Haftanın karikatürü Amorim'in çizimi

-
Aa
+
a
a
a

Açık Gazete'nin köşelerinden Haftanın Karikatürleri'nde İzel Rozental'in seçtiği ve anlattığı çizimler arasından Amorim'in çizimi haftanın karikatürü seçildi.

kari13
Haftanın karikatürü Amorim'in çizimi
 

Haftanın karikatürü Amorim'in çizimi

podcast servisi: iTunes / RSS

Karikatür için çok yaygın kullanılan bir klişe vardır, güldürürken düşündürür diye... Öyle derler fakat karikatürcünün asıl amacı güldürmek midir acaba? Bu haftaki karikatürlerimiz gülünç değil, üzücü. Hatta belki üzmek bir yana öfkelendiriyor. Yine de en iyisi hüzünlenip öfkelenmektense, bunlara düşündüren karikatürler ve belki de gelecek için umut veren karikatürler demek daha doğru olacak. Genç yaşta hayatını kaybeden ünlü Fransız çizer Reiser’in çok sevdiğim bir sözü vardır: “En kötüsünü çiziyorum çünkü güzeli seviyorum.”


Cemal Nadir Güler’in bir karikatürüyle başlamak istiyorum. Cemal Nadir de ne iş demeyin. Üstat her ne kadar 1947 yılında hayata gözlerini yumduysa da 1940 yılının Ocak ayında, yani bundan tam 83 yıl önce, 4 Ocak 1940 günü Akşam Gazetesinde yayınladığı karikatür bu. Karikatürde 2 İstanbul beyefendisi yolda yürürken gazetedeki Erzincan depremi haberi üzerine yorum yapıyorlar. Tam arkalarında ise yeni yapılan bir betonarme inşaat var. Gazetede deprem haberini okuyan adam yanındakine, “Bu zelzele birçok fenni hakikatleri meydana çıkaracak!” diyor. Yanındaki adam onaylıyor, “Evet, Bilhassa betonarme yapı fenninde...” 

Aradan 83 yıl geçmiş. Betonarme yapı fenninde alınan yol geçen hafta yalnız Türkiye’de değil, bütün dünyada çizilmiş olan yüzlerce karikatürle gözler önüne serildi ve tarihe not olarak düşüldü. 

Bu karikatür programını Açık Radyo’da yapalı neredeyse beş yıl dolacak. Hiç bu kadar zorlandığım bir hafta olmadı. Genellikle hafta boyunca 30-40 karikatür ayırır, bunlardan 7-8’ini dilimin döndüğünce programda anlatmaya çalışırım. Bu hafta ayırdığım karikatür sayısı yüzü geçti. Bunlarla bir dizi program bile yaparız! Her şeye rağmen içlerinde bana göre en can alıcı olanları seçmeye çalıştım. Hatta bir iki tanesi hafta içinde sosyal medyada polemiklere dahi yol açtı. 

Öncelikle komşu Yunanistan’da gelen dayanışma karikatürleriyle başlayalım: 

Soloup (gerçek adıyla Antonis Nikolopoulos) 1966 Atina doğumlu Yunan karikatürist ve çizgi romancıdır. Soloup, Panteion Üniversitesi'nde Siyaset Bilimi okumuş ve Ege Üniversitesi'nde Kültürel Teknoloji ve İletişim alanında doktorasını almış. Kendisinin, Türkçesi İstos Yayınları'ndan çıkan Ayvalı adlı bir çizgi romanı vardır.

To Pontıkı Dergisi'nin kapağını kaplayan karikatüründe Yunan arama ve kurtarma ekibi EMAK’ın elemanını enkaz üzerinde eğilmiş, enkazın içindeki sahibini göremediğimiz bir ele sımsıkı sarılırken görüyoruz. Bu elin yanı başında duran pelüş ayıdan, bu elin sahibinin bir çocuk olduğu tahmin edebiliriz. Kurtarma elemanı kendisine Yunanca “File!” Yani “Arkadaş” diye sesleniyor. Kazazede de Türkçe “Arkadaş” diye yanıtlıyor. Karikatürün sol tarafında üstte ise Yunanca, Türkçe, Arapça ve İngilizce olarak "dayanışma" sözcükleri okunuyor. Fakat, yine yukarıda, küçük sarı bir kutucuğun içerisinde Yunanca bir cümle daha yer alıyor: "Dostlar ansızın gece de gelebilir, gündüz de.” Çizer Antonis Nikolopulos, Hatay’da altı yaşındaki kız çocuğunu enkaz altından çıkaran Yunan arama kurtarma ekibinin sevinç gözyaşlarını karikatürüne taşırken, nedense küçük bir dokundurma yapmaktan kendini alamıyor. 

Soloup & Ilias Makris

T24’te yayınlanan makalesinde Stelyo Berberakis, “Her bir Yunan devlet ve özel TV kanalı, yalnız deprem bölgelerine gönderdikleri muhabirlerinin günlük canlı yayınları ile kalmıyor; Türk gazetecilerle de depremler hakkında canlı yayınlar yapıyor. Yolda karşılaştığım sade vatandaşlar henüz 10 gün öncesine kadar "Türkiye ile savaş mı çıkacak?" şeklinde endişeli sorular sorarken şimdi herkes Türkiye'deki depremlerin açtığı yaralardan duyulan üzüntülerini dile getiriyorlar” diye yazdı.

İlias Markis’in Ekhathimerini'de 8 Şubat günü yayınlanan karikatürü bunun en somut örneği. Karikatür gece vakti depremin vurduğu bir kenti gösteriyor. Maalesef artık kanıksadığımız görüntü: Taş üstünde taş kalmamış, bütün şehir enkaz halinde. Gecenin karanlığında bu yıkık kenti aydınlatan ise gökyüzündeki hilal. Öyle bir hilal ki bu, gözünden akan koca bir damla gözyaşına engel olamıyor! İşte böylesine duygusal bir çizim Iİlias Markis’in depremin hemen ardından çizip yayınlattığı karikatür…

Babaei

Yürekleri sızlatan bir başka dayanışma karikatürüyse diğer komşumuz İran’dan…  Bu karikatür geçtiğimiz yıl Uluslararası Turhan Selçuk Karikatür Yarışması birincisi Esmaeil Babaei’den geldi. Esmaeil Babaei, “Lütfen acınıza bizi de ortak edin, biz her zaman sizin yanınızdayız” diye yazdı karikatürünü gönderirken.Esmaeil Babaei’in duygu yüklü karikatüründe duvara asılı bir çerçeve görmekteyiz. Çerçevenin içindeki fotoğrafta orta yaşlarda bir çift var. Bir kadınla bir erkek. Herhalde bir mutluluk anlarında çekilmiş bir fotoğraf bu. Fakat Ne yazık ki duvarı da boydan boya yaran fay yarığı tam da bu fotoğrafın ortasından geçmiş ve çerçeve ikiye bölünmüş. Fotoğrafın duvara asılı kalan bölümdeki adam umutsuzca kollarını aşağıya doğru uzatmış, resmin diğer yanında hızla aşağıya doğru düşmekte olan kadını yakalamaya çalışıyor. Kadın da kollarını uzatmış fakat maalesef öykü mutsuz sonlanacak gibi… Bu çift birbirlerine kavuşamayacak sanki… Böylesine gerçekçi ve duygusal bir karikatürle bize desteğini iletti İranlı dost karikatürcü Esmaeil Babaei...

Dostlardan komşularımızdan destek ve anlayış karikatürleri akarken, Fransa’dan, kendisini “saygısız dergi” olarak tanımlayan Charlie Hebdo’dan yine prokovatif bir karikatür geldi. Karikatür sosyal medyada yayınlanır yayınlanmaz şaşırtmadıysa da büyük bir tepki gördü. Aslında Charlie Hebdo yönetiminin tam aradığı da bu olsa gerek. Sansasyon yaratmak, tepki oluşturmak, saygısızlığı, hadsizliği en uç noktaya kadar götürmek. Fakat anlaşılan derginin yayıncılık anlayışında bu ucun ucu yok, yani sınırsız! 

Jorge

“Türkiye’de Deprem” başlığı altında yayınlanan karikatürde enkaza dönmüş binalar görünüyor. Karikatürün altında ise “Artık tank göndermeye gerek yok” diye yazılı. Bu karikatüre çok sert bir yanıt yine bir karikatürcüden geldi. Kübalı çizer Jorge Sanchez Armas, Lübnan’da yayınlanan Ai Mayadeen internet gazetesi için çizmiş olduğu karikatürde, Charlie Hebdo’nun söz konusu karikatürüne imza atan karikatürcüsünü işinin başında çizmiş. Çalışma masasının başında bu deprem karikatürünü çizen kişi tanıdık bir figür: Siyah üniforması ve kolundaki gamalı haç pazubandıyla Adolf Hitler! Karikatürcü Jorge Sanchez Armas, her nedense Charlie Hebdo’daki bu karikatürü yabancı düşmanlığı ve Nazilikle ilişkilendirmiş, “Bunun adı mizah değil, bunun adı zenofobi, yabancı düşmanlığı, Nazilik” diyor. Görüldüğü gibi bir karikatür bazen maksadını aşıp ne biçim yorumlara yol açabiliyor! Ben Charlie Hebdo çizerinin böyle bir yorum beklediğini sanmıyorum. Kızmış mıdır acaba? Fakat bunu da hakkettiğini düşünüyorum. Herkesin kendine has bir mizah anlayışı var tabii. Japon karikatürcüler, 11 Eylül’de ikiz kulelerin vurulması konusunda karikatür çizmek için tam 2 yıl beklemişler. Kurbanlara olan saygıdan… 

Hatırlarsanız, Charlie Hebdo'nun bu ilk provokasyonu değil... İtalya'da (24 Ağustos) 2016'da meydana gelen ve 300 kişinin hayatını kaybettiği depremin ardından, (2 Eylül'de) yayımladığı "İtalyan usulü deprem" başlıklı karikatürde, kanlar içindeki bir depremzedeyi "domates soslu makarna", bir başkasını "makarna graten", enkaz arasından görülen kanlı vücut parçalarını da "lazanya"ya benzetmişti. Karikatür İtalya'da büyük tepki çekince, Charlie Hebdo ikinci bir karikatürle cevap vermiş ve öfkeli İtalyanlara "Evlerinizi Charlie Hebdo değil mafya yaptı" diye seslenmişti. İlk karikatürün ardından deprem acısına duyarsızlıkla suçlanan Charlie Hebdo, bu ikinci karikatürün ardından da İtalya'yı mafya ve makarnadan ibaret görmekle itham edilmişti. 

oral

Mafya demişken, France-Ouest'te yayınlanan karikatüründe, Emmanuel Chaunu nedense tipik bir mafya babası stereotipini deprem enkazının üzerine yerleştirmiş. Arama kurtarma ekipleri kepçenin altında ve enkazın içinde canhıraş çalışırken -ki enkazın içinden yardım isteyen bir el de görüyoruz karikatürde- enkazın tepesinde, bir horoz misali kalıntıların üzerine tünemiş fütursuzca bakınan bir adam var. Siyah güneş gözlüklü, kaytan bıyıklı, saçları jöleli bu adamın üzerinde ütüsü bozulmamış çizgili bir takım elbise görüyoruz. Tipik bir mafya babası. Ağzında tüttürdüğü kocaman purosuyla serzenişte bulunuyor: "Asıl depremdir inşaat normlarına uygun olmayan” diyor ellerini çaresizmiş gibisinden iki yana açarak. 

Emmanuel, bu adamın milliyetini belirtmek için olsa gerek, enkazın üzerinde hemen adamın yanı başına bir bond çanta kondurmuş. Çantanın üzerinde de bir Türk bayrağı… Uzaktan böyle görünüyor binaların çökme nedeni. Deprem o kadar şiddetliymiş ki, normlara uymuyormuş! Bence Chaunu’nün tiplemesi asıl bizim normlarımıza uymuyor, sıradan bir mafya babası o…

Oysa Tan Oral’ın çizdiği tip tamamen yerli ve milli bir karakter, tam bir kalantor! Elbisesi çizgili değil ama ceketinin mendil cebinden düzgünce ütülenmiş beyaz mendili ona siyasetçi ya da iş insanı havası veriyor. Göğsünü olabildiğince germiş, Ellerini arkasına kavuşturmuş, kaşlarını çatmış insanları teskin ediyor: "Hiç merak etmeyin en kısa zamanda her şey eskisi gibi olacak."

Tan Oral, bu kişi için karikatürün altına "en büyük felaket" notunu düşmüş…

Sefer Selvi

Evrensel’de Sefer Selvi ise 4 karelik karikatüründe şimdi siyasetin sırası mı sorusuna yanıt aradı. İlk karede Kemal Kılıçdaroğlu'na benzettiğim siyasetçi, karşısında bekleyen yetkiliye soruyor: "Ormanlarımız yanıyor. Nerede yangın söndürme uçakları?"

Yetkili çok kızıyor: "Şimdi siyasetin sırası mı?" diye yanıtlıyor.

İkinci karede siyasetçi şiddetli yağmurun altında yine aynı yetkiliye çıkışıyor: "Dere yatağını imara açtınız, onlarca canımızı sele kurban verdik."  Yanıt yine aynı: "Hiç sırası değil."

Üçüncü kareye geçiyoruz: "Kayıplar artıyor. Aşı nerede? Maske nerede?"

Yetkilinin öfkesi yüzünden okunuyor: "Pandemide sırası mı?"

Dördüncü ve son karede arka planda yıkık binaların enkazları görüyoruz. Siyasetçi ise artık yetkiliye arkasını dönmüş gidiyor. Giderken de söyleniyor: "İnsanlar enkaz altında. Nerede kaldı bu devlet?"

Yetkili bu kez parmağını sallayarak tehdit ediyor: "Sırası mı ya depremde siyasetin?"

M.Şengöz & M.Youssef

Geçen hafta karikatürlerini anlattığımız, 1999 deprem felaketini ilk andan itibaren yaşamış olan akademisyen karikatürcü Muhammet Şengöz, kolları sıvayıp yardım için çare arayanlardan. Yetim kalan çocuklar için ne yapabiliriz diye düşünürken, akla 1999 depreminden sonra Adapazarı Enka Okulları geliyor tabii. Öğretmenlerin ve pedagogların yönlenlendirmesiyle 10 yıl boyunca, bir grup Japon karikatürcü önderliğinde bu okullarda atölye çalışmaları yapmış, çoğu yetim kalan çocukların travmayı atlatmalarına tanıklık etmiştik. Henüz çok erken ama Muhammet ilk fırsatta aynı çalışmaları deprem bölgesinde başlatmak için girişimlere başladı. Hafta içinde çizmiş olduğu çok sayıdaki karikatürlerinden birinde, küçük bir çocuğu bir adamın karşısında görmekteyiz. Adam, sevecen bir şekilde çocuğun kafasını okşarken, "Söyle bakalım, büyüyünce ne olacaksın?" diye soruyor. Çocuğun cevabı manidar: "Ceofizikçi."

Surşyeli karikatürcü Morhaf Youssef ise kendi ülkesinden çok acı bir gerçeğe dikkat çekiyor: Youssef’in karikatürünün kahramanı da bir küçük çocuk. Yalınayak, yırtık pırtık yamalı elbiseler giymiş, odasının duvarına dayanarak boyunu ölçtürüyor. Çocuk yıllar içinde boy attıkça ebeveynleri de duvara yılları ve başlarından geçen olayları gösteren çentikler atmış. 2012 yılında, herhalde henüz 50 santimlik bebekken ilk kez ölçülmüş. 2013 yılında ölçüldüğünde savaş varmış. 2015’te YIKIM… 2017’de Kaçırılma… 2018’de kayıp… 2019’da göç… 2020’de pandemi… Çocuk boy attıkça felaketlerin nevi değişiyor, sayısı artıyor… 2021’de deprem… 2023’te sel baskını… Belki kronolojik olarak tarihler sıralı değil ama bu çocuk şimdi 11 yaşında olmalı ve yaşı kadar çok sayıda faciayı gördü… Neyse ki birkaç yıl sonra boy atması duracak. Dayan çocuğum, 6-7 yıl daha dayan!

alişur

Ne olursa olsun bu haftaki programı iyimser, umut veren karikatürlerle sonlandırmak istiyorum. Ali Şur’un karikatürü biraz olsun böyle bir mesaj içeriyor. Enkazın karşısında bulduğu bir iskemleye çökmüş, boş gözlerle yıkıntılara bakan yara bere içinde bir adam görüyoruz. Kafası sargılı, bir kolu askıya alınmış. Adam Kara kara bir şeyler düşünmekte… Adamın arkasında ise beyaz önlüklü bir hekim, besbelli ki adamın sargılarını o yapmış, çünkü elindeki sargı beziyle bu kez ayaklarının ucuna basarak yükselmiş, yaralı depremzedenin üstündeki düşünce balonunu sarıyor, yani kara düşüncelerini onarıyor. Ali ŞUR aslında çok önemli bir noktaya parmak basmış bu karikatürle. Şimdi artık yaraları sarma zamanı. Umutlarımızı tüketmemeliyiz.

Amorim

Brezilya’dan gönderdiği dayanışma karikatüründe Carlos Alberto Da Costa Amorim enkaz yığının, beton ve demir parçalarının ortasından çıkarak yeşeren minik bir dal göndermiş bize. Bir zeytin dalı olsa gerek… Yapraklarından birinde ise HOPE, yani umut yazılı. Amorim, enseyi karartmayacağız. Umudu yitirmeyeceğiz. Fakat Oral’ın felaket tiplemesini tarihin çöp tenekesine göndermemiz şart. Hiçbir şey eskisi gibi olmamalı. Olmayacak!