Van havzasında kuraklık: Su kaynakları, tarım ve hayvancılık olumsuz etkilendi

-
Aa
+
a
a
a

Kuraklık, Van Gölü havzası ve çevresinde su kaynaklarının yanı sıra tarım ve hayvancılığı da olumsuz etkiledi.

Fotoğraf: AA
Gezegenin Geleceği: 1 Temmuz 2021
 

Gezegenin Geleceği: 1 Temmuz 2021

podcast servisi: iTunes / RSS

Küresel iklim değişikliği ve yağışların azalması nedeniyle oluşan kuraklık, Van Gölü havzası ve çevresinde su kaynaklarının yanı sıra tarım ve hayvancılığı da olumsuz etkiledi. Yapılan araştırmalarda bölgedeki su kaynakları ile akarsu ve göllerin seviyesinde, kuraklık nedeniyle düşüşün yaşandığı tespit edildi. Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi (YYÜ) Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Faruk Alaeddinoğlu, kuraklığın sadece Türkiye’nin değil dünyanın temel bir sorunu olduğunu söyledi. Alaeddinoğlu, “Kuraklık özellikle beli bölgeler için en ciddi tehdit olarak karşımıza çıkıyor. İçinde bulunduğumuz Van Gölü havzası da bu tehditten büyük orada nasibini alıyor. Hem tarımsal faaliyetlerde kullanılan suda hem de içme suyunda ciddi sıkıntılar ortaya çıktı” dedi. Alaeddinoğlu, havzaya düşen yağışta son 10 yıla kadar çok ciddi bir değişiklik olmadığını belirterek, “Ancak son yılda yağışlarda azalma, sıcaklıkta ciddi bir artış var. Bu da havzada buharlaşmaya neden oluyor” diye konuştu. Buharlaşmanın düşen yağışın 4 katından fazla olduğunu dile getiren Alaeddinoğlu, şunları söyledi: “Bu nedenle göllerin seviyesi düşüyor. Bu da havzada ciddi bir su kaybına neden oluyor. Dolayısıyla yapılması gereken birçok şey var. Her şeyden önce bir havza yönetimine ihtiyaç var.” 

Gelecek nesiller için endişe duyuluyor

Yale Üniversitesi tarafından yayınlanan yeni araştırma, dünyanın dört bir köşesinden insanların, iklim değişikliği konusunda yüksek düzeyde endişe duyduğunu ve hükümetlerin bu konuda harekete geçmesini istediklerini ortaya koyuyor. Yale Üniversitesi İklim değişikliği İletişim Programı araştırmacılarının 30 farklı ülkede, Facebook kullanan örneklem gruplarla gerçekleştirdiği, insanların iklim değişikliğine yönelik tutumları hakkında yapılan bu anket çalışmasında, Türkiye de yer alıyor. Rapor her konu başlığı için ülke düzeyinde sonuçları gösteriyor. Küresel düzeyde şu bulgular öne çıkıyor: Gelecek nesiller için duyulan endişe ön planda: Tüm ülkelerde çoğunluk, iklim değişikliğinin kendilerine zarar vereceğini kabul ediyor. Anket yapılan ülkelerin çoğunda insanlar iklim değişikliğinin gelecek nesillere "çok büyük zarar" vereceğine inanıyor. Ankete katılan her ülkedeki insanların çoğunluğu, iklim değişikliğinin üstesinden gelmek için Paris İklim Anlaşması’na ciddi destek veriyor. Bununla birlikte, iklim değişikliğinin hükümetlerin en yüksek öncelikleri arasında olması gerektiğine inanıyor. Türkiye ile ilgili sonuçlara bakıldığında; Çalışmada, Türkiye’den verilen yanıtların büyük çoğunluğunda insanların iklim değişikliği ile ilgili daha çok bilgiye ihtiyacı olduğu öne çıkıyor. Türkiye’den anketi yanıtlayanların yarısından fazlası, iklim değişikliğinin insan faaliyetleri kaynaklı, acil bir tehdit olduğuna inanan ve iklim politikalarını güçlü bir şekilde destekleyen “çok endişeli” grubunda yer alıyor.

Ekolojik pazarlar 15 yaşında

Tohumları Buğday Ekolojik Yaşam Derneği kurucusu Victor Ananias tarafından atılan 100% Ekolojik Pazarlar 15. yılını kutluyor. Tarım zehirlerinin kullanılmadığı, tüm canlılar için adil bir üretim biçimiyle üretilen, sağlıklı ve organik sertifikalı ürünleri tüketicilerle buluşturan %100 Ekolojik Pazarlar’ın Türkiye’deki ilk örneği, Feriköy'deki Şişli %100 Ekolojik Pazar, Şişli Belediye Başkanı Muammer Keskin'in de katıldığı özel günde 15. yıldönümünü kutladı. Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Leyla Aslan, pazarın bir araya getirici etkisine vurgu yaptı: “Ekolojik pazarlar, aynı zamanda üretim hikâyelerini unutmuş ve artık gıdasının nereden, ne şekilde geldiğini sorgulamayı bırakan şehir insanının tekrar gıdayı sorgulamasına ve üretim hikâyelerini dinleyerek gıda ile kopan bağını tekrar onarmasına vesile oluyor” dedi.

Avrupa kömürden kaçıyor

İspanya ve Kuzey Makedonya’nın da Kömür Sonrası Enerji İttifakı’na (PPCA) katılmasıyla Avrupa’da kömürden çıkan ya da çıkma taahhüdü veren ülke sayısı 16’ya yükseldi. Kuzey Makedonya iki kömürlü termik santralini 2027’ye kadar kapatacak. İspanya ise 2019'dan bu yana tüm kömür madenlerini ve kurulu kömür kapasitesinin yarısından fazlasını kapatmasına rağmen kömürden çıkış için 2030 yılı gibi daha iddiasız bir tarih seçti. İspanya’da kapanmayı bekleyen yedi santral var. Karadağ da 2035’e kadar kömürden çıkma hedefiyle PPCA’ya katıldı ancak bu taahhüt Birleşmiş Milletler Paris İklim Anlaşması’nın 2030’a kadar kömürden çıkılması gerektiğine dair koyduğu hedefin beş yıl gerisinde kalıyor. Polonya hükümetinin kömür odaklı enerji politikasına rağmen Doğu Wielkopolska’nın, PPCA’ya katılan ilk Polonya bölgesel idaresi olması ise en beklenmedik ve sevindirici gelişmelerden biri oldu. Bölgedeki maden ve santrallerde yaklaşık 4.000 kişi istihdam ediliyor. 2030 yılına kadar kömürden çıkmayı planlayan bölgenin kömür altyapısının sahibi ZE PAK, Polonya hükümetinin kömürden çıkmayı planladığı tarihin tam 19 yıl önüne geçti. Kömürün Ötesinde Avrupa (Europe Beyond Coal) Kampanyacısı Duygu Kutluay şöyle konuştu:  “Halk ve çevre sağlığını gözeten hava kalitesi standartlarına sahip, kirletenin ödediği ve kömür gibi yok olmakta olan sektörlerin kamu kaynaklarıyla ayakta tutulmadığı ülkelerde kömürden çıkışın hızlandığını görüyoruz. İtalya ve Yunanistan gibi kömürden çıkış tarihini erkene alan ülkeler kervanına İspanya da katıldı. Bu ülkelerle benzer yenilenebilir enerji zenginliğine sahip Türkiye’nin de bir an önce dünyanın hızla terk ettiği kömürde ısrarını bırakması ve kimseyi mağdur etmeden daha temiz ve adil bir gelecek yaratmak için enerji dönüşümü planlarını güçlendirmesi lazım” dedi.