseyi’nin Türkiye özelinde yaptığı çalışmaya göre Türkiye’de şiddet ve çatışma nedeniyle yerinden edilen insan sayısının yaklaşık olarak 1,1 milyon, doğal felaket yüzünden yerinden olmuş insan sayısının ise 44 bin olduğu bilgisini verdi. Başlangıçta bahsedilen 48 milyona ek olarak ise 26,4 milyon mülteci ve 4,1 milyon iltica başvurusu bulunmakta. İki istatistik arasındaki farka değinen Aktar, sığınmacı (asylum seeker) kavramına değinerek, farkın gelişmiş ülkelere mahsus bir değerlendirme olduğunu ve kişilerin ülkelerini terk ederek ‘host’ bir ülkeye ayak basıp iltica başvurusunda bulunmasının mülteci kavramı içerisine dahil edilmediğini söyledi. Yine istatistikler neticesinde, iltica başvurusu kabul edilmeyen 26,4 milyondan bahseden Aktar, bu sayının giderek arttığını belirtti.  

Cengiz Aktar ikinci olarak 22 Haziran 2021 tarihinde başlayan Avrupa Birliği Zirvesi kapsamında yapılan bilhassa Türkiye özelindeki toplantılardan bahsetti. Aktar, “Avrupa Birliği kurumlarının, AB Parlamentosu hariç, Türkiye’ye bakış açısı tamamen değişmiş durumda. Uzun bir süredir adaylık sonrası dönemde “post-candicacy’ yer alan Türkiye, insan hakları ve hukuk devleti çerçevesinde, AB Komisyonu tarafından 3. ülke olarak değerlendiriliyor” dedi. Konu bağlamında Brüksel merkezli düşünce kuruluşu olan CEPS’te, Almanya Dışişleri Müsteşarı Markus Ederar tarafından yayımlanan yazıya değinen Aktar, Ederar’ın “Türkiye, AB ile yapıcı bir diyaloğun gerçekleşmesini istiyorsa Doğu Akdeniz’deki kışkırtıcı eylemlerine yeniden başlamaması gerekiyor” mesajı üzerine; “Demek ki Türkiye’de HDP iddianamesi kabul edilebilir yahut müzik yasaklanabilir, insanlar iş yerlerinde katledilebilir ya da çevre katliamı son hızıyla devam edebilir. Bunlar AB’nin önem verdiği konular değil” yorumunu getirdi. Aktar, Ederer’in ikinci olarak “Türkiye mültecilere büyük bir insani çaba içerisinde önemli ölçüde destek veriyor ve bu kapsamda parasal yardımda bulunacağız” mesajı ve üçüncü olarak “AB ve Türkiye, pandemiye karşı mücadele ve iklim değişikliği gibi öncelikli konularda üst düzey diyalog ve işbirliği yapacaktır. AB, bütün bunlar karşılığında AB Gümrük Birliği Modernizasyonu dahil olmak üzere Türkiye ile ekonomik ve ticari ilişkilerini geliştirmeye hazırdır” mesajları üzerine, bu kararların ön hazırlıklarının yapıldığını ve 25 Haziran tarihinde konseyden çıkacağını aktardı. Aktar ayrıca AB Komisyon Başkanı Alman Ursula von der Leyen’in, “Konsey öncesi Cumhurbaşkanı Erdoğan ile güzel bir sohbet gerçekleştirdik. AB- Türkiye ilişkilerinin durumunu, salgını, Ticaret ve Gümrük Birliği konusunu, göçü ve Afganistan’daki gelişmeleri görüştük” sözlerine karşılık, “Modernizasyon meselesi 10 küsur senedir konuşuluyor ve konu özelinde herhangi bir gelişmeye hükümet bile konuyu ekonomik reform planına dahil etmeyecek kadar inanmıyor” yorumunu getirdi. Son olarak bugün Berlin’de gerçekleşecek olan Libya Konferansı’na değinen Aktar, “AB ülkelerinin Doğu Akdeniz ve Ege konusundaki hassasiyeti aynı şekilde Türkiye’nin askeri gücünü Libya’dan çekmesi meselesine de yansıyacak mı?” sorusunu sordu. 

 

(Program özetini hazırlayan gönüllümüz Seyhan Karasu’ya teşekkür ederiz.)