Daha sessiz bir bahar

-
Aa
+
a
a
a

Haftanın Haber Hasatı'nda bu hafta, Pazartesi Çin'in Kunming şehrinde başlayan COP15 (Birleşmiş Milletler (BM) Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi 15. Taraflar Konferansı)'i, doğa için işletmeler çatısı altında birleşen ve toplam gelirleri 4.7 trilyon doları geçen binden fazla şirketin hükümetlere biyolojik çeşitliliği korumak üzerine çağrısını konuşuyoruz. Ayrıca Türkiye ayağı Doğa Derneği’nin katılımıyla yürütülen Avrupa Kuşları Kırmızı Listesi'nin Türkiye'deki sonuçları ve çözüm önerilerini Doğa Derneği Biyoçeşitlilik Koordinatörü Şafak Arslan ile değerlendiriyoruz. 

South China Morning Post
Daha sessiz bir bahar
 

Daha sessiz bir bahar

podcast servisi: iTunes / RSS

1960’larda dünya çapında belki o güne kadar gözlenmemiş büyüklükte gerçekleşen kuş ölümleri, deniz bilimci ve yazar Rachel Carson Sessiz Bahar (1962) kitabını yayımlayana kadar, net bir şekilde açıklanamamıştı. DDT gibi tarım zehirlerinin böceklerden kuşlara etkisini açıkça dile getiren Carson, insan faaliyetlerinin doğadaki yıkıcı etkisini ‘ilk kez’ belgeliyordu. Bu yönüyle ‘tarihin seyrini değiştiren’ eseri Greenpeace’ten Friends of Earth’e modern çevre hareketini başlatarak son yarım yüzyıla damgasını vurdu. Eser, çevrenin ve insan bedeninin ekolojilerini birlikte ele almasıyla da bir ilkti. Carson devrim niteliğinde değişiklikleri tetikleyip, önemli yasaların geçmesine olanak sağladı. Bunlara rağmen geçen 50 yıllık sürede doğanın insan kaynaklı yıkımı, katlanan bir şiddette devam etti.

(Sessiz Bahar, ilk olarak The New Yorker’da bir yazı dizisi olarak yayımlanmıştı. Emiliano Ponzi imzalı ilüstrasyon yazının ikinci bölümüne eşlik ediyordu.)

Öyle ki 1970’ten bu yana dünya genelinde hayvan popülasyonları yüzde 68 ortalamayla azalıyor. Carson sayesinde çevre sağlığının ana göstergelerinden biri olarak tanınan yırtıcı kuşlar bu yok oluşta başı çeken türler arasında. Dünya Kuşları Koruma Kurumu’nun, Avrupa genelinde 54 ülke ve bölgeden binlerce uzman ve gönüllüyle hazırladığı Avrupa Kuşları Kırmızı Listesi’ne göre Avrupa’daki her beş kuştan biri yok olma tehlikesiyle karşı karşıya. Kuzeyde Grönland, İzlanda ve Svalbard, güneyde Kanarya Adaları, Malta ve Kıbrıs, batıda Azorlar, doğuda Kafkasya ve Ural Dağları arasında kalan bölgede yaşayan 544 kuş türü için kırmızı liste kategorilerini değerlendiren araştırmaya göre Avrupa’daki her 3 kuştan 1’inin nüfusu son yüzyılda ciddi ölçüde yok oldu. Bununla birlikte:

  • Avrupa’daki kuşların %13’ü yani 71 kuş türü yok olma tehlikesi altında.
  • Avrupa’daki her 5 kuştan 1’i yok olma tehlikesiyle karşı karşıya.
  • Avrupa’da en hızlı yok olan grupların başında ördekler ve kıyı kuşları (%40), deniz kuşları (%30) ve yırtıcı kuşlar (%25) geliyor.
  • Tarlakuşları, örümcekkuşları ve kiraz kuşları gibi açık habitatların yaygın türleri de hızla yok oluyor; ayrıca ördek ve kıyı kuşlarının sayıları da ciddi olarak azalıyor.

Tamamını burada bulabileceğiniz rapora göre, büyük ölçekli arazi kullanım değişikliği, tarımsal uygulamaların yoğunlaşması, altyapı projeleri, deniz kaynaklarının yoğun kullanılması, iç suların kirlenmesi ve yaygın olarak kullanılan ormancılık uygulamaları, Avrupa habitatlarında gözlenen kuş popülasyonu düşüşlerinin başlıca nedenleri.

Türkiye ayağı Doğa Derneği’nin katılımıyla yürütülen araştırmanın Türkiye sonuçları ve çözüm önerilerini Doğa Derneği Biyoçeşitlilik Koordinatörü Şafak Arslan ile konuştuk.

Hasat’ın diğer haberleri

Biyolojik çeşitlilik sadece göze hitap eden bir şeyden daha fazlası. Bize temel ihtiyaçlarımızı sağlayan şeyin ta kendisi. Toplumumuzun temeli. Yakın zamanda tedarik zincirleri koptuğunda yaşamın ne kadar aksayabildiğini gördük - doğa bizim tedarik zincirlerimizin temelinde yer alıyor.

diyen Prof. Andy Purvis, geçtiğimiz hafta Londra’daki Doğal Tarih Müzesi tarafından paylaşılan biyolojik çeşitlilik trendleri araştırmasının lideri. Dünyanın biyolojik çeşitlilik kaybı açısından ‘insanlık için güvenli sınırları’ hızla geçtiğini bulan araştırmacılar, biyolojik çeşitlilik kaybının ekolojik iflası tetikleme riskine karşı uyarıyorlar. Biyolojik Çeşitliliğin Bozulmamışlığı Endeksi (BII) çevirimiçi aracını paylaşan araştırmacılar, küresel biyolojik çeşitliliğin bozulmama oranının 2020’de yüzde 75 olduğunu (bu sonuç her kilometrekareye aynı ağırlığı veriyor- ekolojik verimlilik ağırlıklı sonuçsa yüzde 69’un altında) not ediyorlar. Dünyanın ekolojik bir resesyona gitmesini engelleyecek ‘güvenli sınır' ise yüzde 90.

Türkiye için bozulmamışlık oranı dünya ortalamasının altında

Endekse göre Türkiye için bozulmamışlık oranı, 2000 yılında yüzde 67.43 ile dünya ortalaması olan yüzde 75’in epey altındaydı. İşler bildiğimiz seyriyle ilerlerse, bu oran 2050’de yüzde 60.16’ya geriliyor. Dokunulmazlığın yüzde 90’ın altına inmesi, ekosistemlerin dayanıklılığını kaybetmesi ve geniş çaplı mahrumiyetlerle karşılaşmadan ihtiyaçlarımızı karşılayabilmesi için artık ekosistemlere güvenemeyeceğimiz bir gelecek anlamına geliyor.

  • COP15 (Birleşmiş Milletler (BM) Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi 15. Taraflar Konferansı) pazartesi günü Çin, Kunming’de başladı. Zirvede, yüzden fazla ülkenin taraf olduğu Kunming Deklarasyonu onaylandı. Deklarasyonun dört önceliği şöyle sıralanıyor:

İlk olarak biyolojik çeşitliliğin korunması hususunda genel düzenleme yapılmalı ve destekleyici tedbirler alınmalı. 2020 sonrası küresel biyolojik çeşitlilik çerçevesinin belirlenmesi ve hayata geçirilmesi hızlandırılmalı. Biyolojik çeşitliliğin değeri gösterilmeli ve ülkelerin politika, hukuk ve planlama konularında biyolojik çeşitliği ön plana almaları teşvik edilmeli.

İkinci olarak, çevre hukuku çerçevesi standart hale getirilmeli; ekosistem türleri ve gen faktörü açılarından biyolojik çeşitliliğin sürdürülebilirliği korunmalı ve genetik kaynaklar paylaşılmalı.

Üçüncü olarak biyolojik çeşitliliğin azalmasına yol açan unsurları ortadan kaldırmak için çözüm planları hazırlanmalı.

Çok taraflı çevre sözleşmeleri ve ilgili küresel süreçler koordineli şekilde ilerletilmeli.

  • Çin, gelişmekte olan ülkelerde biyolojik çeşitliliği korumaya yönelik projeler Kunming Fonu oluşturulması için 230 milyon dolar taahhüt ettiğini duyurdu.
  • Türkiye’de yerel ve ulusal 20’den fazla sivil toplum kuruluşu, ‘‘COP15’te bir araya gelen liderlerden, Çin’in de taraf olduğu Birleşmiş Milletler Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi’nin 8d, 8k, 14c maddeleri ile Bern Sözleşmesi’nin 6. ve 8. maddelerine aykırı olan Hunutlu ithal kömürlü termik santralinin durdurulmasını ve Dünya Doğayı Koruma Birliği’nin (IUCN) Kırmızı Liste’de ‘tehlike altında’ olan, yeşil deniz kaplumbağasının uluslararası sözleşmeler çerçevesinde korunması için harekete geçmelerini’’ talep etti.
  • Doğa için işletmeler çatısı altında birleşen ve toplam gelirleri 4.7 trilyon doları geçen binden fazla şirket, hükümetlere biyolojik çeşitlilik kaybının acilen ters çevrilmesi için 2030’a kadar eylem çağrısında bulundu. Unilever, Pepsi, Inditex ve H&M gibi imzacıların olduğu çağrıda, gelecek yıl müzakere edilecek olan Küresel Biyolojik Çeşitlilik Çerçevesi’nin sorunların aciliyetini daha iyi yansıtması gerektiğine vurgu var. Bununla birlikte hükümetler doğaya zararlı sübvansiyonları kesmeye ve yeniden yönlendirmeye davet ediliyor.
  • Soyunu devam ettirmek üzere tohum üretmek için tamamen ya da kısmen tozlayıcılara bağımlı olan bitkilerin sayısını bulmaya çalışan ‘ilk’ kapsamlı araştırmaya göre, dünya çapında 175 bin bitki türü tozlayıcılar olmadan tohum üretemiyor. Bütün çiçekli bitkilerin yaklaşık yarısını oluşturan bu sayı, tozlayıcıların azalışının, biyolojik çeşitlilik kaybıyla birlikte doğal ekosistemlerde büyük tahribat yaratacağını not ediyor. Araştırmaya göre, pestisit kullanımını durdurmak ve doğal habitatları onarmak gibi eylemler çöküşü durdurabilir.
  • Mercan resiflerinin yok oluşunun son 20-30 yılda hızlandığı gerçeğinden yola çıkan yeni bir araştırma, biyolojik çeşitliliği tahrip olan resiflerin insan müdahalesiyle iyileşip iyileşmediğine bakıyor. Mercan türlerinin çeşitliliğini arttırmak için yeni türlerle bir çeşit sualtı bahçesi oluşturan araştırma, eklenen türlerin biyolojik çeşitliliğin artmasına katkıda bulunduğu belirtiliyor. Buna karşın manipülasyonla sağlanan katkının bir sınırı var ve bir seviyeden sonra biyolojik çeşitlilik doygunluğa ulaşıyor.
  • Türkiye’nin ilk ve tek sualtı parkının bulunduğu Gökçeada Yıldızkoy’un imara açılmasının Belediye Meclisi’nde onaylandığına dair basında çıkan haberler üzerine, bu parkın kurulması için 1997’de çalışmalara başlayan Türk Deniz Araştırmaları Vakfı (TÜDAV) bir açıklama paylaştı. Kararın kabul edilemez olduğunu duyuran TÜDAV’ın açıklamasından bir bölüm:

Gökçeada kıyıları biyoçeşitlilik açısından çok zengindir. Akdeniz’e endemik bir deniz çayırı türü olan, Posidonia oceanica, 34 tür sünger, 17 tür kafadanbacaklı, 144 tür balık, 8 tür yunus ve balina, iribaş deniz kaplumbağası ve nesli tehlike altında olan Akdeniz Foku Gökçeada’da ve çevresinde yaşamaktadır. Bu bölge besin zincirinin alt basamaklarından üst basamaklarına kadar özel ve nadir görülen birçok türün bulunduğu bir bölgedir. Türk Deniz Araştırmaları Vakfı olarak konunun her zaman takipçisi olacağımızı kamuoyuna duyururuz.

Fransa’nın tek kullanımlık plastikten çıkış planı

Okyanus hayatını en çok tehdit eden insan aktivitelerinden biri olan tek kullanımlık plastik tüketiminin sınırlanması konusunda Fransa kapsamlı bir adım atıyor. Fransa, Ocak 2022’den itibaren bütün sebze ve meyvelerin satışında kullanılan neredeyse tüm plastik ambalajları yasaklıyor. Karar, Fransa’nın çok yıllık plastikten çıkış sürecinin parçası olarak verildi. Ülke 2021’de plastik pipet, çatal-bıçak ve strafor yemek siparişi ambalajlarını yasaklamıştı. 2022’de kamusal alanlarda içme suyu sağlayacak çeşmeler zorunlu hale geliyor. Bununla birlikte dergi, gazete gibi yayınların plastik ambalajları ve fast-food gıda zincirlerinde verilen plastik oyuncaklar yasaklanıyor. Ocak 2026’dan itibaren frambuaz gibi hassas meyveler dahil olmak üzere tüm meyve ve sebzelerin plastiksiz satışı planlanıyor.

Söz bitmeden...

Fridays For Future hareketinden doğan, Avusturya ve Almanya'da kurulup ardından Birleşik Krallık ve ABD’de yapım sürecinde olan "Museums For Future’’ oluşumunun Türkiye ayağı hayata geçti. MFF-Türkiye kurucu ve sorumlusu Emek Yılmaz oluşumla, “müzeler ve iklim” başlığında yerelde ve ulusalda (ardından Avrupa’da ve küreselde) doğal ve inşa edilmiş kültürel mirasımızı korumak amacıyla bir araya gelmeyi hedeflediklerini söylüyor. Pop-up ve süreli sergiler, konferanslar ve etkinlikler düzenleme amacı güden bu oluşumda yer almak isteyenleri çağrılarına ses vermeye davet eden Emek Yılmaz, programımızın bu haftaki konuklarından biri.