"Gezegenimizin geleceği bizim elimizde"

-
Aa
+
a
a
a

İklim Kuşağı Konuşuyor'da Atlas Sarrafoğlu, günümüzün en büyük ve acil sorunlarından iklim krizine yeniden dikkat çekiyor.

""
"Gezegenimizin geleceği bizim elimizde"
 

"Gezegenimizin geleceği bizim elimizde"

podcast servisi: iTunes / RSS

Merhaba sevgili Açık Radyo dinleyicileri, Açık Radyo'da yayınlanan İklim Kuşağı Konuşuyor programına hoş geldiniz, ben Atlas Sarrafoğlu, 17 yaşında bir iklim aktivisti olarak her hafta Cuma günleri 14:00’te sizlerle birlikte dört, beş senedir programımı gerçekleştiriyorum. Bu programda, iklim kriziyle ilgili en güncel haberleri, raporları ve analizleri paylaşarak sizleri elimden geldiğince bilgilendiriyorum. Günümüzün en büyük ve acil sorunlarından biri olan iklim krizine dikkat çekmek, bilinçlenmek ve harekete geçmek için buradayım. Gezegenimizin geleceği, bizim elimizde ve birlikte atacağımız adımlarla değişimi yaratabileceğimize inanıyorum. Hazırsanız, bu haftanın gündemine ve iklim krizine dair önemli gelişmelere birlikte göz atalım.

İlk haberim, benim de yakından tanıdığım iklim aktivisti arkadaşım Luisa-Marie Neubauer ve diğer Alman iklim aktivistleri hükümetlerini sürdürdükleri yetersiz iklim politikaları nedeniyle mahkemeye vermesi ile ilgili. 

Yeni yasanın çok zayıf ve uygulamayı daha zor hale getirdiği ve ulaşım bakanlığının yeterli adımları atmadığını söyleyen Alman iklim aktivistler, Avrupa'nın en büyük kirleticisi olan Almanya’yı hızlı bir şekilde harekete geçmeye zorladıkları üç yıl önceki dava zaferinin ardından ‘Anayasaya aykırı’ iklim politikası nedeniyle hükümeti tekrar mahkemeye veriyorlar. Aktivistler, yeni iklim yasasının çok zayıf olduğunu, son güncellemenin uygulamaları zorlaştırdığını ve emisyon hedeflerini tekrar tekrar tutturamayan ulaşım bakanlığının eylemsizliğinin gelecekte yoksul gruplar üzerinde zorlayıcı tedbirler getireceğini savunuyorlar.

Fridays for Future okul grevi hareketinin önde gelen figürü ve bir iklim aktivisti olan Luisa-Marie Neubauer, “Son zaferimiz, iklim eyleminin hakkımız olduğunu açıkça ortaya koydu. Ancak üç yıl geçmesine rağmen hükümet gerekli adımları atmıyor,” dedi.

Elektrik üretiminin %25’ini kömürden sağlayan ve büyük bir otomobil üreticisi olan Almanya, 2030’a kadar 1990'a kıyasla %65 daha az emisyon salma hedefini az farkla kaçırıyor. Anayasa Mahkemesi, Neubauer ve diğer aktivistlerin kazandığı bu yasal meydan okuma sayesinde iklim yasasının önceki bir versiyonunu 2021'de kısmen Anayasa’ya aykırı bulmuştu.

Mahkeme tarafından uyarılan ve aktivistler tarafından azarlanan önceki hükümet, emisyonları daha hızlı kesmek ve tüm sektörler için hedefler koymak üzere yasayı güncelledi. Ancak bu yıl, küçük bir koalisyon ortağı olan ve ulaşım ve finans bakanlıklarını kontrol eden Hür Demokrat Partisi'nin baskısı altındaki mevcut hükümet, sektörel hedefleri kaldırdı, telafi eylemleri için gereklilikleri sulandırdı ve 2030 ötesini planlama konusundaki yasal baskıyı azalttı.

Önceki karar, Almanya'nın eski iklim yasasını ‘zamanlar arası özgürlükleri’ ihlal ettiği ve acil eylem yükünü gelecek nesillere yüklediği için Anayasa’ya aykırı buluyordu. Ne var ki hükümetin şu ana kadar yükümlülüklerini yerine getirmediğini söylemekte yetersiz kaldı. O zamandan beri, Almanya'nın bilimsel gözetmenleri, ulaşım ve binalar gibi ekonominin sektörlerindeki hedefler ile eylemler arasındaki boşlukları tekrar tekrar belgeledi. Hükümet tarafından iklim yasası ilk kurulduğunda oluşturulan İklim Değişikliği Uzmanlar Konseyi, 2022'deki eksikliklerini telafi etmek için ulaşım bakanlığı eylem planının resmi bir değerlendirmeyi hak edecek kadar güçlü olmadığını söyledi.

Aktivistler, son mahkeme kararından bu yana geçen üç yılda hükümetin ‘karbon bütçesini israf ettiğini’ savunuyor. Otoyollarda genel bir hız sınırı koymak gibi kirleticileri azaltmak için ucuz politikaların reddedilmesini kaçırılan fırsatlar olarak gösteriyorlar.

Alman Anayasa hukuku hakkında akademik bir yayının Genel Yayın Yönetmeni ve sözcüsü olan Maxim Bönnemann, bu davanın zamansal özgürlük ilkesine destek vermeye çalıştığını söyledi, “Almanya'nın 2030 için iklim hedeflerini karşılaması pek olası değil; bu da Almanya’nın bugün iklim politikasını daha iddialı hale getirmez ise gençlerin gelecekte özgürlüklerinde önemli kısıtlamaları kabul etmek zorunda kalacağı anlamına geliyor.”

Alman İklim ve Ekonomi Bakanlığı Sözcüsü, federal hükümetin Nisan ayında yasada yapılan değişikliğin Anayasa’ya uygun olduğuna ‘ikna’ olduğunu söyledi. Sözcü, “Ek olarak, her yeni hükümet göreve başladığı ilk 12 ay içinde kapsamlı bir iklim koruma programı kabul etmek zorundadır,” dedi.

Fridays for Future, Greenpeace ve Germanwatch gibi diğer çevre gruplarıyla birlikte getirilen şikayet, kırsal bölgelerdeki ve diğer sosyal açıdan dezavantajlı grupların, bugünkü eylemsizlik nedeniyle gerekli olan daha sert tedbirlerden en çok etkileneceğini de savunuyor. “Bugünkü eylemsizlik temel hakları ihlal ediyor,” diyen aktivistlerin avukatı Roda Verheyen, “Özgürlüğün sadece cüzdan meselesi olduğu bir duruma doğru ilerliyoruz,” diyerek de kapitalizmin gücüne dikkat çekiyor.

Şikayet, iklim değişikliğini durdurmak için İsviçre'nin gerekeni yapmasını talep eden ve demografik açıdan sıcak hava dalgaları sırasında hayatını kaybetme olasılığı daha yüksek bir grup olan 2 bin 400 yaşlı İsviçreli kadının Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ndeki son zaferine atıfta bulunuyor. Mahkeme, İsviçre hükümetinin zayıf politikalarla insan haklarını ihlal ettiğine kısmen karar verdi, ancak İsviçreli milletvekilleri kararı reddetti.

Luisa-Marie Neubauer, Almanya'daki durumun birçok diğer liberal demokrasideki duruma benzediğini ve davanın genel olarak söylem ile eylem arasındaki boşluğu kapatacağını umduğunu belirtti, “Teoride hükümetlerimiz iklim eylemini alkışlıyorlar; pratikte ise emisyonları azaltmak için gerekli önlemleri sürekli olarak erteliyorlar - böylece gelecekteki yükü de artırmış oluyorlar,” dedi.

Hazır iklim davaları ile başlamışken, bir başka iklim davası haberine yer vermek istiyorum programımda şimdi de. Yeni bir rapora göre, 2015’ten bu yana şirketlere ve ticaret birliklerine karşı iklimle alakalı 230 civarında dava açılmış. Dava konularında ‘yeşil aklama’ öne çıkarken, 2016 ile 2023 arasında yeşil aklama üzerine açılan toplam 140 davanın 77’si resmi olarak sonuçlanırken, bu davaların 54’ü davacılar lehine sonuçlanmış.

İklim Haber’den aldığım habere göre, şirketlere karşı açılan iklim davalarının sayısı dünya çapında hızla artarken, yeni bir rapor bu davaların çoğunun kazanıldığını ortaya koydu. Londra Ekonomi Okulu’na bağlı olarak faaliyet gösteren ve iklim değişikliği ile çevre konularında araştırma yapan bir kuruluş olan Londra Ekonomi Okulu Grantham İklim Değişikliği ve Çevre Araştırma Enstitüsü’nün yeni yayımlanan analizine göre, 2015 yılından bu yana şirketlere ve ticaret birliklerine karşı iklimle alakalı 230 civarında dava açıldı. Bu davaların üçte ikisi ise 2020’den sonra başlatıldı.

Sayıları hızlı bir şekilde artan dava türü ise şirketlerin çevresel hedeflerine yönelik kaydettikleri ilerleme hakkında yanlış bilgilendirmelerde bulunmakla suçlandıkları ‘yeşil aklama’ üzerine oldu. Analizin bulguları sadece 2023 yılında şirketlere ve hükümetlere karşı 47 benzer davanın açıldığını ortaya koydu. 2016 ile 2023 arasında yeşil aklama üzerine açılan toplam 140 davanın 77’si resmi olarak sonuçlanırken, bu davaların 54’ü davacılar lehine sonuçlandı.

2023’teki 30’dan fazla dava, şirketlerin yüksek sera gazı emisyonlarından kaynaklanan iklim zararlarından sorumlu tutulduğu ‘kirleten öder’ prensibi ile bağlantılıydı. Raporu kaleme alanlar, ayrıca iklim eylemiyle uyumlu olmayan proje ve faaliyetlere finansman akışını sorgulayan altı ‘muslukları kapat’ davası tespit etti. Yine 2023 yılında iklimle ilgili açılan 129 dava ile ABD birinci oldu. ABD’yi 24 dava ile Birleşik Krallık, 10 dava ile Brezilya takip etti. Geçen yıl ayrıca Panama ve Portekiz, ilk kez iklim davalarına tanıklık etti. Böylece toplamda bugüne kadar 55 ülkede iklimle ilgili dava açılmış olurken, güney yarım küre, artan dava sayılarıyla toplam dava sayısı içinde %8’e ulaştı.

Tarihsel olarak iklim değişikliğiyle ilgili davaların çoğunluğu hükümetlere karşı açılsa da, şirketlere açılan davalarda hızla artış görülmeye başlandı. İklim davalarının en yüksek olduğu ABD’de bu davaların %15’i şirketlere açılırken, bu oran dünyanın geri kalanında %40 oldu.

Öte yandan Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP) da dünya çapında iklim eylemi açısından bu tür davaların önemine dikkat çekti. UNEP Uluslararası Çevre Hukuku Sekreteri Andy Raine, konu hakkında, “İklim davaları, paydaşların iklim eylemi ve hesap verebilirliklerine dair ilerleme arayışında kesinlikle önemli bir trend haline geldi,” yorumunu yaptı.

2023 yılının en dikkat çeken dava vakalarından biri Montana kararı oldu. Dava, eyalet yetkililerinin fosil yakıtları teşvik ederek, ‘genç Montana sakinleri’nin, temiz ve sağlıklı bir çevreye sahip olma haklarının ihlal edildiği iddialarını haklı bulan bir kararla sonuçlandı. Geçen hafta ise İngiltere Yüksek Mahkemesi, yerel bir aktivistin Surrey Kent Konseyi’nin Horse Hill’de petrol sondaj kuyusuna izin verme kararını mahkemeye taşımasının ardından, kömür, petrol ve gaz yakılmasının emisyon üzerinde yarattığı etkinin, yeni sondaj projeleriyle ilgili planlama başvurularında dikkate alınması gerektiğine dair önemli bir karar verdi.

Bir sonraki haberim ise, Antarktika ve diğer bölgelerdeki buz tabakalarının kaybı için yeni tanımlanan devrilme noktasının gelecekteki deniz seviyesinin mevcut projeksiyonlardan önemli ölçüde daha yüksek olabileceği anlamına gelebileceğini söylüyor. Bilim insanları, buzullardan içeri giren suyun sıcaklığında küçük bir artışın bile buz kaybında çok büyük bir artışa yol açabileceğini söylüyor.

Yeni bir çalışma, ısınan deniz suyunun kıyı buz tabakaları ile üzerinde durdukları zemin arasına nasıl sızdığını inceledi. Sıcak su, buzdaki oyukları eriterek daha fazla suyun içeri akmasına izin vererek bu geri besleme döngüsünde oyukları daha da genişletiyor. Bu su, daha sonra buzun okyanusa doğru akmasını sağlayarak deniz seviyelerinde yükselmeye sebep oluyor.

Araştırmacılar, bilgisayar modellerini kullanarak içeri sızan suyun sıcaklığındaki ‘çok küçük bir artışın’, buz kaybında ‘çok büyük bir artışa’ yol açabileceğini - yani devrilme noktası davranışını – gösterdiler. Devrilme noktasının ne kadar yakın olduğu veya zaten geçilip geçilmediği henüz bilinmiyor. Ancak araştırmacılar, bunun sadece ondalık derecelerle ifade edilen sıcaklık artışlarıyla tetiklenebileceğini ve önümüzdeki on yıllarda beklenen artışlar sayesinde daha da muhtemel olduğunu söyledi.

Deniz seviyesinin yükselmesi, iklim krizinin en büyük uzun vadeli etkisidir ve önümüzdeki yüzyıllarda dünya haritasını yeniden çizecektir. Bu, New York'tan Şangay'a kadar birçok büyük şehri deniz seviyesinin altında bırakabilir ve milyarlarca insanı etkileyebilir.

Çalışma, mevcut modellerin buzul çağlar arasındaki önceki dönemlerde görülen deniz seviyesinin neden hafife aldığını açıklayan önemli bir sorunu ele alıyor. Bilim insanları, bazı buz tabakası erime süreçlerinin henüz modellere dahil edilmediğini düşünüyorlar. Çalışmayı yöneten British Antarctic Survey'den Dr. Alexander Bradley, “Deniz suyu sızıntısı temelde eksik parça olabilir ve bunu hesaplamalara dahil ettiğinizde, modellerin öngördüğü deniz seviyesinin yükselme miktarının çok daha yüksek olabileceğine dair birçok kanıt var,” dedi.

Önceki araştırmalar, deniz suyu sızıntısının Antarktika'daki bazı buz sahanlıklarındaki buz kaybı oranını iki katına çıkarabileceğini göstermişti. Karaya oturan bölgelerin yakınındaki buz tabakalarının yüksekliğinde düşüşler gösteren uydu verileri de dahil olmak üzere, deniz suyu girişinin bugün erimeye neden olduğuna dair gerçek dünyadan kanıtlar da mevcut. Dr. Alexander Bradley, “Okyanus ısınmasının her ondalık derecesiyle, bu devrilme noktasına geçmeye daha da yaklaşıyoruz ve her ondalık derece, gerçekleşen iklim değişikliği miktarıyla bağlantılı. Bu devrilme noktasının geçilmesini önlemek ve gerçekleşen ısınma miktarını sınırlamak için çok dramatik eylemler gerekiyor,” dedi. Bradley, yeni çalışmaları için, “Şimdi deniz suyu sızıntısını buz tabakası modellerine dahil etmek ve tüm Antarktika'yı analiz ettiğinizde iki katına çıkan deniz seviyesinin yükselip yükselmediğini görmek istiyoruz,” açıklamasında bulundu.

Bilim insanları, 2022'de iklim krizinin dünyayı Grönland'ın buz örtüsünün çökmesi ve milyarlarca insanın gıda için bağımlı olduğu yağışları bozan kuzey Atlantik’teki kilit bir akıntının çökmesi de dahil olmak üzere birden fazla ‘felaket’ devrilme noktasının eşiğine getirdiği konusunda uyarmışlardı. 2023'te yapılan araştırmalar, batı Antarktika'da hızlanan buz erimesinin karbon emisyonları ne kadar kesilirse kesilsin, yüzyılın geri kalanında kaçınılmaz olduğunu ve deniz seviyeleri için ‘korkunç’ sonuçları olduğunu bulmuştu.

Nature Geoscience dergisinde yayınlanan yeni araştırma ise, bazı Antarktika buz tabakalarının deniz suyu sızıntısına diğerlerinden daha duyarlı olduğunu buldu. Şu anda Antarktika'nın deniz seviyesinin yükselmesine en büyük katkıda bulunan Pine Island Buzulu, özellikle savunmasızdır çünkü buzulun tabanı iç kısma doğru eğimli olup, yer çekimi deniz suyunun sızmasına yardımcı olur. Büyük Larsen Buz Tabakası da benzer şekilde risk altındadır.

‘Doomsday’ yani ‘Kıyamet Günü’ buzulu olarak adlandırılan Thwaites, deniz suyu sızıntısına en az duyarlı bulunanlar arasındaydı. Bunun nedeni, buzulun zaten denize çok hızlı akması ve deniz suyu sızıntısıyla eriyen buzda oluşan herhangi bir oyuk hızla yeni buzla dolmaktadır.

Birleşik Krallık Ulusal Oşinografi Merkezi'nden Dr. Tiago Segabinazzi Dotto, buz tabakalarının altındaki okyanus-buz geri besleme döngüsüne dair bu yeni analizi memnuniyetle karşıladı ve, “Araştırmacıların basitleştirilmiş modeli, bu geri bildirimi göstermek için kullanışlıdır ancak hem olumlu hem de olumsuz geri bildirimleri değerlendirmek için daha gerçekçi bir modele şiddetle ihtiyaç vardır. Buz sahanlıklarının istikrarsızlığı ile ilgili temel süreçleri daha iyi anlamak için karaya oturma bölgesindeki gözlemlerin geliştirilmesi de önemlidir,” açıklamasında bulundu.

Tüm açılan davalar, iklim krizi ile ilgili raporlar ve dünyanın her noktasında her geçen gün daha fazla hissedilen iklim krizine rağmen emisyonların artmasına izin veriliyor. Enerji Enstitüsü’nün ‘Dünya Enerjisi İstatistiksel İncelemesi’ isimli çalışması, küresel fosil yakıt tüketimi ve enerji emisyonlarının 2023’te tüm zamanların en yüksek seviyelerine ulaştığını, fosil yakıtların küresel enerji karışımındaki payının ise yıl bazında biraz azaldığını ortaya koydu.

Yenilenebilir enerji kaynaklarının ölçeğinin artmasına rağmen, artan fosil yakıt talebi, küresel sıcaklık artışlarını sanayi öncesi döneme göre 1,5 derece sınırlandırmak adına oldukça önemli olan düşük karbonlu enerjiye geçiş için bir engel olabilir. Bilim insanları, 1.5 derece eşiğinin kalıcı olarak aşılması ile sıcak hava dalgaları, kuraklık ve sel gibi aşırı hava olaylarının gücünün ve sıklığının artacağını söylüyor.

İklim Kuşağı Konuşuyor programının sonuna yaklaşırken, sıra sizin için seçtiğim şarkıya geldi; Coldplay’den “Trouble In Town”. Haftaya görüşene dek, kendinize, sevdiklerinize ve gezegenimize lütfen çok iyi bakın.