“Maskeyi iç çamaşırlarımız gibi değerlendirmeliyiz, uluorta her yerde aklımıza esince çıkarmamalıyız”

-
Aa
+
a
a
a

Korona Günleri’nde Selim Badur, güncel son haberlerle beraber bilimsel dergilerde yayınlanan makalelere değindi, özellikle havadan bulaş konusunun üzerinde durdu.

(24 Ağustos 2020 tarihinde Açık Radyo’da Korona Günleri programında yayınlanmıştır.)

Ömer Madra: Günaydın Selim Badur merhabalar.

Selim Badur: Merhaba, günaydın, hoş geldiniz! Kendinizi özlettiniz!

ÖM: Hoş bulduk, şükür kavuşturana!

ÖÖ: Günaydın!

CT: Günaydın Selim Bey!

SB: Günaydın Özdeş, günaydın Can, günaydın Feryal!

ÖÖ: Hep birlikte!

SB: Şimdi bu hafta pazartesi günü ilk program Açık Gazete’nin içinde Korona Günleri, onun için bu ayrıcalıklı konumumdan yararlanıp gerçekten tüm programcılar adına da Ömer beye ve Meral hanıma hem geçmiş olsun hem özlettiniz kendinizi demek istiyorum. Bana da ayrıca bir ilave sorumluluk düştü şimdi. Tabii biraz daha dikkatli ve özenli konuşmam lazım, ağzımdan çıkan her şeyde “yok öyle değil, öyle yaşanmıyor bu iş!” diyebilirsiniz. Onun için daha dikkatli olmam gerekiyor! 

Sizin olmadığınız dönemde biz Özdeş’le ve Can’la şöyle yaklaşımda bulunuyorduk, günlük sayısal değerleri vermek yerine ben 3 günde bir, haftada 2 kez yaptığımız Korona Günleri’nde o 3 gün içinde sayısal artışın ne olduğunu hesaplayıp onu söylüyordum. Geçen Perşembe’den beri 1 milyon 30 bin 529 olgu, yani günde ortalama 340 bin 510 olgu ortaya çıkıyor. Bu önemli bir sayı, bununla ilintili olarak İsviçre Cenevre’de Institute of Global Health direktörü Antoine Flahaulth, pandemi dinamiğini hesaplıyor bu enstitüde ve diyor ki “pandemi dinamiğine baktığımızda özellikle haziran gibi pandemi eğrisinde artış oldu; temmuz ortalarından itibaren günde 300 bin gibi yeni olgu bandıyla yüksek bir plato izlemeye başladık. Ölüm oranları, sayıları da günde 7 bin civarında seyretmekte. Ancak aktif odaklar var Latin Amerika’da, Meksika’da, ABD, Peru, Brezilya ve bunlarına sayılarına da çok güvenilmiyor” diyor. Bu enstitünün görüşü, ki bu yaklaşımı başka bir yerde görmedim, “İran, Djibuti, İsrail ve Avustralya’da olup bitenleri ikinci dalganın ilk belirtileri olarak değerlendirmek lazım” diyorlar. Tabii sayısal değerler az, bunu daha önceki programlarda da bahsetmiştim, altını çizmeye çalışmıştım, birçok ülke, bir tek Belçika hariç, PCR testi pozitif çıkmadıkça olguları covid19 diye kabul etmiyorlar. İşte bu nedenle göreceli olarak gerçek olgu sayısı bildirilen resmi sayılardan daha fazla olması gerekiyor. Bunun 6 misli olabileceği düşünülmekte. Şimdi 23 küsur milyon olguya 6 ile çarparsak olayın vahameti belki daha iyi anlaşılır. 

İsterseniz haftaya ülkelerde bu hafta sonu olup bitenlerle başlayalım. İsviçre şimdiye kadar çok da fazla Covid-19 ile birlikte adı anılmayan bir ülkeydi ama bu hafta sonu, nisan ortasından beri hiç olmadığı kadar fazla olgu, yeni olgu bildirildi İsviçre’den. Bu ülke aynı İskandinav ülkelerinde olduğu gibi herhangi bir yasaklama getirmedi bir önlem olarak, sadece önerilerde bulunuyordu. İlk kez toplu taşıma araçlarında maske kullanımını ve gece kulüplerinin kapatılması gibi radikal önlemler aldı. ABD’de günlük olgu sayısı ortalama 70 bin kadardı temmuz ayında, 43 bine düşmüş durumda, hastaneye yatışlar da üçte bir oranında azalmış ama yeni olgunun toplam nüfusa oranına baktığımızda yani insidansa baktığımızda Fransa ya da Meksika’nın 3 misli olgu hala devam etmekte. Bazı ülkelerde daha durağan bir seyir gösteriyorsa da bazı ülkelerde de çok ciddi artışlar var. Örneğin Pazar günü Hindistan sağlık bakanlığı enfekte olgu sayısının ülkelerinde 3 milyonu aştığını iddia etti. Meksika 60 bin ölümü geçti, sadece İsviçre değil Güney Kore’de mart ayından beri en fazla olgu bildirimi bu hafta sonu açıklandı. Yani işin yoluna girdiği düşünülen, “sorunun üstesinden geldiler” denilen ülkelerde de durum pek parlak gitmiyor. Bu arada sağlık sistemlerinin tekrardan gözden geçirilmesi bir zaruret, bir zorunluluk haline geldi ve AB Avrupa Komisyonu sağlık alanında yayınladığı bir raporda “yaşanan Avrupa ülkeleri için belki bir çöküş değil ama tam bir kargaşa” değimi kullanıyor, kaos diye belirtilmiş. Örneğin farklı ülkelerdeki test yapma politikaları, yaklaşımları değerlendiriliyor ki bu da çok büyük çelişkiler, çok büyük farklılıklar içermekte herhangi bir standardizasyon yok. 

Pandemiden genelde bahsederken bazı kesimleri, yoksul kesimleri, kırılgan grupları daha çok vurduğundan bahsedildi. Buna ait çok çarpıcı bir bilgi aktarmak istiyorum. Le Monde’un haberine göre, Meksika’da haziran sonuna kadar belirli insanların sokağa çıkma özgürlükleri kısıtlanmıştı. Şimdi Meksika’da evlere giden temizlik işinde çalışan işçiler var, bunların 30 Haziran’a kadar çalışmaları engellenmişti, sokağa çıkmaları engellenmişti. 30 Haziran’dan sonra bu önlemlerin gevşetilmesi ile, bu kesimin çalışmasına izin verildi. Toplam 2,4 milyon evlerde temizlik işine giden insanlar var ve şöyle tanımlanıyor bu yazıda durumları, “varsıl kişiler sabahları teraslarında yoga yaparken, bu 2.4 milyon temizlikçi işçi belki maskeli ama hepsi metrolarda birbirlerinin üstünde işe gidiyorlar”. Sonuç, Meksika’da ölenlerin %61’i ilkokul mezunu kadınlar ve bu kesimin %99’u da sigortasız çalışmakta. Bunlar çok çarpıcı çok hüzünlü sayısal değerler, bu insanlar hastalandıkları zaman herhangi bir sağlık hizmeti almaları bile imkânsız neredeyse. Ölümlerin yarıdan fazlası bu kesimde gerçekleşiyor. Tabii kadınların durumu deyince bir de ülkemizden bir rapora değinmemde yarar var sanıyorum. Birleşik Metal İş Sendikası kadın kolunca hazırlanan “Covid-19 salgını ve ücretli kadın emeği” raporunda bu kriz döneminde, bu pandemi sürecinde Covid-19 nedeniyle ekonomik ve sosyal eşitsizliklerin daha da derinleştiği bildirilmekte. Özellikle çocuk bakımı, hijyen uygulamalarının artması ve sağlıklı beslenme sorunları daha da derinleşti, kadınların ev işi işlerini ve bakım yükünü arttıran bu süreçte bir dizi olumsuzluk yaşıyor ve bunu en çok sırtlanan kesim de kadın işçiler deniyor. Son bir bilgi bu konuyla ilgili, Diskar’ın DİSK’e bağlı sendikaların üyeler arasında yapmış olduğu araştırmaya göre çalışma düzeyinde değişiklik olmayan erkeklerin oranı %40,7 iken bu oran kadınlarda %19. Yani kadınların %81’inin çalışma düzenlerinde değişiklik olmuş. Örneğin kadın üyelerin %10,6’sı evden çalışmaya geçtiğini belirtiyor, bu oran erkeklerde %2,3. Hem çalışmaları aksıyor, işten çıkartmalar söz konusu oluyor, çalışmaya devam edebilen şanslılar ise bu süreçte artan ev içi hizmet ve bakım işlerine ayıracak zamanda sırtlarında taşıyorlar. Bunlar kadınlar üzerindeki olumsuzluk. Dünya Bankası Başkanı David Malpass’ da dünya çapında yeni bir 100 milyon kişinin aşırı yoksulluk konumuna düşeceğinin altını çizip bunu belirtmiş. Ülkelerin borçları da artacak ve ilave 60 milyon kişi günde 1.9 Dolar’ın altındaki bir gelirle yaşamak zorunda kalacakmış. 

Bugünkü programı bitirmek için gelin isterseniz koronavirüsle ilgili Sars-cov-2’yle birlikte bilim dünyasındaki yaklaşımları, farklı sesleri anlatmak istiyorum, birazcık bu konuya girmek istiyordum ama bunu perşembe gününe bırakıp buna bir örnek olarak şu ‘bulaştaki damlacık partikülü mü, havada asılı kalma mı önemli?’ konusuna bakalım. Önceleri damlacık enfeksiyonuyla bulaş öngörülmüştü; diğer solunum yolları enfeksiyonuna yol açan etkenler, örneğin grip virüsünde olduğu gibi “öksürerek, aksırarak hapşırarak ortaya çıkan, saçılan, hastaların yaydığı partiküller içinde virüs var, bunlarla bulaş oluyor” denmişti. “Bu partiküllerin çapları belirli bir oranın üzerinde, 5 mikronun üzerinde çapları olduğu için en fazla 2-3 metre kadar uzağa gidip daha sonra yer çekiminin etkisiyle yere düşüyorlar, havada asılı kalmıyorlar” denmişti. Bulaşın bu şekilde olduğu söyleniyordu, kabul ediliyordu. Ancak zaman içinde aerosol denilen daha küçük, daha hafif ve bir süre havada asılı kalan, hemen yere düşmeyen, bu nedenle havadan bulaş değimini, havadan bulaş yaklaşımını haklı çıkaracak birtakım bulgular ortaya çıktı. Önce 6 Temmuz’da 32 ülkeden 239 araştırmacının imzaladığı ve Clinical Infectious Diseases dergisinde, mikrodalgacıkların havada asılı kalabileceği ve konunun incelenmesi gerektiğine dair bir rapor yayınlanmıştı. Geçen sürede kanıtlanmış bu tip olguların sayısı çok olmasa da örneğin “önemli şüpheler var bu konuyla ilgili” denmişti. Sonra mayıs ayında Nature dergisinde yayınlanan bir çalışmada, aynı konuya gönderme yapıldı. Bu çalışma hamstırlarda yapılmıştı. Uzak kafeslerde, birbirlerinden uzak, 2-3 metre ayrı kafeslerde bulunan, aralarında bu kadar mesafe olan hayvanlarda bulaş gösterilmişti ki hamstırın hapşırıp 3 metre öteye partikül saçması mümkün değil. Havadan bulaşın deneysel bir göstergesiydi. Bunu takiben Lancet dergisinde 24 Temmuz’da insanların çok farklı boyutlarda damlacık saçtıklarını saptadıklarını ve tüberküloz bakterisinin yayılımına çok paralellik gösteren bir dağılım şeklinden bahsediliyordu. Çünkü tüberkülozun havadan bulaştığı artık kabul edilen, kanıtlanmış bir bilgi. Kısa süre sonra DSÖ bu nisan sonuna dek aerosol yani havadan bulaş konusuna çok daha temkinli yaklaşırken kanıtların bu yöne doğru evrildiğini açıkladı. Gerçekten de şimdiye dek açık alanlarda bulaş bildirimi çok az, açık havada virüs yayılsa bile ultraviole ile inaktive olduğu kabul ediliyor. Nitekim Çin’den gelen bir çalışma, 120 kentte 318 bulaş modeli incelenmiş sadece bir tanesi dış ortamda bulaşın olduğu ile ilintilendirilmiş. Bu nedenle ilginç bir sloganla bitirmiş Paris’teki bir ekip konuyla ilgili çalışmasını, diyor ki “maskeyi iç çamaşırlarımız gibi değerlendirmeliyiz, öyle uluorta her yerde aklımıza esince çıkarmamalıyız, başkalarıyla ortak kullanmamalıyız ve sık sık da değiştirmeliyiz aynı iç çamaşırlarımızda uyguladığımız gibi”. Tabii bu çalışmalar sıradan bulaşı ve sarscovid’in neden bu denli hızlı yayıldığını, neden bunun üstesinden kolay gelinmediğini gösteriyor ki hemen bir çalışma da ilintili olarak 2 gün önce Hamburg’dan Almanya’dan Henrick Pete Enstitüsü’nden Thomas Gunter ve arkadaşları, hatırlayacaksınız Almanya’da birtakım mezbahalarda bulaş ortaya çıkmıştı. Burayı incelemişler, burada olup biteni incelemişler ve diyorlar ki çalışanları incelediğimiz zaman bu ortamlar, mezbaha ortamları 10 derece selsiyus soğuk ortamlarda çalışıyorlar, kapalı ortam, kötü bir havalandırma var ama işin ilginç tarafı çalışanlar arasındaki mesafe 8 metre. 8 metre olduğu halde bulaş söz konusu olmuş bu mezbahalarda. Buna dikkati çekip bu 2-3 metrelik fiziksel mesafenin her zaman da yetmeyeceğinin altını çiziyorlar ki bu çok önemli bir bulgu. Buna dikkat etmekte yarar var, herhalde önümüzdeki günlerde yapılan çalışmalar bizi bu konuda daha da aydınlatacak ama dikkat, havada asılı kalıp havadan bulaşın söz konusu olabileceği yönünde bilimsel veriler gittikçe artmaya başladı. 

Bir de mutasyona ait bir bilgi söyleyeyim, Francois Balloux, University College of London’dan bir araştırıcı ekibinin lideri, virüsün hedefine bağlandığı spike ya da S proteini, buradaki mutasyonları araştırmak amacıyla 46,700 sekans incelemişler, sekans analizi sonucunda henüz değişimlerin şimdiye dek bildirilen varyantların altını çiziyorlar; bu arada bir davranış değişikliğine yol açmadığı için o farklılıklara varyant adı verilmekte, mutasyon denmiyor. “Varyantların bulaşmayı arttırdığına dair bir kanıt yok, hastalığın daha ağır seyretmesine neden olacak bir mutasyon henüz saptanmadı” diyor. Bunu derken de Lancet dergisinde hafta sonu Barnaby Yung ve arkadaşları yeni saptadıkları bir delesyon 382 aminoasitlik bir bölgenin sarscov2 genomunda, devre dışı kaldığını bildirdiler. Bu tip bir delesyonun, bu tip bir eksilmenin sonunda daha hafif enfeksiyonlara yol açan bir virüsün ortaya çıkarttığını söylüyorlar. Bu da bir ayrıntı belki ama en azından birtakım mutasyonlar oluyor sarscov2’de, ama bu mutasyonları şimdilik virüsün davranışında, hastalık yapma gücünde çok büyük ve önemli oranda değişimlere yol açmadığını söyleyeyim. 

Son bir cümle de izin verirseniz Kongo Demokratik Cumhuriyeti’nde ebola salgını bildirildi, 100 vakalık küçük bir salgın. Ebolanın daha büyük bir salgını olmaz zaten “Ebola bitti, tamam, üstesinden gelindi” deniyordu ama üstesinden gelinmemiş anladığım kadarıyla. Tekrar ortaya çıkması ve Ebola’nın Afrika’da varlığını sürdürmesine dair birtakım raporlar yayınlanıyor DSÖ tarafından. Bunun da altını çizip size tekrar hoş geldiniz diyerek perşembe görüşmek üzere veda edeyim.

ÖM: Hoş bulduk! Çok teşekkürler Selim Badur. 

ÖÖ: Görüşmek üzere.

CT: Görüşmek üzere.

SB: Sağ olun, teşekkürler, iyi günler.