Yeni kapsayıcı sanayi paradigması

-
Aa
+
a
a
a

2023’te üretilen 326,3 milyar kWh elektriğin %36,3’ü kömürlü termik santrallardan sağlandı.

Gezegenin Geleceği: 25 Ocak 2024
 

Gezegenin Geleceği: 25 Ocak 2024

podcast servisi: iTunes / RSS

SHURA Enerji Dönüşümü Merkezi’nin ‘Adil Dönüşüm Kapsamında Türkiye İçin Sanayi Politikası Alternatifleri’ raporu yayınlandı. Raporda, ekonomik kalkınma ve karbonsuzlaşma hedeflerine ulaşmak için sektöre spesifik büyüme veya sadece enerji dönüşümü odaklı politikaların ötesine geçerek sürdürülebilir kalkınma ile uyumlu, sanayi, ulaştırma, finans ve ticaret politikalarının tümünü içeren ‘Yeni Kapsayıcı Sanayi Paradigması’ önerildi. Bu sayede Türkiye’de adil dönüşüm için de güçlü bir potansiyel yaratılacağı ifade edildi. SHURA Enerji Dönüşümü Merkezi Direktörü Alkım Bağ Güllü, sanayi politikasından başlayarak ticaret, ulaşım ve finansman politikalarının yeşil dönüşüm ekseninde yeniden tasarlanması gerektiğini vurguladı.

Elektrik üretiminde kömürün payı artmaya devam ediyor

Ancak ne yazık ki Türkiye’de elektrik üretiminde kömürün payı artmaya devam ediyor. 2023’te üretilen 326,3 milyar kWh elektriğin %36,3’ü kömürlü termik santrallerden sağlandı. Bu oran 2021’de %31,4, 2022’de ise %34,6’ydı. Elektrik üretiminde kömürlü termik santralleri %21,4’lük oranla gaz santralleri takip etti. Böylece, kömür ve gaz gibi iki fosil yakıtın elektrik üretimindeki payı bir önceki yıla göre yaklaşık bir puan artarak %57,7’yi buldu. Yenilenebilir enerji tarafında ise hidroelektrik santraller %19,6’lık pay ile ilk sırada yer aldı. Hidrolik enerjiyi %10,4 ile rüzgar, %5,7 ile güneş, %3,4 ile de jeotermal enerji santralleri izledi. Elektrik üretiminin %3,2’lik kısmı ise diğer enerji kaynaklarından elde edildi. Ekosfer Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Barış Eceçelik, kömürün elektrik üretimindeki payının artmasıyla Türkiye’nin sera gazı emisyon miktarının da artacağına dikkat çekti. Eceçelik sözlerini, “Güneş ve rüzgar gibi enerji kaynaklarının elektrik üretimindeki payları ise küresel eğilimin aksine ciddi bir artış göstermedi. Rüzgardan elektrik üretimi 0,2 puan geriledi, jeotermal yerinde saydı, güneş ise sadece 0,6 puan arttı. Türkiye gibi bir güneş ülkesi için bu artış yeterli değil. Enerji dönüşümünü hızlandırabilir ve böylece hem iklim krizine katkımızı azaltır, hem de hava kirliliği gibi sorunların büyümesini önleriz. Enerji ithalatına ödediğimiz para da azalmış olur,” diyerek tamamladı.

‘Termik santrallerin çevre ve halk sağlığı üzerindeki kronik kömür etkileri incelenmeli’

BirGün’den Mustafa Bildircin’in haberine göre, İklim Değişikliği Politika ve Araştırma Derneği, 18 Mart Çan Termik Santrali’ne yönelik kapsamlı bir çalışma yürüttü. Çalışmanın ardından hazırlanan rapora göre, 18 Mart Çan Termik Santrali ölçümlerine ağır metaller takıldı. 18 Mart Çan Termik Santrali’nin çevresinde nikel ve arsenik gibi kanserojen etkisi olan ağır metallerin partikül maddelerin üzerinde olduğu ve doğrudan ciğerlere ulaşabilecek küçüklükteki PM 2.5 içinde yer aldığı belirtildi. Derneğin raporuna, PM 2.5 ve PM 10 değerlerinin, Avrupa Birliği (AB) ve Dünya Sağlık Örgütü'nün (WHO) belirlediği sınır değerlerini bir ayda en az 24 gün boyunca aştığı kaydedildi. Hava kalitesinin kötü olmasına karşın termik santralde kapasite artışı çalışmalarının yapıldığı bildirildi. İklim Değişikliği Politika ve Araştırma Derneği Proje Yöneticisi Nuray Çaltı, çalışmaya ilişkin yaptığı açıklamada ülke genelinde termik santrallerin çoğunun çevre mevzuatına uygun çevresel yatırımlarını tamamlamadığına dikkat çekti ve, “Çevre izinleri mevcut olmasına rağmen, tesislerin çevre standartlarına uygunluğu konusunda soru işaretleri bulunmakta. Atıkların düzenli depolanması konusundaki yönetmelik değişiklikleri, tesislerin atık depolama süreçleri hakkında çeşitli muafiyetler getirdi. Santrallerin kül depolama alanları, özellikle zemin geçirimsizliği açısından mevzuata uygun bir şekilde işletilmemekte. Ağır metallerin yüksek seviyelerde ölçülmesi, bölgedeki hava kalitesinin insan sağlığı açısından riskli olduğunu göstermekte. Elektrik Üretim A.Ş. (EÜAŞ) 18 Mart Çan Termik Santrali’nin çevre izni olmasına rağmen, ölçüm yapılan süre içerisinde özellikle kükürt emisyonları konusunda sınır değerler aşıldı. Çevre izninin iptal edilmemesi, çevre denetimlerine ilişkin endişelere yol açmakta. Çan bölgesindeki termik santrallerin çevre ve halk sağlığı üzerindeki kronik kömür etkileri incelenmeli,” açıklamasında bulundu.

Akdeniz, iklim değişikliğinden en fazla etkilenen bölge

Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) Deniz Bilimleri Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Barış Salihoğlu, Akdeniz’in iklim değişikliğinden en fazla etkilenen bölge olduğunu söyledi. Bölgede sıcaklığın artmasıyla beraber deniz suyu sıcaklıkları da artıyor. Anadolu Ajansı’nın haberine göre, iklim değişikliğinin Akdeniz’in yüzey suyu sıcaklıklarındaki etkisine değinen Salihoğlu, “Son 40 yılda Mersin Körfezi, İskenderun Körfezi gibi bölgelerde 2 °C’nin üzerinde bir artış gözlemliyoruz. Bu, ülkemiz denizleri için ciddi bir sıcaklık artışı olarak öne çıkıyor. Akdeniz’deki sıcaklık artışı ortalama 1,5 °C’yi buluyor. Antalya Körfezi’nin açıklarında da benzer şekilde 1,5 °C sıcaklık artışları yaşanıyor,” dedi. Aralık ayı ortasında deniz yüzey suyu sıcaklığının Mersin Körfezi’nde 22, İskenderun ve Antalya Körfezi’nde ise 21,5 °C ölçüldüğü bilgisini veren Salihoğlu, bu değerlerin bu dönemde ölçülen en yüksek rakamlar olduğunu vurguladı. Salihoğlu, iklim değişikliğinin denizde asitlenmeye yol açtığını ve bunun da özellikle bünyesinde kalsiyum içeren türlerin ya yapılarını değiştirmelerine ya da ölümlerine neden olduğunu hatta balıkların göçlerini, üreme alışkanlıklarını değiştirdiğini aktardı.