İklim Kuşağı Konuşuyor'da Atlas Sarrafoğlu, iklim eylemi ve yasal adaletin kesişimindeki önemli davaların bir incelemesini sunuyor.
İklimin en sert sonuçlarını yaşamakta olan ve giderek de ağırlaşan şartlar altında ezilme riskini hisseden bir kuşak olarak, sesimizi duyurmamız çok önemli. Çünkü bu sadece bir varsayım ve eğer herkes bu konuda elini taşın altına koyarsa, krize kriz diyerek, bunun karşı karşıya olduğumuz en ciddi kriz olduğunu bilerek, elden gelen ne varsa yapılırsa tüm canlılar için daha yaşanabilir bir dünya yaratabilmek mümkün. Ama bunu bugün yapabiliriz ve yarın çok geç. İşte tam da bu yüzden umudunu yasalarda arayanlar da küresel olarak artıyor. İklim adaleti mücadelesinde hareketli bir süreçten geçiyoruz. Ben de bu hafta sizler için iklim eylemi ve yasal adaletin kesişimindeki önemli davaların bir incelemesini gerçekleştirdim.
Yasal eylemler, iklim adaleti mücadelesinde giderek daha önemli bir araç haline geliyor ve bu belli ki yalnızca bir başlangıç. Savunucular, aktivistlerin ve yerel yönetimlerin iklim hasarına ilişkin hesap verebilirliği sağlamak için giderek artan sayıda hareket, aktivist ve kişilerin mahkemelere başvuracağını tahmin ediyor.
Geçtiğimiz yıl dönüm noktası niteliğinde zaferler elde edildi ki bunlara Montana'da, eyaleti çevre politikalarını değiştirmeye zorlayabilecek ezber bozan bir karar da dahil.Destekçiler de bu durumun devam etmesini umuyor.
İklim şikayetlerini izleyen ve destekleyen kar amacı gütmeyen bir kuruluş olan Center for Climate Integrity'nin Başkanı Richard Wiles, “Geriye dönüp baktığımızda, 2024'ün iklim davalarının gerçekten başladığı yıl olduğunu söyleyebiliriz,” dedi.
Ağustos 2023'te bir yargıç, eyaletin fosil yakıt yanlısı politikalarının temiz ve sağlıklı çevre haklarını ihlal ettiğini iddia eden genç Montana sakinlerinin lehine karar vermişti.
Columbia'nın Sabin İklim Değişikliği Hukuk Merkezi'nin kurucusu Michael Gerrard, o dönemde The Guardian'a, gençlerin öncülük ettiği ilk anayasal iklim davasının ardından gelen kararın, iklim değişikliği konusunda şimdiye kadar herhangi bir mahkeme tarafından verilmiş en ‘güçlü’ kararı temsil ettiğini söylemişti.
Eyalet, davayı inceleyeceğini söyleyen Montana Yüksek Mahkemesi’ne itiraz etti. Davayı açan hukuk firması Our Children's Trust'a göre, tartışmalar ilkbahar veya yaz başında yapılacak ve nihai kararın yılın ilerleyen aylarında verilmesi bekleniyor. Bu arada eyalet avukatları, mahkemeyi kararı dondurmaya çağırdı ancak mahkeme bunu reddetti.
Hawaii'de ise Haziran ayında gençlerin önderlik ettiği bir dava görülecek. Dava, eyaletin ulaştırma kurumunun karbon kirliliğini azaltmak için diğer düzenleyici kurumlarla işbirliği yapmadığını iddia ediyor. Davadaki 14 genç davacıdan biri olan Taliya N. “Bu dava haklarımızı savunmak ve çevremizi korumak için sesimizi duyurmamızı sağlayacak,” dedi.
Başka bir dönüm noktası niteliğindeki bir gençlik iklimi davası olan Juliana - ABD davası, Bölge Mahkemesi Hakimi Ann Aiken'in 29 Aralık'ta ABD hükümetinin davanın reddedilmesi yönündeki son teklifini de reddeden kararının ardından nihayet mahkemeye çıkacak.
Ann Aiken, 49 sayfalık kararında, "Bu felaket, zamanımızın en büyük acil durumudur ve acil eylemi zorunlu kılmaktadır," diye yazarken, şöyle devam etti, “Bu davanın da gösterdiği gibi, oy vermek ve siyasi süreç aracılığıyla değişiklik yapmak için çok genç olan davacılar, hükümetlerine rotayı değiştirmesi için yalvarmak yerine mevcut kurumsal prosedürleri uyguluyor.” Hakim, sekiz yıl süren duruşma öncesi talepler aracılığıyla, üç başkanlık idaresi altındaki ABD hükümetinin Juliana davacılarına ‘en vahim acil durumumuza sakin, yavaş ve bürokratik bir tepki’ ile yanıt verdiğini söyledi. Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri António Guterres, ABD Başkanı Joe Biden ve Columbia Üniversitesi Sabin İklim Değişikliği Hukuku Merkezi ve iklim yazarı David Wallace-Wells’ten destekleyici alıntılar alan kararda, "Yargı, hükümetin fosil yakıt teşvikinin yol açtığı telafisi mümkün olmayan zararları tazmin etme gücüne sahiptir ve bu konuda görevlidir," sözleride yer aldı.
Ann Aiken kararında, “Bazıları mahkemenin yaklaşımına hatalı veya ölçüsüz diyerek karşı çıkabilir ancak büyük olasılıkla gelecek nesiller bu ana bakıp, yargının hiçbir şekilde yeterli olmadığını ve hatta başarısız olduğunu söyleyebilir. Davacıların hukuki bir iddiada bulunduğu, mahkemelerin yargı yetkisine sahip olduğu herhangi bir davada, gerçekleri tarafsız bir şekilde bulmak, kanunu sadık bir şekilde yorumlayıp uygulamak ve gerekçeli hüküm vermek mahkemelerin uygun ve kendine özgü yetkisidir. Burada da durum böyle,” diye yazdı.
Our Children's Trust'ın baş hukuk müşaviri Julia Olson, "Adalete giden bu yolun önünden sekiz uzun yıl geçti. Sonunda, 2024'te Juliana davacıları uzun zamandır beklenen duruşmalarına çıkacak ve federal hükümetin fosil yakıt enerji sistemi, bu gençlerin temel anayasal haklarına göre ölçülüp değerlendirilecek,” yorumunu yaptı.
21 Juliana davacısı, 2015’te anayasa davasını başlattı ve şunu ileri sürdü; “Hükümetin iklim değişikliğine neden olan olumsuz eylemleri, en genç neslin anayasal yaşam, özgürlük ve mülkiyet haklarını ihlal etmesinin yanı sıra temel kamu güven kaynaklarını da korumada başarısız oldu. Davanın son turu Haziran 2023'te, Ann Aiken'in gençlerin değiştirilmiş bir iddia beyanı sunmasına izin vermesi ve ABD Adalet Bakanlığı'nın bu iddiayı reddetme talebiyle başlamıştı.
Kararda, Our Children's Trust'ın 2024'te devreye girmesi bekleniyor. 13 Aralık'ta, Federal Temyiz Mahkemesi heyeti, oybirliğiyle Kanada'da OCT, David Suzuki Vakfı ve Pacific Center Çevre Hukuku ve Davaları tarafından desteklenen 15 genç davacının yasal bir iddiayı değiştirebileceğine karar verdi. Ağustos ayında Montana'da bir yargıç, ABD'deki iklim davalarında ‘büyük bir anayasal zafer’ ve ‘ezber bozan’ olarak müjdelenen davada genç davacıların yanında yer aldı.
Yine geçtiğimiz Aralık ayında Our Children's Trust, bir grup Kaliforniyalı genç adına bir federal davadaha açtı. Çevre Koruma Dairesi'ni hedef alan davaya eğer daire bu baharakadar davanın düşürülmesi yönünde bir teklifte bulunmaz ise esasa ilişkin incelemeye devam edilecek. Genç davacıların Florida, Utah ve Virginia'da da devam eden davaları mevcut.
Amerika genelinde, eyalet ve yerel yönetimlerin büyük petrol şirketlerine karşı yeni davalar açması ve yeni türden davacıların artması bekleniyor. Kaliforniya'da Gavin Newsom, geçen yıl bir iklim davasına imza atan ilk vali olurken, Makah Kızılderili Kabilesi ve Shoalwater Körfezi Kızılderili Kabilesi de iklim davası açan ilk kabileyönetimleri oldu.
Ayrıca yine sadece Amerika’da 26 iklim aldatma davasından 20'si Sher Edling adlı bir hukuk firması tarafından açıldı. Ancak bazı iklim davalarında çok az deneyimi olan veya hiç deneyimi olmayan yeni firmalar çeşitli yargı bölgelerinde benzer davalar da açmaya başladı. Uzmanlar, bunun, davaların ticari açıdan uygun hale geldiğini göstermesi nedeniyle, iklim dava dalgasında bir dönüm noktasına işaret edebileceğini söylüyor.
Geçen yılki Multnomah kentinin açtığı dava, danışmanlık firması McKinsey'i hedef alan ilk şikayetti ve bu, petrol şirketlerine imkan sağladığı söylenen firmalara yönelik artan ilginin bir işaretiydi.
Yeni hukuk teorileri de güç kazanıyor. Son yıllarda hükümetler, fosil yakıt şirketlerinin iklim krizi hakkında şüphe uyandırmak için komplo kurarak şantaj yasalarını ihlal ettiğini iddia etti. Hükümetlerin fosil yakıt şirketlerine karşı mücadelesine tanık olmak eminim çok enteresan olacaktır. Geçtiğimiz yıl kâr amacı gütmeyen Public Citizen - henüz test edilmemiş bir hukuk teorisi olsa da, şirketlerin cinayetten yargılanabileceğini öne sürmüştü.
Bu yıl diğer iklim davalarından da büyük haberler gelebilir; Delta Havayolları, Nike ve Etsy gibi şirketleri yeşil yıkamadan sorumlu tutmaya çalışan bir takım davalar var.
Diğer şikayetler ise kısmen iklim etkilerinden kaynaklanan çevresel zararlardan plastik üreticilerini sorumlu tutmaya çalışıyor. Geçen yıl Kaliforniya başsavcısı Rob Bonta, plastik kirliliğine karşı kapsamlı bir yasal strateji çağrısında bulundu ve plastik üreten fosil yakıt ve petrokimya şirketlerine yönelik bir soruşturma başlattı.
Geçtiğimiz ay Exxon, Hollandalı yeşil aktivist yatırımcı grubu Follow This'in getirdiği iklim değişikliği kararına ilişkin oylamayı engellemek için dava açmıştı. Koruma grupları, aynı zamanda ABD'nin geçen yıl onayladığı Alaska'daki büyük petrol sondaj projesi gibi belirli kirletici girişimleri de hedeflemeye devam ediyor.
Bu arada yurt dışındaki iklim davaları da önemli dayanak noktalarıyla karşı karşıya. Bu yıl Hollanda'da bir mahkeme, Shell'e karşı verilen ve tarihte ilk kez özel bir şirketin sera gazı emisyonlarını azaltmasını gerektiren kararın temyiz başvurusunu değerlendirecek. Dava, Ocak ayında ING Bank'a iklim krizini körüklediği suçlamasıyla dava açan savunma örgütü Friends of the Earth tarafından açıldı.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin, Türkiye’nin de dahil olduğu 33 ülkenin yeterince güçlü bir iklim politikası oluşturmadığını iddia eden altı Portekizli gencin açtığı dava için de karar vermesi bekleniyor.
Bu yılın ilk haftalarında Avustralya'nın en büyük petrol ve gaz şirketlerinden biri olan Santos, 5,8 milyar dolarlık Barossa boru hattıyla ilgili savaşta yasal bir zafer elde etti. Yargıç Natalie Charlesworth, bölgede on binlerce yıldır yaşayan yerli halkın kültürel mirası için büyük bir risk oluşturduğu yönündeki iddiaları reddetti.
Gaz sektörünün önde gelenleri ve destekçileri, kararın, iklim kriziyle ilgili endişe duyan kişilerin petrol çıkarma planlarını yavaşlatmak için yasal yollara başvurmasını önlemek için acil düzenleyici reformun gerekli olduğu yönündeki iddialarına ağırlık kattığını iddia etmekte gecikmedi.
Kanıtlar, dünyanın küresel emisyonlarda hızlı bir azalmaya ihtiyaç duyduğunu gösterirken, davada bu ölçekte bir gaz projesi geliştirmenin meşruluğu hakkında da hiçbir şey söylenmiyor. Barossa’da bir gaz sahası için çok yüksek karbondioksit konsantrasyonu bulunuyor ve bu gelişme ile atmosfere yüz milyonlarca ton ısıyı hapseden karbondioksitin eklenmesine neden olabilir.
Ne Santos, ne de federal veya bölge hükümetleri, bunun emisyonları azaltma planına ne kadar uygun olduğunu veya geçen sene sonunda yapılan COP28 iklim zirvesinde gaz da dahil olmak üzere fosil yakıtlardan uzaklaşma yönündeki küresel taahhütle nasıl örtüştüğünü gösteremedi.
Karayipler'deki Bonaire adasının sekiz sakini, kendilerini iklim krizinden korumak için yeterli çabayı göstermediği için Hollanda'yı mahkemeye verdi.
Resmi yasal itiraz 12 Ocak’ta Lahey'de Greenpeace Hollanda ile birlikte yapıldı. Dava, hükümetten Bonaire'i iklim değişikliğinin sonuçlarından korumak için ‘somut önlemler’ almasını ve sera gazı emisyonlarını azaltma planlarını hızlandırmasını talep ediyor.
Bonaire, Güney Karayipler'de, Amsterdam'dan yaklaşık 8 bin kilometre uzaktadır ve adada Hollanda yüzlerce yıldır varlığını sürdürmektedir. 2010’dan bu yana özel bir Hollanda belediyesidir ve Hollanda vatandaşı olan yaklaşık 20 bin nüfusa sahiptir.
Davanın davacılarından biri olan sosyal hizmet uzmanı Danique Martis, “Karayip Hollandası çok uzun zamandır unutuldu,” diyor. Hollanda, alçakta bulunan ülkeyi Kuzey Denizi'nden korumak için kullandığı iklim adaptasyonu önlemleriyle bilinmesine rağmen, davacılar Hollanda hükümetinin adalarının gelecekte güvenli ve yaşanabilir kalmasını sağlamak için herhangi bir eylemde bulunmadığını iddia ediyor.
Davanın iki temel talebi var. Birincisi, Hollanda hükümetinin Bonaire'i iklim değişikliğinin sonuçlarından korumak için planlar yapması ve ‘somut önlemler’ alması. İkincisi ise Hollanda'nın iklim hedeflerini sıkılaştırması ve mevcut 2050 hedefinden 10 yıl önce net sıfıra ulaşarak küresel ısınmayı 1,5 °C'nin altında tutmak için ‘adil payına’ katkıda bulunması gerekiyor. Ülke, nüfus oranına göre Avrupa'nın en büyük sera gazı salımı yapan ülkelerinden biri.
Norveç’te ise Greenpeace Nordic ve Dünyanın Genç Dostları ekibi, Kuzey Denizi'ndeki üç petrol ve gaz sahasının onaylarını geçersiz kılmak üzere Norveç devletini mahkemeye verdi. Örgütler, tümü Kuzey Denizi'nde bulunan üç yeni petrol ve gaz sahasının yakın zamanda onaylanmasının Norveç Anayasasını, Avrupa Ekonomik Alanı Yasasını ve Norveç'in uluslararası insan hakları taahhütlerini ihlal ettiğini savundu. Enerji Bakanlığı'nın saha onayında Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi'ni dikkate almadığını, dolayısıyla onayları geçersiz kıldığını ileri sürdüler.“Mahkemenin bu kadar olumlu ve kapsamlı bir karar vermesi beni son derece memnun etti ve rahatlattı. Karar, petrol ve gaz sahalarının yasa dışı olarak onaylandığını ve üretimin derhal durdurulması gerektiğini ortaya koyuyor,” diyen Greenpeace Norveç Başkanı Frode Pleym, "Daha sonraki tüm gelişmelerin durmasını bekliyoruz," açıklamasında bulundu.
Kuruluşlar, özellikle Enerji Bakanlığı'nın yapması gereken üç petrol ve gaz sahasının küresel iklim etkilerine ilişkin etki değerlendirmelerinin ya çok yetersiz olduğuna ya da hiç bulunmadığına dikkat çekti.
18 Ocak’ta Oslo Bölge Mahkemesi tarafından verilen karar, üç petrol ve gaz sahasının da onaylarını geçersiz buldu ve devletin bu sahalarda inşaat ve üretim yapmak için gerekli her türlü yeni izni vermesini yasaklayan bir tedbir kararı çıkardı. Mahkeme ayrıca, çocukların dinlenilme hakkının yasal olarak gerekli çevresel etki değerlendirmeleriyle bağlantılı olarak yapılması gereken kamuya açık duruşmalar yoluyla korunacağına karar verdi.
Giderek daha fazla insan, özellikle de iklim değişikliğinden en çok etkilenenler, iklim krizine karşı haklarını korumak için yasayı kullanıyor. Bu karar dünya çapında devam eden tüm iklim davaları için önemli bir referans noktası haline geliyor.
Son olarak da Türkiye’deki iklim davasını hatırlatmakta fayda var.
Türkiye, 13 Nisan 2023 tarihinde Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliği’ne güncellenmiş ulusal katkı beyanını sunmuştu. Bu beyanın Türkiye’nin 2015 Paris Antlaşması’nda belirlenen yükümlülüklerine karşılık gelmemesi nedeniyle, uluslararası sözleşme kapsamında gerçekleştirilen bu kararın iptali için Ela Naz Birdal, Seren Anaçoğlu ve Atlas Sarrafoğlu, Mayıs 2023’te dava açmıştı.
Gençler açtıkları dava ile Türkiye’nin güncellenmiş ulusal katkı beyanının Anayasa, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklara İlişkin Sözleşme, Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasi Hakları Sözleşmesi ve Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi ile güvence altına alınan yaşama, kötü muamele görmeme, özel hayatın korunması, ayrımcılık yasağı gibi temel hak ve hürriyetlerini ihlal edici nitelikte olması sebebiyle, bu beyanının iptalini yetkili ve görevli mahkeme olan Danıştay’dan talep etmişti.
Davanın görüldüğü Danıştay ilgili dairesi, geçtiğimiz Aralık ayında gençlerin ve çocukların iklim krizine karşı açtığı davayı herhangi bir inceleme yapmaksızın, davanın tarafları olan Cumhurbaşkanlığı ile Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’na dava dilekçesini tebliğ etmeden ve davaya cevaplarını sormadan reddetti.
Danıştay’ın gençlerin ve çocukların açtığı davayı incelemeksizin red nedeni şöyle belirtiliyor; ‘Uyuşmazlıkta konu edilen Ulusal Katkı Beyanının, Paris İklim Anlaşması kapsamında, anılan anlaşmanın bir parçası olarak, anlaşmada yer verilen taahhüdün yerine getirilmesine ilişkin bir belge olduğu, tek başına iç hukukta etki eden bir yanının olmadığı, iç hukukta bu beyan kapsamında bir düzenleme yapılacağına ilişkin bir taahhüt niteliği taşıdığı, dolayısıyla idari işlem değildir ve idari işlemin iptali konusu yapılamaz’.
Davanın ret kararı oy çoğunluğuyla alındı. İki üye ise, ‘Ulusal katkı beyanı uyarınca iç hukukta gerekli düzenlemelerin yapılacağı, iş ve işlemlerin gerçekleştirileceği açık olduğundan kesin ve yürütülebilir bir işlem olması nedeniyle davanın esasının incelenerek karar verilmesi’ gerektiğini savunarak ret kararına karşı çıktı.
Ret kararının temyiz sürecinde bozularak, Türkiye’nin iklim değişikliği hakkında aldığı kararların temel hak ve hürriyetler boyutunu da içeren esaslı bir şekilde inceleneceğini umuyoruz. Bu haftaki İklim Kuşağı Konuşuyor programının kapanış şarkısı olarak Harold van Lennep’den “Liberation”ı seçtim.
Haftaya Cuma günü yine 14:00’da buluşana dek kendinize, sevdiklerinize ve en çok da evimiz, gezegenimize iyi bakın.